12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1406
Okunma
Hayat kırkından sonra başlar der bazı büyüklerimiz. Oysa bazılarımıza göre kırk yaşına geldiğinde hayat bitmiş demektir.
Dün aksam radyoda Sezen AKSU “ ikinci baharı yaşıyor ömrüm” diye bir şarki söylüyordu ve ben kendimi bu şarkıya kaptırmış kırk yıllık yaşamım bir film şeridi gibi bir anda gözlerimin önünden geçiverdi. Kırk yıl. Dile kolay bir ömrün üçte ikisi sayılır.
Kırk yaşından sonra insan neler yaşar ve hayattan neler bekler bir an düşündüm. Ölüme adım, adım yaklaşırken isteklerimizin sonuna gelmediğimizi görmek biraz hüzünlenirdi beni. Daha yapacağımız o kadar çok şey vaki, yalnız önümüzde çok az bir zamanımızın kaldığını bilmek buruk bir acı veriyor insanin yüreğine ve hayata daha farklı bakmaya başlıyorsun. Neler yaşadım, neler isterdim, neleri başardım ve kalan kısa zamanda neleri başarabilirim demeye başlıyorsun.
Geldiğim yaştan şikâyetçi değilim. Tam aksine çok daha mutluyum. İnsan kırk yaşında da hayata tozpembe bakabiliyormuş bunu görebiliyorum. Tozpembe derken, hayal âleminde yaşayarak değil, hayata çok daha mantıkla ve çok daha doğru kararlarla bakabilmek anlamında söylüyorum bunu.
Yirmili, otuzlu yaşlarda denizin bu kadar duru olduğunu, gökyüzünün bu kadar mavi olduğunu, baharların yeniden hayata başlamana neden olduğunu hiç fark edemiyorsun, Yasam mücadelesine öyle dalıyorsun ki, aklına hayaline gelmeyen olaylarla mücadeleye başlıyor ve yaşadığını unutuyorsun. Hep daha fazlasını, hep daha basarîli olmayı ve hep daha çok çalışmayı düşünüyorsun. Kırklı yaşlarda az çok istediğin yere ulaşıyorsun ve hayatta neleri kazanıp neleri kaybettiğinin farkına varıyorsun. Galiba bende ayni durumdayım su an. Simdi bunların benim için ne kadar değişik duygular olduğunu fark edebiliyorum. Sakın buna yaşlanmak deyin. Bu, hayata yeniden başlamak bence.
Bana göre insan kırkından sonra da sevmeyi öğrenebilir, âşık olabilir, kumsalda el ele sevgilisiyle dolaşabilir, kuşlara yem atabilir, denizdeki balıklara benzetebilir kendini ya da semalarda kanat çırparak uçan kuşlara, yada karanlıkları aydınlatan kutup yıldızına, yada üşümüş bedenleri ısıtan güneşe. Bunlar yanlış duygular değil ki. Bunlar her insanda olması gereken en güzel duygular. Bu duyguları İnsan hangi yaşta olursa olsun yaşamalı ve yasamaya da devam etmeli. Bilmeli ki bir daha dünyaya gelmeyecek ve yasamak istediklerini yasayamayacak. O zaman neden kendimizi diri, diri gömelim toprağa ya da neden kapatalım gönül gözümüzü.
Erkek ya da kadın hiç fark etmez. Her iki taraf içinde geçerlidir orta yaşlarda sevgiyi yakalamak ve ona sıkıca sarılmak. Hangi yaşta yakalarsanız yakalayın dostlar içinizde hissettiğiniz duyguları korkmadan yaşayın. İlkbahar geldi. Doğa yeniden canlanmaya başladı. Sabah yatağınızdan kalktığınızda kuş cıvıltıları duyabileceksiniz artık. Güneş daha sıcak ve daha parlak doğacak, Yıldızlar saklanmayacak bulutların arkasına, göçmen kuşlar geri dönüyor, yakamozlar daha çok görünecek denizlerde, gök kuşağı daha çok saracak sizi.
Sizde uyanın doğa ile birlikte. Yaşlandım demeyin. Ölümü beklemeyin yattığınız yerde, erken kalkın güneşin doğuşunu izleyin, tutun sevgilinizin elinden deniz kenarına inin, kumsalda çıplak ayaklarla dolaşın el ele, uzanın ıslak kumların üstüne ıslanın ama önemsemeyin. Denizdeki dalgaların kenara vururken çıkardığı müzik sesini dinleyin. Kalkın yerinizden koşun koşabildiğiniz kadar ulaşmak istediğiniz yer neresiyse oraya, utanmayın yaptıklarınızdan. Yaşlandım demeyin, papatyalar toplayın, bir taç yapın kendinize ve başınıza takın, Ağaçlara tırmanın, kuşlarla konusun, bir radyo alın yanınıza, bildiğiniz sevda türkülerini dinleyin ve onunla birlikte sizde mırıldanın o türküleri ya da yüksek sesle söyleyin, Yüreğinizde taşıdığınız sevginin dışarı fışkırmasına izin verin. Kim ne der, beni ayıplarlar mi diye düşünmeyin.
Unutmayın bu hayat sizin ve kaç yaşınızda olursanız olun onu doyasıya yaşamaya hakkiniz var.
Türkan DİNÇER