İ K T İ D A R
İktidar kelimesi Arapça kökenli olup, kudret “ gücü yetmek” , bir şeyi yapabilmeye gücü yetme, muktedir olma, kuvvet, güç olarak tanımlanmış Misalli Büyük Türkçe Sözlükte. Diğer yandan Kökenbilimsel sözlükte, Eski Türkçe kǖç & kü- zorlamak, zor göstermek, güçlü, kuvvetli olmak, Arapça, kudretli olma, gücü yeter olma olarak geçiyor.
Güncel Sözlükte ise , güç, kuvvet, takat, mutlak sınırsız nitelik( Tanrının gücü), paranın gücü, enerji, enerjinin iletim gücü,motor gücü, askeri ve siyasi güç, manevi güç,tabiatın gücü, toprağın verimliliği, devlet gücünü kullanma yetkisi gibi farklı başlık altında açıklanmış.
Kelimenin çokça bilinen siyasi ve belden aşağı çağrıştıran mecazi anlamları üstünde durmak gibi bir amacımız yok.
Biz farklı bir boyuttan, manevi güç, tabiatın, toprağın gücü bağlamında bakacağız kelimeye.
Milattan önce 10.000 li yıllara kadar zor ile baş etmeye çalışan insan, toprağı tanıyıp işlemeye başlamış ve bununla elde ettiği güç ile iktidarı tanımıştır. Orada aslında toprakta var olan gücün , iktidarın, insana geçmesi ile tarihte insanoğlunun kendi geleceği için söz söylemeye başlayabildiği günlere ulaşılmıştır. Bu önemli bir tarihsel süreçtir. Ezeli tarihte mutlak sınırsız güç, Allah’ın gücü, insanda elçileri aracılığı ile iyilik, adalet ve doğruluk iktidarı olarak evrilmiştir. Nuh Peygamber yok olmayı hak eden kavmini geride bırakırken tufanda yanına aldıklarına ilahi iktidarın tecellisini ve gücünü göstermişti.
Tarih iktidarın pek çok değişik yüzü ile tanışmıştır. Aristo’nun 15 yaşına gelen Büyük İskender için babasına, artık ona öğretecek bir şeyim kalmamıştır, dediğinde tarihin en büyük hükümdarlarından olacak III. Aleksander için geleceği düşünebilmişmiydi bilinmez. Krallığı Makedonya’dan Anadolu, Pers Ülkesi, Mısır, Mezopotamya, Hindistan’a kadar genişleten İskender’in düş gücü ve romantizmi kendisini Herakles, Akhilleus ve Diyojen gibi kahramanlarla özdeşleştirmesine yol açacak ölçüde güçlüydü. Güvenmediği kişileri hiç sorgulamadan öldürmekten çekinmeyen, dünyanın en büyük askeri dehaları arasında sayılan İskender, askeri iktidarı temsil eden büyük bir komutandı. Ama görülmektedir ki o bile, iktidarını güven ile sağlam zeminde oturtamamış, korku ve otorite ile karizmasını birleştirmek zorunda kalmıştır.
Askeri iktidarlar yanında tarih, pek çok manevi iktidar kurmuş önderlere tanıklık etmiştir. Onların iktidar mayalarında, korku, endişe, yalan, kan, şüphe, acı, para, nefret yoktur. Muhbir kullanmamışlardır. Su gibi berrak, cam gibi şeffaf davaların mihmandarıdır onlar. Çevrelerindeki insanları ahlakları ile , dünyaya çıkarsız bakışları ile kendilerine bağlamışlar; sevgi ile süsledikleri yaşamlarını diğer insanlara feda etmişlerdir.
Konfüçyüs’ün o meşhur sözlerini hatırlayalım.
"Eskiler erdemin ışığıyla ortalığın aydınlanması için önce devlet işlerini yoluna koyarlardı . Devlet işlerini yoluna koyabilmek için önce ev işlerini yoluna koyarlardı. Ev işlerini yoluna koyabilmek için önce kendi kendilerine çeki düzen verirlerdi. Kendi kendilerine çeki düzen verebilmek için önce kendi içlerindeki düzeni yoluna koyarlardı. Kendi içlerindeki düzeni yoluna koyabilmek için önce düşüncelerini yoluna koyarlardı. Düşüncelerini yoluna koyabilmek için ise önce bilgi eksikliklerini giderirlerdi." Devlet , iktidar ve otorite ile anıla geldiğinden aslında Konfüçyüs iktidarda kalabilmenin açık formülünü yazmış. O formülde korku, şüphe, adaletsizlik, zulüm yok. Bilgi ile güzelleşen insan var.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (SAV), Hudeybiye Barışı’na giden yolda “Bismillahirrahmanirrahim” yerine “Bismikallahümme!” ile başlayan barış metninde itiraz üzerine “Muhammed Rasulullah” a itiraz edenlere karşı bir adım geriye çekilmeyen inananlarının ısrarına ragmen kendi eli ile “Rasullullah “ kelimesini silip antlaşmaya imza koyan sevgi, adalet iktidarının peygamberidir. Onunla kurulan iktidar insanlara kurtuluşun kapısını aralamıştır. Hudeybiye sonrası dünyaya yayılan sevgi, adalet , hak mesajı, manevi iktidara giden yolda bir önderin sesi olmuştur.
Mesajın mayasında sevgi, şefkat, adalet, doğruluk, hürmet, iyilik varsa ebedi iktidar kaçınılmazdır.
Kurtuluş Savaşımızın önderi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk de,
“ Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir” diyebilen engin görüşü yüzyılları aşan , milletçe büyük minnet duyduğumuz bir büyük tarihi iktidarın kurucusudur.
Gönüllerde iktidar, irfanla kurulur.
HARUN ÖZMEN