- 417 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Köleci Meşruiyeti (Kölece Meşruiyet Olan) 1
Sosyal yaşam; bencilliğin dayanışması olan ortaklaşma ve ortaklaştırmaydı. Bu, en temel ve minimum meşruiyetti. Sürü içinde, sürüden kopuk öbek hareketleri vardı. Öbek içinde oluşan tutum, davranış salınımlı çevrimlerini öbek; sınırlı ve iletilmeli tuttu. Öbek içiyle sınırlı tutulan salınım, öbeğin içinde yoğunlaşmakla öbeğine iskelet hareketli bir görünümünü verdi.
Yoğunluğun iskelet hareketli görünüm veren salınım disiplini, öbek içinde belli bir çevrime ve belli bir yer ilişkisine bağlı çevrimlerine dönüştüğü an; öbek süreci totem alanlı çevrimine başlamıştır. Tüm maharet bu öbek salınımını muhafaza etmekti. Bu muhafaza etme işi öbeği, sürü tutumlu oluştan koparmak ve totem alan içinde yalıtmaktı.
Totem alan, öbeğin bu tür bencilliğe bağlı minimum sosyal meşruiyet ligini; totem alanlı grup rızası oluşla ortaya koymuştu. Artık meşruiyeti oluş; grup razı lığı ya da totem grup rızasıydı. Neydi bu grup razı lığı? Temel gereksinimlerin herkese karşılanıyor olmasıydı. Sağlama gücü yetene göre değil, grup (insan) aitliğine göreydi
Bu dönemlerin kişi yeteneği ön plânda değildi. Yeteneğin grup yeteneği oluşu ile belirim vermesi esastı. Henüz üreten ilişkiler belirlenimiyle yapılacak seçme ayıklama ortaya konmamıştı.
Bu ortaklaşma yeme, içme, barınma, korunma, cinsellik gibi korunan ana bencil argümanlar üzerinde herkesin bedensel ve ihtiyacı olan kadarla; herkese aynı düzeyde oluştu. Hiç bir süreç belli belirsiz de olsa karşı yansıması olacak durumlarını oluşmadan, ne var olabilirdi; ne de o totem süreç yürürdü.
Ana gerekmeler bağlamında yaklaşık aynı düzeyde oluş yansıması; koşucu olmakta; ateş yakmakta; iz sürmekte; daha uzun erimle efor harcamakta vs. oluşuyla yetenek bağlamındaki yansımalar herkese aynı düzeyde olmamakla yapı içinde başka bir zorunluluktular. Farklı erimli bu türden yeteneklerin korunması ve sürdürülmesi için de, herkesin aynı düzeyde işlem görmemesi gerekiyordu.
Yani bu günkü anlayışla siz hiç kimseye sen bizden çok fazla düşünüyorsun bizim gibi düşün. Sen bizden daha çok matematik biliyorsun bizim kadar bil. Sen bizden daha fazla ve daha güzel piyano çalıyorsun bizim kadar çal demek ne kadar abesse; o dönemde de hızlı koşan birinin bu koşmasında grup adına yararlanmamak hem olmazdı.
Hem bu yararlanmanın yarın da, ertesi günde de; olup sürmesi için onun gözetilmesi ve o aşama itibarıyla her bir yeteneğin birbiri ile aynı düzeyde olmayacağı da çok açıktır. Ne var ki bu yetenekler o aşamada grup yeteneği ve grup becerisi oluşla ortaya konan bir inşaca oluştu.
Totem grup, var oluşun; hayatın sürdürülebilirliğinin en temel duruşu içinde olmak kaydıyla yaklaşık aynı düzeyde bir yararlanışla kişiye karşılatmasını yaptı. Totem alan bu türden en temel durumuyla karşılamayı yaparken yeteneklerin aldığı kondisyon durumuna göre grubun ödüllendirmesini almakla farklılaşabiliyordu. Ne var ki 25 kişilik bir totem grup içinde bu farklılık hiç bir zaman ödüllü olma dışında ayrışan bir farklı salınıma dönemezdi. Ne zaman, ne de nesnel zemin buna uygun değildi.
Totem grubun meşruiyet ligi; açık açık bencillik üzerinde oluşuyla çevrimdi. Ve yine ikinci aşamada da bencil oluşun birlikteliği olan tüzel kararlılığı “grup rızası üzerinde” olmakla meşruiyetlik; deneyim sel nesnel, somut ve yaşamsaldı. Ve artık bunlar o totem alanın kültürüydü.
Totem grup çevrimli alanın yönü tek yönlüdür. Totem alanlı surecin sorgulayan bir fazladan söz ama demesi, acaba demesi, fakat demesi yoktu. Acaba demesi olmayan totem alan ister istemez otoriter idi. Totem meslekleri ittifakı süreçlerle desteklenince; ittifak içinde acabalar ortaya konmaya başladı.
Her şeyi kendi grup içi alan etkisiyle kavrayan grup aitliği; ittifak içinde totem grupların farklı totem mesleklerini de farklı totemlerden anlamaya başlayınca şaşa kalmıştı. Totem mesleğini kendi grup toteminde öğrenen aitlik; kendi totem mesleğini yanında dokumacılığı, demirciliği de bir başka totemden öğrenmişti.
Şaşması bundandı. Her şeyi kendi totemiyle izah edip anlarken, kendi totemiyle izah etmenin ve kendi totemiyle anlar olmanın yeterli olmadığını, ittifak içinde gördü. Totemiyle atfettiği izah ve anlamaların yanına “ama” koymaya başladı. Artık “benim totemim bilir ama o totem de bilir diyordu”.
Totem öğretili yetenek ve bilmelerin bir biriyle olası kıyası birbirinin acabası olmaktadır. Bir hüküm içine, bir tahmin içine, bir iletime içine ama koymak o bilgi iletimesini, o hükmü, o tahmini sınırlar; frenler. Ama sözcüğü toteminizin aksini de düşündürür.
Ama sözcüğü totem kültürü olan tek yanlılık ve tek yönlülüğün yanına, çok köklü düşünmeyi ve eleştirel olmanın akıl yürütmesini ortaya koymuştu. Totem mesleği her grubun kendi bilgi görgü ve grup yeteneği patenti olmakla grup o totem grubun deneyselliğiydi.
Totem kültürlerin sentezi ittifaklarla uygarlığı ortaya koymuştu. Uygarlık bir kültür sentezi gibi ortaya çıktıysa da öyle kültür sentezi oluşla (şişede durduğu gibi) kalamazdı. Çünkü sentezin yeni katkıları olacaktı.
Sentezin yeni katkıları neydi? Hiç kuşkusuz ki kültürel sentezin kotardığı uygarlık; sentezin bilim ve teknolojisiyle uygarlığı, uygarlık yapacaklardı. Totem meslekleri içinde oluşla bir grup söz gelimi mısır tarımı yapan grubumuz, ittifak içine çapa ve kazma gibi kendi teknolojisiyle gelmişti. Ha keza çoban grup ta ittifakı sentez içine basit dokuma tezgâhı olan teknoloji ile gelmişti.
Bilim, teknoloji kadarla; deneysel oluşu ve akıl yürütmeyi de içerirdi. Her grubun kendi totem mesleği zaten her grubun kendi bünyesi içinde deneysel oluşuydu. Farklı totem mesleklerinin ittifakı, ittifak içinde; “ben şunu dersem ya da şunu istersem acaba onlar ne der. Acaba onlar ne ister diye düşünme oluşuyla, acaba demek; totem yapıların tek yönlü otoriter eşmelerini kırmıştır.
İttifaklarla kırılan totem yapının tek yanlı otoritesinin yerine, ittifakın kült merkezi içinde ilahlar tartışmalı ortak kurul kararlarını ortaya koydu. Aması, acabası, fakatı olmayan tek yönlü otoriteden; çoklu düşünmenin ve ortak kararları olmakla, yetkinin paylaşıldığı otorite durumuna geçilmişti. Bu zaten aklın eleştirisi ve çok köklü, kuşkuyla acaba diyen düşünme olmakla bilimsel oluşun kriteriydi.
Köleci döneme değin gelen nesnel ve deneysel olan inşaca somutluğun bencillik üzerinden grup razı lığı olan meşruiyet ligi; köleci dönemle birlikte meşruiyet çok farklı bir kulvar üzerine göç edecekti. Artık meşruiyeti oluş ne bencillik üzerine; ne grup ve toplum razı lığı üzerine inşa olmazmış türünden görünüp, gösterilecekti.
Somut ve deneysel olanla; bir gerçeklik üzerine olan meşruiyet; soyut ve deneyüstü ile gerçek dışı olacaktı. Bencildi dayanışma ile grup ve toplum konsensüsle irade olan meşruiyet; insan istemini ve insan iradesini yok sayışla, köleci dönemde “doğaüstü iradenin keyfi takdiri meşruiyet olmuştu.
Görülüyor ki köleci meşruiyetle oluş içinde, sizin açlığınızın, sizin savunma ve isteminizin, sizin kolektif iradenizin vs. hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Her şeyi takdir olmakla ve takdir olmamanın kertesinde görülmüştür. Ve köleci meşruiyet insana göre değildi. Doğaüstü gücün keyfi takdir ve iradesine göredir.
“Adalet mülkün temelidir” denişle adalet mülkün temeli olmuştur. Adalet haklı, haksız olmanın değil; insan olmanızın değil; aç olup olmamanızın değil; ille de keyfi takdirle verilmiş olan mülkün temeli olmuştur. Mülkü olmayana aç olsa bile, adalet gerekmez. Çünkü açlık, mülk değildir.
Nasıl mülk edineceksiniz? Mülk edinmek sizin elinizde olan bir şey değildi. Mamon gibi bir mana anlayışı mülkü dilediğine vermekle zaten siz ya mülklü olmuştunuz; ya da mülksüz. Bu kadere; bu takdire siz, razı olup boyun eğecektiniz.
İşte adalette tam burada doğuyordu. Adalet ilkti mal mülk edinme biçiminizden; ilk malı mülkü iktisap edinme biçiminizden, doğuyordu. Korunması gereken tek şey de; mülklünün mülklü olması gerekiyor; mülksüz olanın da mülksüz olması, gerekiyordu. Adalet olan buydu. Siz ne yapıp etseniz de, bu sonucu değişemezdiniz!
Köleci sistemde adalet meşruiyet oluştu. Adalet te mülkün temeliydi. Yani malı mülkü olmak meşruiyetti. Şu halde malı mülkü olanın malının mülkünün korunmasının kendisi meşruiyetti.
Hes mücadelesi içinde sistemin korunanı; hak, hukuk, adalet, denen şey ne doğanın korunmasıydı, ne arının bal yapmasıydı. Ne oradaki insanın yaşamı ve ekolojik dengeyi gözetmeydi. Hep malı, mülkü olanın düzeninin korunmasıydı. Mülkü olana göre çed veya etüt raporları verip; direnişçilere de vandal, denmesi yakışırdı. Servet düşmanlığı yapmamak gerekirdi!
Yeni bir süreç ve yeni bir meşruiyeti oluş başlayacaktı. Ya takdirce olanın etki sel sonucuna, katlanır olmaya devamdı. Ya da buna katlanmayı istemiyorsanız; takdirce olan etkinin kendinize yapacağı sonuçları değiştirecek akıl kullanımı olan eylem ve örgütlenmeleri ortaya koyacaktınız. Yani yeni meşruiyet ve yeni adalet buydu; direnme…
Köleci sistem içinde sistemin takdirli oluşuyla açıklanan bir şeyin, iyi olması gerekmiyordu…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.