- 1183 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
ÖĞRENCİLERE EV ÖDEVİ VERİLMELİ Mİ?
Milli Eğitim Bakanlığı, 81 ilin Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderdiği Genelge’ de; “ öğrencilere yarıyıl tatilinde ödev verilmemesini” istemişti.
Yarıyıl tatilinde, Ankara’da bir restoranın çocuk oyun odasında ödev yapan öğrencileri gören Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı, hayli kızmış, ilgilileri telefonla arayarak, gerekli işlemin yapılmasını istemişti.
Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı, tatilde ödev veren okulların tespit edilip gerekli işlemin yapılması için Türkiye genelinde çalışma başlattı.
Buna rağmen, birçok öğretmen yine de ödev vermekten çekinmemiştir kanaatindeyim. Çünkü öğretmenlerin, “ödev vermeme” konusunda ikna oldukları söylenemez.
Ödev vermenin nedenleri:
1-Müfredat programlarındaki ders konularının, gereğinden fazla uzun olması. Bir derse ayrılan ders saatinin, konuları işleyip kavratmaya yetmemesi.
2- Dersliklerdeki öğrenci sayısının fazla olması, öğretmenlerin her öğrenciye yeterince zaman ayıramaması.
3-Velilerin, ödev vermeyen öğretmeni eleştirmesi, tepkide bulunması. Ödev vermeleri hususunda öğretmene baskı kurmaları.
4-Az da olsa bazı öğretmenler hala uzun ödev verme alışkanlığından kendilerini alıkoyamamaları.
Ödevin sakıncaları:
1-Birçok evde, verilen ödevleri anne baba, dede, ya da bir aile büyüğü yaptığından, öğrenciye katkısı olmamaktadır.
2-Uzun ve karmaşık ödevler, öğrencilerin okuldan ve öğretmenlerinden soğumasına neden olmaktadır.
3-Ödevler, uygun olmayan zeminlerde ve zamanlarda aceleyle yapıldığından, (soğuk ve loş ortamda, otomobilde, tatil yerlerinde, masasız zeminlerde vb.) öğrencinin bedeni rahatsızlıklar çekmesine neden olmakta, yazıları, tertip ve düzenleri bozulmaktadır.
4- Ödev fobisi yüzünden, öğrenciler strese girmekte, yeterince eğlenme ve dinlenme fırsatı bulamamaktadır. Tiyatro, kütüphane, sinema, müze, sergi vb. etkinliklere yeterince katılamamaktadırlar.
5-Birçok ailede ödev yüzünden anne baba çocuğuna kızmakta, ceza vermek zorunda kalmaktadır. Aile ilişkileri bozulmakta, sevgi ve saygı ortamı zedelenmektedir.
Öğrencilerin gerekli kaynaklara kolayca ulaşıp, severek ve isteyerek, uygun ortamlarda, kendilerinin titizlikle yaptıkları, fazla zaman almayan, bir amacı gerçekleştirmeye yönelik anlamlı ödevler elbette ki yarar sağlamaktadır.
Oysa esas olan, öğrencilerin bilgiye giden yolu, “öğrenmeyi öğrenme” sidir. Artık bilgi sadece okulda değil, her yerde bulunmakta ve çok çabuk ulaşılabilmektedir.
Çocuklarımızı bilgi hamalı yapmak yerine; “araştıran, soran, sorgulayan, bilgiye ulaşabilen ve kullanabilen bireyler” olarak yetiştirmeliyiz. Bunun yanında; sanata spora ve daha çok kitap okumaya teşvik edilerek, estetik duygularının gelişmesi sağlanmalıdır.
Ödeve ihtiyaç duyulduğu sürece, yasaklamalarla, verilmesinin ününe geçilemeyecektir. En akılcı yol, ödev vermeye gerek kalmayacak düzenlemelerin yapılmasıdır.
Yani müfredat programları yeniden gözden geçirilerek, ayrılan süreye uygun şekilde kısaltılmalıdır. Öğretmenlerimiz dersleri okulda, kavratacak zamanı bulabilmelidirler.
Unutulmamalıdır ki, verilmesi istenmeyen ödevleri, yasaklarla değil, gerek kalmadan çözümlemek, aklın ve bilimin yoludur.
Bu sayede yıllardır denendiği halde, hayata geçirilemeyen “çantasız eğitim” de rahatlıkla uygulanabilecektir. Öğrenci çantaları taşınamayacak ağırlıktadır.
Öğrencilerin daha fazla sosyalleşmesi için ev ödevi sorununun çözülmesi elzemdir. Çocukları seviyor musunuz? Diye sorulsa, herkes; “kim sevmez ki” diye atılacaktır elbette ki…
Öyleyse onları mutlu kılalım. Geleceklerinin inşası için gittikleri okullardan ve biricik öğretmenlerinden nefret ettirmeyelim.
Eğitimde zorla öğrenme olmaz. Çocuk ilgi ve ihtiyaç duyduğunu öğrenir.
Sevgiyle kalın…
YORUMLAR
Değerli Hocam.
Ödev konusunda iki çok önemli noktanın altını çizmişsiniz. Birincisi veli baskısı. Veli okuldan eve gelen çocuğunun herhangi bir ders kitabının kapağına bile dokunmadığını görünce ilk sorduğu '' Öğretmen ödev vermedi mi?'' Sorusu oluyor. Bu yeni uygulamaya göre öğretmen ödev veremediği için tabii ki öğrenci ''Vermedi'' Diyor. Bu durumda da veli baskı yapıyor öğretmene '' Bu çocuk nasıl adam olacak. Evde hiç ders çalışmıyor. Niçin ödev vermiyorsunuz''Diye.
Öte yandan çocuklara verilen ödevlerin fazla olması durumunda pek çoğunu öğrencinin velisi yapıyor. Hele de bu ödevler resim, müzik ve benzeri nispeten eğlenceli konularsa.
İkinci husus öğretmenin müfredatının yoğun olması. Yetistirilmek zorunda olan bir müfredat var.
Bence ödev ve sorumluluk kavramının birbirinden ayrılması gerekir:
Ders çalışmak, bu gün edinilen kazanımları gözden geçirmek, yarınki dersler bir kez de olsa göz atmak ile mesela bir matematik kitabının 50. sayfasında bulunan 25 tane problemi çözmek aynı şey değildir. Yani birincisi öğrencinin sorumluluğudur. Daha başarılı olması için yapması gerekendir ama ikincisi işkencedir. Çünkü o problemleri çözmek için harcayacağı zaman dolayısıyla başka hiç bir şeyle ilgilenemeyecektir.
İkinci bir husus da şu: Eğitim öğretimi zevkli hale getirme kavramı.
Evet eğitim öğretim daha zevkli, öğrencinin de öğretmenin de yapmaktan zevk aldıkları bir fiil olmalı ama eğitim öğretim= zevk almak, eğlenmek dersek bu da çok yanlıştır. İnsanlar hastalandıkları zaman kendilerine verilen hiç bir ilacı zevkle almazlar. Ama o ilaçları almadıkları takdirde iyileşemeyecek, hatta öleceklerdir. Eğitim öğretim de böyledir. Bazen öğrenci bundan hiç zevk almayacaktır ama neticede adam olmak için bu acı ilacı yutmak zorundadır.
Netice itibarıyla öğrencilerin internet cafelerde kendileri oyun oynarken performans ödevlerinin o cafe işleticileri tarafından yapıldığı dönemlerin sona ermesi güzel bir şey ama tam ben emekli olduğum sene (2006) bizlere ballandıra ballandıra anlatılan bu uygulamanın on senede iflas ettiğini görmek de işin bir başka acı tarafı. Yani Milli Eğitimin hâla arayış içinde olması ve her on senede bir yeni bir metod denemesi.
Adım gibi eminim ve şuraya yazıyorum: On sene sonra bundan da vazgeçilecek ve o gün geldiğinde kim bilir hangi yeni projeyle görevdeki meslektaşlarımın huzuruna çıkacaklar?
Allah ömür verirse bekleyip göreceğiz.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 2/17/2016 5:30:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları tarafından 2/17/2016 5:31:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Entellektüel-41
Yazınızı geç fark ettiğim için bağışlayınız...İçinde bulunduğumuz çocuk dünyasını yaşayarak gözlemlemekteyiz...Elbette ki izlerden daha gerçekçi sorunları gören olamaz...
Çok nadide ve altı çizilecek katkılarda bulunmuşsunuz...Öğretmenliğimde bir öğretmen arkadaşım kasabada beşinci sınıflara hafta sonunda beş bine kadar birer yazma ödevi vermişti...Öğrenciler bitiremediği gibi şoka girmişlerdi yazıp durmaktan... Konu skandal oldu...
İlgi ve katkılarınız için müteşekkirim...Selamlarımla...
okumaya hevesli olan bir çocuk için dersleri
ev olsun okul olsun hiç sorun değil
bu gerçeği de göz ardı edemeyiz evde ailenin çok yararı var
başarının yüzde doksanı aile ortamından geçer kendi fikrim
eve ödev azda olsa verilmeli kutlarım hocam
Saygılarımla
Entellektüel-41
düşündüren bilgi niteliğinde üzerinde durulması gereken bir makale.
genç öğretmenlerin okuması dileklerimle kaleminize sağlık
Entellektüel-41
Katılıyorum,
Öğrenciler ezbere dayalı bir sistemle değil; araştırmaya, kavramaya, öğrenmeye dayalı bir sistemle eğitilmelidir.
teşekkürler