- 1051 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
İYİ Kİ YUMURTA SATMIYORUM VE KEL DEĞİLİM.
Tarih 16 Şubat 2016
HÜRRİYET GAZETESİ HABERİ: KANSERLİYE SİGARA ŞARTI : SGK, 3 Şubattan itibaren akciğer kanseri olan hastaların bazı ilaçlarının parasını ödemek için ‘’sigara içmemiş olma’’ şartı getirdi.
********
Tarih 17 Şubat 2016.
O haber SGK Tarafından yalanlandı.
***********
16 Şubattan bu güne kadar sosyal medya, en az Ankara’daki bomba eylemi ve 28 canın şehit edilmesi kadar bu olayı konuştu.
Ben de kendime göre bir ucundan tuttum bu olayı.
E o zaman başlayalım. Ne dersiniz?
***********
Zamanın birinde…
Zamanın birinde padişahın biri baş vezirini çağırmış…
Bir Tarihçi için utanç verici bir hikaye ama öyle işte. Baş vezir de ne yahu. Tarihçi adam vezir-i âzam ya da sadrazam der değil mi?
Her neyse o kısma takılmayalım. Neticede hikaye bu.
Demiş ki ‘’ Ey baş vezirim! Gördüğün ve bildiğin gibi vaziyet kel. Yengen hanım sultanın gecelik kıyafetlerine bile yetmiyor devletimizin hazineleri. Bu durumda yapılacak tek şey var: Yeni vergiler koymak.’’
Baş vezir: ‘’ Valla padişahım, koymasına koyalım ama koymadığımız hiç bir şey kalmadı ki? Yani neye koyacağız?’’Diye cevap vermiş.
Evet, gerçekten de koymadıkları hiç bir şey kalmamışmış. ‘’Acaba şimdi nelere vergi koymalı’’ Diye azcık düşündükten sonra hemen kararını açıklamış padişah:
‘’Bak baş vezirim. Bundan sonra yumurta satan, başı kel olan, adı Mehmet olan ve kılıbık olan herkes , ödedikleri diğer vergilere ilave olarak bir akçe vergi daha ödeyecek. Tiz bu emr-i şerifimi tüm memlekete yayasın’’
Baş vezir içinden ‘’ Ulan herkese duyurursak millet adını gizler, yumurta satmaktan vaz geçer, kafasına peruk filan uydurur, kılıbıksa en kazak erkeğe dönüşür. Vergi mergi toplayamayız. Vergi toplayamayınca da bu namussuz gavat atar beni baş vezirlikten ‘’ Diye düşünmüş ve tellal çıkarıp duyurmamış bu emri. Sadece çarşı pazarı denetleyen görevlilere demiş ‘’Yumurta satandan, adı Mehmet olandan, kel olandan ve kılıbık olandan ayrıca bir akçe vergi alınacağını.
Günlerden bir gün köylü Mehmet, bir sepete doldurduğu yüz civarında yumurtayı satmak için kasabaya inmiş. Yumurtaları satmaya başlamış. Tam beş on yumurta kalıncaya kadar satmış ki pat diye başında zabıtalar bitivermiş.
-Bayıl bakalım bir akçe.
-Sebep? Neden bir akçe bayılıyorum ki. Pazar yeri parasını verdim ben.
-Yumurta satıyorsun. Padişahımız efendimiz ‘’Yumurta satandan bir akçe vergi alınacak.’’ Dediydi.
Konu padişahın emri olunca köylü vatandaş çaresiz bir akçeyi vermiş ve zabıtalar giderken de söylenmiş. ‘’ Lan bu nasıl iş. Ben böyle padişahın….’’
Yandaki komşusu duymuş ve heyecanla seslenmiş ‘’Aman ne yapıyorsun Mehmet Efendi. Zabıtalar duyarsa halin nice olur?’’
Meğer zabıtalar duymuş ama onların padişaha yapılan küfürle alakaları yok. Hemen geri dönmüşler.
-Senin adın Mehmet mi?
-Şeyy evet.
-Bastır bir akçe daha.
-O niye ki?
-Adı Mehmet olanlar da bir akçe vergiye tâbi.
Mehmet efendi bir akçe daha vermiş ama öfkeden de kudurmuş. O öfkeyle kafasındaki külahı kaldırıp yere çalmış. Zabıtalar hemen atılmış.
-Mehmet Efendi ! Bir akçe daha vereceksin.
-Allah Allah. O niye peki?
-Külahını atınca gördük ki senin kafan da kel.
-Eee?
-Padişahımız emir buyurdu. Kellerden de vergi alınacak.
Mehmet Efendi bir akçe daha bayıldıktan sonra başlamış dövünmeye.
-Ben yandım dostlar, ben yandım. Elimde kala kala bir akçe kaldı. Hatun pazardan bir akçeyle döndüğümü görürse benim derimi yüzer.
Zabıtalar bir kez daha geri dönmüşler.
-O bir akçeyi de alalım.
-Yahu o bana kalsaydı bari.
-Maalesef. Emir emirdir. Kılıbıklardan da vergi alınacak. Sen de bayağı bayağı kılıbıksın işte.
*******
Günümüzde…
Reşit Dayı kendisini tam bir onarım ve tadilattan geçirttikten sonra bulunduğu ilin Eğitim ve Araştırma Hastanesinden taburcu oluyordu. ‘’ Allah devlete millete zeval vermesin’’ Diyerek tüm doktor, hemşire ve diğer hastane personeli ile vedalaştı ve son olarak kayıt kabuldeki memure hanıma uğradı.
- Hanım kızım ben taburcu oldum. Çıkıyorum. Hakkını helal et.
Hanım kız hemen bilgisayarın tuşlarına dokundu ve cevap verdi.
- Çok geçmiş olsun Reşit Amca. Demek taburcu ettiler ha. Çok sevindim. Yirmi milyarı nakit mi ödeyeceksin yoksa kredi kartıyla mı?
Reşit Amca’nın gözleri fal taşı gibi açıldı.
-Ne yirmi milyarı? Ne nakiti? Ne Kredisi?
-Amcacığım tedavi ve bakım ücreti.
-Yahu ben SGK lıyım. Benim her türlü tedavi ve bakımımı devlet karşılıyor.
-Yok amcacığım. O öyle değil. İstersen içeri gel konuşalım seninle.
Reşit Amcayı özel bir odaya aldı ve başladı konuşmaya.
-Amcacığım sen öncelikle geçirdiğin trafik kazası nedeniyle buraya gelmiştin değil mi?
-Evet?
-Caddede karşıdan karşıya geçerken araba çarpmış ve kaburga kemiklerin kırılmıştı değil mi?
-Evet de?
-Yapılan kamera kayıt incelemeleri neticesinde gördük ki sen karşıdan karşıya geçerken kırmızı ışık yanıyormuş. Şimdi devlet diyor ki. ‘’ Ulan deve ! Kırmızı ışıkta geçerken bana mı sordun ki şimdi senin tedavi masrafını ben ödeyeyim.’’
-Hay Allah. Kırmızı ışıkta mı geçmişim gerçekten de?
-Maalesef. Kamera kayıtları kırmızı ışıkta geçtiğinizi gösteriyor. Oradan size bir 4 milyar giydirdik.
-Hımmm. Peki kalan 16 Milyar?
-Kaburgalarınız kırıldığı için röntgeninizi çekerken bir de ne görsek iyi? Sizin akciğerler de hapı yutmuş. Tedavi etmezsek tahtalı köyü boylayacaksınız. Derhal el atmak lazım. Ak ciğeri de rektifiyeden geçirdik.
-Allah razı olsun kızım.
-Yalnız bir şey daha gördük. Siz sigara içiyormuşsunuz.
-Evet. Maalesef içiyorum.
-Olmadı işte benim güzel amcam. Devlet diyor ki ‘’ Ulan deyno ! Sigara içip ciğerleri bu hale getirirken bana mı sordun? Senin kurum bağlamış ciğerlerini temizlemenin parasını ben niye ödeyeyim?’’
-Anladım. Ordan ne kadar girdi?
-Bir beş milyarcık da oradan kaktırdılar.
-Kaldı on bir milyar. Onu nereden kaktırdılar?
-Kaburganızadaki kırıkları tamir ederlerken bir baktılar sizin fıtığınız da varmış.
-Evet doğru. Fıtık da vardı bende.
-Şimdi var mı?
-Ya hakket. Hiç belim filan ağrımıyor.
-Neden? Çünkü fıtığınızı da aldılar.
-Fıtık ameliyatından para alamazlar ama değil mi?
-Nah alamazlar? Pardon amcacığım. Ağzımdan kaçıverdi birden. Yani demek istiyorum ki alırlar efendim.
-Nasıl yani ya?
-Amcacığım ! Doktorlar mı size söyledi o kadar ağır kaldırın, ya da sürekli ayakta durun diye? Yaptığımız araştırmalara göre tam 25 sene öğretmenlik yapmışsınız ve derslerde hiç oturmamış, devamlı kara tahta başında ayakta durmuşsunuz. Ayrıca pazarda limon satarken kaldırdığınız o ağır kasalar da var. Yani siz fıtığa adeta davetiye çıkarmışsınız.
-Anladım. Haklısın kızım. Oradan ne kadar girdi?
-Çok değil. Üç milyarcık.
-Kaldı sekiz milyar.
-Amcacığım ! Sizin böbreklerinizde de taş varmış. Biliyor muydunuz?
-Evet doğrudur.
-Artık yok. Aldık o taşı. Oradan da bir dört milyar daha kaskalladılar.
-Yahu böbreğimde taşı almak da mı paralı?
-Olmaz mı amcacığım. Yeni mevzuat diyor ki: ‘’ Eğer hasta devamlı ıspanakla beslenmişse devlet bu kişinin böbreğindeki taşı ameliyatla almanın tedavi ve bakım ücretini ödemez. Biz mi vatandaşa bol bol ıspanak ye de böbreğinde taş oluştur dedik .’’
-Kızım ! Bir öğretmen maaşıyla devamlı et yiyecek halimiz yoktu elbette. Mecburen dayandık ıspanağa.
-Devlet işin o kısmı ile ilgilenmiyor amcacığım. Madem taşı keni ellerinle koydun böbreğine o halde ceremesini niçin devlet çeksin? Di mi ama?
-Di ama.
-Yaa bak sen de anladın.
-Eee kaldı dört milyar. O neyin bedeli?
-Ay benim şeker amcam… Şeker amcam dedim de, sende şeker de varmış amcacığım. Düşürene kadar doktorların anası ağladı. İnsan biraz midesine hakim olur değil mi? Bu yaşta hâla çayı şekerli içiyorsunuz, pasta, baklava, börek gördünüz mü Allah ne verdiyse yumuluyorsunuz.
- Onu da mı tespit etmişler? Yani benim tatlı merakımı?
-Kaçar mı amcacığım. Hastanenin kapısında ne yazıyor: Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Her şeyi araştırıyoruz elbette. Siz şeker hastası olmak için elinizden ne gelmişse yapmışsınız. Şekerinizi düşürmek ve sizi ameliyat edebilmek için tıbbi müdahale gerekti tabii ki.
-Ben kendi şekerimi kendim yükselttim diye o müdaheleler için de devlet para ödemiyor değil mi?
-E haklı değiller mi amcacığım? Zaten mevzuat diyor ki: ‘’ Ulan pisboğaz herif ya da bayan ! Biz mi dedik sana geberinceye kadar tatlı ye. Çayı şekerli iç. Tedavi ücretini ödemiyoruz işte. Bize ne.’’
- Kala kaldı son iki milyarın hesabı. O neden?
-Amcacığım o da göz hakkı.
-Anlamadım. Nasıl göz hakkı?
-Hastanede kaldığınız süre içinde gözleriniz şaşılaştı değil mi?
-Evet. Bu yaşadığım rahatsızlık dolayısıyla gözlerimde bir kayma oluşmuştu. Sağolsun doktorlar onu da tedavi ettiler. İyi de gözlerimi de kendim şaşı etmedim herhalde.
-Maalesef amcacığım. Kamera kayıtları öyle söylemiyor.
-Anlamadım şimdi. Ben kendi gözlerimi kendim mi şaşı etmişim?
-Evet…Maalesef hemşire hanımların ve bayan doktorların göğüslerine, kalçalarına bakayım derken gözleriniz şaşılaşmış. Mevzuat diyor ki ‘’ Hemşire ve bayan doktorların orasına burasına bakayım derken şaşı olan vatandaşların( Özellikle de kart horozların ) göz bakım ve tedavi ücretleri devlet tarafından ödenmez’’
Reşit Dayı yirmi milyar tedavi ve bakım ücretini nasıl ödeyeceğini kara kara düşünerek hastaneden çıkmak üzereydi ki hemen giriş kapısının yanında bir talimatname gördü. Talimatnamede hangi durumlarda devletin, tedavi ücretini ödemeyeceği açıklamalı bir şekilde izah ediliyordu. İzah edilen maddelerin çoğunu zaten az önce içeride öğrenmişti ama yeni bazı hususları da öğrendi o talimatnamede.
Talimatname ( Duyuru yazısı ) Diyordu ki?
1- Bundan böyle dişlerini günde üç defa fırçalamayan vatandaşların diş bakım ve protez masrafları kendilerinden tahsil edilecektir. Ne lan siz diş fırçalımıyorsunuz diye ceremesini devlet mi çeksin?
2- Hemoroidli hastalardan büyük abdestini yaptıktan sonra taharetlenmeyenlerin tedavi masrafları da devletimiz tarafından ödenmeyecektir.
3- Yılan ve akrep sokmaları durumunda iş bu durumun faili yılan veya akrep olduğundan tedavi ve bakım ücretleri ya zehirlenin kendisinden ya da olayın faili yılan veya akrepten tahsil edilir. Devletimiz, hiç bir sorumluluğu olmayan böyle bir durum karşılığında para ödemez.
4-‘’Yananı Allah görür’’ kuralı mucibince yanık tedavi ücretleri yanan kişiler tarafından doğrudan doğruya Yüce makamdan tahsil edilerek hastanemize ödenmelidir.
5- Hele hele zührevi hastalık sebebiyle kesinlikle tedavi ücreti ödemez devletimiz. Şeyinize sahip çıkın arkadaş. Biz mi size diyoruz önünüze gelenle yatın diye.
6-Bundan böyle her hangi bir erkekle temas etmek suretiyle hamile kalıp bilahare doğum yapan kadınların tedavi ücretleri devlet tarafından ödenmeyecektir. Hiç bir temas olmaksızın hamile kalanların tedavi ücretleri ise ödenmeye devam edecektir.
Gerisini okumadı. Devlet koymaya gelince koyuyordu vergiyi filan ama vermeye gelince, bir tedavi ücretini bile vermemek için bir sürü mazeret üretiyordu.
‘’İyi ki yumurta satmıyorum ve kel değilim.’’ Diye fırladı yatağından.
Kan ter içinde kalmıştı Reşit Dayı.
Eşi Hüsniye Yenge merakla sordu.
-Hayırdır bey kötü bir rüya gördün galiba.
Reşit Dayı rüyasını aynen anlattı Hüsniye Yengeye.
Hüsniye Yenge gözlerini kısarak sinirli bir şekilde çıkıştı Reşit Dayıya.
-Ah bey ahhh. Sana o kadar söylüyoruz gazete filan okuma yatmadan önce. Haberleri seyretme. Sosyal medyaya takılma. Biz boşuna mı o saçmasapan dizileri, evlendirme programlarını, sörvayvırları, o ses Türkiyeleri seyrediyoruz sanıyorsun? Bize hep ‘’ Vurdum duymaz’’ Diyorsun. Aha da sen vurdum duydun. Ne oldu? Rengin benzin soldu bir haber yüzünden. Üstelik doğru mu yalan mı olduğunu bilebilmek de mümkün değil.
Reşit Dayı hâla gördüğü kabusun etkisindeydi.
-Galiba haklısın hatun. O değil de devlet ruh sağlığı rahatsızlıklarının tedavi masraflarını da ödemezse halimiz nice olur?
Hüsniye Yenge şen bir kahkaha attı.
-Ayol ruh mu kaldı ki sağlığı da olsun. Yat haydi yat. Akciğer kanseri olursan eğer, nasılsa öğreneceksin devlet tedavi masrafını ödüyor mu ödemiyor mu? O güne kadar kafanı takma böyle şeylere. Hem sen ne diye düşünüyorsun ki. Yumurta satmıyorsun, adın Mehmet değil, kel değilsin, kılıbık hiç değilsin. Olanlar düşünsün. Ha ha haaaaa.
YORUMLAR
Tüm yazıların gibi bu da on numara olmuş. Bir yazı okumuştum. "İnsanlara salt fikirlerinizi istediğiniz bilimsel yolla anlatın, onları asla ikna edemezsiniz. Zira insanlar bir fikri dinlerken hemen kendi muhalif fikirlerini oluşturup, savunmaya geçiyorlar. Asla ikna olmuyorlar. Ama fikirlerinizi bir öykü içinde eritir de verirseniz, öykü okurken-dinlerken insanlarda savunma refleksi harekete geçmiyor, aksine anlamaya çalışıyorlar. Ve oldukça da etkileniyorlar.
Defter'de hiçbir gün yok ki, bir kaç siyasi, eleştirel yazı olmasın. Gidin bakın, aynı ideolojiyi paylaşanların dışında, yorumlanan bir tekine bile rastlamazsınız. Çünkü, o kadar sert ve akıl verici, kendini dayatıcı bir üslüpla kaleme alınıyorlar ki, okur daha işin başında irrite oluyor.
Bu yöntemin, yani öykü içinde eritip, tatlı bir üslupla verilmesinin Defter'deki yegane üstadı sensin hocam. En politik konuyu bile o kadar çekici bir hale getiriyorsun ki, okur uslu bir çocuk gibi verdiklerini itirazsız alıyor. Bu takdire şayan bir ustalık bir üstatlık değil de nedir?
Hürriyet Gazetesinin böyle bir yalana tevessül etmesi ise affedilir gibi değil.
Kalemine, yüreğine sağlık.
Sağlıcakla,
sami biberoğulları
Benim genel anlatım tarzım hep budur. Öğretmenlik yaptığım yıllarda da ders işlerken mutlaka araya fıkralar, espriler serpiştirirdim.
Bazen ''Sani Hoca ! Lafı çok dolandırıyorsun '' diyenler de çıkıyor tabii ki. Ama ne yapayım, ben tüm duygu ve düşüncelerimi 140 karaktere sıkıştıramıyorum))))) O yüzdendir ki cümle alem twitter kullanıyor ama ben asla ))))
Onore eden yorumunuz için tekrar teşekkürler
Selam ve sevgilerimle.
Eh koskoca Dövlet dediyse doğrudur.
uyacaksın vereceksin,ödeyeceksin.
Ama nedense bu koskoca Dövletin sözü
hainlere ve hırsızlara bir türlü geçmez.
Ne diyelim Allah yine de Devlete zeval vermesin.
Selamlarımla..
sami biberoğulları
Dediğin gibi. ''Allah Devlete, millete zeval vermesin.''
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Yüce Rabbimden dilerim her günün güzel başlasın ve en güzel şekilde ertesi güne ulaş.
Selam ve sevgilerimle.
Bence haber gerçek olsa da yeriymiş. Hem akciğer kanserisin hem de sigara içiyorsun. Sen demek ki ölmek istiyorsun. Bunu sigara kullanan biri olarak söylüyorum. Muhtemelen de akciğer kanserinden öleceğim :) İnsan kendine acımadıktan sonra hangi merci ona acır ki.
Haberin öyle ya da böyle duyulduğu da iyi oldu. Muhtemelen SGK'nın haberi yalanladığını okumayan ya da SGK'ya inanmayan bir sürü de vatandaşımız vardır. Belki bu sayede sigaradan azıcık da olsa çekinirler.
Saygılarımla hocam.
sami biberoğulları
Bu sigara öyle bir illet ki, o haber gerçek olsa da içen vatandaş için fark etmeyecek. Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi vatandaş akciğer tedavisi görüyor hastanede. Kafasına yapıştırılmış burnundan verilen oksjen için kullandığı hortum, o vaziyette hastane bahçesinde ondan bundan sigara dileniyor.
Yani o kararın sigara içme denen olayı önleyeceğini hiç sanmıyorum. Kendim de dahil Allah yardımcımız olsun diyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Mükemmel bir yazı okudum. bayağı da güldüm. O fıkra on numaraydı. çok tebrik ederim Sami Hocam. Yalanın her türlüsü çirkin. Medya yapınca daha da çirkin.Ama maalesef hemen hemen bütün medya organları öyle. Hangi ideolojiyi savunuyorsa diğer tarafı karalamak için çarpıtma haberler üretiyorlar.
sami biberoğulları
Olayın aslı şu:
Devlet, sadece- hayatında hiç sigara içmemiş ama akciğer kanserine yakalanmış insanlarda etkili olan- bir ilacın sigara içen hastalara verilmemesi yönünde karar almış. Olayın özü bu.
Selam ve sevgilerimle.