- 705 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİLERİNİ YÖNETEMEYEN ÇOCUKLAR
Aile içinde bireylerin birbirleriyle iletişim bozukluğu olmamalıdır. Bundan en fazla çocuklar etkilenirler. Ailenin ortak sorunları rahatça konuşulabiliyor ve birlikte paylaşılabiliyorsa, sağlıklı aile içi iletişimden söz edebiliriz.
Aile içindeki iletişim bozukluklarının temelinde; “anne-babaların etkili iletişim yollarını kullanamamaları” gelmektedir.
Ebeveyn-çocuk arasındaki yanlış iletişim; “çocuğun suçluluk ve pişmanlık duymasına, anne babası tarafından sevilmediğini hissetmesine” neden olabilir.
Çocuklar bu tür iletiler sonucunda; “değişime direnir, yetersizlik duygusu” hissederler.
Aile içi ilişkilerde tartışmaların olması doğaldır. Ancak çocuk anne ve babasının problemlerini tartışarak, olumlu şekilde çözdüklerine tanık olunca, ileride kendi yaşamında karşılaşabileceği problemlere hazırlanma fırsatı bulur.
Çocuğun kendini değerli birey olarak hissetmesini sağlamak için; “aile içinde başarabileceği görevler verilmelidir.” Bu görevler, çocuğun gündelik yaşamla ilgili “öz bakım becerilerini” kazanmasına ve sürdürmesine de yardımcı olur.
Öz bakım becerileri arasında; “yemek, içmek, temizlik, giysilerini giyebilme, uyku alışkanlıkları vb.” başta gelmektedir.
Anneler aşırı koruyucu tavırlarıyla çocuklarının tüm ihtiyaçlarını karşılarsa; “kendi kendini yönetemeyen çocuklar” yetiştirmiş olurlar.
Bunun sonucunda anneler, yardım edilmeden; “yemek yemeyen, düğmelerini ilikleyemeyen, tuvalet ihtiyacını karşılayamayan” çocuklarından yakınmaya başlarlar.
Aile içi iletişimde vücut dilinin büyük önemi vardır. Aşağıdaki hususlar çocukla aile arasındaki iletişimi engeller. Çocuğun kişiliğinin zarar görmesine neden olur:
-emir cümleleri,
-korkutmak,
-sadece öğüt vermek,
-yargılamak,
-suçlamak,
-eleştirmek,
-aşağılamak,
-lakap takmak,
- sorgulamak,
-konuyu saptırmak,
-alay etmek,
- sınamak” vb.
Bunun sonucunda çocuk; “ kavgacı olur ve saldırganlaşır. Savunmaya geçer, kızar, küser, güven duygusu zayıflar”, sevilmediği duygusuna kapılır.
Sürekli olarak; “sıkı takip, her şeyin en iyisinin yapılmasını istemek, suçlama, konuşma yasağının aşırı şekilde uygulanması” fayda yerine zarar verebilir.
Anne babalar davranış ve kurallarla ilgili hususlarda; açık, tutarlı ve uyum içinde olmalı, öfkeye kapılmamalıdır. Çocuk değil, sadece hatalı davranış eleştirilmelidir.
Anne babalar, “meslekleri de olsa”, çocuklarına asla öğretmenlik yapmaya kalkışmamalıdırlar. Aksi takdirde anne baba rollerini kaybetmiş, itici öğretmen profili sergilemiş olurlar. Bu durumda çocuklarına yararlı olamazlar.
Oysa çocuklar ailede “anne baba” duygusunu yaşamak isterler. Onları öğretmen olarak görmezler. Çocukların hayatında zaten yeterince öğretmenleri olacaktır. Önemli olan, “anne baba” duygusunu zamanında doya doya yaşamalarıdır.
Çocuğa her yaşta öğretmen bulunabilir. Ancak bir yaştan sonra, çok önemli konularda anne babalık artık yapılamamaktadır.
Çocukta olması gereken “duygu, düşünce ve davranışlar”, “anlatmak, nasihat etmek yerine”, yaşanılarak, “iyi örnek anne baba olmakla” aktarılmalıdır.
Değerli anne babalar; her şey zamanında ve doğru yapıldığında değerlidir. Yarın “keşke” dememek için, göz nuru evlatlarınızı ihmal etmeyin lütfen. Yardım ve katkılarınız sevgi içerikli ve bilimsel olsun…
En güzel çiçekler böyle kalplerde açar. Çocuklar, benzeri olmayan, nadide çiçeklerdir.
Sevgiyle kalın…
YORUMLAR
yıllarını eğitim-öğretim eylemi içinde yaşamış birsi olarak özgün yazınız çok başarılı ve ders verici. kutlarım.
hani Atatürk diyor ya, tek bir şeye ihtiyacımız var. "çalışkan olmak." bizlerinde halk olarak tek bir şeye ihtiyacımız var. okuyan, sorgulayan bir ulus olmak. işte o zaman bilginin önemi anlaşılır, bilge öğreticilerin görüşleri yaşama şansı bulur bu ülkede.
dilerim görüşlerinizi anlayan ve uygulayan ebeveynlerin oranı artar ülkemizde de. tıpkı japonlar, almanlar... gibi.
saygılarımla.