- 341 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
-KIRLARA DOĞRU UZANIRKEN BENLİĞİMİZE AÇILMAK-
Uzaklarda ki meşhur olmuş tabiat güzelliklerini hedeflerken burnumuzun dibindeki, yanı başımızdaki nadide doğa köşelerini göremiyor muyuz? Gezi ve seyahat kavramları mutlak anlamda uzakları mı çağrıştırır? Gerçektende yaşadığımız muhite monotonlukla karışık bir duruş dairesinde, seyahat perspektifiyle bakmaz mıyız?
Kendimden örnek vermem sanırım daha inanılır kılacaktır. Evimiz köy yolundadır. Çocukluğumda bağ bahçeyle kaplı bir muhitken zamanla mahalle halini alır. Şu kadar ki; sokak ve mahalle isimleri bir yerin mazisini de ele veriyor. Evimizin hemen alt tarafı hâlen Çakal Deresi adını taşır. Demek mazide çakalların dağdan indiği, pavkırdığı bir yöredir. Bursa’nın başka bazı semtlerinin adı da böyledir. Kurtbasan ismine birkaç yerde rastgelebilirsiniz de, hepte yamaç muhitlerdir. Demek ki, çetin kış şartlarında buraları kurtlar basardı.
Evimiz köy yolu dedim ya; Doburca köyünden söz ediyorum. İlkokul beşinci sınıfta yaptığımız bir okul pikniği aklıma gelir. Çekirge 1’inci Murat İlkokulundan hareketle bir köy gezisi yaparız. Doburca köyünün yüksek bölümlerinden Nilüfer çayını izleriz. Top oynar acıkırız. Ağaçların gölgesinde azığımızı üleşiriz. Koyunların, kuzuların meee! sesleri o gün kulaklarımızı doldurur. Çoban türkü çığırır. Köy camiinden ezanın sesi yankılanır. Kuş cıvıltıları dinlenir. Toprağın kokusu bir başkadır.
Dün de böyle bir gezi yaptık. Çoktandır methini duyduğumuz Dere Bahçe Restaurant ve aile çay bahçesine doğru yola koyulduk. Onbeş dakikalık sakin bir yürüyüş. Güzergâh boyunca asfalt önümüzde uzuyor. Bayır üstü bir mevkiden görünen cennet. Yemyeşil bitki örtüsü bizleri bir anda içerisine almıyor, yutuyor. Öylesi bir dekorun içinde yerimizi alıyoruz. Vecde geliyoruz. Huşu duyuyoruz. Dere Bahçe mevkii çay bahçeleriyle, yemek bölümleriyle, şark köşesiyle, dere şırıltıları, kuş sesleri ve şelalemsi bölümleriyle tam bir sofrayı şahane. Hanımla yedik içtik, sohbeti koyulttuk. Derenin şırıltısı ninnidir. Fonda sanat musikisi eşlik eder. Hani, bir yanda sazendeler diğer yanda ise hanendeler misali. Yanımızda kayınçonun oğlu da var. Ufaklık bu ya zaman zaman vaveylayı koparıyor. Kendisini taklit ettikçe iyice kıl oluyor.
Dönüş yolunda bizim bacaksızla koşup duruyoruz. Birbirimizi kovalayıp, yarışıyoruz. Açıkçası yaşadığımızın farkına varıyoruz. Bu bana çocukluğumdaki bir günü de hatırlatıyor. İstanbul’un meşhur adalarından Burgaz’da kamptayız. Ünlü hikâyecimiz Sait Faik’in memleketi değil mi? Bir gün adanın diğer bir ucuna Kalpazankaya mevkiine yollanıyoruz. Dalga sesleri arasında birkaç saat geçirdikten sonra dönüş yolunda durmaksızın koştuğum aklıma geliyor. Şimdilerde hepsi birer anı olan günleri yâd ediyorum anlayacağınız.
Yine dönerken yol kenarında park etmiş vaziyette bir otomobil gözüme çarpıyor. Üzerine yazılmış bir kelime dikkatimi çekiyor; Tofaşk. Bilindiği üzere Tofaş; kentimizde otomotiv sektörünün gözbebeği, yürek atışı olan bir firma olmaktadır. İşte tam da bu hususu vurgulayan bir kavramlaştırma, otomobil ve hatta bir firma üzerinden duyulan aşkın tezahürü dersek bilmem ki mübalağa etmiş olur muyuz?
Elbette her çağın sunduğu farklı değerler vardır. Eski devirlerde dinsel mimari eserleri en yüksek yapılar olarak öne çıkmaktadır. Kentsel kültürün çekirdeğidir. Gün gelir devlet ve bürokrasi öne çıkar ve kamu binaları debdebeli yapılara dönüşür. Günümüze doğru geldikçe kapitalist gelişimle beraber dev şirketlerin binaları göz kamaştırır. Açıkça, Amerikalı Antropolog Joseph Campbell’in her çağın ayrı mitleri vardır dediği durum karşımıza çıkmaktadır. Kim bilir, Tofaşk da böyle bir ibare olmakta belki de.
Ancak kendi hesabıma mesafeli baktığım bir durumdan söz ediyorum. Hiç şüphe yok ki; aşkın türlü biçimleri vardır. İlahi aşk, Tanrısal aşk, bir kadına duyulan aşk ya da genel anlamda karşı cinsin yaptığı çekim, doğal güzellikler ve manzaralar karşısında kimi zaman yaşadığımız fakat her zaman duymadığımız aman ya! Rabbi ünlemi veya tarihsel kişilikler karşısında duyulan hayranlık örneklenebilir.
Peki, teknoloji aşkı neden tuhaf diyebilirsiniz. Elbette olanaksız bulmuyorum. Günlük dilde kız gibi araba deyişi de akla gelebilir. Ancak maddeci bir çağrışım yaptığını söylüyorum. Açıkçası, soyut kavramların somuta indirgenmesine taraftar değilim. Tabi aşkın metafiziği başlığına karşı aşkın mekaniği şeklinde bir tabir geliştirebilirsiniz de.
Kısacası dün türlü düşünceler içerisinde ve evimizin yanıbaşındaki yitik cenneti keşfetmenin hazzıyla eve döndük ve felekten geçirilen bir günün ezgisi gönlümüzde olarak.
-2012-
L.T.
YORUMLAR
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Her şey gönlünüzce olsun dilerim
Saygı ve selamlarımla...