- 763 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KİM NE BİLSİN?
KİM NE BİLSİN?
Çalmıyor telefon, arayan, soran olsa halimi… Bir kerecik çalsa telefon şaşarım sevdiğim! Öylesine şaşarım ki, yeniden doğuşum olur dört duvar içindeki yalnızlığım.
Öyle ya, kim ne bilsin sevdamızı, dört duvarın kelimelerden öte anlamını! Hele ki sen nerden bileceksin sevdiğim? Sen hiç yalnız kaldın mı?..
Yalnızlığın insana nasıl korku verdiğini nereden bilsin yalnız yaşamayanlar. Nereden bilsinler korkunun ne anlam taşıdığını.
İnsanın kendisiyle dört duvar arasında yalnızlığı bir savaştır!. Camları açarsın, içini açmaz sokaklar. Yoktur sevdiğin karşında, perdeleri açarsın güneşi davet edersin, ışık, güneş ile giriverir odana. Yüreğine girmez, ısıtmaz üşürsün!. Dört duvar yarenindir yalnızlığına… Yine de üşürsün ölüm karşısında…
Kim ne bilsin, seni ne kadar sevdiğimi, kim ne bilsin…
Heba oldu artık sensiz gençliğim. Sessiz nağmeler sızlatıyor yüreğimi. Sense toplayıp pılını pırtını gittin. Gittin sadece gözlerimden uzağa…. Gittiğin yere neden beni götürmedin sevdiğim?
Seni neden sevdim, kim ne bilsin sevdiğim?
Seni düşündüm dün gece, amaç gütmeden. Dün gece seni özledim, şimdi amaç yok elimde ve sana dair her şey nafile... Öfkem vuslatına düşman şimdi. Kimbilir öfkem hangi kapıyı çalacak, kimbilir…
Gittin, bana bıraktın sensiz yangınları Yüreğim üşüyor.. yalnızlık ve ölüm karşısında sensiz nasıl üşüdüğümü sen nereden bileceksin ki. Kim ne bilsin sevdiğim?
Sensiz her gece, sessizliği sadece radyo sesinin bozmasına müsaade ediyorum sevdiğim. Seni anmayan her şarkıya öfkeli yüreğim. Seni anmayan herkesin, herşeyin kalleş olduğunu söylemezsem radyo ne(reden) bilsin sevdiğim!
Öfkem vuslatına düşman şimdi! Yüreğimin içinde sönmeyen yangın seni soruyor. Yüreğim yangınların nedenini, nereden bilsin sevdiğim…
Seni, tenini, kokunu, nefesini, nasıl özlediğimi kim ne bilsin?…
Yoksan, yokluğunun anlamını seni yaşamayan ne bilsin?
Gülüm, içimde taht kuran sen, canımın İçi, sevdiğim, sevdam…
Bir gece ansızın taşınmanı beklerken, yalnız hayatıma yamalı hırka ile dönüşü olmayan yola bensiz gittin! Gittin öylece, kendi yangınından yüreğini kaçırır gibi sevdiğim…
Yoksun…
Aramıyor dostlar, çalmıyor kapı, çalmıyor telefon. Sen bir kez arasan, ben iki defa şaşarım sevdiğim...
Postacı çalmıyor kapıyı, gelmiyor uzak ülkelerden pullanmış gül kokunu barındıran mektuplar.
Her ölüm yeni bir doğuştur hayata. Ölmeli içimdeki sensizlik sancısı, ölmeli ki içimde sen denen yeni bir umut doğsun.
Doğmuyor sensiz gecenin içine ay, ısıtmıyor bedenimi güneş... Gittiğini ay, güneş ne(reden) bilsin?
Kim ne bilsin dört duvarın kelimelerden öte anlamını. Kabuslarımı anlatan olmadıysa, nereden bileceksin geride bıraktığın depremi, sahipsiz enkazı. Kim ne bilsin ki sen ne(reden) bileceksin sevdiğim?
Yüreğimin sahiplendiği dilber,
Ansızın ve hesapsız özlediğim kadın,
Gidişinin dördüncü günüydü resimlerimizi getirdi postacı. Son kez çalmıştı kapı… Bende son kez çıktım evden, mavi bir zarfı ilk kez aldım ve son kez pulladım, posta kutusuna attım ve mektuplar yazmaya başladım günlerce umut tacirine. Pulsuz mektuplar yazdım sana...
Hepsini yolladım sanma resimlerin, yalandı. Kopyanı sakladım yüreğimde sevdiğim. Seni içimde sakladım.
Kim ne bilsin! Neden seni içimde sakladığı mı sevdiğim? Kim ne bilsin! Seni sordu dostlar, seni sordu komşular, seni sordu parkta çocuklar, seni sordu mehtap. “gitti!” dedim anlamadılar. “neden?” diye sordu parkta bekçi…Anlatamadım nedenini sevdiğim.
Kokun sindi diye değiştirmedim çarşafları, öptün diye yıkamadım yüzümü, odamı havalandırmadım kokunu saklasın diye… Kir pas içindeyim şimdi, gömlekleri bile ütülemiyorum, traş olmuyorum, olamıyorum sevdiğim.
Uyutmuyor sensiz geceler, gecelere söyle kâbuslarını benden uzak tutsunlar sevdiğim…
Ben söylemezsem kim ne bilsin geceleri sensiz kâbuslardan neler çektiğimi? Söyle gecelere sensiz rüya dahi yollamasınlar sevdiğim…
Seni ne kadar özlediğimi sensiz kâbuslar ne bilsin?
Kâbuslara söyle beni rahat bıraksınlar sevdiğim…
Seni çok özledim.
Söylemezse kuşlar sen bunları ne(reden) bileceksin sevdiğim…