- 690 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MUCİZE BEKLEME MUCİZENİN KENDİSİ OL
Dünyevi değerlerin anlamını kavramak istiyorsan Mahatma Gandhi’nin şu sözünü ilke edinmen yeterli olur sanırım.
Benim yaşamım benim mesajımdır.
İnsan karakteri zamanla değişebilir mi. Ne kadarı nasıl ve ne şartlarda değişim gösterir dersiniz.
Bunun bilimsel açıklamasını uzmanlara bırakalım desem de her bireyin bu konuda bir yorumu olması gerekir elbette.
Bir İnsan az çok kendini tanıyabilmişse nelerin değişip değişmediğini de analiz edebilir.
Ben kendime dönüp baktığımda hemen hiçbir özelliğimin değişmediğini görmekteyim.
Daire komşularımızdan biri Çetin Altan‘ la bir telefon konuşmama tanık olmuş ve bana “Bu kadar açık sözlü ve rest üsluplu olmaya mecburmusun. Bu dışlanmaktan başka bir işe yaramaz. Biraz politikacı ol.” Demişti daha taa o günlerden.
Ne yani. Yalan mı söyleyeyim demiştim. Bu huyumu bile az da olsa törpüleyemedim hala.
En yakınım bile olsalar en ağır cezayı görmelerini herkesten çok ben isterim.
Doygun insanların sağlam kökleri vardır kuşkusuz. Çünkü kökleri olmayan bitkinin yaprakları olmaz.
Ara sıra deftere göz attığımda öyle durumlarla karşılaşıyorum ki. Nerede o eski vakur ciddi ve gerçek yazın ustaları ve dürüst üyeler diyorum. Nereye gittiklerini bile bilmiyoruz. Hak etmeyen övgüler alan bir çalışma karşısında önce defter sorumlularını sorgular sonrasında üyeye “insan bu yazıyı yazmaya utanır” derlerdi. Oysa şimdi berbat çalışmalara hemşehrisi olduğu için övgüler yapıp bu yetkin! kalemlere kurdele böcek vermedikleri için defter sorumlularını taşa tutuyorlar bazı riyakarlar..
Oysa bu gerçek aydın solcu devrimci ve sosyalist insanlar nasıl bu kadar imrenilesi gıpta edilesi insani erdemlere bilgelik seviyesinden de öte özelliklere sahip olabiliyorlar. Kendilerine ve hayata bunca saygı duyuyor ve değer veriyorlar.
İşte ben böylesi insanların aşığıyım. Edebiyatçı düşünür filozof sanatçı ki hemen bir çoğu bedenen aramızda değiller maalesef.
****
Sevgili Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliye kararlarını tv de izlediğim sırada sevgili oğlu Ege Dündar’ın babasına yazdığı mektubu anımsadım. Kısa bir bölümünü paylaşmak nasıl olur dersiniz bunca toz duman arasında.
“Adalet yerini bulur ya da bulmaz; babam ve Erdem Gül tez vakitte çıkar ya da çıkmaz; bu dava bir çığ gibi destek toplar ya da toplamaz benim için fark etmez.
Bugünlerin tarihe yaldızlı harflerle yazılması ya da unutulup gitmesi de açıkçası umurumda değil.
20 yaşımda, üstelik siyaset bölümünden mezuniyetime 6 ay kala, babamı, Erdem Abi’yi ve diğer medya kuruluşları gibi laf geçirip de sindiremediğiniz Cumhuriyet’in özgür gazeteciliğini, yüzyıllardır despotlara ve faşist baskılara boyun eğmemiş haber alma hakkını, milletin gerçeklere erişim hakkını tutukladınız.
Şimdi, mahpus duvarları ardında mahcup sandığınız o gazetecilik hakkının doruğunda, sesinin en gür tonunda ve mücadelesinin henüz başında...
Gırtlağınızda düğümlenen hırsınız beni korkutuyor sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Ben, yalnız ya da binlerce insanın desteğiyle, babamla ya da onsuz, suçlarınızı yalanlarınızı, çalıp çırptıklarınızı, sıktığınız kara kurşunları, ezdiğiniz masum başları görüyorum ve bir ömür, nefesim yettiğince her haksızlıkta gözlerinizin içine dimdik bakıyor olacağım.
Çünkü Galileo’dan bu yana dünya tarihi göstermiştir ki gerçeği hapsedemezsiniz.
Çünkü sözcükleri alıkoyacak tuğlalar, duvarlar öremezsiniz...
Çünkü bir gelecek var ve haktan yana...”
Nefes darlığına karşın eğer hala şarkılar türküler söyleyebiliyor ve hala huzurevlerinde benimle aynı güzellikleri taşıyan kadın erkek o soylu o nefis insanlarla dans edebiliyorsam bunu senin gibi yiğit vakur ve yurtsever gençlere borçluyum sevgili Ege.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.