- 660 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Tren / 1
Elimde valiz insan seli arasında kent meydanının kenarındaki gara ulaşmak için savaş veriyorum.
Deprem sonrası insanların oyalanması için büyükşehir ünvanı verilmiş olan bu bereketli ovaları olan şehir.
Depremin üzerinden on yıl geçmiş olmasına rağmen hala yıkık sayılır. On gündür buradaydım daha öncede bu şehrin ilçelerini görmüş insanlarıyla tanışmış biri olarak depremin sadece binaları değil şehrin kültür yapısını insanlarınıda darmadağın ettiğini gözlerimle gördüm ve görüyorum.
Deprem öncesi gayette neşeli olan bölge halkı depremi doğal bir felaket olmaktan çıkarıp yaratıcının cezası olarak gören cemaatlerinde etkisiyle iyice içine kapanmış. Bu içine kapanma ve muhafazakar havaya rağmen alttan alta mafyalaşmanın kaçakçılığın uyuşturucu ve kadın ticaretinin İstanbul İzmit ve Bursaya giriş kapısı olmuştu aynı zamanda.
Saat ondan sonra uyuşturucu etkisinde çocukların köşe başlarında sizi tehtit etme olasılığı hiçte az sayılmazdı.
Şehirlerin genelde iki yüzü olur bunlar banliyö denen sonrada göçle oluşmuş fakir konduları ve zenginlerin semtleridir. Ancak bu tip şehirlerde zenginlik ve fakirlik iç içe kirlenir bir anda zenginleşenler bir anda fakirleşenler hepsinden nefret edenler gibi
Mart ayının ortaları olmasına rağmen hava üşümek için yeterince soğuk önümdeki kitleyi yararak gara ulaşmak için elimden geleni ardıma koymuyorum bu treni kaçırmak çok şeye sebep olabilir.
Elinde mikrofon olan belediye başkan adayı heyecanlı heyecanlı birilerini anons ediyor. İnsanların hep bir ağızdan bağırışları koca koca hoparlörlerden çalınan seçim şarkısına karışıyor.
İçimden Sakarya nehrinde balık kalmamış başkan nehri yeterince kirletmediniz mi diye bağırmak geliyor.
Aslında nimet olan akarsuları çöplük olarak kullanmak az gelişmişliğin en güzel örneğidir bence.
On günlük Sakarya gezimde Ferizli içlerindeki nadir yerler harici balık bulunmayışını test etmiş biri olarak başkan adayına küfretmek istiyorum. Ancak bu ülkenin genel sorunu olduğu için susuyorum. Elindeki pet şişeyi beş metre ötedeki çöp kutusuna atmayan toplumda çevre diye bağırmak intihardır.
İki polis araması iki kezde kavga olasılığını atlatıp sonunda gara ulaşıyorum. Beş dakika içinde kalkması gereken trenin miting nedeniyle yarım saat ertelendiğini duyunca sinirlerim iyice laçkalaşıyor.
Elimdeki valizi garın içine herkesin valizlerini yığdığı noktaya bırakıp tuvalete gidiyorum.
Kapıyı açtığım anda keskin sidik kokusunu çiğerlerime çekiyorum.
Kapısını ilk açtığım tuvalet kabini kullanılmaz halde tuvalet eğitimi sadece apış arasını suyla yıkamak veyahut kağıtla silmek olarak algılayan insanlardan nefret ediyorum. İşini bitirdikten sonra arkasında bıraktığı dışkıya su dökmeyen varlığa insan denir.
Misal kedilerle içli dışlı olanlar var ise bilir bizim akılsızlıkla itham ettiğimiz bu varlıkların tuvalet alışkanlıkları insanların kinden daha medeni ve moderndir.
Yüzümü buruşturarak diğer kabinlere yöneliyorum bir iki denemeden sonra en temiz olduğunu düşündüğüm kapıya yöneliyorum kemerimi çözüp çömelme pozisyonuna geçtiğim anda kabinin kapısının bozuk olduğunu görüyorum. Elimi kapıya dayayıp hayvanın birinin sertçe içeri dalmamasına dua ede ede. Tedirginlik içinde işimi halletmeye çalışıyorum izlediğim hiçbir gerilim filmi bozuk tuvalet kabininde sıçmaya çalışmak kadar germemiştir beni.
Tuvaletin duvarındaki telefon numaraları ise bambaşka bir dünya.
Plastik kapının tam ortasında söndürülmüş sigara izlerinin yanında Urfalı Rizeli Ağrılı İzmirli gibi muhtemelen biz buradaydık ben burada sıçtım mesajları bulunuyor. İnsanoğlunun mağara duvarlarına resim yapmayı keşfettiği günden beri kapalı alanda böyle yazılar görmek bence gayet normal.
Misal ben şu an bu kabinde çok önceleri veyahut daha dün İzmirli birinin iş gördüğünü biliyorum. Bir nevi geleceğe mesaj sayılır hep bunlar
Düşünüyorumda şu tuvalet duvarlarındaki numaraları arayan varmıdır. Gerçi ekonomideki arz talep meselesi buradada geçerli aranmasa yazılmaz. Elbette birilerine sinir oluyorsanız ondan intikam almanın en kolay yolu Gar Terminal vb yerlerin tuvaletlerine numarasını yazıp altına ’ çok iyi yalar on numara oruspu’ gibi yazılar yazmaktır.
Tuvalette işimi bitirip hızlıca kemerimi toplayıp çıkıyorum ellerimi yıkamam gerek sıvı sabun olması gereken beş sabunluğun dördü boş. Koyulan katı sabunların ise ellerimi temizlemek yerine daha çok kirleteceğine eminim. Beşinci sabunlukta biraz sıvı sabun bulup ellerimi iyice yıkayıp tuvalet kapısında bekleyen tuvaletçiye bozuk paraları verip çıkıyorum.
Valizimi koyduğum yerdeki diğer valizlerin sayısı azalmış muhtemelen trene binmişlerdir böyle bir miting sonrası yer kapmak önemli. Adapazarı Haydarpaşa arasında gidip gelenler bilir öyle koltuk numarası olayı falan yoktur. Bulduğun boş yere otur tren doluysa ayakta gittir bu hattın özelliği.
Valizimi alıp trenin en arka vagonuna yerleşiyorum. Bu hattaki çoğu trenin koltukları yenilenmiş olsada benim bindiğim hala koltukları birbirine yakın olan eskilerden yinede otobüslerdeki gibi omzunuzun birinin kafasına yastık olma ihtimali az.
Tren seyahatlerinde en arka vagon her zaman en son dolan ve en boş olandır arka vagonu özellikle seçiyorum bir bakıma.
Gözdenin doğum günümde hediye ettiği mp3ü çıkarıp kulaklıkları kulaklarıma sokuşturup etraftaki iki üç yolcuya bakıp kafamı cama yaslıyorum. Bu trenlerde ısınma sorunu olmadığı için yol boyunca iyi bir uyku çekip dinleme ihtiyacımı gidermekte planlarım arasında.
YORUMLAR
şu tuvalet kapısına elini dayamak bir türlü, bir de bazı tuvalet kapıları var ki, yukarıdan aşağıdan kesilmiş biçilmiş kapı da, insan o işi yaparken, rahatlamak istersen geriliyor. yani, gerilmemiz gereken bir an, boşaltım küsüyor sonra. küsmemeli, küserse sorun çıkıyor.
bakalım tren nereye gidiyor...
tren kaçtı. tren kaçırıldı. bu kadar pislik bundan. oysa "temizlik imandan gelir"di.
bi zamanlar yere çöp atan bi kadını uyarmıştım, bana "kadın hakları diye bi şey var di mi?" demişti. yere adım başı tüküren birini uyarmıştım, bi daha görüşmedik.
bu kadar pisliğin içinde trenler yine de güzeldir. trenleri özledim, en çok da pencerelerini...