SEVGİLİ METİN ,
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Teşekkür ederim Ayşe, iyiyim. Sizin oralara bahar geldi mi? Bizim buralar hala çok karlı ve kirli. Kar şehirlere yakışmıyor pek. “ diyorsun.
Ağaçların sabırsızı, en söz dinlemezi, en asisi, en kural tanımazi, en haylazı ,bahar tam gelmeden çiçek açar ya bilir misin.
Hangisi mi ? Hangi ağaç olacak ERİK . İşte yine öyle oldu buralarda.
Mart ayının sonlarına dogru, birazcık günesi gördü mü, kendinden geçer bizim erik, şarkılar türküler söyleye söyleye çiçek açar. O güneşi gördü mü serpilen dallarına beyaz çiçekler kondurur.. Baharın gelisini karşılamak onun görevidir sanki.Güneşle ilk önce kavuşmanın sefasını sürer.
Ama mart martlığını gösterince fırtına çıkar, hava soğur. Kış yeniden kendini gösterir. Erik ağacının beyaz çiçeklerini, kırımsa kaplamış , bakmışsın bizimkinin çiçekleri yerlerde…..
Bilirim duygusalsın üzüldün şimdi bizim eriğe . Ama üzülme yine de meyve verecek kadar çiçeği kalır onun. Yoksa çocukların can attığı canım erikler nasıl oluyor sanıyorsun.
Küçükken düştüğün erik ağacının sende bıraktığı iz mi o.
Evet biri erik ağacından düştüğünde bu ağacın izi yıllarca kalır. Her gördüğünde , o en bol erikli dalı hatırlar insan.
Gülümsüyorsun. Keşke hayatta aldığımız her iz böyle olsa değil mi ?
“Sol kolumda kalmış, çocukluğumdan bana miras bir çizgidir.
Bu izi bulmakta her geçen yıl biraz daha zorlanıyorum. onu seçebildikçe hatırlıyorum o sıcak baharı , İstanbul’u özledikçe bu ize sürüyorum parmaklarımı, okşuyorum çocukluğumu.” Diyorsun.
Yine hasret kokusu sardı ortalığı. Erik ağaçları tek katlı evler apartman olmaya başladığında kendiliğinden kurudular. Koca makineler onları kesmesin diye. Kendilerine tırmanan çocukların el izlerine dokunmalarına izin vermemek için. O nedenle üzülme ,senin erik ağacı çoktan kurumuştur. Sol kolunun sıcaklığı ile almış başını gitmiştir.
Orada erik ağacı var mı Metin ?
Var ama çocukluğumun havai günlerinin tanığı gibi değil der gibisin? Haklısın.
Senin yaranı daha fazla deşme sem iyi olacak.
“Sen nasılsın” diyorsun bana.. İyiyim demek adet ama “ben her bahar aşık olurum” misali bahar bunalımlarımı biraz ağır geçirdim. Depresyon çukurundan çıkmam epey zaman aldı.Ama iyiyim işte. Karşındayım. Bunu da atlattım.
Hep erik çiçeklerinin suçu diyormuşum.
Ne alakası varsa. Daima başkalarına suç atarak kendilerini rahatlatan insanlar benzedim.
Havaların durumuna,hep başka insanlara…..yok yok … sorun bende arkadaşım. Beynimdeki tuzun az oluşunda.
Ben bunu da seviyorum. Belki çapraşık cümleler kurmama neden olan, bazen de güzel anlamlı sözler söylememe sebep olan bu haldir….. değil mi ama?
Kitap satışı gidiyor bir şekilde. Ağır aksakta olsa. Uğraşmadan olmuyor. Biraz zaman geçince bir miktar daha biriktirince yazılarımı , ikinci kitabı düşünüyorum. Umarım daha az maliyet gerektiren bir yayın evi bulurum .
Kitaplarımla öykülerimle ilgilenmen , eleştiri yazman beni çok mutlu ediyor.
Senin gibi uzun soluklu öyküler yazamıyorum. Zaman zaman yazdıklarını okuyorum. Çok beğeniyorum. Roman tadında oluyorlar. Hatta eleştiri yazmaya çekiniyorum.
“Sevgili Okuldaşımmm” başlıklı yazıma ,yazdığın eleştiriye bakar mısın ?
“İnsanın okul arkadaşını hem de yıllar ama yıllar sonra bulması güzel. Zaman, saatin her tıklamasıyla saniyeleri yaşanmış kılıyor. Sonra günler, haftalar, aylar ve yıllar yaşanmış oluyor. Koca bir mazinin farkına varırken insan, boğazımıza düğüm olan bir hüzün kaplıyor tüm içimizi. Ağlasan da kurtulamıyorsun bu hüzünden. Güzeldir de ama...
Yine de güzeldir yaşamak, güzeldir gelecek günler. Cahit Sıtkı’yı yad ederim ben çoğunlukla...,,,
Ve gönül Tanrısına der ki:
— Pervam yok verdiğin elemden:
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
Gün eksilmesin pencerenden Ayşe.” Demiştin.
İnsanın değer verdiği birine “gün eksilmesin pencerenden” demesi ne kadar anlamlıdır.
Aynı değeri vermek erik ağacının çiçeklerini sana ulaştırmak isteği uyandırdı bende.
Sevgili Metin,
“Kucak dolusu sevgi ve selamlarımı yolluyorum sana.
Sağlıcakla kal, “diyorsun ya, benden sana bir dolu sevgiler. Yaramaz erik ağacını da yolluyorum sana. Çiçekleri henüz üzerindeyken kokla . Sanırım evin yerine apartman yapacak olan müteahhit çiçeklerin meyveye durmasını bekliyor ilk kazmayı vurmak için.
Beni mektuplarından mahrum etme olur mu ? Sevgilerimle.
Okuldaşın Ayşe GÜL
YORUMLAR
Dün bu yazınızı uzun zamandır ilk defa (eriği çok sevmesem bile, çiçeklerinin bahar müjdeci olduğunu bildiğim için) yüzümde gülümseme ile okumuş, sayfamda da severek paylaşmıştım.
Fakat ne yazık ki, yorum yapmaya vakit bulamadım.
İnsan satır satır okuduğu zaman, önce erik ağacının her satırında başka bir çiçek açtı. . . Tamam dedim işte bahar. Mutlu oldum.
Sonra Ayşe ve Okuldaşına yazmaya devam etti. O arada rüzgar erik ağacının çiçeklerini uçuruyordu.
Aslına bakarsak ne kadar insanlara benziyor "Erik Ağacı."
Baharı beklemeden çiçek açıyor. Küçük bir rüzgarda çiçeklerini döküyor.
Neyse ki; üzerinde kalan birkaç erik oluyor. Ekşi ama yine de seviliyor. Çiçeklerine ve ekşisine güveniyor sanırım "baharda benden başka yok" diyor. Şımarıp çürüyor. Ardından ne meyveler geliyor hani bir bilse daha da ekşiyecek ya garibim.
Haa bir de Müteahhitler vardı değil mi? Onlar için yapacak bir şey yok artık. Sigarayı bıraktılar, altın uçlu puroya başladılar. Erik ağacı açmıyor onları, Mavi Ladin ektiriyorlar.
"Gün eksilmesin pencerenden."
Tebriklerimle.
mymartin
Metin' in demesi gibi güneş açması yüreklerde. Sözleriniz ve fikirleriniz için teşekkür ederim. Sevgiyle
Sevgili Ayşe, mektubunu okudum. Yağmurlu bir ilkbahar sabahinda benbeyaz erik çicekleriyle ve sıcacık mektubunla ısındım.
Metin Beyi de azıcık kıskandim :) ne güzel bir okul, mektup arkadaşı var.
Arkadaşlığınız ilelebet sürsün.
Sevgilerimle.
mymartin
Sayfamızda beraber olmak ne güzel, kimi baharın müjdecisi erik keser yolumuzu, kimi gün ısınırız birbirimizden, kimi gün hüzün basar hicaz makamında.
Defterdaşım kalem arkadaşım olmanızdan onur duyduğumu bilmenizi isterim.
Çoğalıyoruz yalnızlaşmalarda ama en güzel ne biliyormusunuz, yıllara inat genceliyoruz kalemlerimizin kıvraklığında.
Sevgyle gönlünden öpüyorum.
Kalem arkadaşın Ayşe GÜL
Değerli Ayşe, yazını, tam da Tante Rosa'nın öyküsüne yorum yazarken gördüm. Siteye düştü. İnceden inceye hissettiğim utangaçlığın altında gizli mahçup mutluluğu zaptedemeyeceğimi anlayınca, hani şımarık çocuklar olur ya, tıpkı onlar gibi sevindim, salıverdim.
Baharın gelişinin erikle bağını ne güzel anlatmışsın. Çiçek ve meyvenin bağını da. Baharın kokusunu hissettim. Hem de bizde, buralarda hala kar yağmasına inat.
Farklı iklimlerde olsa da insanlar, en sınırda hallerini yaşasalar da o iklimlerin, bir cümleyle savrulabilmeleri güzelliklere ve bu hayallerde olsa bile; ne hoş, değil mi?
Bizim buralarda erik olmaz Ayşe, bizim buralar güneşsizdir. Güneş hasretlerin en büyüğü olduğundan, sevgililer birbirine güneşim der, buralarda.
Biz Türkiyeliler güneş çocuklarıyız oysa. Bir de güneşi içimizde açabilirsek, değme bizim keyfimize. Güneş'i içinde yaşatanlara selam olsun.
Depresyon çukurundan çıkmam biraz zor oldu, diyorsun ya; çıktın ya, daha ne olsun? Bu, senin değil, her demde çıkabileceğin illa da çıkacağın depresyon çukurlarının problemidir artık.
Hem, boşa dememişler "Her halde bir hayır vardır" diye! Zaten sen bunu hayra çevirmişsin de. "Ben bunu da seviyorum. Belki çapraşık cümleler kurmama neden olan, bazen de güzel anlamlı sözler söylememe sebep olan bu haldir….. değil mi ama?" demen bunun en güzel kanıtı, değil midir?
Dur, şimdi zamanıdır; Ahmet Özhan'dan "Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir." şarkısını dinleyeyim.
"Yaramaz erik ağacını" aldım, başıma koydum. Çiçeklerini de kokladım. Teşekkür ederim. Ben de sana, herkesin; İlayda'nın, Deniz'in, Leyla'nın ve Galina'nın kucak dolusu selamlarını ve kocaman, kucak dolusu kar yolluyorum. Kendine bir kardan adam yap. Tıpkı çocukluğundaki gibi. Gözleri kömürden, burnu havuçtan olsun. Şapka takmayı da unutma ama. Komik olsun, güldürsün, mutlu etsin seni...
Ha, bir de, kitap işlerin de hep yolunda gitsin.
Sağlıcakla kal,