- 480 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Paylaşabilmek
Sevgili dostlar; bu yazımızda sizlerle toplum ve insan için çok önemli olan “paylaşabilmek” konusunu paylaşalım istedim.
İtalya’da Napoli’nin kenar mahallelerinden birinde, bir Cafe-Bar da, espressolarımızı içiyorduk. İçeri giren müşterilerden biri, barmene "due caffee, uno sospeso" (iki kahve, biri askıda) dedi, iki kahve parası verdi, bir kahve içip gitti, barmen de tezgâhın üzerinde asılı duran çiviye bir küçük kâğıt astı. Biraz sonra içeri iki kişi girdi. Onlar da "due caffee, uno sospeso" (iki kahve, biri askıda) dediler, üç kahve parası verdiler ve iki kahve içtikten sonra gittiler. Barmen "askı”ya yine bir küçük kâğıt astı. Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyordu.
Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski, püskü, belli ki yoksul bir kişi girdi ve Barmene "un caffee sospeso" (askıdan bir kahve) dedi. Barmen hemen bir kahve hazırladı ve yeni müşterinin önüne koydu. Yoksul kişi kahvesini içtikten sonra para ödemeden çıktı, gitti. Barmen ise tezgâhın üzerindeki askıya taktığı kâğıtlardan birini kopardı, parçalayıp çöp kutusuna attı. (Bilgin Eryüksel’in yazısından alınmıştır.)
Bu gözlemimizin sonunda, gözlerimizi yaşartan, fakat kesinlikle örnek almamız gereken bir "İtalyan sosyal terbiyesi" öğrendik: Yardım etmek için insanların ihtiyaçlarını belirlerken, yalnızca hayati ihtiyaçlarla sınırlı kalmak zorunda değiliz.
Bir Napolili için, hayatî olmasa da kahve, günlük hayatta önemli bir yer tutmaktadır. Kahve içebilecek kadar parası olmayan kişilere yardım edebilecek düzeydeki kişiler, kendileri bir kahve içerken, fazladan bir kahve parası daha ödüyorlar. Yardım ettiği kişiyi görmedikleri için bu kişiler de daha mutlu oluyorlar, kimden geldiğini bilmedikleri bu ikramı kabul eden kişiler ise huzurlu oluyor. Yardım eden ile alan arasında, bu caffe-bar’daki garson gibi, köprü görevi yapan kişilerin ise güler yüzlü ve sevgi dolu olmaları gerekiyor. İçeri giren yoksul bir kişinin "Bana askıda kahve var mı?" diye sormasına gerek bırakmamak için "askıda kahve olduğunu" belirten kâğıt parçalarını kolaylıkla görünebilen bir yere asmak ise bu olgunun çok zarif bir bölümünü oluşturmaktadır.
Durumu iyi olan insanlar yani başkasına bir çay, bir kahve ısmarlayacak kadar durumu iyi olanlar hiç tanımadıkları, hiç bilmedikleri ve yüzünü dahi görmedikleri insanlara; bir çay, bir kahve içecek kadar dahi parası olamayanlara kahve ısmarlıyorlar. İçleri ısınsın diye. Hiç olmazsa onları düşünen birilerinin de o toplumda oturduğunu, yaşadığını anlasınlar diye. Ne kadar olağanüstü bir gelenek, ne kadar müthiş bir anlayış bu.
Bunu ilçeme, ilçemdeki herhangi bir kafeye, rast gele bir çay ocağına, bir ekmek fırınına, bir elbise dükkânına, ayakkabıcıya belki de ya da karşımıza çıkan ilk lokantaya uygulasak ne olur? Harika olur, müthiş olur, süper olur. Düşünün onca fakirimiz var. Onca çalışmayanımız. Onca garibanımız, yetimimiz, öksüzümüz.
Gidiyorum fırına ekmeğimi alıyorum fakat diyorum ki: ”İki taneyi askıya as. ”Durumum iyi, garibin biri gelip alsın. Sonra lokantaya gidiyorum: “Kardeş bir çorba içtim, bir çorba parasını da askıya as. ”diyorum. Bir çorap aldım varsayalım, ”Abi sen şuradan bir tanenin parasını da al, askıya as. ”Olmaz mı, vallahi bal gibi olur.
Soğuktan elleri donmuş bu kış günü. Cepte bir kuruş dahi yok. Buğulu camların ardındaki çay ocağına doğru önleyemediği nazarlar fırlatıyor. Çay bardağının sıcaklığı hayalinde önce ellerini, sonra bütün vücudunu ısıtıyor. Ağzına aldığı her fırt ona hayatın sıcaklığını, insanların iyilikseverliğini hatırlatıyor. Gidip askıdan çayını içiyor teşekkür ediyor çayı ısmarlayana, sonra şükrediyor Allah’a.
Ya da garibanın birisidir belki de. Yolda kalmış. Para yok, pul yok. Ne yapsın yabancı memleket. Bir lokantanın önünde durmuş yemek kazanlarından çıkan buharın ve camları delip geçen yemek kokularının hasretiyle iç geçirmekte. Elbette aç kalmayacak bu insanlar, elbette çaysız, kahvesiz kalmayacak.
Bizim adamlarımız neticede. Meczuplarımız var mesela, gitsin lokantaya yemeğini yesin. Sonra lokantacımız duvardaki ısmarlama kâğıtlarından birisini çıkarsın atsın. Hem iş sahibimiz rahatlasın, hem ısmarlayan kişi, hem de yiyen kişi.
Adil’imiz (gariban) var tanıyorsunuz. Gitsin çay ocağına sıcacık çayını içsin, hem de askıdan. Mutlu olsun şu üç beş günlük dünyada.
Ekmeğe muhtaç olanımız var gitsin fırına, kaç tane alacaksa alsın. Sonra gönül rahatlığıyla askıdan desin. Bilsin bu ilçenin ona ve onlara sahip çıktığını. Mutlu olsun bir an için.
Elindeki son lokmayı dahi paylaşmak isteyen insanların çok olduğu bir Erdemli insana ve ismine yakışır Erdemli’miz olsun istiyorum.
Ne güzel bir tablo değil mi?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.