- 1679 Okunma
- 25 Yorum
- 4 Beğeni
NEREDE BU SAMİ BEY ?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Şimdi hâla öyle midir bilmiyorum ama benim görev yaptığım yıllarda Kocaeli- Akmeşe Köyünde her Cuma günü Pazar kurulurdu. Yani Cuma günleri köyümüz daha canlı, daha hareketli olurdu. Çünkü çevredeki diğer köylerin halkı da gelirdi bu pazara. Ayrıca yatılı öğrencilere iki haftada bir izin verdiğimizden öğrenci velileri de hem Pazar ihtiyaçlarını görmek, hem de çocuklarını almak için gelirlerdi. Kalabalık olurdu vesselam köyümüz.
Köyde Pazar kurulan bu günde zaman zaman ilginç vatandaşlar da gelir, ilginç satışlar olurdu. Mesela bir keresinde vatandaşın biri bir kamyonla geldi. Kamyondan önce bir fırınlı ocak çıkarıp ocağın tüm marifetlerini saydı döktü. Sanırsın basit bir fırınlı ocak değil de her işi kendi yapan bir robot. Tabii ki ocağın fiyatı normal mağaza fiyatının yarısından da ucuz. Ama hepsi bu değil.
-Bu ocağı alana yanında bir elektrik süpürgesi…At oğlum Adem Elektrik süpürgesini de.
Adem elektrik süpürgesini de koydu köy kahvesinin önüne.
-Sizleri sadece bir fırın ve bir elektrik süpürgesiyle yollamıyoruz. At oğlum Adem oradan çelik tencere setini de.
Çelik tencere seti dediğin de öyle ki kapağında bile yemek yap. Hatta altında bir mum yak beş dakikada sana üç çeşit yemek hazırlasın.
-At Adem bir de radyo. Abilerim ablalarım tüm dünyayı dinlesinler.
Radyonun hemen peşinden bir de ışıldak atıldı ki köyde en fazla işinize yarayacak ihtiyaç malzemesi oydu aslında. Çünkü zırt pırt elektrikler kesiliyordu. ( Hâla da öyleymiş. O huyu değişmemiş.)
-Adem at iki de halı. Abilerim Kaşmir halı neymiş görsünler. ( Kaşmir(!) halıyı da gördük sayelerinde)
-Adem yahu şu mutfak robotunu da at.
-Evet beyler bayanlar. Yok mu alan?
Olmaz mı? Ben tabii ki.
Senetler, sepetler imzalandı. Bir araba dolusu eşyayı eve attık. İki ay sonra da eşyaların alayını çöpe attık. Senetleri bile ödenmeden yani.
Fakat bir türlü aklıllanmıyordum.
Pazarın kurulduğu bir gün, elinde çanta bir vatandaş geldi köye yine. Çantasından bir tarak çıkardı ve başladı tarağın marifetlerini saymaya.
Efendim bu tarak bildiğin traş yapıyor insanı. Saç tıraşı hem de.
Adam resmen köyden iki genç üzerinde denedi. Delikanlıların boyunlarına bir örtü sarıp jiletli olan bu tarakla gençleri tıraş etmeye başlamasıyla işi bitirip delikanlıları uzun saçlarından azade etmesi beş dakika bile sürmedi.
Hani akıllanmadım diyorum ama aslında bu sefer biraz akıllanmıştım. Millet itibar etmezse ben de almayacaktım. İlle velakin millet adeta kapışmaya başladı tarakları. Millet alır da ben durur muyum? Ben de aldım.
Artık yeni bir tıraş aletim vardı ve artık adaşım olan Berber Sami benden tıraş parası alamayacaktı. Kendi tıraşımı kendim olacaktım. Ya o değil de ne zaman berbere girsem Kapı komşum ve okul arkadaşım Burhan Bey de peşimden geliyor, Berber Sami abiye ‘’ Abi ondan iki misili para alman lazım. Onun kafasındaki saçla benim kafamdaki saç bir mi? Adaletli ol’’ Diyordu. Anlayacağınız Burhan Beyin saçları biraz seyrekti. ( Halk arasında ona başka bir şey diyorlar ama burada yazmayayım. ) Bir gün Sami abi ‘’Burhan Bey haklı’’ Derse? En iyisi kendi tıraşımı kendim olurum.
Kendi tıraşımı kendim olurum diyorum ama ense? Onu ne yapacağız? Hanımın elleri armut toplamıyor ya. Enseyi de o halledecek.
Eve geldiğimde bu teknolojinin en son harikasını eşime gösterdim. ‘’Haydi beni bir güzel tıraş et.’’Dedim. Hanım şöyle bir baktı suratıma ‘’Ben tıraştan mıraştan anlamam. Sen de o elindeki saçmasapan şeyi bırak da yarın adam gibi berbere git, adam gibi tıraşını ol’’ Dedi.
Vay hain kadın vay. Benim teknoloji harikası tıraş makineme ‘’Saçmasapan şey ha? Görürsün sen.’’
Geceyi bekledim. Herkes uyuduktan sonra banyoya girip bu harika aleti kullanacak, kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan tıraşımı olacaktım. Hatun sabah beni tıraş olmuş halimle görünce zaten bayıldığı bana resmen ölecekti.
Çocuklar ve hanım uyuduktan sonra banyoya girdim. Jiletli tarağımla başladım kırt kırt saçlarımı kesmeye. Gayet de güzel gidiyordu doğrusu. Karşılıklı iki ayna koyarak enseyi de hallettim. Oh vallahi bu minicik alet sayesinde Alain Delon olmuştum resmen. Kafayı yıkadım, kuruladım doğru yatağa.
Sabahleyin araba freni gibi sert bir çığlıkla uyandım.
-Samiiii. Bu ne hal? Ne yaptın sen kafana böyle?
Gözlerimi ovuştura ovuştura kalktım.
-Güzel olmuş değil mi?
-Benekli kel bir öküze dönmüşsün.
-Anlamadım. Nasıl yani?
-Yahu derin görünüyor derin. N’aaptın sen saçlarına öyle?
-N’aapacağım yahu. Tıraş oldum.
-İy halt ettin. Ben sana demedim mi kaldır at onu. Hey Allah’ım ya Rabbim. Pazartesi günü bu kafayla nasıl okula gideceksin?
-Allah Allah. Ne varmış kafamda?
Hanım iki ayna birden getirdi. Birini enseme, birini ön tarafa tuttu ki aman Allah’ım. Kelle yer yer tamamen soyulmuş vaziyette. Normal üç numarayla filan kurtulması mümkün değil. Kafanın tamamını usturaya vurdurmak lazım.
Neyse…Kafaya bir şapka geçirip sabah sabah doğru berber Sami’nin dükkana gittim. Şapkayı açınca adamcağız başladı gülmeye.
-Hocam bu ne hal? Alaca danalara dönmüşsün.
-Ya sorma Sami abi. Sobayı tutuşturayım diye içine gaz döktüm. Meğer içinde köz varmış. Parladı. Parlayınca da saçlarım tutuştu. Dün aldığım jiletli taraklı düzelteyim derken böyle oldu işte.
Sami abi yalanı yuttu. Çünkü bu durum köyde çok olan hadiselerdendi. Ayrıca ben de sık sık yapardım bu hatayı. Sobayı yakmak için tam sönmemiş sobanın üzerine gazı döker sonra da sobanın parlamasıyla saçı kaşı gözü yakıp ütülenmiş tavuğa dönerdim
Kafayı güzelce sabunlayıp temiz bir sinekkaydı çekti. Velhasılı kelam kafa resmen ampül gibi olmuştu.
O gün kahvede de günün konusu benim kafaydı tabii ki. Gerek köylü arkadaşlar, gerek benim öğretmen arkadaşlar akşama kadar bol bol dalgalarını geçtiler. Tabii ki en çok da Burhan Bey. ‘’ Öğretmen dediğin işte böyle olacak, ışıl ışıl ışıldayacak’’ Diyenden tut da ‘’Arkadaş ben de kahve niçin birden bire böyle şavklandı diyordum. Meğer Sami Beyin ışığıymış.’’ Diyene kadar. ‘’ Hay Maşşallah’’ deyip değip şaplağı indirenleri hiç saymıyorum bile.
Kafayı, gündüzlü olan öğrencilerim ile köyün tamamı görmüştü. Henüz görmeyen ise Okul müdürü Ali Bey ve yatılı öğrencilerdi. Onlar Pazartesi günü İstiklal Marşımızı okuturken göreceklerdi. Çünkü yatılı öğrenciler izinli, Okul Müdürü Ali Bey ise okulu baş muavini olan bana emanet etmenin rahatlığı ile İzmit’e inmişti ve Pazartesi günü dönecekti.
Pazartesi günü kafaya şapkayı takıp doğru okula gittim. Öğrenciler ve Ali Bey’in dikkatini çekti kafamda şapka. Hiç alışık değillerdi benim şapka giymeme.
Öğrencileri sıraya soktum. İstiklal Marşını okutacağım. ( Bu görev her zaman, görev yaptığım her okulda benim yaptığım bir görev olmuştur ) İstiklal Marşı tabii ki kafada şapka ile okutulmaz.
Kafadan şapkayı çıkarmamla birlikte esas duruş bozuldu. Herkes gülme krizlerinde. Okul Müdürü ve muavin arkadaşlar öğrencileri zor susturup tekrar düzene soktular ama onlar da bir taraftan gülüyorlar bu ampul gibi kafaya.
İstiklal Marşını zar zor okuttum. Sonra öğrenciler sınıflarına girdi ve nihayet Ali Bey’le baş başa kaldık. Tabii ki ona da aynı soba yalanını söyledim. Yani sözde sobayı yakmak için sönmemiş ateşin üzerine gaz dökmüştüm. Soba parlamış saçlarım yanmıştı. Ben de düzeltmek için usturaya vurdurmuştum. Hem de kışın ortasında... Böyle bir angutluğu sık sık yaptığım için yutmuştu yalanımı sanırım.
-Hocam dua et de okula müfettişler gelmesin. Bir şeyleri protesto ettiğine yorarlarsa senin bu kabak kafayı, uğraşır durursun sonra.
-Yok ya bu günlerde gelmezler bence.
-İnşallah gelmezler.
Daha Ali Bey cümlesini tamamlamıştı ki okulun önünde yabancı bir araba durdu ve içinden boynu kravatlı bir kaç beyefendi indi. Aha da müfettişler. Al başına belayı.
Ali Bey’in odasından çıkıp öğretmeni olmayan bir sınıfa daldım.
Teneffüste nöbetçi öğrenci: ‘’Hocam Müfettiş Beyler sizi aradılar. Görüşeceklermiş ‘’ dedi.
Nah görürler. Çaktırmadan eve gittim.
Müfettişler fellik fellik beni arıyorlar. Tuvaletlere bile baktırmışlar. En son eve nöbetçi öğrenci geldi. Nöbetçi öğrenciye ‘’ Sami Hoca evinde de değilmiş ‘’ Dersin diye sıkı sıkı tembihledim. Beni o kafayla görmelerini istemiyordum. Zaten müfettiş milleti de genelde sabah geliyor, öğleden sonra gidiyordu. Öğlene kadar atlatırsam mesele kalmayacaktı. Yalnız bu arada bir dersim vardı. Hayatımda hiç bir şey beni dersime girmekten alıkoyamazdı. O dersi de atlatırsak sorun kalmayacaktı.
Ders zili çalmasına bir kaç saniye kala okula gelip direkt sınıfıma girdim. Dışarıdan sesler geliyor, koridorda Ali Bey’le müfettiş bey konuşuyorlardı.
-Müdür Bey. Sami Bey’e ulaşamadınız mı hâla.
-Daha sabahleyin beraberdik. Okulun her tarafına baktırdım yok. Evine de baktırdım orada da değilmiş.
-İyi de kardeşim bu adam buhar olup uçmadı ya.
-Valla yatakhaneye, mutfağa, revire, yemek salonuna, hatta banyoya bile baktırdım yok.
-Hastalanıp hastaneye gitmiş olmasın?
-Yok efendim. Sabah sapasağlamdı. Hastalansa sevk kağıdı almadan gitmez. Hem sağlık ocağına da baktırdım orada da yok.
-Allah Allah. Ders programına bakalım. Dersi filan var mı?
Öğrenciler içeride kikir kikir kikirdiyorlar. Bense ‘’ Bir sıçrarsın çekirge’’ diyorum kendi kendi kendime.
Az sonra sınıfın kapısı çalındı ve müfettiş bey içeri girdi. Adamcağız beni görür görmez ‘’bıpp bıııppp bıııppp’’ yapmaya başladı. Gülecek, gülemiyor. Gülmeyecek tutamıyor.
-Sami bey nerelerdesiniz arkadaşım. İki saattir sizi arıyorum.
-Yaa öylemi sayın hocam? Hiç haberim olmadı.
-Neredeydiniz peki? O kadar arattık sizi.
-Nerede olabilirim ki hocam. Öğrenci neredeyse ben de orada. Kah burada, kah orada, kah kapının arkasında.
-Tamam hocam. Dersinize devam ediniz.
Derse devam ettim. Müfettiş bey dersin işlenişinden çok memnun kaldı. Dersin bitiminde öğrencilere dönerek.
-Çocuklar biliyor musunuz? Çok şanslısınız. Böyle kafası ışıl ışıl olan bir öğretmene sahip olmak her öğrenciye nasip olmaz. Kıymetini bilin öğretmeninizin. Onun aydınlığı ile aydınlanın bol bol.
Hâla merak ederim. O sözler mecaz mıydı yoksa methiye miydi?
Sonuçta müfettişlerin öyle kafanın kazınmış olması ile zerre kadar ilgilenmedikleri, okuldaki eğitim öğretim ve eksiklikleri görmek için geldikleri anlaşıldı.
İşte yukarıdaki fotoğraf o günlerden kalma bir anıdır. Tabii ki o fotoğrafta saçlarım biraz uzamış vaziyette.
Ve kıssadan hisse: Siz siz olun hele de kışın ortasında öyle jiletli taraklarla kendi kendinizi saç tıraşı yapmaya kalkmayın. Benim kafa darbelere alışık olduğu için üşütmedik şükür ama sizler üşütebilirsiniz.
Ve siz siz olun eğer soba ile ısınıyorsanız mutlaka doğru yakmayı öğrenin.
Haydi kalın sağlıcakla.
YORUMLAR
Değerli hocam güzel anınız ile yine gülümsettiniz beni. Yüreğinize sağlık. Yazılarınızı okumak keyif veriyor. saygı ile kalın.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sami hocam günün seçkisini kapmışsınız yine... tabi ki kaleminizin hakkıyla... güzel bir anı okudum... daha nice seçkilere böcüklere diyorum :)
sami biberoğulları
Sağ olun var olun.
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Hocam,
Bazen hiç hoşumuza gitmeyen şeyler ileride bizim için güzel bir anı olabiliyor,Tıpkı bu aniniz gibi, olmuş da zaten. Sayende bizler de doya doya gulduk. .
O bir malın yaninda beş altı mal satanlar bizim kasabaya da gelirlerdi. Bazen insanlara cazip geldiği icin alirlardi. Bozulunca da 'Ucuz etin suyu kara olur' deyip hayıflanırlardi.
Güzel bir yazıydi, tebrik ederim.
sami biberoğulları
Yalnız şu bir malın yanında altı yedi ürün birden verenlerden hâla vazgeçmiş değilim)))))))
Selam ve sevgilerimle.
Sami hocam,
Yine epeyce bir aradan sonra siteye gelmiştim. Yazımı ekledim ve baktım kırmızı kurdele sık gittiği bir isme takılmış, okumadan edemezdim.
Siz de beni güldürdünüz akşam saati. Teşekkür ederim.
Böyle bir makine ile bende de var bir hikaye, inşallah vakit bulduğum bir gün yazabilirim.
Sevgiler,
sami biberoğulları
Sitede yokluğu çok aranan bir arkadaşımsın. Yazınızı görünce hemen okudum. Bu gün galiba ikimizin de muziplik günü. Siz de beni bir hayli güldürdünüz.
Şu makineyi de bekliyorum merakla.))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Hocam, çok hoş ve komik bir anıydı.
okurken sizi anlattığınız gibi hayal edip gülmedim değil :))
Ve güne de yakışmış, tebrik ederim :)
sami biberoğulları
Allah yüzünden gülücükleri eksik etmesin.
Selam ve sevgilerimle.
Gülümseten ne güzel bir paylaşım ki; en ihtiyaç duyduğumuz.
Yüreğinize, emeğinize sağlık hocam.
Can-ı gönülden kutluyorum.
Saygı ve selamlarımla tüm içtenliğimle...
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
sami biberoğulları
En kötü huylarımdan biridir: Hayatta çok aldatılmışımdır ama aldatılacağımı bildiğim halde yine de aldatılmılmaya devam edilmişimdir.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Güzel bir yazı olmuş sami hocam,keyifli bir zaman geçirdim,yürekten kutlarım,selamlar.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
hocam,
bana okuma zevki yasattiniz, zevkle keyfle okudum.... sagolun var olun...
selamlar,
abdullah konuksever
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle
Hay çok yaşa Sami hoca. Benim gibi suratı korkunç derecede asık olabilen bir adamı bile güldürebiliyorsun ya ! Samimiyet ve kalp güzelliğinin kaleme vuruşu bence tüm bu bunlar. Selamlar, tebrikler.
sami biberoğulları
Gerçekten de sizin de yüzünüz benim gibi hiç gülmüyor ama eminim yine benim gibi içinizde muzip bir çocuk var. Bence onu salıverin sokağa. Gönlünce oynasın biraz.
Selam ve sevgilerimle.
Kafadan şapkayı çıkarmamla birlikte esas duruş bozuldu. Herkes gülme krizlerinde. Okul Müdürü ve muavin arkadaşlar öğrencileri zor susturup tekrar düzene soktular ama onlar da bir taraftan gülüyorlar bu ampul gibi kafaya.
İstiklal Marşını zar zor okuttum. Sonra öğrenciler sınıflarına girdi ve nihayet Ali Bey’le baş başa kaldık. Tabii ki ona da aynı soba yalanını söyledim.
Gülümsemeye ne çok ihtiyacımız var şu zor günlerde. Anınızla bunu yaşattığınız için teşekkürler.
Tebriklerim ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
bu güzel anını çok hoş anlatmışsın seçki kuruluda görevini biliyor... yakışmış hocama saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
:) gülümseten ve başarısını çiçeklendirerek ' taçlandırılmış yazınızı tebrik ederim ;
Selamlar sayın Sami bey..
günaydınlar..... :)))))))))))
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Ona tarama özürlü denir :)))))) Sami hocam Allah iyiliğinizi versin. Sabah sabah pozitif bir enerji aldım. Var olasınız. Saygımla
sami biberoğulları
Aslında aramızda kalsın ben ''Dekolte kafa'' Diyecektim, diyemedim ))))))
Selam ve sevgilerimle.
Hocam inanın ne zamandır bu denli gülmemiştim sayenizde güldüm ALLAHDA sizleri güldürsün Hep sizimi bulur böylesi şeyler Birde şu var bir değil iki değil her nerde bir pazarlamacı görseniz cup dalıyorsunuz Hiç kendinize demiyormusunuz her defasında kazıklanıyorsunuz diye Bir defasında da oduncu kandırmıştı sizi bu yazınızı okurken oda geldi aklıma ikisi birleşince karnıma kıramplar girdi resmen emeğinize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
Boşuna mı demişler alışmış kudurmuştan beterdir diye. Bende alışkanlık oldu artık))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Hayattan yaşanan hikayeler devam ediyor.
Sami Bey'de burada söze başlıyor.
Hangimizin başına böyle şeyler gelmiyor ki?
Biz saf,pazarlamacı hain.Teşekkürler Sami Bey.
Selamlarımla..
sami biberoğulları
Hatırlarsınız. Pazarlamacıların en fazla ilgi duydukları meslek grubu öğretmenlerdi zaten. Biz öğretmenler de kazıklana kazıklana sonunda pazarlamacılığa başlamıştık. Yakın zamana kadar en fazla pazarlamacı öğretmenler arasından çıkıyordu. Ben bile denedim ama tutturamadım.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam,
sadece anılarınızı kaleme alıp kitap yapsanız, sanırım bir kaç kitap birden olur
hepsi birbirinden ilginç ve güzel
teşekkürler bu güzel anınızı bizlerle paylaştınız
selam ve saygılar hocam
sami biberoğulları
Mesela bu sitede yazıları olan Kukurikuu mahlaslı arkadaşım Eyüp Bey sırf bu sitede yayınladığı anılarından beşinci kitabını bastırdı. Olmasına olur da elimizi kolumuzu bağlayan o kadar çok sebep var ki. oraya sıra gelemiyor bir türlü.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, bu yazıda yazarlık üstüne müthiş bir sır var...
Kendi yanlışlarını, yanılgılarını, yenilgilerini elleri titremeden yazabilmek, hayat üstüne söyleyecek sözü olanın samimiyetine, yani gerçek bir yazar kimliğine sahip olunduğunu gösterir...
"Yazmak özgürlük" ise, bunun başka türlü tanımlanması, örneklenmesi ve yaşanması mümkün değil...
Bu hususun hikmetine henüz varamamış olanın yazdığının şiir, öykü, roman olup olmadığını farkedebilmesi de mümkün değil...
Dahası...
İnsan olmakla da ilgisi büyük bu durumun...
Karmakarışık olmuş hayatın kördüğümünü bir ucundan bilinçli olarak ancak böyle tutabilir, böyle çözebiliriz insanlar için...
Hayranlıkla okudum, değerli hocam...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Yorumundan büyük onur duydum.
Sağ olasın var olasın.
Selam ve sevgilerimle.
Ne güzel bir anı yaşamışsınız ağabey!Daha ne istersiniz anlamadım.
Bir de o dediğiniz saçsızlara KEL deniyor! Ne var yani kel olmuşsam.(Hem Seda SAYAN bizleri methetmiyor mu?)Atadan gelme ne yapalım.
Selam, Saygı ve Dualarımla.
sami biberoğulları
bazen derim ki Rabbim dişlerimi dökeceğine saçlarımı dökseydi))))))
Benim durum daha beter yani. Çaktırma))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
hocam...yorumsuzdur...kalem tutan ellerinizden öpüyorum..ve güzel yaşanmış.unutulmayan anıların içinde güller diyarından ödül olarak bir kucakl gül bıraktım.....selam ve dualarımla...
sami biberoğulları
Gecenin en anlamlı ödülünü aldım. Sağ olasın var olasın.
Selam ve sevgilerimle.