- 519 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
O insanı bulmak zor işte
Dürüstlük, tanım olarak; insanın söz ve davranışlarıyla, niyet ve inancında iyilikten ve güzellikten yana olmasıdır. Birilerinin acıları üzerine mutluluk kurmaya kalkışmamak ve hiçbir kimseye haksızlık etmemektir. Her ortamda tutarlı ve onurlu duruşunu muhafaza edebilmektir. Bu dönemde herkesin öğütlediği ama hakkıyla yapamadığı bir davranıştır.
İnternette dürüstlükle ilgili yapılan yorumlarda şu açıklamalara bir bakın: Küresel çılgınlığın ve çıkar ilişkilerinin yoğun olarak yaşandığı şu yaşanası âlemdeki en büyük enayilik. Kullar arasında artık dürüstlük para etmez olmuş, hırsızın ağa dürüstün hizmetkar görüldüğü bir toplum olduk maalesef... Kısa vadede zararlıdır, sabır ve kararlılıkla uzun vadede belki faydaları görülebilir. Hayatta tutunamayanların toplumda yer edinmek için ortaya çıkardıkları köhnemiş bir değer yargısı.. Bu güne kadar başıma ne geldiyse DÜRÜSTLÜĞÜMDEN geldi.. . Fazlası hiç iyi değildir, hatta aptallık bile denilebilir... Kazandırdığı çok azdır. Genelde kaybettirir. Hala arıyorum... Hep aradım. Hiç bulamadım
Doğruluğun ve dürüstlüğün toplumda ne kadar yanlış anlaşıldığını gösteriyor ve bu durum da ahlaki değerlerimizin bu denli erozyona uğramış seviyesini belirtip alarm verdiğini görmemek için ama olmamız gerekir.
İnsan, her insana göre değişmesine karşın bencil yaratılmıştır. Birçok insan, kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutar. Bu hal, başkalarının menfaatlerini göz ardı etmektir. Yine insan, erişemediği şeyler için dürüstlük örneği sergiler. Hiç birimiz kolay kolay Hz Yusuf’un gösterdiği performansı göstermekten uzağız. Bir yosmanın yanında ne kadar sabırlı ve iffetli olabiliriz? O ortamlardan uzak olduğumuz sürece dürüstlükten dem vururuz. Allah, hiç kimseyi Hz. Yusuf’un şartlarında imtihan etmesin. Yerde elli kuruşu bulduğumuzda hemen ya bir öksüze ya bir camiye vermeye yöneliriz. Ya bir çuval altın bulduğumuzda aynı dürüstlüğü gösterebilecek miyiz?
Burada iki anımı anlatmak isterim. Daha ortaokul sıralarıydı. Abimle çarşıda dolaşırken yerde bir kol saati bulduk. Abim, ‘götürüp belediyeye teslim edelim’ dediğinde yanımızdan geçen birinin ‘ enayilere bak’ sözü hala hafızamdadır. Diğeri ise 12 Eylül dönemiydi. Kahvehanede televizyon haberlerini izliyorduk. Kendilerine rüşvet teklif edildiği halde kabul etmeyip işlem yapan polislere plaket verildiğiyle ilgili haberdi. Kahvehanedeki birçok insan koro halinde ‘enayilere bakın’ sözü de hala kulaklarımda çınlamaktadır. Hiç kimse ‘aferin adamlara’ diye bir söz söylememiştir.
Birçok insan hep başkasının dürüst ve doğru insan olmasını ister. Sebebi, kendisine bir zarar gelmemesi içindir. Vergiyi başkası versin, askere başkası gitsin ve yasalara başkası uysun ama kendisi dilediğini yapabilsin. Dünyalık işlerde hep kendimizin daha iyi düzeyde olmamızı isteriz. Ahretlik işlerde ise başkalarının iyi örnekler sergilemelerini isteriz. Bu durum, dünyalık işlerin daha somut ve peşin, uhrevi işlerin ise hayal ve veresiye olduğunu düşünmemizden kaynaklanıyor. Bir komşumuzun evinin üzerine bir kat daha atmasına haset ettiğimiz halde bir başkasının beş vakit namazını camide kılmasına neden haset etmiyoruz? Peygamberimizin’ Sizden biriniz kendisi için istediğini başkaları için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz ’ sözüne uzak yaşamamızdan böyle davranmaktayız. Mahkeme salonunda da kendimizin yalan söyleme hakkımızın olduğunu, karşımızdakinin ise doğru söylemesini istememiz dürüst olmadığımızın göstergesidir. ‘Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar’ bu halk türküsü gerçek halimizi özetlemektedir. Çok nadir de olsa, bir trafik kazasını gerçekleştiren bir hemşerimin hâkime’ ben haksızım’ demesi ise özlenen değil asıl olması gereken bir davranış şekli değil midir? Öteden bir başkası Tunceli’de askerlik yapan oğlunun teröristlerce karakolun taranması ile altı askerin şehit olduğunu televi,zyonda duyan babanın ‘keşke benim oğlumun sağ olduğunu duyayım bir yoksula bir şeyler veririm’ deyip de oğlunun telefonla ‘çatışmada ben sağ kurtuldum, beni merak etmeyin’ sözünün ardından hala bu yurttaşımızın ‘köyde yoksul birini bulamadım ki vereyim’ sözü ise ne kadar kaypak bir davranıştır.
Günümüzde kameralar hayatımızın her alanına girmişlerdir. Yapacağımız olumsuz bir davranışın kameralar tarafından görüntülendiğini bilmeyenimiz var mı? Teşhir edilmekten ve yakalanmaktan korkmamız dürüstlük alameti değildir. Oysa kamera icat edilmeden de davranışlarımızın kayıt altına alındığını, meleklerin tüm hal ve hareketlerimizi kaydettiğini biliyor ve inanıyorsak doğru ve dürüst davranmamız gerekmez mi? Yoksa dünyadaki mahkemelerden korktuğumuz kadar yüce mahkemeden korkmuyor muyuz?
Görev sırasında müfettiş ve müdür korkusuyla gösterdiğimiz doğru davranışımızın da reel değeri yoktur sanırım. Aslı Allah korkusuyla olanıdır. Gerçek hayatta insanlar vergi verdikleri oranda zekât vermemektedirler. Bu durum da kanun korkusunun Allah korkusundan daha ön sırada yer almasından kaynaklandığını ve imanımızın zayıflığından doğduğunu söyleyebiliriz. Musalla taşına konduğumuzda imamın üç-beş kez ‘hakkınızı helal edin’ sözünün neticeyi fazla değiştirmeyeceğini şimdiden düşünmeliyiz.
Günümüzde dürüst insanı bulmak zordur zor olmasına da fakat şurası unutulmamalıdır ki dünya dürüst insanların var olmasıyla ayaktadır.’Herkes evinin önünü süpürürse bütün şehir temiz olur’ sözünden yola çıkarsak her fert dürüst olursa tüm toplum dürüst olur ve ülkede polise de, mahkemelere de gerek kalmaz kanaatindeyim. Muhammet AVCI/ 24 Ocak 2011/ Akyazı/ Sakarya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.