23
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1966
Okunma
Sabah saatlerini çok seviyorum. Günün bana özel tek saatleri, öğleye kadar olan vaktim var. Kahvemi alıp günlük haberleri öğrenmek için bilgisayarımın başına kuruldum yine her zamanki gibi.
Telefonumun zili çaldığında gülümseyerek dokundum açma tuşuna ve “Merhaba ağabey” diye başladım söze; ama karşımdaki hıçkırık sesleri durumun normal olmadığını gösteriyordu bana.
-Az önce izlediğim bir program beni geçmişe götürdü kızım. Kendi çocukluğum geldi yine gözlerimin önüne.
-Anlat ağabey, dinlerim.
-Yazacaksın yine değil mi?
Bu sefer sesine gülümseme ve rahatlık gelmişti.
-İzin verdiğin müddetçe seni yazacağım ağabey.
Daha önce yazdığım “Dumanı Çıkıyor mu?” adlı öyküm onun hayatından bir kesitti. Kendisi istemişti kaleme almamı.
-Annem yirmi dört yaşında dul kalmıştı. Biz altı kardeş, büyüklü küçüklü hepimiz çalışıp eve katkıda bulunuyorduk. Artık o zamanlar elimize ne geçerse… İlkokula gittiğimiz yıllardı kardeşlerimle. Sabahçı ve öğleci olarak ayarlamıştı annem bizleri. Birimiz okuldan çıkarken diğerimiz evden çıkar, ortalarda bir yerlerde gömlek ve önlük değişimini yapar, öylece yolumuza devam ederdik. Ağabeyimle aynı önlüğü kullanırdık yani.
-Ah bu yoksulluk ah!
-Daha bitmedi ki… Önlüğümüzün göğüs bölgesinden yakasına kadar kocaman bir yırtık vardı. Annemin eline yama yapacak kumaş parçası geçmiyordu ki yamalasın. Okulda arkadaşlarım bana gülse de çaresizdim. Bir gün komşularımızdan biri, “Bunları yakacak yapın” diyerek bir çuval dolusu çerçöp getirdi. Annem, onların arasında bulduğu bir kumaş parçasıyla önlüğümüzü yamadı. İlginç olansa; önlüğün rengi siyah, yaması griydi. “Yırtık gezmekten iyidir” demiş, ona bile sevinmiştik.
Ağabey anlattıkça ben hüzünleniyor, sanki o anları yaşıyordum onunla. Devam etti anlatmaya hafif yutkunarak.
-Yaz tatiline az bir zaman kalmıştı. Mahalle bakkalından borca alışveriş yapıyorduk. Elimize biraz para geçince, annem ilk iş olarak borçlarımızı öderdi. Ne kadar zamandır borcumuzu ödemediğimizi bilmiyordum bile. Okulda eve geldim. Çok da acıkmıştım. Odanın mutfak diye ayırdığımız kısmına baktım, epey arandım yiyecek bir şeyler bulabilmek için. Nafile… Çabalarım boşaydı.
Sanki o anları yaşar gibi susmuştu telefonda. Hiç ses etmedim geçmişe hayalleri bozulmasın diye.
Fazla uzun sürmedi. Anlatmaya devam etti.
-Evden çıkıp bakkala yöneldim. Her zaman itirazsız bir şeyler veren bakkalımız, o gün sert sert bakarak, “Borcunuz çok birikti. Bunları ödemeden bir şey alamazsın” diyerek resmen beni kovdu. Karnım açken üstüne üstlük bir de gururum kırılmıştı. Ağlayarak, daha doğrusu gözyaşlarımı içime akıtarak eve dönüyordum. Mahallemize yaklaştığımda iki ailenin kavga ettiğini görüp uzaktan izlemeye başladım. Önce kadınlar arasında başlayan kavga, büyüyüp evin erkeklerine de sirayet etmişti. Sanırım bir alacak verecek davasıydı bu. Amcalardan biri çok sinirlenmiş, cebindeki para dolu keseyi gösterip, “Senden biraz zaman istemiştim, ödeyecektim bütün paranı!” deyip diğerine fırlattı ve etrafa bir anda bozuk paralar saçıldı. Akşam ezanı yeni okunmuş, ortalık yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Parası saçılan ailenin bireyleri adamı sakinleştirip, paraları toplamaya başladılar. İçimden dua ediyordum; “Ne olur Allah’ım, küçük de olsa, karnımızı doyuracak kadar birkaç kuruşu görmesinler” diye. Paraları toplayıp evlerine girdiler. Sokakta kimseler kalmamıştı. Dua ederek her tarafı iyice aramaya başladım.
Ben telefon elimde ağlamaya başlamış; ama ağabeye hissettirmemek için hıçkırıklarımı boğazıma gömüyordum. O konuşmaya devam ediyordu.
-Az sonra gözlerim ışıldadı. Duam kabul olmuştu. Tam tamına elli kuruş “Ben buradayım” diyordu. Hemen aldım. Avucumun içinde sıkıca tutuyordum, sanki düşecek ya da birisi görüp alacakmış gibi. Hemen uzaklaştım oradan. Borçlu olduğumuz bakkala değil, mahallenin diğer ucundaki bakkala doğru koştum. Avucumdaki elli kuruş bana ayrı bir güç veriyordu. Hiç unutmuyorum; o elli kuruşla o gün bir kilo patlıcan, bir kilo domates, bir kilo soğan ve eve yetecek kadar ekmek aldım. Eve geldiğimde annem yeni dönüyordu işten. Diğer kardeşlerim gelmemişti. “Anne, bugün usta bana erken verdi haftalığımı, ben de bunları aldım. Hadi yemek yap da yiyelim” dedim. Eğer doğrusunu söylesem, annem asla kabul etmez, derhal parayı geri vermem için gönderirdi. Nihayetinde parayı çalmamıştım ve hepimiz açtık. Annem getirdiğim malzemelere sevinerek, yutkunarak baktı. Az sonra evimizden yemek kokuları gelmeye başlamıştı. Çok mutluydum çok. O akşam bütün aile sıcacık bir yemekle karnımız doydu.
Susmuştum… Ağabey de susmuştu.
Gülhun ERTİLAV