- 789 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ERDEM
Pencereyi araladı. Bir sigara yaktı, dumanını, camdan dışarıya doğru başını uzatarak savurdu. Uzun süredir izinliydi. Oğlunu görmeye Tiran’a gitmişti. Bunca zaman sonra yeniden çalışmaya başlamak, kendini kötü hissettiriyordu. Bundandı hiç hazzetmediği halde bir sigara çıkarıp içmek istemesi.
Sigaranın izmaritini pencerenin pervazında söndürüp sokağa fırlattı. Pervaz sigara külüne aşina gri gri ışıldadı güneşin aydınlığında. Perdeleri yavaşça kapadı, makyaj masasının önüne oturdu, kendini aynada iyice incelemeye koyuldu. Vakit ikindiyi geçiyordu. Az sonra hava kararacak, akşam bütün hayırsızlığı da katıp peşine arsız bir kedi gibi sokak başlarına, evlerin duvarlarına, odaların en mahrem noktalarına ve Leyla’nın yatağına kadar sürünerek girecekti. Duvardaki saate baktı, Üzerinde Ayetel kürsi yazılıydı. Akrep ve yelkovan birbirlerini alelacele takip ederken, arka fondaki ayette zamanın sahibinin şah damarımızdan daha yakın olduğunu anlatıyordu. Zaman tik tak tik tak… Ayet;
“Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. O hayydır, kayyûmdur.
Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. “
Tik tak tik tak…
“Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur.
O’nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir? “
Saat sekiz tik tak tik tak...
“ O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (Hiçbir şey O’na gizli kalmaz.) “
Saat dokuz…tik tak... tki tak...
“O’nun bildirdiklerinin dışında insanlar,
O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.
O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez.
tik... tak...
O, yücedir, büyüktür.”
Her gece kendi aczini ve Halikın yüceliğini ona anımsatan bu duvar saatinin üzerine, genç kızlığından beri sakladığı yeşil başörtüsünü itinayla örter ve kimsenin kaldıramayacağı bu ağır yükün altına kendini sessizce bırakırdı.
Leyla bu, her şeyi kendi bildiği üzre yapmak gibi bir huyu vardı. Tiran’da annesine emanet ettiği oğlunun geçimini de böyle bir işle sağlıyordu işte.
İnsanlar eleştirir.Kendi biçtikleri roller dışında görmeyi hazmedemez kimseyi. Anne, annedir onların gözünde, belli başlı görevler edinmelidir. Babaysa baba… Bir otobüs dolusu insanın bir gün bir kadınla küçük kızını nasıl linç etmeye kalktığına şahit olmuştur bir keresinde mesela. Kadının tek kusuru çocuğunu yanına oturtup, insanlara yer verdirmemesidir.
Leyla o kaba ve kibirli “cıkcıkçı” insan sürüsünden ayrı tutmaya yemin etti, kendini.
Kendini tanımaya başladığından beri gözlem yapmayı severdi. İnsanları o anki tepkilerine göre sınıflandırmak büyük bir vebaldi. Verilen tepkinin her zaman o kişiyi yansıtmadığını çok iyi biliyordu. İşi gereği yüzlerce insan tanımıştı. Leyla’yı ve yaptığı işi beğenmeyen, küçümseyen, ondan iğrenen, kendinden iğrenen, egoist, kompleksli, sessiz, çenesi düşük, fakir, zengin, genç, yaşlı, hırlı, hırsız, esrarkeş, ağzına sigara bile sürmeyen, ayyaş, serseri, cahil, bilgili, okumuş, okuldan kaçmış, dindar, laik, yobaz, gezgin, meraklı, ukala, iyimser, kötümser, bedbaht, yalnız, yapayalnız, sırılsıklam yalnız ve sonuna kadar âşık…
Herkes onun bu işe nasıl başladığını merak ediyordu. Hayat şartları deyip geçiştiriyordu bu sualleri. Hemen arkasından usta bir avcı gibi avının şah damarına geçiriyor dişlerini ve kurbanı henüz ne olduğunu fark edemeden tek hamlede bütün besini emiyordu. Geriye kalan posayı izlemeye ise doyamıyordu. İşini yapması için onu motive eden tek şeydi bu. Besin zincirinde en altta bulunan sermayenin ve sömürünün simgesi haline gelmiş bu o……u kendini feda ederken, aslında büyük bir zevk ve iştahla, kendini sömürgeci zanneden oysa kapitalist düzenin bir uşağı olmaktan ileri gidemeyen zavallı müşterilerin manevi duygularından besleniyordu.
Mağdur olan, kapısına dayanıp kendisiyle hararetli bir pazarlığa girişmekten utanmayan bu yamyam sürüsüydü. İnsan etiyle beslenen bu yamyamların sokakta ya da karılarının, kızlarının, dostlarının yanında Leyla’ya selam bile veremeyeceğini sahte adı gibi biliyordu Leyla. Buydu Leyla’yı güçlü kılan.
Tıpkı otobüsteki kadın gibiydi artık. Herkes onu yuhalıyor, herkes ondan nefret ediyor, herkes mükemmel, herkes en dindar, herkes en ahlaklı, dürüst, namuslu!
“İyi ki doğmuşsun Leyla” derdi bazen kendi kendine.” İyi ki doğmuşum. Benim sayemde bütün dünya cennete gidecek!”
......
Leyla... Kimsenin hakkını yemez, namazlarını kaçırmaz Leyla. Ramazan ayında, sonrasında daha çok çalışmak üzere, izin kullanır. Fakir fukaraya yardım eder. Rakıyı haram olduğu için sürmez ağzına. İnsanların arkasından iş çevirmez. Mekke Medine görmüştür. Emekliliğinde nasip olursa hacca gitmek niyetindedir. Anasının ve evladının dualarıyla ayakta durduğuna inanır. Çok dua okur. Kur’an’ı anlamak için okur. Bilir ki, işi cehennemliklerin mesleğidir. Bilir ki, kendisi günahkârların efendisidir. Bilir ki, soluğu kesilene kadar ağlamaları fayda etmeyecektir affedilmesinde. Ama kurtulmak gayesi gütmeden de tövbe edilebilir.
Aynanın karşısında, dudaklarını kırmızıya, gözlerinin üstünü griye boyadı. İri kara gözlerine rimelini sürdü, sürmesini çekti. Saçlarını taradı. Üzerine şuh bir şeyler geçirdi. Ayağa kalktı, yerde serili duran seccadesini katlayıp kaldırdı. Topuklu terlikleriyle tahta zeminde tıkır tıkır yürüyerek kapıyı açtı. Koridor bugün diğer günlere göre daha tenhaydı. Yetmiş yaşlarında sakallı bir amca elindeki bastonu sürükleyerek kapının önünde Leyla’ya iğrenerek baktı. Saten geceliğin altındaki kalçalarını avuçlayarak tarttı. Titreyen elleriyle ağarmış sakallarını sıvadı, heyecan iinde olduğu her halinden belliydi. Leyla güzel yüzünde yeni bir av yakalamanın verdiği huzuru taşıyordu. Adam yüzünden, genç bir fahişeyle beraber olmak düşüncesinin heyecanını taşırıyordu. Önde Leyla arkada adam içeri girdiler. Kapının kapanışında aykırı bir hal yoktu. Duvarda; “vizite 50 tl” yazılı tabela hafif eğrilmişti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.