- 1504 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Kambur
Dört yanımızda acı vardı. Dört bir yandan karahaberler geliyordu. Sanki gök yarılmıştı da müruz yağdırıyordu insanların, sevdaların, sözlerin üstüne. Ençok da çocukların ürkek gözlerine, gözlerindeki umutlara.
Meydanlar dolup taşıyor, sloganlar hançer gibi fırlıyordu dillerden. Barikatlardan, hendeklerden söz ediyordu anahaber bültenleri. Acının kıyısındaydı dünya. Çekirgeler gibi, tavşanların, ceylanların suya inişi gibi iniyordu birileri yepisyeni hecelere, kelimelere.
Felakete bulanmıştı eller. Kime baksan ihaneten kurtulacak pusatlar aramaktaydı. Birkaç çocuk kelimelerden, şiirlerden ördükleri bir örtüye bürünmüştü. Şiire sığınmıştı kimisi. Sahi ne vardı bu kelimelerde? Ne vardı da yıpratılmış imgelere kanamaktaydı kalpler? Derken cılız bir ses yankılanmıştı. Sokaktan bir kambur geçecekti...
Acı yağıyordu antetli yalnızlıkların mahzun yanlarına sığınmış birkaç iyi insan dehşeti destanlayan satırların ardından birer birer çıkmaktaydılar tedirgin gölgeler misali. Kanım aksın yalanım varsa! Çocuklar bu müjdeyi bekliyordu sanki ve kamburun bütün bunlardan haberi yoktu. Ne acıya kalkan olacak misyonu, ne kanamayı durduracak gücü; ne de teselliye muhtaçların yol arkadaşıydı o. Kambur kendi ağırlığını sezmeden ve sezdirmeden anlamını feodal gosişt bir türkü ıslıklayarak girme telaşındaydı varoş ruhların yanık bağrına. İnadına susuyordu. Susarak zorluyordu evrenin şehre açılan kapısını bir devrimci edasıyla. Ama kambur devrimden söz bile etmemeye yeminli gibiydi.
Acı yağıyor düş artık sokağa kambur! diye deviniyordu sanki sabırsız diller. Kanırtarak dillerin, dillerin, kültürlerin namus kriterlerini. Düş artık! Defterlerde tekmil şiirler. Duvarlarda yazılar. Canımızda yangın var! düş artık sokağımıza! Sokaktan hanemize, hanemizden soframıza. Narin bir kadın gibi yayarak saçlarının kokusunu, ki kurtulalım dilimize karabasan gibi çökmüş kelimelerin illetinden. Ki Kambur bunları kaale bile almaz!
Belli ki uzaklardan kambur. Kimbilir hangi meczup tanrılarla didişmekten, hangi çingene türküleri ile sevişmekten; hangi yara kabuklarının ardından gelmekteydi. Bütün dinlerin, ideaların, ritüellerin ötesinden gelmekteydi kim bilir?! - ki Kamburun bunlarla hiç alakası olmaz bilirim....
Sonraya saklayacak sırrını Kambur. Ne varsa çıkınında, ne varsa yaralı dilinde en sonraya!.. Ençok bir Kambur yakışırdı hem sokağa, sokağın ve sokaktakilerin yaralarını sarmaya. Ceylan ürkekliğine, suyun dalgasına, yasaklanmış şarkıların en hüzzam nakaratına; keklik gagasına... Dost muhabbetine. Acılara. Sevdalara bir methiye gibi dizilen şiirleri, öyküleri merhem gibi herşeyin ve herkesin yarasına sürmeye ençok bir Kambur yakışırdı. Ki biliyorum Kambur bunlarla da ilgili değil...
Kambur Fanzine selam olsun...
YORUMLAR
Kamburun yükü ağırdır ve bilir :
Bir kaç iyi insanın hatırına döner bu dünya
nereye bir acı yağıyorsa, hangi felakete bulanmışsa eller
ve şiire sığınan kim varsa
kim varsa kelimelerden medet uman
sinmiştir ağıdı gözyaşlarına
ve mutlak bir muhbirlik geçiyordur
hayatının o dar koridorlarında.
Ve evet...
en çok bir kambur yakışırdı sokağa
ve bir kedinin mırıltısına.
Rampaların Ustası
Reyna Güneş
Çok zor...
KEDİNİN BIYIĞI CANIMIZI ACITIRKEN
üstümüz hep açık kalacak.
Rampaların Ustası
Şiirsel olan herşeye canımız teşne...
Aldırma Reyna!
( birazdan Komagene krallığı kurulacak gibidir rumuzun :Reyna:) )
Reyna Güneş
Mır, mır mır..
Aldırmayalım ;)
Rumuzum kıymetlidir kendim buldum ;)
Bir de Notr Dame ın kamburu vardı çocukluğumda izlediğim filmden anısı kalan..
Ondandır belki;
Biz
Hep kamburları sevdik
Hep onları özledik ...
saygılarımla.
Yosunkent tarafından 2/15/2016 11:01:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yosunkent tarafından 2/17/2016 3:27:08 AM zamanında düzenlenmiştir.