- 310 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mal Mı, insan Mı?
Hamurabi yasalarını iyi kötü diye nitelersek, absürt davranırız. Bu yasalar, bu günkü uygarlığımıza deneyimse teminattırlar. Ancak bu yasalarda süreci takiple geçmişten günümüze olan sosyo toplumsa evrimi görüp dünden günümüze nasıl bir yaşantı sal ilişki içinde oluşun, gelişmelerini kaydeden düşüncelerimizi oluşturmak pek olasıdır.
Yasanın özünde keyfi dağılımı esas alan ön yargı meşruiyet ligi içindeki imgeyle mal vurgusunun güçlü olması, bir hata değildi. İnşanın seyrini göstermektedir. Ön ittifaklar, insanı yaratmış ve insan söylemi üzerinde etniğe karşın "etnik totem grupları eşitleyip ortaklaştırmıştı". Grup aitliği ve külte dek vurgu dışında karı koca mal, mülk gibi tekil sahiplik pek pek olası değildir.
Hamurabi yasalarında (köleci dönemde) insandan (ortaklaşmadan) bahsedilmez. Soylu, yoksul ve köleden bahisle adam, kadın, çocuk, evlat, kocası, karısı gibi iyelikti sözcüklere vurgu vardır. Yani ön ittifakların eşitliği olan "insan vurgusu"; mal mülk dağılımlı ortam içinde anılmaz olur.
1789 İnsan hakları ve yurttaşlık beyannamesiyle insan demenin vurgusuna yeniden dönülecektir. Mal sahipliğinin baskı basınç vurgusu, geri plâna düşmüş gibi görünecektir. Hiç değilse elinize insan gibi hukuki bir karine verilecektir. Yeni yükselen yıldızınız burjuva (para adamlığı) ve burjuva demokratik devrimi olacaktı.
Daha düne kadar Osmanlı padişahı, kullarım nasıl diye tebaasından bahsederdi. 1789 beyannamesini hiç te sindirmiş gibi bir kabulle görünmezler. Her ne kadar insan sözü kullansalar da, kullarım diyen köleci sahiplik vurgusu hala çok önemli bir art alan ışımasının mesajıdır.
Mülk ve mal-mülk sahipliği tekil karardı. Ve tek takdir eden oluşla; takdirce olmanın düzenlenmesiydi. Tek takdirce ligin mülk olduğu yerde sizin esaminiz; acınma, merhamet edilme ve lütuf uğramaktan çok öte gidemezdi. Bu nedenle ilk yazılı yasa olan Hamurabi yasaları bu takdirin kendisidir. Takdirce olan imanı yasalarda ses vardı, ama görüntü yoktu. Aslında görüntü de sesin sahibiydi.
6- Bir kimse tapınağın ya da sarayın eşyasını çalarsa ölümle cezalandırılır ve ondan çalınmış malları alan kişi de ölümle cezalandırılır.
8- Biri sığır ya da koyun ya da eşek ya da domuz ya da keçi çalarsa, çaldığı şey tapınağın ya da sarayın ise, hırsız otuz katını öder. Eğer yoksul biri ise on katını öder. Eğer hırsızın ödeyecek bir şeyi yoksa ölümle cezalandırılır.
25- Bir evde yangın çıkar ve oraya yangını söndürmeye gelen bir kimse evin sahibinin malına göz koyup malını alırsa, kendisi aynı ateşe atılır.
34- Bir yüksek yönetici ya da yüksek memur, bir çavuşun malına zarar verirse, çavuşa zarar verirse ya da kralın çavuşa sunduğu hediyeyi götürürse o zaman o yüksek yönetici ya da yüksek memur ölümle cezalandırılır.
196 Bir adam başka bir adamın gözünü çıkarırsa, onun gözü de çıkarılır.
198- Bir kimse yoksul bir adamın gözünü çıkarırsa ya da kemiğini kırarsa bir mina gümüş öder.
199- Bir adamın kölesinin gözünü çıkarırsa ya da kemiğini kırarsa, cezanın yarısını öder. 200. bir adam kendisi ile eşit olan birinin dişini kırarsa onun da dişi kırılır.
253- Bir kişi başka biriyle tarlasını işlemesi için anlaşır ve ona ekmesi için tohum verirse, boyunduruğa koşulmuş bir çift öküz verirse ve o kişi mısırı ya da diğer ürünü çalar ve kendisine ayırırsa elleri baltayla kesilir.
Mal mı, insan mı sorusu bir sınav sorusu olsaydı, yanıt olarak insan seçeneği deyip sınıfı geçerdiniz. Ve bu tür öğreti sel, biliş sel tutumunuzla sizi överlerdi.
Totem dönem ve ön ittifakı komün süreçler, insan odaklıdırlar. Her iki dönem insan odaklı sağlatma ve ortaklaştırma yapmıştı. Bu tür yapılar giderek malı mülkü insan için bir kullanım ve yarar yapmakla; grup sahipliğini ortaya koymuştular. Grubun mal mülk sahipliği hiç bir zaman insanın üzerine çıkmadı.
Grup sahipliği olan yarar; insanın yararıydı. İnsanın yararı da grup sahipliği yararıydı. Köleci sisteme gelince işler değişti. Kişisel mal mülk sahipliği ve kişilerin maldan mülkten yoksun olmaları esas oldu.
Köleci sistem içinde mal sahipliği ve sahibi olunan mülkiyetin egemen olmasını esas alan bir inşaca düzenin yapılaşması söz konusu oldu. Haklı haksız olmanız ana karakter oluşla mal sahipliği içinde olup olmamanızla ortaya konacaktı. Bu düzende servet düşmanlığı içinde olmamak gerekirdi!
Mal sahibi olan varlıklı efendiler; bu tür mal ve mülk varlığı nedenle yüksek duyguya kapıldılar. Bu duygu kibirdi. Varsıl, yoksulluk karşısında kibirdi. Yoksulluk, mal sahipliği karşısında köle ve ezilmeydi. Zenginlik, yoksul karşısında veren eldi. Yoksul zengin karşısında, alan eldi.
Servet sahipliği serveti elinde tutmak için cebir, şiddet, darp, kullanıp zulmediyordu. Yoksul, zulme uğrayıp, temel gereksinimlerine sağlatma yapmak için kendi yarattığı ve efendilere kaptırdığı takdir sayılan servete yönelip, hazinesini çalan krala dönüşüyordu.
Güncel toplumumuzdaki önceleyişlerde mal mı, insan mı önceydi? Güncel toplumumuz malı mı, insanı mı odak alıyordu? Bu soruları yanıtlamadan önce mülkiyeti mutlak olmanın takdirce rezervlerini göz önünde tutalım. Güncel inşa içindeki temel belirleyicilik mal sahibi olmaya göre gerçekleşecekti.
Güncel toplum içinde evrensel değerlerden ötürü toplum içinde soyut olarak insanın baz alınması söylemi yüze tutuluşla söylenir. Bu eksen üzerinde mangalda kül bırakmayan söylemler, aslında sınıf karşıtlığını gizlemenin bir kamuflajıdır. Herkes insan söylemi içinde rezonansa geliyordu. Dolaysıyla da herkes insan söyleminde senkron lamaya gelecekti. İnsan kavram sınıf çelişkisi vermiyordu.
Gerçekte ise insan ve insanın insanlığı; toplum içinde sağlatış ve sağlayışlarıyla olmakla insan, mal mülk sahipliği olan tutumlarla karşı karşıya gelip girişir ve çatışırdı. İşte sorunun yanıtı tam da buradadır. Her şeye kazandıran, kar yaptıran gözüyle bakılır. Yatırım (mülk sahipliği) kutsanır.
Söz gelimi; 300 ölümlü maden kazaları; işletme hakkı olanın yanında olmakla mal mülk ve kazanma eğilimine göre daha alttan alta, hâkim ve hüküm oluştur. Açıktan insandan yana söylemler geliştirilir. Mal mülk oluşa denk gelişi girişen süreçte, insanilik 300 ölümden yanadır. Oysa bütün hercü meçten sonraki süreç, toz duman yatıştıktan sonraki alışma ve sakinlik içindeki adaletçe karar, maden ocağı sahibi yanında gelişir. Ve adaletin kestiği parmak acımaz denir!
Demokratik bir hak kullanımı içinde sokakta yapılan eylemler, ister fevri olsunlar, ister taşkınlıkla olsunlar; ister yasal düzenle olsunlar. Bu kabil eylemler otobüs duraklarının kırılması, park etmiş araba camlarının kırılması türü sapmalara da yönelirler. Devlet tüm gücünü eylemci üzerine yöneltir.
Bu yöneltme içinde eylemcileri yerde sürümeler, tekmelemeler, gaz sıkmalar, plastik mermi ve gerçek mermi sıkmalar olmaktadır. Böylece bu tür orantısız güç kullanımı sonunda iş ölümlere varır. Göz çıkarmalar, ağır ve ömür boyu sakatlıklar olan mağduriyetler ortaya konur.
Bu şiddet nedendi? Bu şiddet kullanımının nedeni kamu malına zarar vermek! Görülüyor ki mal ve insan karşılaşması yan yana geldi mi, şiddet; hakkın, adaletin gerçekleşip meşrulaşması mala verilen zarara sığınılarak ortaya konmaktadır. Ölümlerin hesabı olmaz. Kırılan camın karşılığı da ölümlerdir.
İnsana değer verilir olsaydı, bu böyle olmazdı. Eylem sonrası sükûnet içinde taşkın olanlar tespitleriyle mala zarar verenler, hukuki yoldan adliye merkezlerinde yargılanabilirdi. Pekiyi neden bu böyleydi. Sermaye ürkek ve korkaktı. Mülkiyeti mutlak olmanın takdirce rezervinden ötürü böyle olmaktadır.
Mal mı, insan mı dediğinizde Artvin’de karşı karşıya gelen insan ve insanilikle, mal sahibi olmanın rezervi karşı karşıya olduğunda, devlet Cerattepe’yi talan edenden yana eylem ve tavır içindedir. Üstelik en huzurlu il denen Artvinlileri hain ve terörist ilan ederek, şiddetini yöneltmekle bu böyle olmaktadır.
Kısacası; "adalet mülkün temelidir" deyişi içindeki gerçekleşme de, insanın esamisi olmazdı. Fırat’ta kaybolan koyundan sorumluyum" diyen kirli siyasetçilerin ben aç insandan sorumluyum diyememesi bundandı. Açlık olan yerde yakama yapışın demeyip (insandan bahsetmeyip ki bahsetse ne yazardı) insana karşı; kaybolan koyunu yani malı olanın malının korumasını nutuk eden birinin, patlayan avuçlarla alkış alması karşısında; insan ne ki?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.