Nerdesin be abi,
Nerdesin be abi,
Saldım kendimi iyiden iyiye… nerdesin, aramıyorsun artık… tayin isteyip gittim diye mi, unutuşun.
Ben telefonda, - bu akşam müsait değilim – desem de, 10-15 dakika sonra kapımı çalardın…
Ne sigaranız vardı, ne kahveniz… bana hiç uymuyordunuz oysa… bana sahip mi çıkıyordunuz o zamanlar…
Önce euzubesmele sonra duayla başlardı hocamız sohbete.
O duayı anlamasam da çok severdim, kelimeler dokunurdu kalbime…
Neydi o dua, bir ara ezberlemiştim, hem Arapçasını hem de mealini oysa…
“subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm”
"Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti her şeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin."(Bakara, 2/32).
Gele gide alışmıştım sizlere… çok iyiydiniz, hatırınızı kıramıyordum bir türlü.
Hani, beni Zaman gazetesine ilk abone yaparken sizlere dediğim; - artık neşriyat devri bitti, söyleyin büyüklerinize, internetteki zaman.com.tr adresinize her gün gireyim, neyse ücreti yine vereyim, lakin beni abone yapmayın. –
Dinlemezdiniz beni, küçüktüm sizlerden hayli yaşça, sakalım da yoktu hani…ne zaman dinlediniz ki beni…
Yine de hafta sonları için gazete okumak kahvaltıdan sonra çok güzel oluyordu. Aynı zamanda hafta içi gelen gazetelerin çoğunun açılmadan üst üste yığınlar olduğu görünce, yine sizlere müraacat etmiştim, -ne yapayım bunları-
Atsan atılmazdı, satsan satılmaz dedikleri gibi…
Sonradan aboneliğimi, hafta sonuna çevirmiştim sadece, güç bela. Elimde kalanları da dükkanlara, manavlara vermiştim, hatta bir ara arabamın bagajına doldurmuş, dayımların köyüne götürmüştüm, israf olmasın, kullansınlar diye…
Dayımlar elmacılık yapardı, sandıklara, kasalara elma doldurmadan önce kağıtlarlar, gazetelerle kaplarlardı.. kimi zaman saman sarısı kağıtlar olurdu, kimi zaman ise bizim kültürümüze ait olmayan gazeteler kullanılırdı.
İyi biliyordum, izliyordum, köylerin nereden nereye gittiğini, hayvancılık, tarım gün geçtikçe azalıyor, gençler köyde yaşamak istemiyordu, televizyonlardan, gazetelerden bir nevi bilinçaltımıza bombardıman vardı. Hiç olmazsa köyde, elma sandıkları bizim kültürümüze yakın kağıtlarla, gazetelerle kaplansın diye, köye kadar götürmüştüm gazeteleri…
Çünkü benim yaşıtlarım, köyde elma kasalarını sandıklarlerken gazete okurlardı. Ben de çok okumuştum o şekilde. Ancak ilk çocukluk yıllarımda beynimin maruz kaldığı renkli ve şehirli hayat görüntülerini sökmek kolay değildi.
Gazetede takip ettiğim birkaç yazar bile olmuştu zaman içinde.
Her gazete aboneliğimi iptal ettirdiğimde, biliyordum ki birkaç güne ve haftaya kalmaz, beni telefonla arayacaktınız, abone kampanyası diyecektiniz, 1 milyon hedefi diyecektiniz, gazetenin öneminden bahsedecektiniz, kimi hatır gönül ile yine beni abone yapacaktınız…
Abi, ben buraya gelince yine iptal ettirdim, gazetemi… aramadınız bu sefer.. çünkü bir abim, demişti ki, -erken gidiyorsun ama artık sen de abi oldun-
En çok neyi özlüyorum bilmiyorum ama ben tasavvufla, felsefeyle garip gurup sorularla bir konuya girince, her seferinde senin - önce iman- demeni özlüyorum belki de. Sahi abi, “iman” neydi? Kaç defa anlattın, anlattırdın sohbet hocalarına, kaç sohbette türlü türlü ilmi, dini konuları açıklattıra açıklattıra usanmadın ya, yıllar sonra yine ayrı garip gurup sorular fır dönüyorum içimde…
Siz kırmızı kitaplar yani risale-i nurlar dedikçe ben imam-ı rabbaninin mektubatından bahsederdim, sonra mevlana’nın mesnevesinden dem vururdum. Sizleri hep tongaya düşürmeye çalışırdım. Siz risale-i nurdan bahis attıkça ben, dört halifeler zamanındaki olaylara-karışıklıklara girerdim. Oysa sizin haklı olduğunuzu da bilirdim. Devamlı sizlerin sabrını zorlar, öfkelendirmeye çalışırdım, sizde hiç öfke olmaz mıydı be abi? Hele hoca efendi hakkında medyada, internette söylenen nahoş sözleri sizlere karşı söyledikçe, sizlerin girdiği o üzüntülü haller beni de bitirir de, bitmemiş gibi yapardım.
Çünkü, sizin gibi insanları yetiştiren bir hocanın, o nahoş sözleri haketmediğini öğrenmiştim.
Evet, ben çok okurdum.. her telden okurdum..
Sizlerin çetele dediğiniz ve haftalık olarak kuran, risale, oruç, vaaz, pırlanta, teheccüd vb raporlarınıza, ben okuduğum kitap sayfalarıyla karşılık verirdim çoğu.. kimi zaman risale ve pırlanta başlığını çizer okuduğum romanın ismini yazardım.
Hep derdim sizlere, benim namazlarım eksik, siz bana teheccüdden, kaza namazlarından bahsediyorsunuz diye.. yanlış yapıyorsunuz, fazla gelmeyin üstüme, benim sıklet çekmez bu yükü diye kaç sefer anlattım size..
Kimi de ulan derdim, Müslümanım, namazlarım sorunlu, ona bak haftada iki teheccüdü var hep, hani bir abimiz vardı, mübareğin teheccüdü ortalama dört-beşlerde gezerdi.
Şu an bu saatte, haleti ruhuyemi nasıl anlatayım sana, odamın kıbleye bakan yönünde seccadem serili yine,
Buradaki abilere bir türlü ısınamadım, onlar da sizden iyi olmasınlar ama sizin yerinizi hiç tutmuyorlar…
zaten sohbetlere de gitmiyorum nicedir..
aramayacak mısınız hala, tekrar döneyim mi geriye...
hadi be abi, sıra sizde, hep anlattığınız geçmişe dönük hikayelerin kahramanı olmak görevi sizde şimdi.
Ben mi, bir telefon kadar yakınım sizlere yine…
Burs mu isteyeceksin utana sıkıla, ara abi, günde bir paket sigara içiyorum şimdi, bunu iki günde bir pakete indiririm, sen hesapla, bak 100 tl çıktı bile…
Buraya geleli, farklı yerlerde, çoğu da ailemle kurban hissesine giriyorum, ara abi, bir hisseye de sana gireyim, belki biri kabul olmazsa, biri kabul olur hakk katında..
Ramazan da yaklaştı, başka yerlere verdiğim, sadaka-fitre-zekat parası kadar sana da ayırayım.
Dergi aboneliklerimi de sonlandırdım ya, ara abi, tekrar abone olayım…
Kimse yok mu için hamal gerekiyorsa, eşyaları-kutuları taşımak için ara, kervan geçmez bir köye yardım mı götürülecek, ara abi..
Yurt inşaatında çalışmak gerekiyorsa ara, tuğla mı taşınacak, temizlik mi yapılacak,
Arabam yine aynı, değiştirmedim, arabaya ihtiyaç var mı abi, durma ara…
Çetelemi gönderin bana, yine okuduğum romanların ismini yazayım, olmaz mı abi,
Ben daha abi olamadım abi, nerdesin, neden unuttun beni…
Gözden ırak mı düştüm…
Hadi be abi, sıra sizde, hep anlattığınız geçmişe dönük hikayelerin kahramanı olmak görevi sizde şimdi.
Ne zaman çay içeceğiz, maklube var mı bu hafta, o benim sevdiğim sohbet hocası gelir mi bu hafta…
Yoksa, yine bana, hocanın işi çıktı deyip, hocalık mı yaptıracaksınız yaşıma bakmadan…
Neymiş efendim, güzel anlatıyormuşum, çok okuyormuşum, okuyan insan kelime sıkıntısı çekmezmiş,
Ne anlatayım abi, keçinin olmadığı yerde diye başlayayım mı yine…
Hz Osman’ı öldürmeye gidenlerin içindeyken ben nasıl vazgeçeyim, katil olmaktan…
Başka konulara girmeyelim, asıl konumuza dönsek mi dersen, ara abi…
Nerde kalmıştık geçen haftaki sohbette..
Euzübillahimineş şeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
“subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm”
"Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti her şeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin."(Bakara, 2/32).
Üçüncü Lem’a’dan devam edelim mi abi,…
“Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O’ndan başka ilah yoktur. O’nun yüzünden (zatından) başka her şey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.”Kasas Süresi,28/88
.
.
.
Dünyevilik işte böyle…
Nerdesin be abi..ara beni…
Allah sizlerden razı olsun, ne mutlu size…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.