- 1396 Okunma
- 15 Yorum
- 3 Beğeni
Taş I
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Çocukken "taş kırmaca" diye bir oyun oynardık. Herkes kendine bir taş seçer, bu taşlarla karşılıklı savaşlar düzenlerdik. Her savaşta karşılıklı birer kişi yer alırdı. Rakipler sırayla kendi taşlarıyla düşmanın taşını kırmaya çalışırdı. Taşı kırılana beş gün uzaklaştırma verilirdi. O da yeni bir taş bularak beş gün sonra savaşlara geri dönerdi. Kırılmayan taşlar ise kırılana kadar savaşlarına devam ederdi.
Karşılaştığım tüm savaşlardan yenik ayrılmıştım. Beş gün aralıklarla kendime yeni bir taş buluyordum fakat daha ilk savaşımda kaybediyordum. Mahallenin yenilmez taşı ise Yusuf’un taşıydı. Adı "Krivetz"di. Yaklaşık beş aydır karşısına geçen bütün taşları parçalamıştı. Koyu gri renkli, bir avuçtan az daha büyük, küp şeklinde, tam bir ölüm makinesiydi. Adını ise Romanya’dan Karadeniz’e esen soğuk bir rüzgardan alıyordu. Yusuf bu ismi seneler önce abisi coğrafya dönem ödevini yaparken duymuştu. Abisi Sinan ise altı ay önce kan kanserinden ölmüştü. "Krivetz" diyordu "Abimin cennetten yolladığı dualarla savaşıyor. Bu yüzden yenilmez." Bu ad artık abisi ile özdeşleşmişti. Krivetz düşmanı olan taşları paramparça ettikçe, Yusuf, abisi Sinan ile birlikte dünyaya meydan okuduğunu hissediyor, abisini Krivetz’le birlikte yaşatmaya devam ediyordu.
Krivetz bugün üç tane taş parçalamıştı, hepsi de kendi mahallelerinin en güçlü taşlarıydı... Yani şampiyonluk bizim mahalledeydi. Her ne kadar bizler de aynı mahalle içinde birbirimize rakipsek de diğer mahallelerin taşları karşısında Krivetz’in kazandığı zaferlerlerle gurur duyardık. Milli takım meselesi gibi. Fakat Krivetz’in dördüncü ve son rakibi bizim mahallenin en güçlü taşlarından biri olan "Zalo"ydu. Aynı mahallenin en güçlü iki ismi karşı karşıya gelecekti.
Zalo, Krivetz ile karşılaşmadan önce yirmiye yakın taşı ilk vuruşunda parçalamayı başarmıştı. Siyah, yuvarlak ve sivri bir taştı. Şeytansı, sinsi, acımasız bir tavrı vardı. Zalo’nun sahibi Mehmet Ali, rakip taşı parçalamadan önce bağırırdı: "Acımak yok Zalooo!" Herkes gerilirdi. Mahallenin bizden yaşça daha küçük olan çocukları etrafa kaçışırlardı. Zalo hızla rakip taşın tepesine vurur ve onu tuzla buz ederdi. Mehmet Ali onu savaşlar dışında soğuk ve karanlık bir kömürlük katında muhafaza ederdi. Ve geceleri üzerini ısırgan otuyla örterdi. "Böyle güçleniyor Zalo" derdi. "Böyle yapmasam var ya bir dakkada indirirler aşağıya bunu."
Zalo gücünü karanlıktan, soğuktan ve ısırgan otlarından alırdı.
Yusuf ve Mehmet Ali anlaştılar. Yarın, öğlen ikide... Savaş günü ve saati diğer mahallelerde de hemen duyuldu. Bense o günü yine boş geçmiştim. Tüm gün kendime taş aramıştım fakat bir türlü bana gücünü ve asaletini hissettirebilecek taşa rastlayamamıştım. Mahalleye döndüm. Mehmet Ali etrafındaki kalabalığa Zalo’yu gösteriyordu. "İşte" diyordu "Zalo yarın son darbeyi vuracak. Gerçek şampiyon kimmiş göreceksiniz." Etrafındaki çocuklar bir kez olsun Zalo’ya dokunmak için Mehmet Ali’den izin istiyorlardı. Bazıları ise cep telefonlarını uzatmış iyi bir görüntü alabilmek için birbirlerini ittiriyorlardı.
Sokağı geçtim. Yusuf’ların evinin önünde Esra ve Yusuf oturuyorlardı. Esra mahallenin en güzel kızıydı. Babası ünlü bir kabadayıydı. Herkes O’ndan korkardı. Ailelerimiz birbirlerini iyi tanıdığı için babası Esra’nın bir tek bizimle görüşmesine izin verirdi. Yanlarına gittim. Yusuf düşünceliydi, yere bakıyordu. Esra ise çay kaşığı ile Krivetz’in üstüne bir şeyler sürüyordu.
"Bu ne?"
"Anzer balı sürüyorum."
"Neden?"
"Çünkü gerçek Anzer balı, babam kendi için Rize’den getirtti. Bu her şeye iyi gelir. İnternetten faydalarına baktım. Büyüme ve gelişmeyi de hızlandırıyormuş."
Hafifçe gülümseyerek Yusuf’a baktım. O yere bakmaya devam etti. Endişeliydi.
"Anzer balının kilosu 900 tl" diye devam etti Esra. "Yalan olsa bu kadar pahalı olur mu?"
"Doğru" dedim.
"Bu Krivetz’i çok daha güçlü yapacak, korkma Yusuf" dedi Esra...
Yusuf gözlerini yerden ayırmadan "İnşallah" dedi.
Ben de "İnşallah" dedim. (Esra’nın güzelliği için...)
Aslında ben anzer balının değil, Esra’nın ellerinin gücüne inanıyordum.
Uzaktan çocukların sesi mahallenin tüm sokaklarında yankılanıyordu.
"Çok yaşa Zalooo. Çok yaşaa!"
Ve büyük gün geldi. Ne çabuk geldi dedim. Geceyi çabucak tüketip doğan günlerden korkarım. Sanki yaşanacak kötü şeylerin bir an önce olup bitivermesi için acele ediyorlarmış gibi... Kötü şeyler öyledir. Çabuk olup biter. Ama kendini bıraktığı izlerle yaşatır. İzini taşıyan tüm insanlar ölene kadar.
Farklı mahallelerden bir sürü çocuk da alana gelmişti. Yaklaşık yüz-yüz elli kişi vardı. "Rüyamda taş savaşları tanrısını gördüm" diye bağırdı küçük bir çocuk. "Zalo’nun içinden kapkara ısırgan otları çıkartıyordu". Kalabalıktan hafif gülüşmeler duyuldu. Mehmet Ali kızdı. "Lan siktir git Zaloyla kafanı parçalarım senin" Küçük çocuk korktu, yanımızdan ağlayarak uzaklaştı. Savaşın hakemliğini yapacak olan Yılmaz "Artık başlayalım" dedi. Herkes alana biraz daha yaklaştı. Kara bir bulut gelip güneşi kapattı. Yusuf gökyüzüne baktı. Mehmet Ali sinsice güldü. Kalabalık "Çok yaşa Zaloooo, Krivetz’e ölüümmm!" diye bağırdı. Esra korkup bana biraz daha yaklaştı. Kolumu tuttu. "Ya ölürse" dedi.
Devam edecek
YORUMLAR
Oyku sürükledi götürdü beni, gözlerimin önünde sahneler canlandı sanki. Bir tarafta Esra nin ellerinin sifasi, diğer tarafta karanlık ısırgan otunun gücü merak ettim, ikinciside yayınlandı sanırım, hemen ona geceyim. saygilarimla
yenilmezlik veya güç; taşın büyüklüğünde-hacminde mi yoksa bilek kuvvetinde mi?..elbette her ikisinin temelinde birbirine üstünlük-kolaylık sağlayacağı ortak çıkarlar yatmaktadır...ama burda kurnazlığa başvuracak olan yine bi insandır...taş taşlığını yapacak sadece...kimin kafasını yararsa, kimin canını acıtırsa psikolojisiyle rastgele bi yerlerine vurulacak...bi yerleri yontulacak olay bu...
iki güçlünün ya da yenilmezlerin derby musabakasına benzettim biraz...genelde safımı ezilenlerden-yenilenlerden yana tuttuğum için üzülen de ben olurum yine...skor farklı biter...evinde ya da deplasmanda ağır yenilgiyle uğurlanırsın... bi el sıkışmayla-tokalaşmayla moral bozukluğunun giderilmesi beklenirken; rakibin alaycı bakışlarına maruz kalınca hırsın da öfken de üç yüz kilo basar o an...
sanırım bu güç de, bu kuduran öfke de burdan geliyor...
hem yenik çıkarsın oyundan hem de güçlü...o sıra sıcağı sıcağına ikinci bi şans eline geçecek olsa bu fırsatı kaçırmak istemezsin... kimsenin seni deviremeyeceğini, madalyayı senin boynuna takacaklarını düşünürsün...boynu bükük indiğin o ringe bu sefer omuzlarda taşınıp çıkmak istersin...gözün zirveden başka bişey görmez o an...
bazen kurallar bozulur, oyunun taşları da yer değiştirir...aslında bütün cesaretinizi toplayıp güçlünün yüzüne adam gibi bi üfleseniz uçup gidecek belki kim bilir¿
Bu anlamda yenilgilerimiz çok olabilir ama daha güçlüyüz...en azından bizde hile yok...kurallarına göre oynuyoruz...
çocukken tatlı rekabetler vardı...savaşın bombaları-kurşunları henüz bi çocuğu öldürmemiş-yaralamamıştı...öyle sanıyorduk...sanki herşey oyunmuş, herkes mutluymuş gibi...
ikinci bölüm ne tarafa kaydı bilmiyorum...ama orda da tarafım zaten belli...
saygılarımla....
Önder Kızılkan
şeytanımsı karanlığın gücü ile cennet duasını çarpıştırmışsın birbirine... sonuç senin kendi algın iyilik meleğine dönüşmüş..zalo, undergraund ruhunu bir cennet uğruna feda etmişsin... biraz kural dışına çık. hayal dünyanla bir kaos yarat, kendi taşlarını yarat.. ne bileyim, duygusal olma.. kılıcını çek..
diyeceğim şu ki ikinci bölümde zalo'ya ihanet edip ona kanat taktın.. niye..??? burada iyilik kötülük savaşı mı var, bazen kötü bildiklerimiz iyi bildiklerimizden içsel dünyasında çok daha iyi olabilir ki ayrıca bu bir öykü..
konu iyi ama sürüklenişini beğenmedim.. istesen başka boyuta taşırdın taşları ama yapmadın.. neden.. ??
ah bu duygusallık..
çok sevgiler.
Önder Kızılkan
Aslında burada bir kavramın taraftarı olup -iyi ya da kötü sonunda galip gelir- tezini kanıtlama amacım yoktu. Aksine iyinin ve kötünün geçişkenliğini sorgulamak istedim. Çünkü insanlar yıllarca kafalarında kurduğu -şöyle bir olayla karşılaşsam kesinlikle bu tepkiyi verirdim- gibi planlarının aksine o olay gerçekten başlarına geldiğinde hiç akıllarına gelmeyecek bambaşka tepkiler verebiliyor. Bu daha çok ilgimi çekti diyebilirim. Yani iyi ve kötü aslında biraz anlık duyumsamalarla değişimler gösterebiliyor.
Yazarken bir ara senin dediğini de deneyimlemeyi düşünmedim değil. Tamamen taşların egemen olduğu, insanların arka planda kaldığı fantastik bir savaş hikayesi şekli... Ama o yola girsem bile otomatikman öykü yine insan öyküsü haline geldi. Benim merakımı cezbeden şey demekki daha çok insan merkezli bir sorgulamaymış yazarken bunu fark ettim. İlerleyen bölümlerde bu durum daha da netleşiyor.
Çok teşekkür ederim yorumun için, sevgiler
Önder Kızılkan
Hayatımızda Anzer balı kadar iyileştirici şeylerin olmasına izin vermemiz gerek ; ' sevginin gücü ' tüm savaşlardan galip çıkartır '
----------------------- bence ' krivetz ; kazanacak çünkü gücünü ' Ölen Ağabeysinden alıyor Yusuf'un taşı ' ve Esra ' için bu savaşı kazanmak durumunda .. aşkın gücü ' :)
savaşlar olmasa kaybedende olmaz..
tebrik ederim ..
sevgiler.
bence yusuf kazanmalı
çünkü o taş bir nevide olsa ona emanet yada o taşa çok anlamlar yüklemiş
inanmak yapmanın yarısıdır derdi büyüklerimiz bence yusuf kazanıcak
esra da buna vesile olucak ...saygılar harika bir yazı idi devamını bekliyorum
aslında anlatılmak istenen o kadar çok şey var ki
okurken düşündüren bir yazı
ŞAİRİÇEM tarafından 2/24/2016 8:12:55 AM zamanında düzenlenmiştir.
Önder Kızılkan
Bence lütfen sakın !
Bazen bitmemesi gereken şeyler vardır… Bazen bitsin diye kendimizi yırttığımız şeyler vardır… Bazen de bizde kalsın, bizim olsun ama kimse bilmesin diye sakladığımız şeyler vardır… Bu yazıda bence öyle bir şey olsun….
Yani bitmesin ve devamı gelmesin… Okuyucunun aklında yer eden o şey, okuyucusunun içinde bitsin.. O iyi ve kötüye taraf olanlar her kimlerse, onlar kendi içlerinde bunu sonlandırsın… Devamı olmasın !
Her hikaye, her roman ve her şiir çoğu kez hayal kırıklığını yaşatmamak için kendini zorlar ve mutlaka iyi yönde biter… Mutlaka kelimesine aldanma yine yazarın muklaka'sı belirler sonu.. İşte o son bizi hayal kırıklığına uğratmasın ve lütfen devamı olmasın, gelmesin !
Tabi ki karar sizin ...
Tekrar Tebrikler
Saygılar…
Önder Kızılkan
Hikayeyi bitirdikten sonra parça parça eklemeye karar verdiğim için. Burada kesmem mümkün görünmüyor:) Yazdıktan sonra metnin çok uzun olduğunu düşündüm, bende internet üzerinden uzun metinleri okurken odaklanma sorunu oluyor belki bu kaygı yüzünden öykümü üç ya da dört bölümde eklemeye karar verdim. Yani malesef olayların bir sonu var:)
Fakat ilerleyen bölümlerde ve finalle birlikte, bu bölümdeki sorgulamanın daha da gelişeceğini ve hatta farklı sorular sordurabileceğini düşünüyorum.
Bahsettiğiniz ucu açık bırakma konusunda haklı olduğunuz noktalar var. Fakat okura bu özgürlük alanını bırakırken farklı bir yöntem uygulamaya çalıştım. Olayların ucunu açık bırakmak yerine, olayların anlatımında, yorumu minimuma indirmek, daha sade şekliyle aktarım yapmak gibi...
Olaylar üzerinden bir sorgulamaya başlandıysa bu sorgulamanın ilerleyebilmesi için de olayların ilerleyip belli bir nihayete erdirilmesi gerektiği fikrindeyim. Tabi söylemlerde okura esneklik ve özgürlük alanı bırakarak... Tabi biraz da tercih meselesi.
Çok teşekkürler yorum için. Saygılar...
Devamının gelecek olmasına özellikle sevindim. İlginç bir konu, özgün anlatım, detaylardaki vuruculuk. Tipik bir "kıyıdaki adam" hikayesi. Yazar, okuruna nasıl hükmedeceğini iyi biliyor.
Tebrik ediyorum.
Önder Kızılkan
Güneydoğu çocuğu olduğum için yaşanmışlığı iyi bilirim.
Taş II. Merakla bekleyeceğim.
Elinize, kaleminize, yüreğinize sağlık.
Önder Kızılkan
Teşekkürler, saygılar...
Alegorik bir anlatımı kullanmışsınız. Bu anlatımı bir çocuğun diliyle sunmak okuyucunun zihninde gizemli bir tad bırakıyor. Bu yüzden öykünüz, anlatılandan çok daha derin manaları barındırıyor, düşündürüyor. Çocuk, ölüm, acizlik karşısında mücadele, iyilik duruyor. öykü bitmediği için kesin bir yorum yapmak zor, (kim kazanır kim kaybeder) sonucu sizin zihninizde bu kavramları tanımlama şekliniz belirleyecek. Çok tebrik ederim.
Önder Kızılkan
Benim favorim Zalo! Sebebini az çok tahmin edersin canım sen :))
Ben bu Taş için sana çok kızgınım ve ama gülümsüyorum. Bu taş bitmez Önder :p
Araya şarkı alalım ama Güliz Ayla'dan "Bahsetmem Lazım" ...
Eh malum böyle bir hikayeye karşılık sadece alkış olmamalı. Sonuçta zekanın yanı sıra eşsiz bir hayal gücü ve benzetme var. Biri tutsa taşın elinden su gibi akıp gidecek oysa ki. Umarım güne gelir. Gerçi sen okunsun istersin alkıştan çok. Fakat her gün aynı hikayeler sıkıyor canım. Devamı uzun uzun gelsin ;)
Öperim kocaman.
Önder Kızılkan
Önder Kızılkan
Selamlar sevgiler
Taş !
Savaş tanrısının cebinde binlercesi, insanın aklında ise binlercesi. Akıl ile taş insanın dünyaya ilk meydan okumaya başlaması ile yan yana geldi. Öyle ki ilk ça "Taş Devri"
Çocukluğumda kendi kendime oynarken, elime geçen her şeyi konuştururdum. Mutlaka birilerini zor duruma sokar izlerdim. Ve ardından onlara mutlaka yardım ederdim. Acaba tanrı da bizim için böyle mi düşünüyor ?
"Ve büyük gün geldi. "Ne çabuk geldi" dedim. Geceyi çabucak tüketip, doğan günlerden korkarım. Sanki yaşanacak kötü şeylerin bir an önce olup bitivermesi için acele ediyorlarmış gibi... Kötü şeyler öyledir. Çabuk olup biter. Ama kendini bıraktığı izlerle yaşatır. İzini taşıyan tüm insanlar ölene kadar."
Ne güzel ifade etmişsiniz. Bence insanoğlunun başına ne geliyorsa, sahip olduğu güçten geliyor. İzi ise bıcağın vucudumuza bırakacağı iz gibi. Ona baktıkça "güç" tek başına değil de; insana bulaşınca aydınlıklar karanlığa dönüşüyor.
Krivetz :iyi
Zalo :kötü
Bu da benim kararım.
Hayatımızı mutlaka ikiye ayırırız. İyinin karşısında kötüyü yok edene kadar, elimize gecen en iyi şeyleri bunun için harcarız. Anzer Balı gibi :)
Ço güzel bir hikâye. Umarım güne gelir ve çok okuyanı olur.
Saygılar
Önder Kızılkan
Öykünün devamında Zalo ve krivetz'in (iyi-kötü) yanı sıra anzer balı ve ısırgan otu ikilisine de dikkati çekmek isterim:)
Saygılar..