- 654 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Zift Ceket
Güne antrasit sıçramış, asfaltın beynime vuran derin darbeleri ile uyanmıştım. Saat öğleden önceyi dakikasal rastlantı geçiyordu. Akrep yılmıştı. Yelkovan ölümsüz bir kuvvet ile tetikleniyor, akrebin yılgınlığına diş geçirici bir biçimde alay ediyordu.Sarhoşluğumun yerini derin baş ağrısı almıştı. Uyandığım yere son bir kez bakıp, yerine sardığım gazete küpürlerini izledim. Cebimdeki son kibriti aleve davet edip küpürleri yaktım. Yattığım yerde yanışımı izledim. Derin, iç gıcıklayıcı bir keyif ile izledikten sonra eve döndüm. Kıyafetimi değiştirip ufak bir ağrı kesici yuttum. Derin sessizliğe bürünüp ağrı kesicinin boğazımdan geçip, vücuduma karışmasını dinledim. Sokağa çıkmaya hazırdım.
Bir kaç mahalleden sıyrılıp caddeye çıktım. Taş betonları kıskandıran ruhsuz insanların yanından geçerken, yaşattıkları eğlenceye gülüyordum. Öyle ki; Bu insanlar bu sokakların en saçma sapan insanlarıydı. Asla gülmezler, asla hissetmezlerdi. Korkuları duygularına derin bıçaklar saplamış, ruhlarındaki çocuğu söküp yerine duygusuz robotlar eklemişti. Birileri için yaşıyorlardı. Duyguları olmayan kimseler için. İlerlemek için -Kendileri öyle biledursun- çalışıp, para kazanmaya alıştırılmış kölelerdi. Hiç bir zaman ilerleyemediler. Gözlerindeki hırs yüzünden kendilerini satmaya alışkın insanların eğlencesi gözüme komik geliyordu. Kimi ağbiler de vardı bu şehirde. Bir çocuğun gözündeki gülüşü yakalamak için her şeyi verecek olan ağbiler, onlar işlerini hakları ile yapıyor, fazlasına göz koymuyorlardı. Ruhları bir çocuğun gözleri kadar temiz olan bu insanlar, onlar ile aynı sınıfa giremezdi bile. Büyük adamlar yüceler yerine, hazırlaştırılmış köleleri tercih ediyordu. Gezinirken bir sigara yaktım. Küfür gibi salladığım dumanı kimse duymadı. İşlerine gelmedi.
Gezinirken sırf kölelerin gürültülerinden kaçmak için istemsiz bir biçimde sağımda duran, hareketsiz mağazaya girdim. Beynime vuran derin gürültüyü bastırmak için kıyafetlerin içinde boş boş gezinmeyi seçtim. Bir kenara bırakılmış üzgün, kırgın bir ceket buldum. Aramızda fark yoktu. İkimizde yalnızdık.Gündüzün ortasına saçtığı zift siyahı teni ile, korkunç bir görünüşü vardı. Pek farkımız yoktu. Gülümsedim. Parladı bir an Güneş’i yırtmış Zift Ceket. Selamladı. Karanlık görüntüsünü incelerken, almaya niyetli olduğumu belirtmek için sadece iki cümle yuvarladım;
-Görünüşe göre çok yol gideceğiz.
-Ne zaman yanında bulundurursan.
-Cehennemler aşıp, acılar ezeceğiz.
-Ben hazırım.
İstediğim cevabı almıştım.Ceketi denediğimde zift karanlığı ruhuma, formu bedenime tam gelmişti. Kasada aptal işlemlerden geçirip, ikimizi de özgürlüğe kavuşturdum.Zift Ceket faça vermeden sarıldı sırtıma. Sarmaş dolaş sokağa çıktık.Fermuarı usulca yukarı çektiğimde, bedenim ve ruhumun Güneş’e açtığı savaşı kazanmış, Zift ile ahenk içinde siyahlara bürünüyorduk. Başımdaki ağrının beynime minibüsçü kornası edası ile beş yüz defa tetiklenmesi bitmiş, yerini derin bir sevişmeye bırakmış, kan çanağı gözlerim siyah çanaklara dönüşmüştü. Gökyüzünün uykusu gelmiş, mavi gözleri yalpalayıp laci bir düşe dalmıştı.
Zift Ceket ile, karanlığın bekçisi oluyorduk.
Nacizane,
Manah.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.