- 1830 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
İSTANBUL’UN İKİNCİ FETHİ
Öküze laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur ama yine de bir deneyelim bakalım.
Denemesine deneyelim de nereden başlayacağız?
1. Resimden başlayalım olmazsa.
Ne diyor 1. Resimde?
İlk olarak:
‘’M.Kamal bu ülkeyi düşmandan kurtardı iddiası Atatürkçülerin uydurduğu yalandır.’’ Diyor.
Hemen altında,
‘’1936 Yılına kadar İstanbul’u İşgal altında tutan İngiliz Askerleri’’ Diyor.
Orada bir resim var. Resim gerçekten de İstanbul’un işgali ile ilgili bir resim. İlle velakin o resmin altında pek de okunamayan bir yazı var ve o yazıda ‘’ Fransız General d’Esprey İstanbul’a gelir gelmez Şişhane’den Beyoğlu’na çıkan yollarda zafer yürüyüşü yaptı ( 8 Şubat 1919 ) ‘’ Yazıyor. Yani birinci karede kullanılan resimlerden soldaki bir İngiliz işgali ile ilgili olmadığı gibi tarih de 1936 değil 1919.
Devam ediyor yazı:
‘’04.09.1936 Yılında İngiliz Kralı Evard Türkiye’yi teftiş etmeye gelir. Başarı sağlandığını görünce işgale son verir.’’
Yani yazımın başında bahsettiğim öküze ya da öküzlere göre İstanbul 1919 da işgal edilmiş ve bu işgal 1936 ya kadar devam etmiştir. Öyle bizim bildiğimiz gibi 6 Ekim 1923 de işgalden kurtulmuş değildir İstanbul (!) Ve bir resim daha vardır birinci karede : İngiltere Kralı VIII. Edvard’ın Türkiye’ye gelişi ile ilgili.
Yazı devam ediyor şu cümlelerle:
‘’Hilafetin kaldırıldığı ve Türkiye’nin Haçlı alemine tehlike olmaktan çıktığını gören İngiliz Kralı Edvard, 1936 yılında İngiliz Askerlerinin İstanbuldaki işgaline son verir.
Bu acı gerçekler okul kitaplarında halka hiç okutulmadı. Nedenini hiç düşündünüzmü?’’
‘’Nedenini hiç düşündünüz mü?’’ Diyen şahsın ya da şahısların düşünmek için bir beyinleri de varmış. Hayret.
Bu tipler her nedense asıl görmeleri gerekeni görmekten ısrarla kaçınırlar ama onlar ne kadar görmek istemeseler de gözlerinin içine sokmak lazım.
‘’İstanbul’un İşgali’’ Diyorsunuz. Hele bir onu anlatın bakalım. Bu işgal ne zaman oldu? O dönemde bu toprakları kim-kimler idare ediyordu?
İngiliz, Fransız ve İtalyanlar ‘’ Bizim canımız İstanbul’u işgal etmek istedi’’ Diyerek işgal etmediler her halde değil mi? Bu bir antlaşma ile oldu değil mi? O antlaşmayı kim imzaladı?
Yok yok korkmayın. Sizin ‘’ Padişah imzalamadı, Osmanlı Parlamentosu onaylamadı’’ Dediğiniz Sevr’den bahsetmiyorum antlaşma derken. Ondan yaklaşık iki sene önce 30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasından bahsediyorum. 25 Maddeden ibaret ve altını çizerek söylüyorum: Bir ateşkes antlaşması olduğu halde Mondros Ateşkes Antlaşmasının 1. Maddesi aynen şöyle değil miydi?
MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASININ 1. MADDESİ: Çanakkale ve İstanbul boğazları açılacaktır. Karadeniz’e geçişlerin serbestçe yapılması temin edilecektir. Çanakkale ve Karadeniz tarafında Türk kuvvetleri tarafından inşa edilen istihkâmlar, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecektir.
Bakın işte bunu ders kitapları yazıyor. Yani ders kitapları diyor ki: İstanbul’un resmen işgalini öngören antlaşmayı Osmanlı Devleti imzaladı. Hani şu diriltmeye çalıştığınız Osmanlı Devleti…Sadece Fatih, Yavuz, Kanuni dönemlerinden ibaret olduğunu sandığınız Osmanlı Devleti.
İstanbul’un işgalini mi görmek istiyorsunuz? Buyurun 2. Resme bakın. Bakın da 30 Ekim 1918 de Osmanlı Devleti’nin İmzalamak zorunda olduğu Mondros Ateşkes antlaşmasından hemen sonra İstanbul’un nasıl işgal edildiği görün.
Şimdi gelelim 3. Resme.
Bir başka salaklık da o resim.
Efendim ne var o resimde?
Atatürk’ün elini öpen bir insan var.
Eee. Ne olmuş yani? Atatürk, eli öpülmeyecek bir lider mi?
Değil elbette ama o el öpen kişi kimmiş biliyor musunuz? 4 Eylül 1936 da İstanbul’a gelen İngiliz Kralı VIII. Edvardmış(!)
Buyur buradan yak.
Dünya tarihinde devlet adamlarının birbirlerine saygı gösterisi için pek çok şey yaptıkları, hatta dudak dudağa öpüşmeleri bile söz konusu olmuştur ama hele de İngilizler gibi mağrur bir milletin devlet adamlarının el öptüğü asla görülmemiştir. Yani o el öpme olayında el öpen kişinin Kral Edvard ile uzak-yakın bir ilgisi yoktur. Nitekim Atatürk ile Kral Edvard’ın diğer resimlerine baktığımızda( 4. Ve 5. Resim ) hiç birinde Atatürk’ün üzerinde bir pardesü görmüyoruz.
Yalnız şurası bir gerçek: Atatürk bu İngiliz konuğuna oldukça aşırı bir ilgi göstermiştir. Mesela:
İngiltere Kralı’nı karşılama, refakatle İstanbul’a getirme görevi Orgeneral Fahrettin Altay’a verilmiş, Kocatepe ve Adatepe Savaş gemileriyle Çanakkale’ye giderek VIII. Edward’ı karşılaması istenmişti. Orgeneral Altay, konuğu Bozcaada açıklarında törenle karşıladı. Kral’ın yatı Nahlin, Anafartalar’ın Suğla limanına demirledikten ve telsizle gerekli görüşme yapıldıktan sonra Altay yata çıktı ve Kral’a takdim edildi. Orgeneral Altay, Kral’a Atatürk’ün mesajı iletti.
Yat, refakatindeki savaş gemileri Seddülbahir’e doğru yol alırken, Torpidolar Komutanlığından gelen bir mesaj, Krala iletildi. Mesajda şöyle denilmekteydi:
… Biraz sonra Kabatepe açıklarından Kral’ın yatı, 1915 Savaşı’nda Alman denizaltı gemisinin torpili ile batan Triumph’un üzerinden geçecektir. Eğer Haşmetmeap lütfedip bir dakika durmaya müsaade ederlerse, Türk denizcileri, kahraman İngilizlerin şanlı hatıralarını kutsamak için, denize bir çelenk atma merasimi yapacaklardır.
Kral’ın izni vermesinden sonra, muhteşem bir çelenk denize atıldı. Herkes saygı duruşuna geçti; bando, İngiliz ve Türk ulusal marşlarını çaldı.Sancaklar selama geçtiler… Kral, sakin ve vakur, dimdik ayaktaydı. Bir ara dudaklarından, “Çok güzel düşünülmüş asil bir hareket” sözleri döküldü.
İşin doğrusu daha yirmi bir sene önce gırtlak gıtlağa savaştığımız, Atatürk’ün de içinde olduğu Çanakkale Savaşının bir düşman tarafı olan İngilizlerden ‘’ Kahraman İngilizler’’ ‘’ Şanlı hatıralarını kutsamak.’’ Gibi ifadelerle bahsedilmesi benim hiç de hoşuma gitmedi.
Ayrıca Zamanın Cumhuriyet Gazetesi de olayı oldukça abartmış hatta ‘’Büyük misafirimize dün kavuştuk’’ Diye manşet atmış, Atatürk ile Kral Edvard arasındaki telgrafları yayınlamıştır. (6. Ve 7. Resimler )
Şimdi tekrar dönelim İstanbul’un işgali konusuna.
Kral Edvard yukarıda belirtildiği gibi Türkiye’yi teftişe mi gelmişti? Yani bakacaktı ki eğer Türkler haçlılar için tehlike değil, o güne kadar sürdürdükleri işgali sona erdirecekti(!) Bu muydu amacı?
Bu o kadar salakça bir iddiadır ki ‘’Salaklık ‘’ Sıfatı bu iddia sahipleri için ödül olur.
Kral Edvard ne zaman gelmiş ülkemize? 4 Eylül 1936.
1936 Tarihi önemli. Çünkü Kral Edvard’ın gelişinden çok kısa süre önce 20 Temmuz 1936 da Montrö Boğazlar Sözleşmesini imzalamışız. Böyle bir sözleşme imzalamamızda da en büyük desteği İngiltere’den görmüşüz.
İngiltere, tarihinin hiç bir döneminde babasının hayrına bir iyilik yapmadığına göre Montrö Boğazlar Sözleşmesi için neden yanımızda olmuş?
Çünkü II. Dünya savaşı ha çıktım, ha çıkacağım durumunda. Türkler bu savaşa dahil olmamalı. Dahası, Boğazları özellikle Almanlara ve Ruslara karşı kapalı tutmalı. Bunun için de Boğazların yönetimi belli koşullarla Türklere bırakılmalı. Boğazlar Komisyonu filan kaldırılmalı. ( Boğazlardan geçişlerle ilgili son düzenleme bu sözleşme ile yapılmıştır. Bazılarının zannettiği gibi Lozan Antlaşması ile değil.)
İşte Edvard’ın geliş amacı olsa olsa budur. Yani İngiliz desteği ile imzalanmış olan antlaşma uygulamada nasıl gidiyor, bunu görmek. Bir de en fazla Atatürk’e ‘’ Aman gözünüzü seveyim. Bakın I. Dünya Savaşında Almanların yanında yer aldınız, siz de çok kayıp verdi ve sıkıntı yaşadınız biz de. Bu sefer sakın aynı şeyi yapmayın. En azından tarafsız kalın bir savaş çıkarsa’’ Demek için gelmiştir. Ve son olarak bir amacı daha vardır tabii ki. O da ileride uğruna tahtı terk edeceği Lady Simpson’un İstanbul’u görme, İstanbul’da gezip tozma, alış veriş etme arzusu…
Kral Edvard bu ziyaretinden sonra İstanbul’daki İngiliz işgalini(!) kaldırdı mı peki?
Yahu böyle bir şey yok ki kaldırsın. O işgal ta 1923 de kalkmıştı.( Resim 8 ve 9 da Türk Askerinin İstanbul’a girişini görmektesiniz. Tarih: 6 Ekim 1923 )
O zamanın gazetelerinden biri olan Hakimiyet-i Milliye Gazetesi hem resmi ile hem de haber olarak bakın İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşunu nasıl haber olarak vermişti: ( Resim 10 )
İLK FETİH VE SON FETİH
Muzaffer Türk orduları yarın sabah hürriyetine kavuşan İstanbul’a giriyor
Türk askerinin(Hicri 857)de ilk defa feth ettiği İstanbul’u genç Türkiye’nin muzaffer orduları(Hicri 1343)de ikinci ve son defa yarın feth ediyorlar. Cihan ve tarih için büyük bir ehemmiyeti haiz olan bu hadise de acaba yeni bir kurbun[ İlahi yakınlık ] başlangıcı mıdır?
İlk fetih: 857(1453) – Son fetih 1343
Ve Letüftehannel Konstantiniyye……..
İstanbul’u feth edecek emir ne mübarek emirdir ve onun askeri ne mübarek askerdir.” Hadis-i Şerif
Bakın bunları da ders kitapları yazmaz ama belgesiyle, bilgisiyle var olan şeylerdir hepsi de. Yani İstanbul öyle işkembeden atmayla 1936 yılının 4 Eylülüne kadar işgal altında kalmamıştır. İşgal altındaki İstanbul, İngiliz Kralı Edvar’ın lütuf ve inayetiyle işgalden kurtulmamıştır.
6 Ekim 1923 Önemli bir tarihtir. O tarihte Türk askeri tekrar ve ikinci kez feth etmiştir İstanbul’u… Ama bir başka önemli bir tarih daha vardır: 24 Temmuz 1923. Yani Lozan Antlaşması... İstanbul’u düşman işgalinden kurtaran antlaşma… Hatırlatayım dedim.
İstanbul, 1453 den sonra ikinci defa feth edilmiştir ve bu ikinci fethin kumandanları ve erleri de ne mübarek kumandan ve ne mübarek erlerdir.
Son olarak bir vecize ( Özdeyiş ) ile noktalayalım.
Etme ar.Oku, öğren ehlinden.
Herşeyin ilmi güzeldir cehlinden,
YORUMLAR
Bu konu hakkında ilgim oldukça büyük ve her telden tarihçinin bakışıyla bakmaya çalışıp dediklerini anlamaya çalışırım hocam. Sizde tarihçisiniz hazır sorayım dedim. Kadir mısıroğlunun bu konularda ki söylediklerine ne diyorsunuz (söylediklerinden kastım Osmanlının son dönemleri, kurtuluş savaşında destek olanlar, köstek olanlar vs. hakkındaki yorumları, belgeleri), hiç mi gerçeklik payı yok sizce?
sami biberoğulları
Kadir Mısıroğlu'nu pek çok kez tv de canlı programda izlediğim gibi pek çok videosunu da seyretmişimdir. Söyledikleri ve anlattıklarında gerçeklik payı olan pek çok konu vardır. Zaten aslında tarihteki açmazımız olayların varlığından ya da yokluğundan daha çok olayları yorumlayış tarzımızdan kaynaklanıyor.
Mesela duymuşsunuzdur: Osmanlı devleti II. Abdülhamit zamanında hiç toprak kaybetmedi denir.
Her şeyi geçtim. Berlin Antlaşması 1878 de imzalandığına göre, Osmanlı devleti bu antlaşma ile toprak kaybettiğine göre ve Berlin Antlaşması II. Abdülhamit zamanında imzalandığına göre nasıl toprak kaybetmedi?
Ama gelin görün ki bunu yorumlamada '' Savaş zaten başlamıştı, Osmanlı Devletinin yenilmesi kaçınılmazdı. Kaçınılmaz bir yenilgi anında tahta çıktığı için bu toprak kaybı II. Abdülhamit'in sırtına yüklenemez'' Diye yorumlarsa bazı tarihçiler işte o zaman ne olur? II. Abdülhamit zamanında hiç toprak kaybetmedik olur.
Bilmem anlatabildim mi?
Maalesef bizde aşırı yüceltme ya da aşırı yerin dibine sokma had safhada. O bakımdan da gerçek tarihe ulaşmakta bu kadar zorlanıyoruz. Bu Atatürk ve dönemi için de böyle Osmanlı dönemi için de böyle.
Selam ve sevgilerimle.
O katılmadığınız ve benisemediğiniz noktaya Bende çok katılmamakla birlikte, O günün Emperyali hala İngiltere olması hasabı ile hareket edilerek, biraz çekinme biraz da, ''Sizi burada batırdık'' havası verilmiş olabilir. İngiliz hesabı ile, adı gibi bildikleri çıkacak 2. dünya savaşına Kahraman Türkleri kendi saflarında görmek üzerine olduğu halde, Adana'da bir tren Kompartumanın da yanıtlarını milli şef diye anılan ''İsmet İnönü'' den almışlardır.
Gelelim ulusal basında çıkan, tamamı Kemalizm düşmanlığına dayalı yorumlara..Onlar hala mütareke basını görevini devam ettiren Ali Kemal'lerin tayfasıdır ve Emperyalizm ta 1946'dan beri devam eden uğraşları neticesin de hala iktidardalar.
Ama, Sami Biberoğulları var bu ülkede. Hemde sayıları azımsanmayacak kadar. Saygılar sunuyorum Hocam. Gazi Mustafa Kemal'in Sizi ruhunda hissettiğini biliyorum.
sami biberoğulları
Bence eli kalem tutan herkes zaman zaman bu tür yazılar yazmalı. Yazmalı ki tarihten bi haber ya da tarihi özellikle çarpıtmaya çalışanlar meydanı boş sanmasınlar.
Selam ve sevgilerimle.
Tarihin karanlık sayfalarından Aydınlık Sayfalarına yapılan bu güzel gezi için kutlarım.
Tabii benim dediğim gezi;Taksimdeki gezi değil.Yalan Söyleyen Tarihe yapılan
doğru bir gezi.Kutlarım Sami Bey.Selam ve sevgilerimle..
sami biberoğulları
Allah razı olsun.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam çok güzel yazıydı Dediğiniz gibi anlamazlar ama yinede olsun en azından bön bön bakarlar Emeğinize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Resimleri de kaydedebildim sonunda.
Selam ve sevgilerimle
NAZMİ ŞENUSTA
''Etme ar.Oku, öğren ehlinden.
Her şeyin ilmi güzeldir, cehlinden,''
Osmanlı yaşadı yaşattı ve bitti..Doğrusuyla yanlışıyla bir dönem yaşadığı döneme kendi adını yazdırdı... Şimdi yeniden Osmanlı diye nara atanlar neden ''akıl oyunları'ndan'' bahsederler... Eğe r gerçekten güçlü ve büyük bir devlet olmak istiyorsanız, ''bilim,sanat,edebiyat gibi'' dünyayı anlayacak ve anlatacak alanlarda kafa yormuyorlar... Bilek gücü cağı bitti... Bir şey daha bitti ki, adını bu yazıyı okuyanlar koysun...
Diyorum ki :
Bir şeyler oluyor, bir şeyler içimizde hızlıca yok oluyor...Kendimizi sürekli kaybederek ,derin bir karanlığın içine doğru koşar adımlarla gidiyoruz..Ne dur diyen var, ne de durduran..Ahhh dediğimizde belkide tek parça halinde olmayacağız..Birileri içimizden çoktan çıkmış olacak..Birileri içimizi çoktan yakmış olacak..
Kendimize ne zaman döneceğiz ve kendimiz ne zaman olacağız Allah bilir...
Umarım güne gelirde, azcık geçmişimize dönüp bakar, nerelerden geldik, nereye doğru gidiyoruz diye ; kendi kendimize yorum yaparız....
Saygılar Hocam....
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.