- 1739 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLMEYEN SEVGİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Derin bir sessizliğe bürünmüştü her yer.Fırtınadan kalan son rüzgar da insanın yüzüne sert bir şekilde çarparak yürekleri üşütüyordu.Dışarıda sadece hızlı adımlarla evlerine yetişmeye çalışan çok az insan vardı.Arada bir araba sesleri duyuluyordu…
O fırtınadan sonra artık hiç kimse kalmamıştı sokakta.Ardından,her tarafı tatlı bir beyazlık kaplamıştı.Sis dağılmış,ay yüzünü gösterir gibiydi.Üzerinden zor bir yükü atmış gibi rahatlamıştı gökyüzü.Bütün nefretini,bütün acısını,bütün merhametini yere serpiştirmişti sanki.Köşedeki sokak lambasının aydınlığında her şey daha net gözüküyordu.
Bu büyük şehrin bu sokağına uzun yıllar önce yerleşmişlerdi bu küçük aile.Uzun bir caddenin ara bir sokağında –biraz yokuşta-kalıyorlardı.
Kız çocuğu sokaklarına yakın bir yerde bulunan ortaokulu bitirmişti.İlk göz ağrılarını orada yaşamıştı..ilk çocukluğunu…Sevecen ve güzel bir yüzü vardı.O kadar dolu geçmişti ki buradaki öğrenciliği,ayrılmak bile istemiyordu.Daha sonra liseye daha uzak bir yerde başlamıştı..
Az önceki fırtınadan eser bile kalmamıştı.O tatlı beyazlık mükemmel bir duyguyu uyandırıyordu.Çam ağaçları beyaz gelinlikler giymiş insanın yüreğini ısıtmaya çalışıyordu.Pencereden dışarıyı seyredenlerin sayısı gittikçe artmıştı.Gecenin bu saatinde dışarı çıkıp oynamak isteyenler bile olmuştu..
Kız çocuğu kendi duygularını yalnız başına paylaştığı odasında başını cama dayamış dışarıyı seyrediyordu.Odasında duvar kenarında bulunan kitaplığının üst raflarında yer alan oyuncak ayı gözlerini bir noktaya odaklamış,ağlar gibiydi.Ders çalıştığı bilgisayar masasının üzerinde birkaç kitap ve birkaç kalem dağınık vaziyetteydi.Okuldan geldiği gibi üstündekileri ve kitap çantasını kanepenin üzerine atmıştı..Kız çocuğu dışarıyı seyredeyim derken gözleri sabit bir noktaya takıldı.Dalıp gitmişti yine.İçini kemiren o duygu yine beyninde gezmeye başladı.Annesinin mutfaktan gelen sesine bile kulak aldırmadan dışarıdan gelecek asıl yaşama sevgisinin kaynağı olan kişiyi bekliyordu..Çok önemliydi o kişi..Tarifi imkansız bir özlem duyuyordu ona.Başını soğuk cama dayadı.Umursamadı bile yanağının üşümesini..O yokken öğrenmişti,soğuk bir günde,evde aç kalan çocuklarına ekmek bulmak için sağa sola koşuştururken araba altında ezilen bir annenin feryadını..O yokken öğrenmişti yaşama şefkatini, hiç bir suçu yokken yağmurlu bir günde cami avlusuna bırakılan minicik bir bebeğin parlayan gözlerine bakarken..O yokken öğrenmişti hasretlerin büyüyüp bir dağa dönüşeceğini ve yüreklerin bunu kaldıramayacağını..Kız çocuğu bir ara uyanır gibi oldu,daldığı hayal dünyasından.Çenesini ellerine dirsek yaptı.Özlediğinde hep bunu yapardı.Zaten ne zaman özlememişti ki onu…
Sağ yanağını soğuk cama dayadığından bile haberi yoktu kızın.Kıpkırmızı olmuştu o güzel yanakları.Boğulanmış cama elleriyle bir şeyler yazmaya çalıştı.Biraz sonra yazının kaybolacağı düşüncesi yüreğinde derin bir yara açtı.Tekrar denedi yazmaya.’’ Seni çok özledim,gel artık’’ve mırıldandı içinden son bir kez daha dudaklarından dökülürken bu sözcükler..Ansızın gözlerinden iki damla gözyaşı süzüldü.Yanağının birinde iz bıraktı gözyaşı,silmek bile istemedi.Biliyordu ki özlemekte yarın yoktur…Yufka bir yüreği vardı.Karıncayı bile incitemeyecek kadar şefkat dolu bir yüreğe sahipti.Onunla bütünleşirdi bütün özlemler..Hindistan’da Ganj Nehri’nin kıyısında yakılan yoksul bir adamın hissettikleri de onunladır,yitirdikleri de…New York’ta bir sokakta o kartondan bir kulübesinde yaşayan bir kadının çıplak yalnızlığı da…
Göze hoş gözüken esmer bir teni vardı kızın ve parlayan siyah inci gözleri..Baktıkça insanı uzaklara götüren masum gözbebekleri ve hayatı sorgulamaktan yorulmuş ,çoktan caymış masum gözleri..
Tam bir buçuk yılı aşkındır her akşam pencereden onun yolunu gözlüyordu.Ve her zamanki duasını okuyordu.Bir an gözükse pencereden hemen koşup orada boynuna sarılıp öpecekti doyasıya..’’Geçmiş Zaman Olur ki’’şarkısı çınladı kulaklarında.İki elini birden kaldırıp cama dayadı ve gözyaşı bir kez daha aktı sessizce yüreğinin sıcaklığını ruhunun derinliklerine taşıyarak..
Bir ağustos sıcağında hasretine doyamadan bırakıp gitmişti onu.Bırakmıştı geride biricik ellerini,bırakmıştı geride yaşanmamış ama yaşanmaya hazır sevgileri ,bitkin bir yürekte..Korumasız..
Kızın annesi tam üçüncü kez sesleniyordu.Hiç duymamıştı önceki seslenmeleri bile.Ama bu kez irkildi esmer kız.Çünkü annesi daha yüksek bir sesle bağırmıştı ve endişelenerek yanına kadar gelmişti.Bu durumdan ürken biraz yaramaz küçük kız kardeşi de kulaklarına eğilip bağırmıştı.
Esmer kız derin bir uykudan uyanmış gibiydi.Annesi gözyaşlarının yanağında bıraktığı o izleri görünce dayanamadı,içi burkuldu ve gözleri sanki bir cevap bekler gibiydi.Esmer kız:’’Anne ben babamı çok özledim.’’zor döküldü esmer kızın dudaklarından bu sözcükler.Sanki dünya üzerine devrildi..
Esmer kız ne zaman onu düşünse ,onunla buluşacağını hayal etse kalbi yerinden çıkacakmış gibi oluyordu.Her gece pencereden yollarını gözlediği babası daha önceki gecelerde olduğu gibi bu gece de gelmeyecekti,yalnız bırakmıştı onu.Oysaki söz vermişti her gün geleceğini,onunla her gün görüşmek istediğini..Esmer kız doğrularak silkindi biraz ve içinden mırıldandı:’’O gelmezse ben giderim her gün ona..Yeşil tepenin ardındaki kabristana..’’
Zaten onu her pencerede beklediği gecenin sabahında okul çıkışı ellerinde kandan kırmızı güllerle onu ziyarete gidiyordu.Ve kendi elleriyle suluyordu gülleri..Bunu annesi bile bilmiyordu.Esmer kız ve sevgisinin sahibinden başka hiç kimse..
ONA OLAN AŞKI VE SEVDASI ONUNLA ÖLMEMİŞTİ…
İlhan 15/01/2007
YORUMLAR
Teşekkür ederim Mürüvvet Hanım..Bu yazdığım öykü gerçek bir yaşantıdan kesit..Öyküye konu olan esmer kız İzmir'de bir lisedeşu an ikinci sınıf öğrencisi...