- 1676 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YİRMİ SEKİZ ŞUBAT-BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRETMENLERİN YÜREK YAKAN HİKAYELERİ......
28 Şubat süreci Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden biridir.
31 Mart vakasından sonra Müslüman Türk milletine içimizde yer tutmuş sözde Türk,yahudi ve hristiyan azınlığın yaptığı en büyük zulumlerden birisidir.
Haç ile hilalin mücadelesinde kısa bir zaman haçın hilale galebe çalma girişimidir.
Adı Türk adı olan şeklen bizim gibi müslüman görünümlü sabetaist Selanik Dönmesi gizli yahudilerin Kemalist maske takarak giriştikleri azmışlıktır kudurmuşluktur..
Bin yıl sürecek denen süreç aslında şeklen sürmese de ekilen tohumları yeşermiş olarak hayatiyetini devam ettiriyor.
Yüzlerce uygulaması temizlenmesine rağmen birçok alanda mağduriyetler mayınlı araziler gibi ortada duruyor. Deyim yerindeyse temizle temizle bitmiyor.
En önemli sorun ise o dönemde temel kodlarıyla oynanan eğitim sistemi hala bile dikiş tutmuyor.
İşte mağdurlardan bazılarının hikayeleri..
*BAŞÖRTÜLÜ OKUYAMADI DİPLOMASINA 8 YIL SONRA KAVUŞTU...
Başörtüsünden dolayı Ünüversite bitirme sınavına alınmayan ve çıkan afla 8 yıl sonra diplomasına kavuşan Nilüfer Cengiz 28 Şubat sürecinin hayatında domino taşı etkisi yaptığını evlilik ve iş hayatı gibi süreçleride etkilediğini söyledi.
Erciyes Ünüversitesi Edebiyat Fakültesini 1994 de kazanan Cengiz,başörtülü olduğu için bitirme tezi sınavına alınmadı.
Mezun olamadan ünüversiteden ayrılan Cengiz,2005 de çıkan af sayesinde bitirme tezi sınavına girerek 8 yıllık gecikmenin ardından diplomasına kavuştu.
Eğitimine devam eden Cengiz,Sosyoloji bölümünden mezun olup,şimdilerde Uluslarrası İlişkiler Bölümünde ihtisas yapıyor.Cengiz 2012 de kurduğu eğitim ve danışmanlık şirketinde birçok kişiye istihdam sağlıyor.
***
Postmodern darbe" olarak adlandırılan 28 Şubat sürecinde, Kırıkkale’de okul öncesi öğretmeni olarak görev yaparken baskılar nedeniyle istifa etmek zorunda kalan Nurcan Şarlayan, yaşadıklarını unutamıyor.
EN SON GÖREVDEN ALINMA AŞAMASI VARDI
28 Şubat sürecinde yaşadıklarını hafızasında "kötü bir anı" olarak saklayan Kırıkkale Şehit Piyade Üsteğmen Çelebi Bozbıyık İlkokulu Müdür Yardımcısı 50 yaşındaki Nurcan Şarlayan, çok sevdiği mesleğinden istifa etmesine giden süreci ve o dönemde yaşadıklarını anlattı.
Şarlayan, 28 Şubat sürecini iyi anılarla hatırlamadıkları ve üzücü bir dönem olduğunu söyledi.O dönemde başörtülü oldukları için uyarı cezasıyla başlayan, ardından da savunmalarla ilerleyen cezaların üst üste geldiğini belirten Şarlayan, şunları anlattı:"En son görevden alınma aşaması vardı. Bize sunulan ’ya görevden alınacaksınız ya da istifa edeceksiniz’ seçeneğinden istifa etmeyi tercih ettim.
Dilekçeye gerekçe olarak ’başörtüsü’ bile yazdırılmadı. Ailevi nedenlerden diyerek dilekçe sunduk. Bu şekilde görevden ayrılmış oldum. 1998 yılında başlayan süreçle birlikte aralıklarla verilen cezaların ardından 2001 yılında çocuğumuz oldu ve izne ayrıldım.
1990 yılında başladığım öğretmenliğe, 2002 yılında tekrar döndüğümde istifa seçeneğini kullandım, daha doğrusu etmek zorunda bırakıldım çünkü bu camiada istenmiyorduk."Şarlayan, o dönemde bir gün okula geldiği sırada müdürün, "Hocam artık başınızı bahçenin dışında açarak okula gireceksiniz" cümlesini hiç unutamadığını dile getirdi.
İSTİFA DİLEKÇESİNİ AĞLAYARAK VERMİŞ
Müdüre "Hocam yönetmelik okul binası içerisinde." cevabını verdiğinde ise müdürün "Seninle okulu mu metreleyeceğiz?" dediğini anlatan Şarlayan, şöyle devam etti:"Diğer tayin olduğum okulda da yine müdür bey, peruk dahil hiçbir şekilde başörtü kabul etmediğini, eğer peruk seçeneğini kullanırsam yine soruşturma açacağını söylemişti.
Artık o gün ağlayarak istifa dilekçemi verip, istifa etmek zorunda bırakıldım. O dönemde çocuklarımız da küçüktü, ailevi olarak da maddi ve manevi anlamda çok etkilendik. Çevrede ’görevden alınmış veya atılmış öğretmen’ muamelesi gördük ve ’öğretmenim" diyemiyorduk.
Öğretmensiniz ama öğretmenim diyemiyorsunuz. Bir gün oğlum, ’anne öğretmen okulda annen ne iş yapıyor diye sordu, ev hanımı dedim, sen evdesin ya’ diye cevap vermişti."Nurcan Şarlayan, 2007 yılında tekrar göreve döndüğünü ancak istifa ettiği için açıktan atama yoluyla İstanbul’a tayininin çıktığını anlatarak, "O dönemlerle kıyasladığımızda hayal bile edilemeyecek bir ortamdayız şu anda, buraya taşıyanlardan Allah razı olsun, teşekkür ediyoruz ama yine de içimizde kalan bir yara var maalesef." dedi.
***
SELMA ÖĞRETMEN O GÜNLERİ ÜZÜLEREK HATIRLIYOR..
Selma Nezir 28 Şubat mağduru öğretmen yaşadıklarını unutamıyor.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümünü üçüncülükle bitiren ancak 28 Şubat sürecinde başörtüsü nedeniyle mesleğinden ihraç edilen fizik öğretmeni, ayrı kaldığı öğrencilerine 14 yıl sonra kavuştu.
Nezir: "Bir keresinde 100 kişilik bir öğretmen grubunun içerisinde Yahşihan ilçesinde müfettiş bana, ’Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" demişti. Bu, çok rencide edici bir şeydi.’
Nezir,yaptığı açıklamada, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümünü üçüncülükle bitirdiğini, 1993 yılında Erzincan Kazım Karabekir Lisesi’nde göreve başladığını ve bir yıl sonra da Trabzon Maçka İmam Hatip Lisesi’ne tayin istediğini söyledi.
Burada çok güzel çalışma dönemi geçirdiğini ve daha sonra 28 Şubat sürecinin başladığını aktaran Nezir, "O dönemde 3’üncü kızıma hamileydim ve ücretsiz izne ayrılmıştım. Daha sora eşimin tayini nedeniyle 1998 yılında Kırıkkale’ye geldik.
Yahşihan Namık Kemal İlköğretim Okulu’nda göreve başladım ancak ben ilköğretim öğretmeni değil, lise öğretmeniyim. O dönemin valisi malum sebeplerden dolayı bizi liseye değil, ilköğretime atadı.
Bunun sebebi de müfettişlerin ilköğretime daha sık gelmesi, bizim süreci hızlandıracaktı. O dönemdeki bütün arkadaşlar aynı süreçten geçtiler" diye konuştu.
Nezir, göreve başlar başlamaz 2 gün içerisinde uyarı cezası aldığını ve tekrar ücretsiz izne ayrıldığını belirterek, tekrar göreve başladığında ancak bir ay kadar kendine ders verildiğini, sonra hiç verilmediğini anlattı.
Bu dönemde bu şekilde 2 yıllık bir süreç geçirdiğini ve müfettişlerin sürekli okula gelip gittiklerini, okuldaki öğretmenlerin görüşlerini aldıklarını dile getiren Nezir, şöyle devam etti:
"Bu dönemde bana kesinlikle görev vermediler. Ben sürekli öğretmenler odasında oturuyordum. Arkadaşlarım bana, ’Her gün aynı heyecanla, gülerek, mutlu bir şekilde geldin ama akşamları bembeyaz yüzünle, mutsuz bir yüzle geri döndün’ diyorlardı.
Okula milli eğitim müdürü, müfettiş geldiğinde sanki vebalı gibi beni görmesinler, hala burada mıyım diye sinirlenebilir diye onlar başka sınıfları gezerken beni de onların gezmiş oldukları sınıflara sokarak benim ortada gözükmememi istediler.
Bu şekilde bir süreç de yaşadık ve Ağustos 2000’de görevden uzaklaştırıldım. Bunun öncesinde de bir maaş kesme cezası da aldım. Çok üzücü bir süreçti."
O dönemde bir müfettişle arasında geçen diyaloğu aktaran Nezir, "Öğretmenlerin zümre ve sene başı toplantıları oluyordu. Müfettişler konuşmalar yapardı.
Bir keresinde 100 kişilik bir öğretmen grubunun içerisinde Yahşihan ilçesinde müfettiş bana, ’Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’ demişti.
Bu çok rencide edici bir şey. Açıkçası ’haddini bildireceğiz’ dedi. 100 kişinin içerisinde" ifadesini kullandı.
Nezir, görevden alındığımda çok üzüldüğünü ancak bu sürece dayanabildiği için de şükrettiğini belirterek, desteklerinden dolayı eşine çok teşekkür ettiğini söyledi.
Bu süreçte eşinin kendisini çok desteklediğini, hep yanında olduğunu anlatan Nezir, en büyük kızının o dönemde ilkokula gittiğini ve bu olaylardan çok etkilendiğini, bütün sürece hakim olduğunu anlattı.
Nezir, 2006 yılında kendilerine tekrar dönüş imkanı sağlandığını ve tekrar Keskin ilçesinde bir meslek lisesinde çalışmaya başladığını anlatarak, şöyle devam etti:
"4 ay çalıştıktan sonra müdür bey ’ben risk almak istemiyorum. Size gerekli cezaları vermeye başlarım’ gibisinden bana uyarıda bulundu. Bu süreci taşıyamayacağını söyledi bana.
O süreçte de hacca gitmiştik. Hacdan dönünce tekrar aynı süreci yaşamak istemedim ve istifa ettim. O zaman Abdullah Gül’ün de Cumhurbaşkanı olma süreciydi. Başörtülü eşi olan birisinin Cumhurbaşkanı olur mu, olmaz mı konusunun tartışıldığı bir dönemdi.
Devletinizin başkanı seçilecek ve kendinizi onun önünde bir engel gibi görüyorsunuz. Devleti daha önde tutuyorsunuz ve ’Ben çekileyim, önünde köstek olmayayım’ şeklinde bir düşünceye girdim ve istifa ettim.
2 yıl önce yine bize hak verildi ve Beşir Atalay Anadolu İmam Hatip Lisesinde tekrar göreve başladım, öğrencilerime kavuştum. Bir nesil geçmişti. 28 Şubat süreci başladığında küçük kızım 6 aylıktı.
Döndüğümde ise kızım imam hatip lisesi 2. sınıf öğrencisiydi. En verimli çağımızı, dönemimizi dışarıda geçirmiş olduk. Biz tekrar geri döneceğiz umuduyla ayrılmamıştık zaten.
Ayrıldığımızda bin yıllık bir süreç demişlerdi. Biz de bin yıl yaşamayacağımıza göre, tekrar böyle bir dönemi göreceğimizi düşünmemiştik. Allah bu ülkeye bir daha 28 Şubat dönemleri gibi süreçleri yaşatmasın."
***
28 ŞUBATTA EN BÜYÜK ACIYI İMAMLAR TATTILAR..
28 Şubatın Mağduru "İmam" Yaşadığı Zor Günleri Unutamıyor...
28 Şubat sürecinde Bingöl’de imamlık yaparken irticai faaliyette bulunduğu gerekçesiyle önce sürgüne gönderilen ve ardından tutuklanarak 5 yıl cezaevinde yatan imam hatip Zeki Dinç (45), yaşadığı o zor günleri unutamıyor.
28 Şubat sürecinde Bingöl’de imamlık yaparken irticai faaliyette bulunduğu gerekçesiyle önce sürgüne gönderilen ve ardından tutuklanarak 5 yıl cezaevinde yatan imam hatip Zeki Dinç (45), yaşadığı o zor günleri unutamıyor.
Dinç,yaptığı açıklamada, imam hatip olarak Bingöl’ün Genç ilçesinde göreve başladıktan 5 yıl sonra 1994 yılında cami cemaatine ve Kur’an kursu öğrencilerine dini konularda ders vermek suretiyle irticai faaliyette bulunduğu gerekçesiyle gözaltına alındığında 28 Şubat sürecinin kirli yüzüyle tanıştığını söyledi.
Camilerde ve Kur’an kurslarında ders vermemesi konusunda tehdit edildiğini, 26 günlük gözaltı sürecinde psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten Dinç, şunları kaydetti:
"Bu bir bezdirme, korkutma ve sindirmeydi ama ben her defasında ’Allah’tan başka kimseden korkmuyorum, Allah bana ömür verdiği sürece hizmetime devam edeceğim’ diye tavrımı koymuştum. Onlar da ’madem böyle görüşeceğiz’ demişlerdi."
Bu süreçte Amasya’ya tayin edildiğini ve ailesinden uzakta 3 yıl burada görev yaptıktan sonra suçsuz yere sürgüne gönderildiği için 2000 yılında Amasya Bölge İdare Mahkemesine başvurduğunu aktaran Dinç, ancak hukuka aykırı bir şekilde bunun kabul edilmediğini, aynı yıl gözaltına alınarak mahkemeye çıkarıldığını kaydetti.Dinç, şöyle konuştu:
"Diyarbakır DGM tarafından tutuklama kararım çıkarıldı.
O zaman çocuklarım ilkokula gidiyordu, 4 çocuk babasıydım, mağdur edildim ve 5 yıl suçsuz yere cezaevinde yattım. Sırf o mahkemeye verdiğim insanlar kendilerini kurtarmak için bunu yaptılar.
O süreçte derin devlet, Batı Çalışma Grubu ve özellikle bugün daha yeni ortaya çıkarılan karanlık yapının bu konuda büyük bir gayreti oldu. Bizim üzerimizde büyük bir zulmü oldu. Buna ben kanıtım, şahidim."
28 Şubat sürecinde en büyük acıyı imamlar tattı..
28 Şubat sürecinde bütün camilerdeki imamların baskı altına alındığını ve bir çoğunun ya gözaltında ya da tutuklanarak cezaevlerinde anlatmaktan utanç duyduğu işkencelere maruz kaldıklarını savunan Dinç, yaşadıklarını anlatırken dahi o günlerin dehşetine kapıldığını anlattı.
"Kollarımız kırıldı, şehit edilen arkadaşlarımız oldu. Zindan sürecini yaşayan birçok arkadaşımız onların eliyle bu zulümleri tattı. Bunları çok iyi biliyoruz. Allah şahittir ki en ağır işkenceleri, zorlukları o gün din görevlileri yaşadı. Bütün Kur’an kurslarımız, medreselerimiz kapatıldı.
Adeta bu bölgede İslam bitirilmeye, Kur’an yasaklanmaya çalışıldı" diyen Dinç, cezaevine atılmaları ile geride kalan ailelerinin de büyük sıkıntılar yaşadığını ve çocuklarının çocukluk dönemlerinin cezaevi yollarında geçtiğine dikkati çekti. Dinç, şöyle devam etti:
"Ailelerimiz görüşe gelip gitmede birçok sıkıntılar, baskılar yaşadılar. Batman’dan ziyarete gelen yaşlılar vardı. Evlatlarını görmek için saatlerce yol gelmiş, bezmiş bir halde onları özellikle bekletiyor, görüşün bitmesine beş dakika kala içeri alıyorlardı. Birbirlerini göremeden ’görüş bitti’ diyorlardı.
Zaman zaman çocukların dahi sindirilmeye çalışıldığına şahit olduk. İlkokul 2. sınıfa giden ve babasını ziyarete gelen çocuğa tokat atacak kadar adileşen insanları gördük."
"Kıyamet gününde onlardan davacı olacağız"
Bugün Türkiye’de gelinen noktada o zulmü yapanlara milletin ve devletin gereken dersi verdiğini ve vermeye devam ettiğini aktaran Dinç, "Eğer yaptıklarından pişmanlık duymazlarsa, kurdukları kumpaslarla bizlere, çocuklarımıza, anne ve babalarımıza yaşattıklarını onlar bizlere anlatıp helallik istemezlerse kıyamet gününde onlardan davacı olacağız.
Eğer bugün zelil olmuşlarsa, bu hale düşmüşlerse o gün ki mazlum Müslümanların ahıdır ve bu ah yerde kalmayacaktır" diye konuştu.
Görevlerinin iade edilmesini istiyorlar..
Cezaevinden çıktıktan sonra ticarete atıldığını ve bugün geldiği noktada bir iş adamı olarak iyi bir konuma sahibi olduğunu aktaran Dinç, buna rağmen gönlünden geçenin mesleğine dönmek olduğunu anlattı.
Hükümetin, 28 Şubat mağdurlarının mağduriyetlerinin giderilmesi noktasında önemli adımlar attığını ve bu konuda imamlarında mağduriyetlerinin giderileceğine inandıklarını belirten Dinç, sözlerini şöyle tamamladı:
"Maddi olarak hiçbir şeye ihtiyacım yok ama caminin önünden, Kur’an kurslarının ve medreselerin önünden geçtiğim zaman gönlüm bana hep şunu haykırıyor.
Rabbim bir gün bana nasip ederse tekrar bu hizmete dönersem sabahtan akşama kadar o talebelerin içinde Kur’an derslerini vermeye, iman hakikatleri noktasında hizmet etmeye devam edeceğim. Temennim, dileğim budur."
***
BAŞÖRTÜLÜ OLDUĞU İÇİN TEVHİDE KÜTÜK ÖDÜLÜNÜ ALAMADI..
Adana’nın Kozan ilçesinde, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla düzenlenen şiir yarışmasında kazandığı birinciliğe rağmen, başörtülü olduğu gerekçesiyle kürsüden aşağıya indirilen İmam Hatip Lisesi öğrencisi Tevhide Kütük’e aykırı ve sansayonel karikatürlerin dergisi Leman’dan destek.
Bu zamana kadar, muhalif çizgileri ve söylemiyle dikkat çekerek kimi zamanlar da tepki toplayan haftalık mizah dergisi Leman, Tevhide’nin kürsüden aşağıya indirilmesi talimatını veren, Garnizon Komutanı Binbaşı Hüseyin Çopur ve Kozan Kaymakamı Aydın Tetikoğlu’na, mevzuyu işlediği tam sayfa karikatürle tepki gösterdi.
’Bir Genç Kızın Gözyaşları’ manşetiyle verilen karikatürde, yaşanan dram ise şöyle aktarılmış: ’Adana’nın Kozan ilçesinde başörtülü İmam Hatip Lisesi Öğrencisi, ödülünü almak için çıktığı kürsüden indirildi.
İlçenin kompozisyon yarışmasını İHL’li 11-C öğrencisi Tevhide Küçük birincilikle kazanmıştı. Ödülünü almak için kürsüye çıktı. Ancak Garnizaon Komutanı ve Kaymakam’ın ’indirin onu’ tepkisi üzerine İlçe Milli Eğitim Müdürü tarafından kürüsden alaşağı edildi.’
Karikatürün konuşma balonunda ise; ironik bir biçimde ’İn Ordan Aşşaa!’ ifadesi yer alıyor.
***
BAŞÖRTÜSÜ İLE MAHKEMEDE AVUKATLIK YAPAMADI..
AK Parti İstanbul Milletvekili Fatma Benli, 28 Şubat sürecinde başörtüsü nedeniyle çok mağdur olduklarını, ancak hayatlarına devam ettiklerini belirterek, "Tamam, belki avukat olarak duruşmalara giremedim ama Birleşmiş Milletler’e gitme imkanım oldu.
Kendi okulumun bahçesine giremedim ama Harvard’da konuşma yapma şansım oldu. Bir yasakla mücadele etmek bizi başka alanlarda çalışmaya yönlendirdi" dedi.
28 Şubat sürecinde başörtüsü yasakları üzerine çalışan bir avukat ve insan hakları aktivisti olan Benli, yasak kalktıktan sonra da genel kadın hakları üzerine çalışmalarına devam edenlerden birisi.
O dönem avukatlık yaptığı için çok fazla hatırası olduğunu aktaran Benli, "Duruşmalardan atıldım. Refah-Yol Hükümeti’nin Adalet Bakanı nedeniyle kısa bir dönem duruşmaya girme imkanımız olmuştu. Türkiye’de ilk heves duruşmalara girdik. Aynı hevesin reddi şeklinde hakimler bizi çıkarmaya başladılar" diye konuştu.
Abisinin davasını, dava hakkında bilgi almak ve sonrasında dilekçe hazırlamak için izleyiciler kürsüsünden takip ettiğini anlatan Fatma Benli, "Mübaşir, avukat olarak beni çağırdı.
Tabi giren olmadı. Sonra hakim abime sordu, ’Avukatın nerede’ diye. O, ’yok’ dedi. Bu bana çok ilginç gelir. Ben o dönem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde duruşmalara girebiliyordum. Birleşmiş Milletler önünde konuşmalar yapabiliyordum. Ama basit bir davada ’yok’ hükmündeydim" şeklinde konuştu.
Ayşe bugünleri göremedi..
Kendi yaşadığı mağduriyetlere nazaran o süreçte davasına girdiği müvekkillerinin çok daha büyük sıkıntılar yaşadığına işaret eden Benli, etkilendiği bir örneği de paylaştı:
"Ayşe öğretmen, İmam Hatip’te Kur’an-ı Kerim öğretmeniydi. Buna rağmen 28 Şubat sürecinde görevden uzaklaştırıldı, soruşturmalar geçirdi, cezalar aldı, hakarete uğradı, memuriyetten atıldı.
Yetmedi, duruşmaya gittiğinde hakim başını açmasını söyledi. Bizler yasak kalktıktan sonra hayatlarımıza devam edebildik. Ama Ayşe bugünleri görmedi.
Çünkü o, aradan geçen dönem içinde kanser hastası olduğu için vefat etti. Bu benim için çok ağırdır. Çünkü telafisi yok. Eğer biz 28 Şubat’ı unutursak, yaşananları unutursak bunun yarın tekrarlanmayacağının garantisini kimse veremez."
13 sene biz bu patinajı yaptık..
Başörtüsü yasağının 13 sene boyunca tartışıldığını hatırlatan Fatma Benli, "13 sene biz bu patinajı yaptık. 28 Şubat’taki o puslu havada kapatılan 26 bankayı, hepimizin cebinden çıkan o paraları saymıyorum bile.
Türkiye’nin bir senelik gayrisafi milli hasılası gitti o dönem. Herkes o kadar çok tartışmakla meşguldü ki o paraların cebimizden çıktığını görmedik bile. Şu an bunları telafi etmek lazım ki bir daha aynı sıkıntıları Türkiye yaşamasın" ifadelerini kullandı.
Duruşmalara giremedim ama BM’ye gittim..
28 Şubat’tan bugüne baktığında yaşadıklarını "lütuf" olarak değerlendiren Fatma Benli, "28 Şubat’ta çok mağdur olduk ama insanlar bununla hayata devam ettiler. Tamam, belki avukat olarak duruşmalara giremedim ama Birleşmiş Milletler’e gitme imkanım oldu.
Kendi okulumun bahçesine giremedim ama Harvard’da konuşma yapma şansım oldu. Bir yasakla mücadele etmek bizi başka alanlarda çalışmaya yönlendirdi" dedi.
"28 Şubat Davası’nın devam etmesi çok önemli. 1980 ihtilalinde insanları mağdur edenler hakkında bir dava açılmış olsaydı, biz 28 Şubat sürecini yaşamazdık" diyen Benli, bir şeyin cezasız kalmasının suçların tekrar etmesine sebebiyet verdiğinin altını çizdi.
***
KARI KOCA ÖĞRETMENLERİN GÖRDÜĞÜ ZULÜM EŞSİZDİ..
28 Şubat sürecinde İslami kimliğinden dolayı baskılara maruz kalan, cezaevine konulan ve işinden atılan binlerce insan var. O dönemde uğradıkları zulmü halen unutamayan Erişir Ailesi, kendilerine bu zulmü yapanlardan hesap sorulmasını istiyor.
Bu bir hikâye değil… Kahramanları aramızda… 28 Şubat Post-modern darbesinin parçaladığı bir ailenin uğradığı bir zulüm… Bu olayın kahramanı olan aile, yaşadıkları acı dolu günleri gözyaşları içerisinde anlatırken bu zulmü yapanlara hesap sorulmasını istedi. Bu zulmü reva gören dönemin yetkilileri halen görevlerinin başında...
28 Şubat sürecinde İslami kimliğinden dolayı baskılara maruz kalan, cezaevine konulan ve işinden atılan binlerce insan var. 28 Şubat kararlarını gönüllü olarak ve büyük bir zevkle uygulayan sürecin bürokratları ve sivil uzantıları ise halen görevlerine devam ediyorlar.
Daha önce ’28 Şubat Kaymakamı’ başlığıyla verdiğimiz haber ile bir ailenin nasıl parçalandığını ortaya çıkarmıştık. Yapılan baskılardan kurtulmak için birbirlerinden resmi olarak ayrılan ve bu ayrılığı gerçek göstermek için 9 yıl boyunca birbirlerinden ayrı yaşamak zorunda bırakılan bu aile ile görüştük.
O dönemde uğradıkları zulmü halen unutamayan bu aile bireyleri kendilerine bu zulmü yapanlardan hesap sorulmasını istiyor. O dönemde uğradıkları zulmü anlatmaları için evlerine misafir olduğumuz Erişir Ailesi, o günleri anlatırken zaman zaman göz yaşlarına hakim olamadı.
Bu bir hikâye değil! ...
Başörtüsünden dolayı daha önce görev yaptığı başka yerlerde iftiralara ve baskılara maruz kalan Hikmet Erişir Hanımefendi, 1998 yılında asker olarak görev yapan eşi ile birlikte tayinlerinin çıktığı Batman’ın Hasankeyf ilçesinde bir nebze olsun rahat edebileceklerini düşünüyor.
Ama burada uğradıkları baskı ve zulümden dolayı eşinden boşanmak zorunda bırakılan öğretmen Hikmet Hanım için üç buçuk yaşında olan kızı E. M ve oğlu Muhammed Cihat ile zorluklarla geçen günler başlıyor. İşte Hikmet Hanım’ın dilinden yaşadıkları zulüm…
Zulüm başlıyor ...
Eşinin tayini nedeniyle 1998 yılı Ağustos ayında Hasankeyf’e gittiklerini anlatan Hikmet Hanım, "Oraya gittiğimiz günden itibaren başörtülü olduğum için sıkıntı yaşamayı başladım.
Kaymakam Ahmet Erdoğdu ve eşinin de tayini Hasankeyf’e çıkmıştı. Eşi de öğretmendi ve aynı okulda görev yapıyorduk. Kaymakamın eşi, ben başörtülü olduğum için öğretmenler odasına hiç girmedi. Ben orada olduğum zaman okul müdürünün odasına gidiyordu" dedi.
Okulu, asker ve kaymakam idare ediyordu ...
Başörtülü olduğu için baskılara maruz kaldığını ve hakkında tutanak tutulduğunu ifade eden Hikmet Hanım, "Ankara’dan ve başka yerlerden müfettişler sık sık gelmeye başladı. Müfettişler bana ’başınızı niye örtüyorsunuz?’ diye soru soruyorlardı. Ben de inancımdan ötürü başımı örtüyorum, dedim.
Müfettişler adeta ikna odalarında olduğu gibi baskı yapıyorlardı. Bana maaş kesim cezası verdiler. Maaş kesim cezasından sonra görevden atılma cezası veriliyor. Bir müfettiş ders işlediğim sınıfa geldi.
Çocuklara ’dersinizin konusu nedir?’ diye sordu. Çocuklar da cevap verdiler. Sonra müfettiş hakkı olmamasına rağmen ’Hoca Hanım, siz dersi bırakın ben anlatacağım’ dedi. Onların yüzünden ders işleyemez hale geldim. Okul müdürü hiçbir şey yapamıyordu. Okulu adeta asker ve kaymakam idare ediyordu" diye konuştu.
Savunmanız yetersiz görülmüştür...
Başörtülü olduğu için kendisinden alınan savunmada "inancımdan dolayı başımı örtüyorum" diye savunma verdiğini belirten Hikmet Hanım, "Başımı örttüğüm için benden savunma aldılar.
Ben de savunmamda ’kurtuluş savaşı döneminde kadınlar başlarını hangi nedenle örtüyorlarsa ben de aynı nedenle başımı örtüyorum’ diye yazdım. Onların verdikleri cevapta ise ’savunmanız yetersiz görülmüştür’ yazıyordu.
Benim dışımda iki başörtülü öğretmen arkadaş daha vardı. Onlar yapılan baskılarla başlarını açmak zorunda bırakıldılar" şeklinde konuştu.
Baskılar giderek arttı ...
İlçe Milli Eğitim Müdürü’ne başörtülü olduğu için hakkında sürekli şikâyet olduğunu ve ders işleyemez hale geldiğini anlatan Hikmet Hanım, "Artık bundan bıkmıştım. Bir kaymakam şikâyet ediyor, bir oradaki komutan şikâyet ediyordu.
O dönemin İlçe Milli Eğitim Müdürü Ali Bey, bir Müslümanın yapması gereken her şeyi yaptı ve bana sürekli destek oldu. Kaymakam niye tayini çıkmıyor, niye gitmiyor diye Ali Bey’e baskı yapıyordu. İstiklal Marşı okunurken ben orada bulunmama rağmen kaymakam hakkımda katılmadı diye tutanak tutturuyor ve İlçe Milli Eğitim Müdürü’nü arayarak ’başörtülü öğretmenin İstiklal Marşı’na katılmadı’ diyor.
İlçe Milli Eğitim Müdürü beni arayarak ’Siz İstiklal Marşı’na katıldınız mı?’ diye sordu. Ben de "evet" dedim. O da ’Siz katılmamışsınız diye haber geldi. Katıldığınıza dair tutanak tutun’ dedi" diye konuştu.
Onlara hakkımı helal etmiyorum ..
Askerler tarafından başörtülü olduğu için takip edildiğini ifade eden Hikmet Hanım, "Okul karakola bitişikti, beni takip etmesi için asker görevlendirmişlerdi. Resmi olarak eşimden ayrıldıktan sonra eşim gizli olarak biz ailesiyle görüşmeye geldi. Bunu da İlçe Milli Eğitim Müdürü’nü çağırarak söylemişler.
Eşime de benim başımı zorla açtırmasını söylemişler. Eşim de ’Ne yapayım, onu döveyim mi?’ demiş. Bu baskılardan dolayı evde ve okulda huzursuz olmaya başladık. Ben onlara hakkımı helal etmiyorum. Öbür dünyada hem kaymakamından, hem askerinden hepsinden hakkımı alacağım.
Bana, çocuklarıma ve eşime maddi ve manevi sıkıntılar yaşattılar. Çocuklarım okula gittiklerinde ’annem-babam’ ayrıldı demek zorunda kaldılar. Bu sıkıntılar 1998 yılından 2006 yılına kadar devam etti. Eşim askeriyeden emekli olduktan sonra tekrar resmi olarak evliliğimizi yapıp bir araya geldik" dedi.
İki çocuğumla bir başıma kaldım ...
Baskılardan dolayı resmi olarak boşanmak zorunda kaldıktan sonra Ankara’da görev yapmaya başlayan Hikmet Hanım burada perukla derslere girmek zorunda kaldığını belirterek şöyle konuştu: "Eşimle resmi olarak ayrıldıktan sonra ilk olarak Batman merkeze tayinimi istemeyi düşünüyordum.
O zaman benim oğlum 7 yaşlarında, kızım da 3 yaşlarında idi. Yarıyıl tatilinde Ankara’ya geldim. Burada bir araştırma yaptım. Eşimden resmi olarak boşandığım için özür grubuna girdiğimi ve tayinimi kendi ailemin olduğu yere isteyebileceğimi öğrendim. Ben de İlçe Milli Eğitim Müdürü’nü arayarak bu durumu ona anlattım.
O da bu konuda bana çok yardımcı oldu. Onun yardımlarını hiçbir zaman unutmam, Allah ondan razı olsun. Ankara’ya geldikten sonra peruk takarak derslere girmeye başladım. Bunu eşimden gizli olarak yaptım. Onun haberi yoktu. Eşimden bu şekilde resmi olarak ayrılmak zorunda bırakıldığımı da kimseye anlatamıyordum.
Bir gün okul müdür yardımcılarından birisi ’Hocam siz çok iyi bir insansınız. Neden eşinizden ayrıldınız?’ diye sordu. Ben de başörtüsünden dolayı olduğunu ve sadece resmi olarak eşimden ayrıldığımı ona anlattım ve kimseye söylememesini rica ettim. Çocuklarımla beraber okula gidip geliyordum."
O günleri hatırlamak istemiyorum ...
Şimdi o günleri hatırlamak istemediğini ve o günleri unutmak istediğini anlatan Hikmet Hanım, "Çok sıkıntılı günler yaşadık. Çocuklarımız, 28 Şubat zulmünü bizimle beraber canlı canlı olarak yaşadılar" dedi.
Kaymakam görevinden alınsın ...
Kendilerine o dönemde baskı yapan kaymakamın halen görevde olduğunu duyunca büyük bir şok yaşadığını ifade eden Hikmet Hanım, "Nasıl bu adam halen görev yapar?
Yaptıkları zulüm ortada, küçük çocuğumun hakkı ondan sorulsun. Bu kaymakam görevinden alınsın. Çünkü herkesle uğraştı. Yaptıkları bu zulüm onlara kâr kalmamalı" diye konuştu.
Zulüm yapan kim olursa olsun hesap versin ..
28 Şubat’ın sivil ayağının ortaya çıkarılıp yargılanması gerektiğini belirten Hikmet Hanım aynı zamanda kendilerine o dönemde baskı yapan kaymakam, asker ve diğer memurlara da yaptıklarının hesabının sorulmasını isteyerek şöyle konuştu:
"Yaşadığımız mağduriyeti en iyi şekilde anlatan, mahkemeye verdiğimiz boşanma dilekçesidir. Bu insanların Müslümanlar üzerinde nasıl bir zulüm uyguladıklarını herkes görsün.
Biz Allah’tan korkuyoruz, kimseye iftira atmıyoruz ve kimsenin yapmadığı bir şeyi söylemiyoruz. Ama onların böyle bir derdi yok. Yaptıklarını inkâr ediyorlar. O kaymakama dava açılsın.
Çocuklarımızın tam da anne-baba sevgisine muhtaç oldukları bir dönemde baskılardan dolayı ayrılmak zorunda kaldık."
Komutan: "Eşinin başını açtıracaksın, bu bir emirdir!" .
.
"Hasankeyf İlçe Jandarma Komutanlığı’na tayinim çıktıktan sonra öğretmen olan eşim ile beraber Hasankeyf’e gittikten sonra eşim başörtülü olduğu için komutanlarım bana baskı yapmaya başladılar" diyen Hüseyin Erişir Bey, "Görev yaptığım birliğin komutanı beni çağırarak ’eşinin başörtüsünü açmazsan seni görevden atacağız’ diye tehdit etti. Bunu açık bir şekilde söyleyerek ’çevrenizdeki insanlara neler olduğunu görüyorsunuz’ dedi. Ben ve eşim bu baskılardan dolayı ne yapabiliriz diye sormaya başladık. Biz resmi olarak ayrılalım bu baskılardan kurtuluruz diye karar aldık. Bizim yakamızı bırakacaklarını düşündük. Buna karar verdikten sonra mahkemeye başvurarak resmi olarak ayrıldık" dedi.
Dansöz oynatıp aileleri ile seyrediyorlardı ...
Göreve başladığı yıllarda başörtüsünün orduda problem olmadığını ama sonraki yıllarda başörtüsüne karşı bir düşmanlığın başladığını anlatan Hüseyin Bey, "Bizden sonraki dönemlerde göreve başlayanlara ’sakın başörtülü insanlarla evlenmeyin, ilerde bu size sıkıntı yaşatır’ diye telkinlerde bulunuluyordu" diye konuştu.
Hasankeyf’te görev yaptığı dönemde askeriyede, kaymakamın da katıldığı gece partilerinde dansöz oynatılıp alkol alındığını anlatan Hüseyin Bey, "O dönemde askeriyenin içinde kaymakamın da katıldığı geceler düzenleniyordu.
Bu gecelerde dansöz oynatıyor, aileleri ile seyrediyorlardı. İslami hassasiyeti olanlar bir bahane bulup oradan ayrılıyordu. Kaymakam o dönemde askerlerin yanından hiç ayrılmıyordu.
28 Şubat zulmünü yaşatanlar ve onu savunanların yaptıklarını bugün gazeteler ve televizyonlarda pişkince savunduklarını görünce sanki o dönem başka bir dünyada mı yaşadık, diye düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Alnı secdeyi gören herkesi hedef almışlardı ...
"O dönemde alnı secdeyi gören herkesi hedef almışlardı" diyen Hüseyin Bey, "Yapılan toplantılarda bu, açık açık dile getiriliyordu" dedi. O dönem Kaymakam Ahmet Erdoğdu’nun odasında yapılan bir toplantıda bunların konuşulduğunu anlatan Hüseyin Bey, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kaymakamın odasında yapılan toplantıda ilçe jandarma komutanı ’ben bütün personelimin üstünde baskı kuruyorum. İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan polislerin eşlerinde de başörtülü olanlar var.
Siz neden bu polislerin eşlerinin başörtülerini açtırmaları için herhangi bir telkinde bulunmuyorsunuz’ diyor. İlçe Emniyet Müdürü bu toplantıdan sonra polislere ’siz de eşlerinizin başlarını açtıracaksınız, bana baskı yapıyorlar’ diyor."
Baba, bir şey söyleyebilir miyim? ..
Çocuklarını görmeye gizlice gitmek zorunda kaldığını anlatan Hüseyin Bey, "Ben eşimden resmi olarak ayrıldıktan sonra onun tayini Ankara’ya çıktı. Ona para gönderdiğimde başkasının adına göndermek zorunda kalıyordum" dedi.
Ailesinden ayrı kalan Hüseyin Bey, telefonla çocuklarını ve eşini arayarak hasret gidermek zorunda kaldığını anlatarak "Ben kızımı telefonla arıyordum. Kızım telefonu kapatacağımı anlayınca ’Baba, bir şey söyleyebilir miyim?’ der ve bana hayali şeyler anlatırdı.
Telefon kapanmasın diye böyle yapıyordu. Okuldaki öğretmeni, annesine ’Sizin kızınız konu bütünlüğünü bozmadan bir saat aynı konuyu anlatabiliyor. Siz buna nasıl bir eğitim verdiniz?’ diye soruyor.
Çocuğumuz uğradığımız zulümden dolayı böyle bir yetenek sahibi oldu" dedi.
"Baba, seni düşmanlarımızın çokluğu kadar seviyorum" ..
"Çocuklarımız yaşları küçük olduğu için en büyük sıkıntıyı onlar yaşadı" diyen Hüseyin Bey, her hatırladığında kendisini ağlatan şu olayı anlattı: "Eşimin başörtüsünü açması için baskı yapıldığı dönemde biz bu konuyu evde konuşuyorduk. Eşim okulda yaşadıklarını, ben de askeriyede yaşadıklarımı anlatıyordum.
Benim kızım üç buçuk yaşındaydı o zaman. Her anne-babanın çocuklarına sorduğu soruyu ben de küçük kızıma sordum. ’Beni ne kadar seviyorsun kızım?’ dedim. Kızım, ’Seni çok seviyorum’ dedi. Ne kadar çok seviyorsun diye bir daha sordum.
Kızım yine ’Seni çok seviyorum’ dedi. Bir daha ne kadar çok seviyorsun diye sordum. Kızım ’Baba, seni düşmanlarımızın çokluğu kadar seviyorum’ dedi. Üç yaşındaki bir çocuğa böyle bir kelimeyi söyletecek kadar bize zulüm yaptılar."
İnadına hastalanmayacağız ..
Eşi başörtülü olduğu için kendilerine verilen sağlık cüzdanının kendilerinden alındığını anlatan Hüseyin Bey, "Eşim başörtülü olduğu için önceden aldığımda sorun yaşamadığım sağlık cüzdanımı değiştirmek istediğimde, eşimin başörtülü olduğu sağlık cüzdanını değiştirmediler ve eskisini de aldılar.
Espri olsun diye oradaki komutanım ’Hüseyin ne yapacaksınız, çocukların hasta olsa hastaneye nasıl götüreceksiniz’ dedi. Ben de ’İnadına hastalanmayacağız’ dedim" dedi.
Camiler ve mescitler kapatılsın! ..
28 Şubat sürecinde askeriyedeki camilerin ve mescitlerin kapatılması için bir emir yayınlandığını anlatan Hüseyin Bey, "O dönem bizim görev yaptığımız yere denetlemeye bir komutan gelmişti.
Beni kendi yanlarına çağırıp ’camilerin ve mescitlerin kapatılması ile ilgili emri getir’ dediler. Ben de bize böyle bir emir gelmedi dedim. Ben gelmedi diye ısrar edince birlik komutanımızı çağırıp o emri getir dediler.
O da gidip gelen emirlere baktı ve bu emrin bizim birliğimize gelmediğini söyledi. Bu emri sormalarındaki amaç eğer bu emir gelmişse ’basına servis eden budur’ diye beni suçlayacaklardı" diye konuştu.
Zulümlere karşı direnmenin zevkini yaşadık ..
Yaşadıkları zulümlere karşı direnmenin zevkini yaşadıklarını ifade eden Hüseyin Bey, "Ben kendi çektiklerimi zerre kadar önemsemiyorum. Ama çocuklarıma yapılanları unutamıyorum.
Çocuklarımızın çektikleri bize çok ağır geliyor. Ben şahsi olarak bize zulüm yapanlara hakkımı helal ediyorum. Ama yüklendiğim misyon itibariyle Rabbim bu zulümleri yapanlardan hesap soracaktır.
Çünkü o hak, bana ait bir hak değildir. Alnı secde gören insanlara yapılan bu zulmü anlatmakta zorlandık. Bazıları bize ’ne olacak eşin başını açsın’ bile dediler.
Bunlar ’bugün başörtüsünü açtıranlar, yarın hangi tavizi isterler’ diye düşünemediler. Müslümanların zilleti kabul etmemesi gerekiyor.
O dönemde zulme uğrayanlar uğradıkları zulümleri anlatsınlar. Eğer yapılan zulümler anlatılmazsa bunlar, ilerde kardeşlerimizin başına da gelebilir" şeklinde konuştu.
Zulüm yapanların halen görev yapması kabul edilemez ..
Müslümanlara zulmeden insanların halen görevlerinde olmasının ve zulüm yapmalarına izin verilmesinin asla kabul edilemez bir durum olduğunu anlatan Hüseyin Bey, "Hele hele bu zulüm, ben Müslümanım diyen insanların iktidarında oluyorsa bu iş daha katmerli olur.
Biz kimseye zulmedilmesi taraftarı değiliz. Bu insanların halen görevde olması ve halen zulüm etmesi kabul edilemez" dedi.
Babam gizli gizli bizim ziyaretimize geliyordu ..
O dönemde yedi yaşında olan ve şimdi üniversite öğrencisi olan Muhammed Cihat Erişir, "Babam, gizli gizli bizim ziyaretimize geliyordu. Gizli saklı olarak babamla görüşüyorduk.
Annem-babam bizim geleceğimiz için birçok sıkıntıya katlandılar. Babamızı göremeden büyüdük" dedi.
Bize bu zulmü yapanlar bunun hesabını verecekler ..
O dönemde küçük bir çocuk olmasına rağmen yapılan zulümleri hatırladığını söyleyen E.M.E, "Ben küçük olmama rağmen o dönemde yaşananları, soranlara anlatıyorum.
’Sen çok küçüktün nasıl hatırlarsın’ diye şaşırıyorlar. ’Annen baban neden ayrıldı’ diye soranlara cevap veremiyorduk. Sorunlu çocuk muamelesi görüyorduk. Babamı görmediğim için anneme kızıyordum.
Okulda düzenlenen etkinliklere herkesin annesi-babası gelirken benim annem-babam hiç gelmedi. Ben o kaymakamı hiç tanımıyorum.
Ama onların bu yaptıkları zulümlerin hesabını vereceğine inanıyorum. Çok acı şeyler yaşadık" diye konuştu. Yapılan zulümlere inat, Elifnur Mücahide bu yıl kazandığı üniversiteye kaydını yaparak başörtülü bir şekilde okulunu okuyacak.
Hasankeyf’te 28 Şubat kararlarını en acımasız şekilde uyguladığı belirtilen ve şuanda Denizli Buldan’da görev yapan dönemin Kaymakam’ı Ahmet Erdoğdu ile görüşmek istedik ama kendisine ulaşamadık.
***
28 Şubat sürecinde başörtülü olduğu gerekçesiyle istifa etmek zorunda kalan kimya öğretmeni Hatice Uğurlu, 2006 yılında dönüş yaptığı çalışma hayatını, Kırıkkale Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü olarak sürdürüyor.
Ankara’da Tevfik İleri İmam Hatip Lisesi’nde kimya öğretmeni olarak çalışırken, 28 Şubat döneminde gördüğü baskılar ve aldığı cezalar nedeniyle görevinden ayrılan Uğurlu, yaşadığı zor günleri unutmaya çalışıyor.
Yaşadığı zor günleri AA muhabirine anlatan Uğurlu, 28 Şubat öncesi okulda çok sayıda kadının çalıştığını, başörtülerinin sorun oluşturmadığını belirterek, 28 Şubat’ın ardından başörtüsü nedeniyle baskılara maruz kaldıklarını söyledi.
Uğurlu, "28 Şubat darbesinin ardından bir gün içerisinde müfettişler geldi ve ’neden başörtülü çalışıyorsunuz’ diye bütün başörtülü öğretmenlere soruşturma açtı. ’Şimdiye kadar böyle çalışıyorduk ve bir sıkıntı yoktu’ diyerek anlatmaya çalıştık.
Bunun ideolojik bir sebebinin olmadığını ve inancımız gereği bunu yaptığımızı anlatmaya çalıştık ama bunlar, çok bir şey ifade etmedi ve soruşturma tamamlandıktan sonra bir gece içerisinde hepimizi evimizden uzak okullara sürdüler. Çok zor bir süreçti.
Ciddi mobbing vardı. Gittiğimiz okullarda idareciler ve arkadaşlar, sanki bir vatan haini gelmiş gibi, bizimle iletişim kurmuyordu." diye konuştu.
"Her teneffüste ceza almaya başladık"
Uğurlu, her zorluğa rağmen vatana hizmet etmeye gayret ettiklerini dile getirdi. Sadece sürgün edilmekle kalmadıklarını, sürekli ceza aldıklarını anlatan Uğurlu, şöyle devam etti:
"Neredeyse her teneffüs ceza alıyorduk. Normalde disiplin olarak cezaların sırayla gitmesi lazım ama bir günde 2-3 ceza alarak eve geldim. Gelen bütün kişiler, mesleğimizde çok iyi olduğumuzu, bununla ilgili soruşturulmadığımızı, sadece başörtüsüyle ilgili soruşturulduğumuzu söylediler.
En son kademe ilerlemesi cezası da aldım. O dönem doğum iznine ayrılmam, atılma cezasını engelledi. Raporluyken bile müfettiş evden çağırdı ve ifademi almak istediğini söyledi.
O süreçte devam eden arkadaşların hepsi atıldı. Ben de 1999 yılında ücretsiz izinliyken ve hukuksal anlamda da mücadelemiz sonuç vermeyince istifa ettim.
O dönemde hukuk dışı şeyler oluyordu. Karşılık bulamayınca ümidimizi kestik. Atılmamak için istifa dilekçemi gönderdim."
Uğurlu, 2006 yılına kadar çalışma hayatına ara verdiğini, çalışan, vatanı ve milleti için bir şeyler üretmek isteyen bir insan olarak ciddi moral bozukluğu yaşadığını söyledi.
"Daha demokratik bir ortamda çalışmalarımıza devam ediyoruz"
O günleri ve yaşadığı acıları unutmaya çalıştığını dile getiren Uğurlu, şöyle konuştu:
"2006’da göreve dönmek için başvuru yaptım. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına müracaat etmiştim, nasip burasıymış. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunda öğretmen olarak başladım.
9 yıl kadar kurumun bütün hizmet alanlarında çalıştım. Sonra Bakanlığın Ankara İl Müdürlüğünde şube müdürü ve il müdür yardımcılığı yaptım. 15 ay önce de Bakanımızın takdiriyle Kırıkkale’ye il müdürü olarak atandım. Vatanıma ve milletime hizmet ürettiğim için çok mutluyum.
O zaman da vatanıma ve milletime hizmet üretiyordum, şimdi de öyle. Değişen bir şey yok. O dönem, tamamen dengelerin değiştiği, hukuksal olmayan, inancı yüzünden insanların ötekileştirildiği kötü bir zamandı.
Şimdi çok şükür öyle değil. Daha demokratik bir ortamda çalışmalarımıza devam ediyoruz."
O dönem başörtüsünün "devlete karşı bir hareket" gibi algılandığını, sonraki süreçte, bunun sadece insanların inancı gereği kıyafetinin bir parçası olduğunun anlaşıldığını belirten Uğurlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"İnsanları kıyafetlerine bakarak konumlandırmak çok yanlış. Şu anda bunun önünde bir engel olmaması ve gayretle çalışıyor olmamın, insanların kafasındaki ön yargıyı da götürdüğünü düşünüyorum.
O zaman başörtüsüyle ilgili endişesi olan insanların, şimdi böyle bir endişesi yok. Bizlere başörtüsüyle görev verildi diye farklı bir uygulama içerisinde değiliz. Devletin düzeni içerisinde yapmamız gereken görevlerimize devam ediyoruz."
***
28 ŞUBATTA SİZE YAPILANLARI ASLA UNUTMAYIN..
28 Şubat sürecinde tutuklanan ve görevden alınan birçok insan yaşadıkları günleri anlatırken " bugünlerin kıymetini bilmek için geçmişi unutmayın" mesajı yolladı.
28 Şubat sürecinde başörtülü olduğu gerekçesiyle öğretmenlik mesleğinden ayrılmak zorunda kalan AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Özkal, "Milli Güvenlik Kurulunda 28 Şubat 1997’de alınan kararlar, milletin değerlerini hedef alan bir saldırı, hatta darbedir. Saldırının en önemli hedefi, imam hatipler ve başörtülü insanlardı" dedi.
İMAMLIKTAN HAMALLIĞA..
28 Şubat sürecinde Muş’ta imamlık yaparken tutuklanan ve görevden alınan Ali İhsan Güven, 16 yıldır ailesini hamallık ve gündelik işler yaparak geçindiriyor.
28 Şubat sürecinde hayatının değiştiğini belirten Güven, "28 Şubat süreci bugünden çok farklıydı. O gün ülkeyi tamamen karanlık güçlere teslim etme süreciydi, karanlık güçler bölgede ve Türkiye’de cirit atıyorlardı" dedi.
YAPILANLAR HUKUKSUZDU..
Güven, "Bu süreçte herkes bir nebzede de olsa nasibini aldı, kimi aşından, kimi işinden oldu" ifadelerini kullandı. Güven, şöyle devam etti:
"Bunların hiçbirisi de hukuk çerçevesinde yapılmadı. Hukuk işlemiyordu sanki bu yaşanan şeyler Türkiye Cumhuriyeti’nde değil de işgal edilmiş bir yerde yaşanıyordu.
Vatandaşın, vatandaşa yapacağı şeyler değildi, devletin kendi evladına yapacağı şeyler değildi. Nasıl olur da bir devlet kendi vatandaşını cezalandırır, hukuksuz suçsuz bir şekilde."
BUGÜNÜN KIYMETİNİ BİLMEK İÇİN GEÇMİŞİ UNUTMAYIN..
Meslekten atılan bir öğretmenken bugün Buca Anadolu Kız İmam Hatip Lisesinde müdür yardımcılığı yapıyor olmasının Allah’ın bir lütfu olduğunu ifade eden Emine Çınar, gençlere, bugünlere hangi şartlardan geçilerek gelindiğini unutmamaları tavsiyesinde bulundu.
Öğrencileriyle iç içe aktif bir öğretmenken, şimdi ise idareci olarak aynı aşkla görevini en iyi şekilde yapmaya çalıştığını belirten Çınar, gençlerin en iyi şekilde yetişmeleri, vatana millete faydalı olmaları için mücadele ettiğini de sözlerine ekledi.
***
28 ŞUBAT’TA "İMZAN ARAPÇA’YA BENZİYOR" BASKISI...
28 Şubat sürecinde Bursa’da bir anaokulunda öğretmenlik yapan Cavidan Ağın (55), imzasının Arapça’ya benzemesi gerekçe gösterilerek baskı gördüğünü, hakkında soruşturma açıldığını söyledi. Ağın, öğretmenlik yaptığı yıllarda başörtülü öğretmen sayısının çok az olduğunu buna rağmen mesleğini çok sevdiğini ve vatanına hizmet etmekten çok mutlu olduğunu anlattı.
Şevkle mesleğini yapan Cavidan öğretmen imzası arapça yazıya benzetildiği için psikolojik eziyet gördü.
Çalışma şevkinin bir anda kırıldığını dile getiren Ağın, şöyle devam etti:
"Bir gün okulumuza müfettişler geldi. Benden kendileriyle müdür odasına gelmemi istediler. Odaya gittiğimde imzamın Arapça olduğunu iddia ettiler.
’Siz, imzanızı Arapça atıyormuşsunuz’ dediler. Ben de kendilerine ’Hayır, bu imza Arapça değil’ dedim. Bu müfettişlerin okula gelip bu mazeretle beni müdür odasına çağırmaları, aylarca sürdü.
Hakkımda soruşturma açıldı. Bazen 3-4 müfettiş gelip müdür odasında masayı hazırlayarak her seferinden değişik açılardan sorular soruyorlardı. Annemin adını, babamın adını sorarak değişik sorular yöneltiyorlardı.
Ben, onlara bu imzamın bekarlıkta da kullandığım imza olduğunu, nikah defterine de bu şekilde imza attığımı söyledim.
Bana her defasına ’İmzanın Arapça olmadığını kanıtla’ diyorlardı ısrarla. Devamlı baskı altında tutuluyordum."
***
KİMYA ÖĞRETMENİ OLACAKKEN KUR’AN KURSU TEMİZLEMEYE BAŞLADI..
28 Şubat döneminde derslere alınmadığı için, Dicle Üniversitesi’ndeki Kimya eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan Aysel Erdoğan, 2011 yılındaki afla okuluna geri döndü ve 2 sene önce mezun oldu.
Ancak öğretmen olarak atanamayan Erdoğan, bir Kur’an kursunda temizlik görevlisi olarak çalışıyor. Eski öğrencilerinin şimdi hoca olduğunu belirten Erdoğan, iade-i itibar istediklerini söyledi.
Aysel Erdoğan, okula başörtülü alınmadığı için devamsızlıktan kalarak öğrenimini yarıda kesti.
Erdoğan, 1990’lı yıllarda 28 Şubat mağduriyetini yaşayanlardan biri olduğunu, 1998-1999 yılında başörtüsü nedeniyle derse alınmadığı için devamsızlık nedeniyle okuldan ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.
"Okulda yaşadıklarımız psikolojimizi o kadar çok etkilemişti ki tekrar okula dönmek istemedim. Kız çocuklarının çok zor okutulduğu bir dönemde okulu kazandım" diyen Erdoğan, 28 Şubat süreci yüzünden eğitimini tamamlayamadığını vurguladı.
***
KENDİMİZİ TUVALETE KİLİTLİYORDUK...
28 Şubat sürecinde Ağrı’nın Patnos ilçesinde görev yapan tarih öğretmeni Hülya Mancar (46) ile yine o dönemde Esenköy İlkokulunda görevli olan ilkokul öğretmeni Gültaze Yılmaz (47), başörtüleri nedeniyle çeşitli bahanelerle açılan soruşturmalar sonucu mesleklerinden uzaklaştırılmalarının hüznünü geçen yıllara rağmen hala yaşıyor.
Mancar, 28 Şubat sürecinde Patnos’taki tugay komutanlığının okullarını kardeş okul ilan ettiğini belirterek şöyle devam etti:
"Altında yatan neden ise bizi gözlemekti. Her gün askerler ve subaylar, tadilat yapma bahanesiyle okula geliyorlardı. Müdürümüz, öğretmen eşlerimizi herhangi bir subay veya asker geldiğinde yerimize derse sokuyordu.
Biz de kendimizi tuvalete kilitliyorduk. Müdürümüz emekli olduktan sonra okulumuza stajyer bayan bir öğretmeni müdür atadılar. Onunla da mücadele ettik. Hakkımızda soruşturmalar başlamıştı.
Daha sonra Zonguldak’ın Ereğli ilçesine tayin oldum. O dönemde insanlar, bizim üzerimizden prim yapmaya çalışıyorlardı. Belediye Başkanı tarafından bile şikayet edildim.
Başörtülü olarak derslere giriyorum diye şikayet ediliyordum. Müfettişlerin gelmesiyle açığa alındım. Yaklaşık 8 ay boyunca böyle devam etti. Beni başörtümden dolayı siyasi faaliyette bulunduğum iddiasıyla 2000’de mesleğimden ihraç ettiler.
Ben atıldıktan sonra öğretmen eşim de sıkıntılar yaşamaya devam etti. En son dördüncü soruşturması devam ederken 2002’de AK Parti’nin iktidara gelmesiyle dosyası rafa kaldırıldı."
Hikayeler bitmiyor onlarca yüzlerce hikaye sırada bekliyor..
19 YIL ARADAN SONRA BUGÜN..
28 Şubatı yaşatanların bir kısmı ölüp gittiler şimdi hesap veriyorlar.
28 Şubatta öğretmene sahip çıkmayan 35 yıllık sağcı-solcu müdürler öğretmen olarak sağda solda çalışıyorlar..
28 Şubatta her kurumda baskı görenler bugün baskı yapanların başına müdür oldular.
Keser döner sap döner birgün de hesap döner sözü gerçek oldu.
28 Şubatta müslümana baskı yapan Komutanlar,dönmeler Silivride kodese tıkıldılar cezasını çektiler.
28 Şubatta dik duranlar hiç bir zaman ezilmediler şimdilerde o kahramanlar en güzel makamlardalar..
28.02.2016//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.