Bir insana iki türlü bilgi nasip olur : biri, başkaları tarafından verilen, diğeri ve en önemlisi ise, kendi kendine kazanılandır. -- gibbon
galaoğlu
galaoğlu
@galaoglu

fırtınaydım rüzgar oldum

12 Şubat 2016 Cuma
Yorum

fırtınaydım rüzgar oldum

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1099

Okunma

fırtınaydım rüzgar oldum

fırtınaydım rüzgar oldum

Ertesi gün karayollarının kapısında mesainin balamasını beklerken buldum kendimi.
Bu fırsatı kaçırmak istemiyordum.
Kısa bir süre sonra çalışanlar birer birer binaya gelmeye başladılar.
Kara yolları binası bizim okula oldukça yakın bir yerde bulunuyordu.
O zamanlar Devlet su işleri, Kara yolları önemli kurumlardı.
Geniş arazi üzerine kurulmuş gösterişli binaları vardı.
Görüşeceğim kişiyi tanımadığım için onun gelip gelmediğini bilemiyordum.
Danışmaya giderek cebimdeki kâğıdı çıkarıp görevliye gösterdim.
Kâğıda baktıktan sonra henüz daha gelmedi,birazdan gelir dedi.
Teşekkür edip dışarı çıktım. Bahçede biraz dolaştım.
Aradan bir yarım saat geçmişti,
tekrardan danışmaya vardığımda görevli ben daha sormadan yan tarafta bulunan kapıyı
işaret ederek sağdaki 3.oda dedi.
Hemen gösterilen yöne doğru hareket edip kapıdan geçtim odanın kapısı açıktı.
İçerde orta yaşlarda bir bey oturuyordu. Kapıyı tıklatarak içeri girdim.
Sanki daha önce tanışıyormuşuz gibi hoş geldin Y. Beyin bahsettiği kişi olmalısın dedi.
Ben evet dedim. Koltuğu işaret ederek otur bakalım biraz dedi.
Çok kısacık bir sohbet ettikten sonra.
Araç birazdan gelir beraber çıkarız ben sana işle ilgili bilgileri yolda veririm dedi.
Samimi sevecen biri gibi görünüyordu. Kendini kısaca tanıttı. Mühendismiş.
Bursa Orhaneli ve Emet yolunun yapımını yürütüyormuş.
Şantiye binası Harmancık’ta olduğundan hafta içi Harmancık’ta kalıp Cumartesi Pazar günleri Bursa’ya gele biliyorlarmış.
Şantiye personeli şantiyede yiyip içiyor ve orda kalıyorlarmış.
Çalışma ile ilgili birçok bilgileri verdikten sonra;
işi biraz kişisel konulara dünya görüşüne getirdi.
Çeşitli konularda örnekler veriyor yorumlar yapıyordu.
Sanırım dayım ona benimle ilgili özel bilgilerde vermiş ki lafı döndürüp dolaştırıp
sorumluluk ve gençlikte bazı hataların yapıla bileceği ama önemli olanın insanın
sorumluluğunu bilmesi gerektiğini, bu sorumluluğun aile kurunca da-hada arttığını
ifade ettikten sonra “şimdi gençsin fazla bir sorumluluğun yok ama yarın evlendiğin
zaman sırtına semer vurulmuş eşek gibi olacaksın dedi. Yüzüne doğru dönüp sen ne
demek istiyorsun demeye fırsat vermeden bana şimdi kızdığını biliyorum dedi.
Bak eşek sıpası özgürlük ister çokta inatçıdır. Ana babasının yanında çifte savurup gezer. Ancak büyüyüp sırtına semer vurulunca sahibinin ona sağladığı barınma, bir tutam ot ve bir yuva için sırtına vurulan semere de taşıdığı yükede itiraz etmez. Hatta yükün düşmemesi için özel çaba gösterir. Bilir ki sırtından yük düşerse akşam saman yerine sopa yiyecek. Bizde öyle bende senin yaşlarında esip gürlüyor nerde ise her gün devlet kurup devlet yıkıyorduk. Beğenmediğimiz ne varsa onları yok etmekle tehdit ediyorduk. En iyi görüşün kendi görüşümüz olduğunda ısrar ediyor aksini savunanlarla kavga ediyorduk. Fırtınaydım bir süre sonra rüzgâra döndüm şimdi ise seher yeli gibi ılgıt ılgıt esiyorum. Bir süre sonra o bile esmeyecek. Neden biliyor musun evlenmeden fırtına, evlenince rüzgâr, çocuğum olunca liman oldum. Şimdi bana kızsan da, zamanla sende aynı olacaksın. Bu benim sana abi nasihatim olsun dedi. Gerçi ben hiçbir zaman bir fırtına olmamıştım. Annemden hayatım boyunca işittiğim sözler asla benim fırtına olmama izin vermedi. Ancak bir poyraz oldum onunda ömrü kısa oldu. Çünkü okul bittikten sonra hemen evlendim omuzuma çok ağır sorumluluk bini verdi.
Harmancık’ta iki buçuk ay kadar (Yaz tatili)çalıştım.
ekrem madenli
12/02/2016




Fırtınaydım, Rüzgar Oldum
12 Şubat 2016 Cuma 20:35:27

Ertesi sabah, Karayolları’nın kapısında mesainin başlamasını beklerken, içimde bir heyecan ve kararsızlık vardı. Kafamda bu fırsatı kaçırmamak için yapmam gerekenler dönüp duruyordu. Beklerken, havanın soğukluğu vücuduma keskin bir şekilde dokunsa da, gözlerim ileriye, bir adım daha ötesine odaklanmıştı. Bu, sadece bir iş görüşmesi değil; hayatımın dönüm noktalarından biriydi.

Bir süre sonra, çalışanlar birer birer binaya doğru adım atmaya başladılar. Karayolları binası, bizim okula oldukça yakındı. O zamanlar, Devlet Su İşleri ve Karayolları gibi kurumlar, çok büyük ve önemliydi. Geniş arazi üzerine kurulmuş, gösterişli binaları vardı.

Görüşeceğim kişiyi tanımıyordum. Ne zaman geleceğini, nasıl biri olduğunu, hatta adıyla yüzüyle bile tanışmamıştım. O yüzden, merakla binanın içinde gezinirken, gözlerim sürekli hareket halindeydi. Danışmaya gittim ve cebimdeki kâğıdı çıkarıp görevliye gösterdim. Kâğıdı inceledikten sonra, "Henüz gelmedi, birazdan gelir," dedi. "Teşekkür ederim," diyerek dışarı çıktım ve bahçede kısa bir yürüyüş yapmaya karar verdim. Dışarıdaki soğuk havaya karşı, içimdeki sıcak umutla biraz olsun rahatlamaya çalışıyordum.

Yarım saat kadar geçti, ve yeniden danışmaya döndüğümde görevli, "Sağdaki 3. oda," diyerek işaret etti. Hemen yönümü değiştirdim ve odaya doğru ilerledim. Kapı açıktı. İçeride orta yaşlarda, ciddi fakat bir o kadar da samimi bir bey oturuyordu. İçeri girdiğimde, "Hoş geldin. Y. Bey’in bahsettiği kişi olmalısın," dedi.

"Benim," dedim, heyecanımı bastırarak. Odaya adımımı atarken, koltuğu işaret etti. "Otur bakalım, biraz sohbet edelim," dedi.

Sohbetimiz kısa ama anlamlıydı. Gözlerindeki o samimiyet, bir yabancıya gösterilecek en içten ilgiyi taşıyordu. Kısa bir tanışma sonrası, "Araç birazdan gelir, birlikte çıkacağız, ben sana işle ilgili bilgileri yolda veririm," dedi. Beni rahatlatan bir ifade vardı; samimi, sevecen, güven vericiydi.

Kendini tanıttı, mühendis olduğunu söyledi. Bursa Orhaneli ve Emet yollarının yapımını üstlenmişti. Şantiye binası Harmancık’ta olduğu için hafta içi orada kalıyordu, ancak Cumartesi-Pazarları Bursa’ya gelip dönebilirdi. Personeliyle birlikte şantiyede yemeklerini yiyip kalıyorlardı. Şantiye şartlarında yaşamın ne kadar zorlu olduğunu ve bunun insanları nasıl şekillendirdiğini anlatırken, gözlerinde bir başka dünyayı, bir başka hayatı izliyordum.

Çalışma ile ilgili verdiği bilgiler kadar, kişisel düşünceleri de merakımı cezbetti. Arada sırada hayatın akışından, sorumluluklardan, insan olmanın anlamından bahsediyordu. Birden, o derin sohbetin içine kendimi kaptırmıştım. Sözlerini dikkatle dinlerken, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.

"Gençken," dedi, "bazen sorumluluklardan kaçmak isteriz. Ama büyüdüğümüzde, evlendiğimizde, sırtımıza semer vurulmuş bir eşek gibi oluruz."

Benim bu sözlere tepkim hemen hazırdı. "Sen ne demek istiyorsun?" diyecekken, "Biliyorum, bana kızdığını," dedi.

"Bak," diye devam etti, "eşek sıpası özgürlük ister, inatçıdır. Ana babasının yanında çifte savurur. Ancak büyüyüp sırtına semer vurulunca, sahibi ona barınma, yiyecek ve bir yuva sağlar. O, sırtına vurulan yükü taşımanın ağırlığını fark eder ve buna itiraz etmez. Bilir ki, yük düşerse akşam saman yerine sopa yiyecektir. Biz de öyleydik. Ben de senin yaşlarındayken esip gürlüyor, neredeyse her gün devlet kurup devlet yıkıyorduk. Beğenmediğimiz ne varsa onları yok etmekle tehdit ediyorduk. Ancak zamanla her şey değişir. Fırtınaydım, sonra rüzgâra döndüm. Şimdi ise seher yeli gibi ılgıt ılgıt esiyorum. Ama bir süre sonra o da kesilecek. Neden biliyor musun? Evlenmeden önce fırtına, evlendikten sonra rüzgar, çocuğum olunca liman oldum."

Sözleri, beni derinden düşündürdü. "Şimdi bana kızsan da," dedi, "zamanla sen de aynı olacaksın. Bu, benim sana verdiğim bir abi nasihatidir."

Gerçi ben hiçbir zaman fırtına olmamıştım. Annem, hayatım boyunca bana asla fırtına olmama izin vermemişti. Onun sözleri, ruhumun derinliklerine işleyen birer kılavuz gibi her zaman yanımda oldu. Ancak ben de bir poyraz olmuştum, fakat o da kısa süreliydi. Çünkü okul bittikten sonra hemen evlendim ve omuzuma çok ağır sorumluluklar bindi.

Harmancık’ta iki buçuk ay kadar (yaz tatili) çalıştım. O dönemde, sorumluluklarımın büyüklüğünü daha yakından fark ettim. Her şey, aniden bir yük haline gelmişti. .

Ekrem MADENLİ

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Fırtınaydım rüzgar oldum Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Fırtınaydım rüzgar oldum yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
fırtınaydım rüzgar oldum yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.