Sanayileşen Çocuklar.
Beni duvarlara vurman için
Muşambadan yüzümü toplaman gerek
Ve hep
Doğru bir gerekçe oldu intihar
Meskeninde kan dökülüyorsa
Çocuklar ölüyorsa
Düş değil düşündüğün
Çizdiğin tek kanatlı kuş
Sanayileşen kentlerin ortasında Gümüş. Terliklerin demir bir bar’ın ardında araba olduğu mülteci kent.
İstasyonda üzüm taneleriyle misket oynayan, ardından piç olduğunu her seferinde dile getiren, aşağılamaktan hiç çekinmeyen sokak lambaları.
Kaç kez patlattım boz floresanları bilmem. O toz bulutu içinde tırnaklarını boyayan peri kızları.
Saçlarının aslı siyah. Güneş ile kıvrım kıvrım kumrala dönen. Sihirli bir kutulardı hep.
Daha sekizimde onlardan birini aşık etmek istedim kendime. Masmavi gözleri olan bir sevgili
Düşünmesi bile güzeldi yabancı olduğum şehirde, fırfırlı şapkamla yabancısı olan duygulara sokmak kendimi.
Ve ilk şiir
Yabancı bil dili öğrenirken kırmızı kurdele oldu adı. Aşk istifi, şaşmış bir pusula bedenim.
Detoneleşen nefesim, nefsim…
Annem
Yanımda yaşarken bile özlediğim, sabundan gemilerde yüzdürdüğüm, kül rengi kar olan kadın.
Ağustosken ne bu eylül’ün yaprak döküm telaşı? Anlamıştı Annem.
Filikada tenin ve ağzını kaybetmişti şehir. Toplu beyin ölümleri başlamıştı.
Temmuzdu, ancak şubat vapurları kaldırıyordu Sırplar… külünü basıyordu çocuk sigara dumanına.
Yağıyordu kıble her yöne,
Başını cesedime koyuyordu tanrı, o bile durduramıyordu, ağlıyordu.
Kayıp iki çift temmuz bavulu olduk.
Doğdum diye Annem de katil. / Saian
95’’