- 500 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜM VE KORKU GÜNLERİ
ÖLÜM VE KORKU GÜNLERİ (İLK TEMAS)
....... İki gün boyunca yağmurun dinmesini bekledim.
gökyüzü delinmiş gibi durmadan yağmur yağıyordu. Gökyüzü adeta bir şakule benziyordu. Ara sıra gökyüzü hıçkırıyordu. ve gökyüzü zamansız bir şekilde bir insanın edasıyla ağlıyordu.
Uzun geçen karlı kış günleri artık geride kalmıştı uzak ve bilemediğim diyarlardaydım bütün geçmişimden uzak reddettiğim dünyadan soyutlanmış bir şekilde bir sınır köyündeydim ama yaşadıklarım kafamın içinde yeni kabuk bağlanmış bir yara gibi durmadan kımıldayıp duruyordu.
Şuan her şeyden uzak bilemediğim bir evin penceresinde kendi karanlık geçmişimle yağan yağmurla beraber hesaplaşıyordum ağzımda talk tadında acımsı bir tat benliğimi ele geçiriyor gibiydi
Üçüncü günün sabahında berak bir güneşle uyandım fırtına sonrası bir sessizlik her yere hakimdi uzun bir zamandan beri yağan yağmur durmuştu öğleye yakın bir zamanda ihtiyar adamdan vedalaşıp ihtiyarın gösterdiği yöne doğru yola koyuldum toprak yolun kenarları ölü yapraklarla doluydu uzun bir zamandan beri bu yol kullanılmamıştı yol daha çok bir patikayı andırıyordu. ilerledikçe toprak yol dahada daralıyordu. İhtiyarın dediğine göre bu yol daha çok Irağa geçmek için kullanıldığını söylemişti ilerledikçe yol kaya blokların arasına giriyordu. Kaya blokları gökyüzüne doğru birer mızrak gibi yükselmişlerdi ısısızlığın hüküm sürdüğü ve aşina hayaletlerin patika yolu arşınladığı bir yerdi burası ilerleyen zamana aldırmadan yürümeye devam ettim ikindiye yakın bir vakitte sınır köyünden epey uzaklaşmıştı.
Yolun kenarında epey uzağımda silahlı iki adam duruyordu. İhtiyar adam bu konu hakkında beni uyarmıştı yol boyunca silahlı adamlarla karşılaşacağımı ve buralarda belli aralıklarla sorgulanacağımı uzun uzadıya anlatmıştı ilerledikçe adamların görüntüleri netleşiyordu. burada pati yol biraz daha genişliyordu. ve normal bir yol haline geliyordu yolun aşağısı muhteşem bir dağ manzarası bütün görkemliğiyle kendini ele veriyordu. Burası nevroz dağlarıydı rengarenk çiçeklerin açtığı kardelenlerin dağ doruklarında ölüme inat yaşamaya tutunduğu ters lalelerin diyarıydı.
Adımlarımı biraz daha yavaşlattım geçmişim bir filim şeridi gibi perde halinde gözlerime iniyordu yine silahların gölgesinde ölümün yaşamdan üstün geldiği bir yerdeydim ilerlemeye devam ettim iki adam yolu ablukaya almış durumdaydı hemen elli metre ilerisinde konteynır bir barakanın hemen yanında iki adam daha arkaları dönük bir şekilde bir şeyler konuşuyorlardı sağ taraftakinin bir metre ilerisinde çatal ayak üzerine kurulmuş ve en az bir metre yükseklikte bir doçka silahı konuçlandırmışlardı ve silahın yönü dağın zirvesine doğru yöneltmişlerdi içimdeki korkularla yüzleşiyordum sanki karanlık bir tünelden yol alıyor gibiydim burası barakadan yapılmış bir karakol olmalıydı ihtiyar bunlardan söz etmişti en az beş kişilik en çok on kişilik olduğunu söylemişti
ilerlemeye devam ettim
Adamlarla aramdaki mesafe en az elli metreye yakın vardı adımlarımı tümden yavaşlattım ve olduğum yerde durdum belli bir zaman aralığı karşıdaki adamlarla göz teması sağladım içlerinden biri bana doğru ilerlemeye başladı arkası dönük olanlar durumun farkına varmış olacaklar ki bir tanesi çatal ayak üzerinde bulunan silahın başına geçmişti diğer ikisi ise çoktan toprak mevzilere girmişlerdi iki elimi hava kaldırdım ve iki dizim üzerine yere çömeldim kötü bir niyetimin olmadığını ve Zorduça gitmem gerektiğini söyledim silahlı adam söylediklerime aldırmadan bana doğru ilerlemeye devam etti adam deforme olmuş bir yüzü vardı yüzünün yarısı şarapnel parçalarıyla parçalanmıştı yüzü bir savaş sahnesinden çıkmış gibi yer yer çukurluklarla doluydu üzerinde haki renginden bir elbisr vardı otuz otuz beş yaşlarında vardı sağ gözü durmadan ara sıra kasılıyordu sanki bir şeye göz kırpıyor gibiydi sağ elinde tuttuğu silah helezonık bir dalga haline titriyordu belli ki kalp atışları hızlanmıştı ve elinin titremesine sebep oluyordu.
Vücudu terden sırılsıklam ıslaktı sol şakağında boncuk halinde terler birikmişti iki üç adım daha attı aramızdaki mesafa belkide iki üç metre ancak vardı iki üç dakika olduğu yerde durdu tam konuşacağı sırada sol şakağındaki ter damlalarından bir tanesi yere doğru kaydı...............
Okunma sayısı: 728 Puanı: 0 Yazıya oy ver
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.