- 1276 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
'herhangi bir salı'
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dakikalar doksana yaklaşırken, durum bakıyorsun 2-0. Ruhsuz oyuncular, t.direktör acayip, ön masadan biri seni çağırıyor, gel kardeş muhabbet edelim. Adama sana küfretmiş gibi bakıyorsun. Sonra miden ağrıyor, bağırsakların şişiyor. Dışarı çıkıyorsun.
İçtiğin sigaraya küfrediyorsun.
Kibrite küfrediyorsun.
Kendine kızıyorsun.
Yazamadığın için kendine trip atıyorsun.
Gece on iki mi, on bir mi yoksa iki mi, üç mü?
Siyahı seviyorsun sonra, insanlar seni siyah görüyor, içinden ne geçerse geçsin, sonra kibritin bitiyor, birinden sigarayı gösterip ateş istiyorsun, adam dilenci zannediyor seni o halde, gülüyorsun. Bugün Ayşe’nin spor yapıp da zayıflamadığı bilmem kaçıncı gün oluyor. Yıllardır aynı hayali kuruyoruz; bir türlü beraber izleyemediğimiz filmi, beraber izleme anını. Para sayıyor, bozukluklardan yüz lirayı çıkarınca ’oley’ diye bağırıyor. O ’oley’ diye bağırırken biri otomatik tüfeğin birini dışarı doğrultuyor. Lakabını başçavuş koyduğum aşağıda telefonla konuşurken, konuştuğu birine kızıyor; ben tüfeği halka doğrultana kızıyorum. ’Ne yapıyorsun sen ya’ diyorum, ’millete ne tüfek doğrultuyorsun?
’Korksunlar’ diyor. Otomatik olarak şarjörü boşaltıyorum ağzımdan. Sırf takışıp, kavga etmemek için susuyorum sonra ama ikazım karşısında şaşırıyor. Başçavuş gülüyor, elinde televizyonda bolca reklamı yapılan markanın kulplu bardağıyla çay içiyor. Ben az önce bitirdim.
Bugün Salı, bazı salıların önceden planlanmış özel mahiyetleri olabilir. Böyle bir durum yok, yalnızca yorulacağız. Burnumuzdaki sıvının siyah olarak çıktığını görünce, şaşırıp,hatta ilgiyle takip edeceğiz bu süreci. Sırf bu yüzden çocukken kömür taşımıştım. Burnundan siyah çıkacak sıvıya aşık olmak için.
Ayşe’yle yine eskisi gibi her şeyden bahsedebiliriz. Arabalar, çocuklar, nemli duvarlar, gelip de görmemeler, haftalarca habersiz kalmalar, telefonda aylarca sesini duymamalar. İnsan sevdiği birinin sesini duyunca heyecanlanır değil mi? Hafiften bir ter basar, sanki yanındadır o telefonda konuştuğu. Belki yanında olsa uzaklaşmak isteyecek, terlemeyecek; hatta nefret kusabilecektir. Birkaç sene önce böyle olmadığı için kimseyi suçlayamayız ama anlık artık resim çekip gönderebilmenin cazibesi var. Herkes görmek zorunda değil her zaman katlanamadığın yüzüne. Ayşe’de yüzünü, yanaklarını, yaban geyiklerini andıran gözlerini, sıcak saman harını anımsatan bacaklarını seviyor: hatta ayaklarını daha fazla. Mayosu nerdeyse kıçından düşecek kadına beraber güldüğümüz günde ayaklarını seviyordu; hatta ayakkabılarını. Evet, ayakkabılarını benden daha çok seviyordu.
Uzun zaman sonra aldığım gömleğin espri yeteneği sahibi olduğunu bilmiyordum. Üzerime giyince bana bir şeyler oluyor, kendimi yakışıklı hissediyorum. Belki de bugün Salı olduğu içindir ama hiç unutamıyorum, sırf yüzüm, elbiselerim kapkara is diye sigaramı yakmak istemeyen genci. Sonra posta muhabbeti ettiğimiz Muaz’ın ismini unuttum. Hoşuna gitmedi bir tek onun ismini unutmam. Posta muhabbeti benim de hoşuma gitmemişti, ’ben yüzüne bakmazken, illa ki yüzüme yüzüme bakan genç bayanın’ henüz ayak sesleri kesilmemişti. Duymuş olmalıydı bizi, evet. Posta muhabbeti ederken, içine ister istemez beni de dahil etmişti Muaz. Başka bir zaman olamaz mıydı?
Salı. Bugün haddinden fazla sarılmak istiyorum kendime. Kollarımı seviyorum. Onlarla pek çok şey beceremesem de, yapacak daha çok şey var. Kendime sarılıp, uyumayı ama bir şartla: gün doğumunu yalnız karşılamalıyım, ayaklarım suyun içerisinde iken.
Ne zaman Ayşe kucaklamak istese birini, o çok sevdiği ayaklarının ucuna basıyor. Sanırım başparmağının tırnağı bu yüzden değişik gözüküyor. Ona kendine sarılmayı öğretecek değilim bu yaştan sonra ama denemesi gerektiğini söyleyebilirim. Yüz yüze olabilir ve ben ona istediğim her şeyi söylemiş olmalıyım.
Ekmek arasına peynir, tahin pekmez ve zeytin koyup, taze demlenmiş çayla yapacağım bir kahvaltı; hayır yarın yok, bugün, herhangi bir Salı ancak yine de hiç unutmak istemeyeceğim bir takvimle bağdaşırken, telefonun sesini düzeltmek için kürdanla biraz kulaklık girişini kurcalamak gerekiyordu.
Rüyamda terleyen havluyu üzerime seriyordum. Bir antrenör daha terk ederken kulübeyi, belki, belki başka bir zaman heyecanlanıp, mutlu da oluruz diyordum. Yasal uyuşturuculardan, elde tutulur olanına geçiş yaparken, belirli gün hızla erimeye devam ediyordu.
Hayır, yorulmamıştım, bir Salı daha kaldırabilirdim o çok sevdiğim kollarımla emeği. Ne de olsa yasal olan uyuşturunca, kollarıma tapınaklar çizmiş oluyordum.
YORUMLAR
HakkınSesi
Bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum
Hani dilim dilim doğrasalar beni
Marmara Ege Karadeniz ve hatta Akdeniz cacık olur diyorum.
oyuncak bebeğine bile Ayşe adını, ne bileyim o da olmadı, başka da yok hani , oyuncak bebeğe bile hep Ayşe derler. ne yani ilayda mı, serpil mi, ne desinler, Ayşe işte. onun kaderinde o var.
küsss
Ben de bugun kocaman salatalik dogradim salatanin icine, de cok tadi girince salataya guzel olmuyo. Galiba su kitaptaki sarkiyi dinleyen salata gibi bi sey oldu. Bi de salatalik deyince onca yesillige haksizlik. Galiba evet hiyar daha iyi.
günün adı neydi? unuttum. önemsiz. ortaokul son sınıf öğrencisiydik. bir akrabam öğretmeninin verdiği “günlük” yazma ödevini benden yapmamı istemişti. ben de bir gün önceki olayları kısa tek cümlelerle geçerek, altlarına ruh halimi yansıtmıştım, daha önceki günlere de göndermeler yaparak. insanların ve günlerin sıradanlığından, neden sıradanlaştıklarından bahsetmiştim, o zamanki aklımla. ve o zamanlar birlikte film izleme hayalini kurduğum gerçek bir Ayşe bile yoktu. hayali Ayşelerle o filmde ben oynuyordum.
sonuç olarak; öğretmen yazılanları beğenmiş ama, günlüğün böyle yazılmayacağını söylemiş. bilmiyorum, ben hala öyle yazıyorum.
HakkınSesi
:)
Günlük önemli, hani günlüğü zaten yanlış anlıyorlar ya, neyse.
olricx
okumayı seven tek arkdaşım oldu, kendisi kuzenim olur aynı zamanda. o da memleketi terk etti.
Bütün günlerin bir ruhu olduğunu düşünüyorum. Pazartesi, Çarşamba ve Cuma bende bambaşkadır mesela. Laf aramızda Salı gününde beni de huzursuz eden bir yan var. Henüz sebebini çözebilmiş değilim ama. Elbet günlerin de hayrını Allah bilir ve belirler.
Ne ki, kimi zaman ânların kıymetini bilmeyen biz, günleri boşa akıtıp geçmiyor muyuz?
Yazan kaleme selâm ile...tebrik ederim.
HakkınSesi
Yazıdan (notlar diyorum ben aslında) gelen gün meselesine gelirsek, pazartesi-perşembe orucu, cuma namazı, pazar kapalı esnaflar, avm kalabalığı, cumartesi (işportacıların gülen yüzüdür)ticaret zevki, Salı ile Çarşamba konusunda kararsız kalıyor insan. Ne pazartesi sendromu bilirim ne salı gülümsemesi, ne çarşamba heyecanı, ne perşembe yorgunluğu, ne cuma zevki. Hafta sonu derttir. Yaşamaya gün kalmadı:)