sarışın
Sarışın
Zaman öyle sonrası saat ondörtkırkbeşi gösteriyordu, onikinci ayın sonuna doğruydu, kuru bir soğuk vardı. Şehrin en kalabalık caddesinde, sağa sola gidip gelen insanların arasından bakıldığında, kahvede dalgın dalgın caddeyi seyreden genç bir adamın yüzü görünüyordu. Ayakcı kahvenin içinden bakıldığında, fotografcı dükkanın vitrininde asılı resimleri görebilmek mümkündü. Vitrinde, evlenen çiftlerin mutluluğunu yansıtan resimlerden başka, düşünceli ve güzelliklerinin farkındaymış gibi anlamlı poz vermiş genç kız-kadın resimleri ve parlak giyisiler içinde mutlu yüz ifadeli çocuk resimleri asılı bulunmaktaydı. Kahvenin bulunduğu yer olan Altermarkt’tan aşağıya doğru uzanan geniş caddenin büyük bir bölümünü oradan görmek de mümkün oluyordu.
Kahveden dışarı caddeye çıktığında karanlık başlamıştı. Hem soğuk, hem de karanlıktı. Bu aşırı soğuğa rağmen şehrin caddeleri insanlarla doluydu. Sağa sola koşanlar, otubüs bekleyenler, öylesine elleri cebinde yürüyenler...Yeşil gözlü sarışın genç adam, yürüyerek gitmeyi düşünüyordu. Birkaç adım ilerideki otobüs durağına varıp da otobüse binecek olsaydı, üç durak sonra nerdeyse evin kapısına kadar varabilirdi. Ama genç adamın ne eve gitme isteği, ne de başka bir şey istediği belli değildi. Ara sıra kendi kendine <<Birşeyler yapmalıyım artık!>> diyordu. Bu söz kendiliğinden arada bir öyle zihninden gelip geçiyordu. İşin doğrusu ne istediğini bilmiyordu.
Bu akşam da kıvırcık saçlının ortak olduğu restorana gideceğini, bunun istemese de öyle olacağını, zaten ayaklarının kendiliğinden onu oraya götüreceğini biliyordu. Nerdeyse her gün kıvırcık saçlının ortak olduğu restorana gidiyordu. Bazen kendisini restoranda buluyor ve buraya nasıl geldiğini, ne zamandır burada olduğunu bile hatırlamıyordu. Hayat ona, her an ağzından çıkacak bir kusnuk gibi geliyordu...
Kıvırcık saçlı üzerine
Kırk yaşları civarında, hafif kır saçlı ve biraz da göbeği vardı. Çoktan beri yaşadığı bu şehirde, uzun zamandır boş olduğunu söylemiş, ama daha önce ne yaptığını anlatmamıştı. Sonra, uzak bir tanıdıktan gelen ortak iş teklifini kabul etmiş, şehrin kuzeyinde opera binasının karşısında bulunan küçük bir restorana o tanıdık kişiyle beraber ortak olmuştu. Kendinin anlatmasına göre, bu ortaklığı ona öteki kişi teklif etmişti. Aslında kendisinin restoran işinden pek anlamadığını, hatta o ortağı olacak kişiyi de yeteri kadar tanımadığını, hem de gözünün tutmadığını, işte nedense hoşlanmamış olduğunu söylüyordu. Diğer yandan çoktan beri boş olduğunu, artık boş olmanın onu iyice sıktığını, bu sıkıntının giderek sorun haline gelmeye başladığını, bunun için de bu ortaklığı kabul ettiğini, <<Boş ver, bir de bu işi deneyelim bakalım!>> diye düşündüğünü anlatmıştı.
Kıvırcık saçlı adam giyinmeye pek önem vermez, gösterişsiz, sade giyinir ve her gün de tıraş olmazdı. Daha önceki hayatında neler yaptığı, nelerle uğraştığı hakkında ise kimseye bir şey anlatmamıştı. Bir şeyleri gizliyor olabilirdi.
Güncel ve politik tartışmalara çoğu zaman katılmaz, ilgisiz kalırdı. Bulunduğu yerde tartışma çıkmış ise, sıkıldığını hemen belli ederdi. Bazen sessizce kalkıp gittiği de olurdu. Ama bazen de, tartışma sırasında beklenmedik bir anda heyecanlı olduğu halde ve biraz da sinirli konuşmaya atılır, ilham gelmiş gibi düşündüklerini belirtirdi. Sonra susar, ağzını o akşam bir daha açmazdı.
İlk uzun sayılacak konuşmasının birinde, politika üzerine düşüncelerini anlatmıştı. Siyasi düşündüklerini etrafındakiler ilk defa o zaman duymuşlardı. <<Politika, profesyönel bir yalan sanatıdır>> diye başlamıştı. Bu yalan sanatı dünyanın her yerinde aynı yöntemle, her tür duyguyu, düşünceyi ve insanların inançlarını, kendi amaçları doğrultusunda kullanır. kirletir. Bunların sonucunda insanlar, her tür çılgınlığı yapmaya hazır hale gelir. İntihar eylemleri, savaşlar, katliamlar, talan etmeler...savaşın temizi olur mu! Arı ırkı olur mu! En kötüsü, bütün bu saçmalıklara milyonlarca insanlar inanabiliyor ve birbirlerini yok edebiliyorlar.>> Diğerleri ise, bu duruma, kan dolu bardaklarını kaldırıyorlar.
Bu konuşması dinleyenleri biraz şaşırtmışa benziyordu. Pek ağzını açmayan bir kişi sayılan kıvırcık saçlı adamın, birden böyle bu kadar uzun konuşması, ve bu ayrıntılar, pek olağan bir şey değildi. Konuşmasına şöyle devam etmişti.
<<insan hangi statüde olursa olsun, kendini nasıl bir katagoriye dahil ederse etsin, her şeyin ötesinde, insanın insan yanı, o bütünün içinde her zaman kalır. Bütün iyilikler kötülükler o istemese de, insanın ruhunda canlanır, kanında ve aklında dolaşmaya devam eder>> diyordu.
Başka bir akşam, kıvırcık saçlının da bulunduğu üç-beş kişi gecenin geç saatlerine kadar sağdan soldan sohbet etmişlerdi. Çok gülünecek şeyler anlatılmıştı. Hepsi de bol bol gülmüşlerdi. Gülme krizine tutulanlar bile olmuştu. Vakit iyice ilerlemiş yorgunluk başlamıştı.
Gecenin ilerleyen bir yerinde, orada bulunanların arasında olan üniversiteli genç bir adam, oldukca sıkıntılı olduğunu belli ediyordu. Sessiz bir arada, birden konuşmaya atılıvermişti. Biraz da içkili olduğu belli oluyordu. Hiç kimse onun sözünü kesmiyordu. Bazıları gözlerini genç adama dikmiş, bazıları ise başlarını öne eğmişlerdi. Üniversitelinin konuşmasını dinleyip dinlemedikleri tam da belli değildi. Genç üniversiteli, konuşmasının bir yerinde dünyanın ve insanlığın geleceği üzerine düşüncesini belirtmeye başlamıştı.
<<Eğer herşey böyle devam eder ve daha geç kalınırsa, kapitalizmin artarak devam eden barbarlığı, dünyanın” bu ara kapıyı gürültüyle açarak içeri giren biri...
birinci bölüm...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.