- 905 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Okul Konuşuyor
konuşurlar bizlerle. Heykel ustası susar, yontukları heykeller anlatır ustasının iç dünyasını. Camiler, kiliseler, hanlar-hamamlar yılların ötesinden seslendirir ustalarının beyinlerindeki güzelliklerin destanlarını.
Tolstoy, Diriliş romanında başında kavak yelleri esen bir aristokrat gencin vicdan azabının dayanılmaz yansımalarını anlatır. İnsan olmanın erdemlerini okuruz bir solukta Tostoy’un Diriliş örneği nice yapıtlarında. Yazar değil konuşan romandır artık…
Türk romancılığının büyük ustası Reşat Nuri Güntekin susar. Çalıkuşu romanı konuşur. Feride öğretmen Anadolu’nun kuş uçmaz, kervan geçmez ırak köylerinden güzellikler ve ilginçliklerle karşımıza çıkar Güntekin’in romanında.
Servantes değil konuşan yüzyıllar ötesinden. Donkişotluktur; dürüstlüğün, centilmenliğin ve birazda kaçıklığın örneklerini sunan yüzyılların gerisinden. Konuşan Donkişot romanıdır.
Gazap Üzümleri Romanı Amerikan emekçilerinin çilelerini anlatır Steinberg’in kaleminden...
“Gökten ateş yağsa, göğsümüzde söndürürüz...” mısrasında Safahat konuşur Akif’in dilinden...
“ Bilmem şimdi hala ilk kocanda mısın,?
Dağları karlı Erzincan’da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hatırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumuzdun sen. Fahriye abla!” Fahriye Abla şiiri anlatır bize Dranas’ın daha günah nedir tatmamış duyguları ve çocukluk aşkı Fahriye Abla’sını.
Otuz Beş Yaş şiiri: “Yaş otuz beş yolun yarısı eder.” Diyerek daha çok erken yaşlarda çile çekmiş, yaşamın zorluklarına karşı yaşam mücadelesi vermiş halkın şakaklarına kat yağdığını Tarancı değil şiir söylüyordur bizlere.
Edirne’de Selimiye, İstanbul’da, Süleymaniye Camileridir konuşan mimarlar mimarı koca Sinan değil sanki. Köprüler, hanlar-hamamlar dile gelir yüzyıllar gerisinden anlatırlar yaşanmışlıklarını. Köprüler söylerler üzerlerimizden hanlar, krallar geçtiğini atlarla. Altlarımızdan nice sular aktı derler…
Güzel yurdumuzda nice kavimler yaşamış arkalarında acı tatlı anılar bırakarak. O güzel insanlar güzel köyler, kentler kurmuşlar… Yollar yapmışlar uzakları birbirine bağlayan. Yolların yolcuları garip kervanlar konaklasın diye hanlar-kervansaraylar yapmışlar. Kiliseler, sinagoglar ve camiler-medreseler inşa etmişler. Hamamlar yapıp temiz teniz yunmuşlar.
Ne acıdır şarklılık, cehalet çoğu kez bilinmemiş insanlarımızca bu antik eserlerin kıymeti. Talanlarla nice güzellikler elden çıkarılmış. Tarihi değerlerimizin hazinelerle ölçülemeyen değerlerini bilen batının açgözlü hazine avcıları tarumar etmiş tarihi güzellikleri yerli işbirlikçileriyle birlikte. Nice hüzünlü heykeller gördüm kırık dökük. Gözyaşı döküyorlardı bakımsız, hazin halleriyle.
Kars yakınlarında Ani kentinin kalıntılarını ziyaret etme şanssızlığını yaşadım. O güzelim kentin her tarafı birer tarih… Yapıları, kiliseleri, hamamları tarumar edilmiş. Duvarlarındaki kutsal resimler özel olarak imha edilmiş sanki. Çirkin yazılarla sloganlar yazılmış ayakta kalan binaların iç ve dış yüzeylerine. Sözüm ona korumaya alınmış. Kentin çevresi dikenli telle çevrili. Lakin sürüsünü güden çobanlar koyu ve keçileriyle, sığırlarını otlatan çocuklar sığırlarıyla rahatça dolaşıyorlar antik kendin alanlarında. Ön kapıdan kabul edilen ziyaretçilerden makbuz karşılığı para almanın yollarını bulmuş yetkililerimiz.
Antik eserlerin kadrini bilmeyerek aslında kendimize ne büyük haksızlıklar yaptık yıllarca. Bu eserler sadece bizim değil tüm insanlığın ortak malı. Korumalıyız bu paha biçilmez değerleri… Güzelim eserlerin çoğu batının müzelerini süslüyor ne acı. Ayrıca bu değerleri gelecek kuşaklara teslim etme gibi bir insanlık sorumluluğumuzu da unutmamalıyız.
Ben de korunmayan bir binayım yurdumun uzak bir köyünde, bir okul binası. Çok eski değil daha çeyrek asır olmadı sınıflarımda çocuk sesleri yankılanıyordu. Bahçemdeki ağaçlara konan kuş sesleri çocuk seslerine karışıyordu. Erik ağaçları vardı bahçemi çevreleyen, üzerlerinde kuşların yuva yapıp civciv çıkardığı. Köyde yapılan ikinci eğitim yuvasıydım, kalın taş duvarlı. Okulu ve aydınlanmayı seven yurttaşlar bir büyük kayayı dinamitle patlatarak taşıdılar taşlarımı. Kağnı arabalarıyla taşındı kumum, çimentom. Tüm köy halkı seferber oldu benim yapımımda. İlk kez galvanizli sacı benim çatımda kullanırken tanıdı köylüler. Beş sınıflı güzel bir binaydım ben.
Kışlar sınıflarımda sobalar yakıldı. Sam Amca’nın süt tozundan sütler kaynatıldı bahçemde çocuklar içsin diye. Kepeksiz un geldi bin dokuz altmışlı yıllarda depoma. Anneler sıra ile bu unlardan ekmekler yaptılar. Ekmekleri çocuklar sıralarımda paylaştılar.
Daha bitmedi anlatacaklarım. Benden önce koskocaman bir okul binası yapılmış daha bu köye bin dokuz yüz yirmilerde, cumhuriyetin kuruluş yıllarında. O binada güzeldi. Sonlarını gördüm. Benden önceki binada ne güzel öğretmenler, eğitmenle görev yaptı. Sevgili öğretmenler, idealist insanlardı bizlerde görev yapan tüm öğretmenler. Tek kaygıları ülke kalkınması için nitelikli eğitimle birlikte düzeyli öğrenciler yetiştirmekti.
Çocuklar geldi yıllarca bizlere; sevgili okullarına yağmurlara, karlar ve soğuklara aldırmadan. Her gün yeni bilgilerle döndüler evlerine. Şarkılar, şiirler öğrendiler. Yıllarca sınıflarımız doldu taştı Fatmalarla, Zeyneplerle, Ayşe ve Haticelerle, Binnurlarla, Nurgüllerle, Leylalarla… Hasan ve Yücellerle, Ömer ve Adnanlarla. Âlimlerle, Cemal ve Kemallerle… İki yüz elliyi aştı bazı yıllar okul mevcudum. Bu çocuklar şenlendirdi geniş bahçemi yıllarca. Özgürce koştular. Birdirbir oynadılar, güvercin taklası, esir almaca oyunumu dersin daha nice çocuk oyunları oynandı bahçelerimde. Kızlar ip atladılar, beş taş oynadılar. Hepsi beyaz yakalıkları ve yine ak kurdelaları ile birer ak papatyalardı bahçe ve sınıfları süsleyen.
Ulusal bayramlar coşkuyla kutlandı hep. Şiirler vücut dilleri kullanılarak okundu yıllarca. Piyesler yapıldı. Kır gezileri tertiplendi her yıl komşu köy okullarıyla birlikte. Şırıl şırıl akan derelerin kenarlarında henüz açan çiçekler, havada uçan renk renk kelebekleri gözlemledi çocuklar tadına doyum olmaz gezilerde.
Hukuk insanları, hakim-savcı ve avukat oldu sıralarımı şenlendirenler. Yurdun eğitim-öğretim hizmetleri alanında profesörler, öğretmenler kalem tutmasını bize öğrenciler arasından yetişti. Sağlık alanında doktor, ebe ve hemşireler mi okumadı sınıflarımda? Emniyet görevlisi polisler, şanlı ordumuzda görev yapan subay ve erbaşlar yetiştirdik.
Yurt içinde ve dışında çalışan işçi yurttaşlar geçti sıralarımızdan. Çok mutluyduk eski ve yeni okul sınıflarımızdaki çocuk seslerinden.
Şimdi çok yalnızım. Artık kapım kapalı, kilitli. Yok artık sabahleyin bana gelen minikler. Kuşlar bile terk etti bahçemdeki ağaçları. Bu durum nasıl oldu birkaç yıl içinde anlamış değilim. Köyün hemen hemen tün gençleri ve de çocukları uzak kentlere göç etti. Bir sınıfı dolduracak kadar bile çocuk kalmadı bu büyük köyde. Okullu olacak sekiz-dokuz çocuk var köyde taşımalı sistemle ilçeye taşınan. Güneşin doğduğu sırtlara, sırtlardaki gür ve yeşil ormanlara bakıyorum sadece. Kuzeydoğu yönümdeki güzelim Cin Dağının doruklarındaki küme küme ak bulutları seyrediyorum içim yanarak. Kapalı ahşap kapım ve pencere çerçevelerim çürümeye yüz tuttu. Sıralar tarumar sınıflarımda. Adımı taşıyan levha bile durmuyor yerinde. Üzgünüm. Bakımsız kalmamalıydım böylesine.
Biz köy okullarını yapan insanlar terki diyar etti yıllar önce. Bu hazin durumuma üzülüyorlardır onlar da. Biliyorum ruhları huzur içinde değil.
İnanıyorum, inanmak istiyorum. Sıralarımda okuma-yazmaya başlayan, nice güzel anı ve arkadaşlıklar yaşayan kuşaklarda üzgün benim bu durumumdan. Şimdi çocuk sahibi anneler ziyaret ettiler beni. Pırıl pırıl halimi, düzgün sıralarımı ve öğretmenlerini aradılar. Gözyaşı dökenler oldu şimdiki bakımsız terk edilmiş halimden.
İlgi bekliyorum hepinizden. Güzel ülkemin dört bir bucağında görev yapan çalışan ve de emekli olan herkesten. Bir elbirliği yapmaya karar verin artık. Duyuyorum komşu köylüler benim gibi şimdi boş kalan okullarını onarmışlar. Müze yapıp tarım aletlerini sergiliyorlarmış. Ne güzel bir çalışma. Gelecek kuşaklar dedelerinin toprakla güreşircesine çalışır kullandıkları araçları tanısın istenmiş…
Benim durumum da uygun müze yapılması için. Anımsıyor musunuz? Geçen yıllar içinde bir köy kütüphanesini bile barındırdım bünyemde. Sınıfın birinde niçin bir köy kütüphanesi açmayasınız.
Yurdumun uzak bir yöresinde şimdilerde garip kalmış bir köy okulu ağlayarak bunları anlattı bana. Ben de bu durumu hikâyesini yazıya dökerek babalarımız ve dedelerimiz gibi okulculuk ruhunun ölmediğini hatırlatmak istedim… İnanıyorum, varsıllaşan ve köyde modern binalar yapan yaşlısı, genciyle herkes el birliği ile eğitim- öğretime başladıkları güzel okullarını çok daha güzel hale getirecekler…