Mutluluğun yolu (2)
... Dar sokakta ufak adımlarla yürürken hikâyeye devam ettim:Bir gün birisi Muhtar’ı ziyarete gelmiş. Ve akıllara ziyan bir iddia ortaya atmış.
“Senin Yaşar iyi işler peşinde değil, bilesin” demiş.
“Ne demek istersin be adam?” diye çıkışmış Muhtar.
“Öyle hemen kızma ağam. Önce bir dinle.”
“Sen de adamı çatlatma da anlat ne anlatacaksan!”
“Dün şehre gitmek için erkenden gidip minibüse bindim. En arka koltukta oturuyordum. Cemile Teyze, Kezban’a hararetle bir şeyler anlatıyordu. Sanırım onlar da minibüsün hareket etmesini bekliyorlardı. Ama dışarıda oturdukları için beni göremiyorlardı. Biliyorsun, Cemile Teyze, Yaşar’ın komşusu. Bazen ev işlerinde ona yardımcı da oluyor...”
“Bırak bunları! Konuya gel.”
“Cemile Teyze ‘O iş de tamam. Yaşar bugün-yarın kızı kaçıracak. Bizim şehirdeki meseleyi çözmemiz lazım’ diyordu. Babası kızı kesinlikle vermeyeceğini söylüyormuş.”
“Bundan bana ne!”
“Sana ne olur mu ağam? Sizin kızı kaçıracaklarmış!”
Bunu duyan muhtarın beynine kan sıçramış. “Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Tilki?” diye bağırmış adama. Tilki o adamın lakabı gibi bir şey. Zaten onu sevmeyenler, arkasından konuşurken “Tilki” diye bahsedermiş.
“Cemile Teyze, Yaşar’dan kendisi duymuş. ‘Sevabıma Sevgi’yi kaçıracağım’ diyormuş pişkince. Pis herif! Sen hem muhtarın kızını kaçır hem de sevap kazanacağını söyle!”
“Sevgi dediğinden emin misin Tilki?”
“Tabii ki eminim ağam.”
“Ama koca köyde bir tek bizim Sevgi mi var?”
“Başka kim var muhtar? Ben başka tanımıyorum.”
Muhtar da bir süre düşünmüş ama onun da aklına kimse gelmemiş. O arada öfkeyle karışık bir düşünceyle Tilki’ye bakmakla yetinmiş. Ama Tilki bu arada boş durmamış, başka şeyler de söylemiş:
“Hatta babasının başka birisiyle evlendirmek istediğini, ama kızın o adama varmak istemediğini bile söyledi.”
İşte bundan sonra muhtar, Tilki’nin bahsettiği Sevgi’nin kendi kızı Sevgi olduğuna kesin bir şekilde ikna olmuş. Çünkü muhtar, kızını, komşu köylerinde oturan askerlik arkadaşının oğluyla nişanlamak istemiş de kızı kesinlikle kabul etmeyeceğini söylemiş o günlerde. İşte bunu duyan muhtar sinirden alev alev yanmış adeta. Ve sonrası hiç de iyi olmamış.
“Vah alçak ırz düşmanı! Demek bu fırsattan istifade edip kızımı kaçıracaksın ha!” demiş ve silahını kaptığı gibi odadan fırlamış. Tilki arkasından bağırmış, bir şeyler demiş ama freni patlamış kamyon gibi sağa sola çarpa çarpa ilerleyen muhtar ne duracak ne de kimseyi görüp duyacak gibi gözüküyormuş. O hışımla söylene söylene, küfürler savura savura Yaşar’ın evine varmış. O sırada Yaşar da kendi eliyle yaptığı ahşap merdiveni evinin duvarına dayamış, damın su oluğunu tamir ediyormuş.
“Sen hayatımda gördüğüm en adi insanmışsın! Seni adam yerine koyup arkadaş kabul ettim. Ama sen yılan gibi girdin ailemin içine” diye bağırıp çağırmış ve daha pek çok hakaret ve küfrü de beraberinde savurmuş.
Ortaya çıkmasıyla hakaretler yağdırması bir olan muhtarın neden bu kadar öfkelendiğine bir anlam veremeyen Yaşar birkaç defa “Ne oldu Hayrettin abi?” diye sormuş ama muhtar o arada silahını çıkarmış. “Seni ırz, namus düşmanı! Ne olduğunu bana mı soruyorsun?” demiş ve silahını ona doğrultmuş. “Yapma Hayrettin abi! Önce bir konuşalım” demiş ama adam daha diyeceklerini bitiremeden Muhtar tetiğe basmış.
“Yok canım!” dedi Naci.
“Evet, öfkeden gözleri kararmış olmalı ki, hiçbir açıklama dinlemeye tahammül edememiş. Sonrası daha trajik...”
“Ne olmuş?” diye sordu arkadaşım. Ben de devam ettim kaldığım yerden anlatmaya:
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.