- 463 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Vatan Ya da İsviçre - 2
Elinde açılmamış sigara paketi, yüzünde sabaha kadar devam edeceğini umduğu muhabbetin vermiş olduğu memnuniyetle odaya girdiğinde; aslında hiçbir yere bakmayan gözlerini karşısındaki bomboş duvara dikmiş öylece oturan Remzi’yi gördü. Hem sevincini hem de geldiğini belli etmek için yüksek sesle konuşarak O’na doğru yürüdü;
-Koydum çayı.
- İyi yapmışsın. Gerçi senin çayın da içilmez. Zift gibi, zehir gibi simsiyah çay yaparsın şimdi. Talebeliğimizden beri yaptığın çaylarla iflahımızı kestin, zürriyetimizi kuruttun. Pervin yattı mı? Söyleseydin de O yapsaydı bari.
- Saatten haberin var mı senin? Çoktan yattı kadıncağız. İyiden iyiye yaşlandı, yorgun vücudu kaldırmıyor artık bu konağın işlerini. Bırakalım istirahat etsin, on numara çay yapacağım sana.
- Ona ne şüphe… Pervin kaç yaşında şimdi?
- Açıkçası tam olarak bilmiyorum. Bizimkilerden miras kalan ve etrafımda dolaşarak bana onları hatırlatan son hatıra olduğunu düşünürsek; tahminen altmışlarının sonunda olmalı. Özellikle karımla boşandıktan sonra iyiden iyiye düşkün oldum O’na. 2 tane daha yardımcı aldım bu arada, iki genç kadın. Pervin’in emrine verdim. Sadece benim yıkanacaklarım ve yemeklerimden sorumlu artık. Temizlikten ütüye başka ne işler varsa hepsini yeni yardımcılarına yaptırıyor. Genç kadınlara talimatlar verirken nasıl da hevesli bir görsen. Yine de durduğu yerde duramıyor tabi. Kızların yaptığı her işe illa ki bir kabahat buluyor, bir kulp takıyor. Bildiğimiz Pervin işte…
-………………..
- Aslında çevremde bulunmasından rahatsızlık duymadığım nadir insanlardan birisi. Pek kimsemiz de kalmadı zaten. Pervin, sen, birkaç dostum daha. Saysam bir elin parmaklarını geçmez. Buradan da insanımızı beğenmeyip batı hayranlığı yaptığım sonucunu çıkarmazsın umarım.
- Yok, böyle bir sonuç çıkarmayacağım. Türkiye’de paran varsa, ensen kalınsa yaşamak ne de güzel diyecektim sadece.
- Hımm, paran çok olunca her şey tamam oluyor yani.
- Hemen hemen... Mesela paran çoksa yaşamak için İstanbul’dan daha güzel bir kenti tüm dünyada bulamazsın.
- Bendeki para yeter mi bahsettiğin şu yaşantıya?
- Haşa! Tıbbiyeye hobi olarak gitmiş, ailesinden kalan variyetle mesleği bir gün bile yapmaya hacet görmemiş, bu yaşına kadar hiç çalışmadan fabrikalardan gelenleri yiyip yatmış, bundan sonra da yedi sülalesi yese bitmeyecek bir adamdan bahsediyoruz burada.
- Yeter diyorsun yani.
- Yeter de artar bile.
- Pekiyi, bunu istemediğimi söylesem.
- Neyi?
- Elimde bu kadar para olmasının yine aynı sokaklara çıkıp, aynı caddelerde dolaşıp, aynı sosyal çevrelere karıştıktan; bu otellerde, restoranlarda, mağazalarda yedikten sonra hiç bir şey ifade etmediğini, hiçbir zevk vermediğini.
- Bir dakika orada dur.
- Sözümü kesip, muhabbet katili telefonuna mı bakacaksın?
- Hayır, internetten bir şey arayacağım. İkimizin de daha önce okuduğu bişey. Tam yeri geldi şimdi, hah işte burada. Dinle bak, Sabahattin Ali "Kürk Mantolu Madonna" kitabında Raif Efendi’nin ağzından sana neler söylüyor; "Burası (Berlin) de en nihayet bir şehirdi. Sokakları biraz daha geniş, çok daha temiz, insanları daha sarışın bir şehir. Fakat ortada insanı hayretinden düşüp bayılmaya sevk edecek bir şey de yoktu. Benim hayalimdeki Avrupa’nın nasıl bir şey olduğunu ve şimdi içinde yaşadığım şehrin buna nazaran ne noksanları bulunduğunu kendim de bilmiyordum... Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim."
-……………..
- Aslında bu sözlerin içinde; zayıf olanın güçlüyü mükemmel zannetmesi mevcut. Yani nedir; Almanlar teknikte ve makinede mükemmeldir, siyaseti en iyi İngilizler bilir, en çalışkan Çekik Gözlülerdir, Yahudilerden daha iyi tacir yoktur gibi.
- Peki bu sözler tamamen boş ve tutarsız lakırdılar mıdır? Asılları astarları yok mudur? Yoksa biz eksiklerimizi örtbas etmek için altlarını boşaltmaya mı çalışıyoruz. Niçin Türk gibi başlayıp Alman gibi bitirmek diye bir söz vardır söyler misin bana? Biraz önce saydığın ülkelere atfettiğin tanımlar, batıyı en çok eleştirenlerin bile içten içe taşıdığı bir hayranlık mıdır yoksa?
……………..
-On yedinci yüzyıldan itibaren Batı alıp başını gitmiş, Doğu ise arkasından bakakalmıştır. Bu durum, bilhassa Osmanlı İmparatorluğu gibi köklü dönem devletlerini kıskandırmıştır. Türkiye’deki batı karşıtlarının Avrupa’ya içten içe hasetle bakması biraz da bundandır belki ne dersin?
-………………
-Benim ortaya koymaya çalıştığım körü körüne, cahilce bir batı hayranlığı değil aslında. Sürekli izlediğimiz Holywood filmlerindeki Manhattan siluetlerine bakıp bakıp iç geçirme, internette gördüğü fotoğraflardan Avrupa’yı insanlığın ulaştığı son nokta zannetme, aynı anda kendi ülkesinden tiksinme ve varını yoğunu aşağılamaya varan bir düşünce biçimi değil.
- Ancak burada bir çelişki mevcut. Reddetmene rağmen, sonunda tiksinme ve varını yoğunu aşağılamaya varan bir düşünce biçimi oluşturmuş sende.
-Hayır, eğer öyle olsaydı Mimar Sinan’ın camilerinin, boğazın filan Avrupa’nın binaları, şehirleri, köprüleri yanında bir hiç olduğunu, zaten İstanbul’da üç-beş abartılmış tarihi yapı dışında bir güzellik de olmadığını, oralarda sokaklardaki insanların bile çok estetik, bizimkilerinse estetik yoksunu ve çirkin olduğunu iddia etmem gerekirdi.
-Biraz kafam karıştı şimdi. Dur bi ayak yoluna gideyim, belki orda aklıma bişeyler gelir. Ayak yolu diyerek sana da iyi malzeme verdim bak, hadi yine iyisin:)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.