Fadime Ana
Kocası öldükten sonra yüzü gülmeyen kadının, tek oğlu da ata topraklarını terk edip gurbete gideli, evde kadının ağzını bıçak açmıyor, adeta hayata küsüyordu. Kadın ne kadar üzgün olsa da, her gün yapması gereken işler yine de kendisini bekliyordu.
İstemeyerek de olsa ahırın yolunu tuttu. İneklerini sağdıktan sonra bahçeye çıktı. Dinlenmek için oturduğu çimenlerin üzerinde hareket etmeden sabit bir noktaya bakmaya başladı. Gölgesinde oturduğu armut ağacının dallarında ötüşen kuşların seslerini duymuyor, ağacın ince dallarından çimenlere yağan küçük beyaz çiçeklerin farkında bile olamıyordu. Bir zaman sonra kadın kendi kendine bir şeyler mırıldanmaya başladı.
“Toprak ana kocamı aldın, beni bu genç yaşımda dağ başında dul bıraktın. Kaderde oğlunu görememekte var. Bilirim! Dönüş er ya da geç mutlaka sanadır. Bilirim! Yüzün soğuk, kucağın sıcaktır. Beni kucağına almadan önce, son bir kez Kenan’ımı göreyim.”
Komşusu Esma gelin, bahçede boynu bükük ve çaresiz oturan Fadime Anayı bir müddet evinin penceresinden izledikten sonra dayanamayarak kapıya çıktı, avludan geçip komşusunun yanına geldi. Yaşlı kadına, “Burada ne yapıyorsun?” diye sordu.
Yaşlı kadın omzunu silkerek, “Hiç!” diye cevap verdi.
“Burada tek başına oturma, mutfakta az işim var, hem bana da arkadaş olursun.” Deyince, kadın isteksizce de olsa yerinden doğruldu, arkadaşının peşine takıldı.
Kadın, “Mısır ekmeği yapıp ateşe atayım, birlikte yeriz. Sen divana geç otur. Diye kadına söyleyince, Yaşlı Kadın tahtadan yapılma divanın üzerine oturdu. Ellerini koynuna koyarak gurbetteki oğlunu düşünmeye başladı.
Esma Kadın kilerdeki çuvaldan bir tepsinin içine, mısır unu doldurarak arkadaşının yanına geldi. Kuzinenin üzerinden aldığı sıcak suyu tepsideki una yavaş yavaş dökerek her gün yapmaktan ustalaştığı mısır ekmeğini tamamlayarak pişmesi için kuzinenin fırın kısmından içeriye yerleştirdi. Fadime ana da divanın üzerinden pür dikkat kesilmiş arkadaşını izliyordu.
Esma kadın yıllar önce karşı köyden gelin gelmiş, Fadime’ye komşu olmuştu. Köye geldiği günden beri yaşlı kadınla aralarında sıcak bir bağ oluşmuş, hep yardımına koşmuştu. Hele yaşlı kadının kocası ölüp, oğlu da gurbete gidince kadını daha da kollar oldu. Yaşlı kadın ise kocasının yokluğunda yüreğine taş bağlamış, bu acıya ancak oğlunun varlığı ile katlana bilmişti. Oğlunun gurbette gitmesine acaba alışabilecek miydi?