- 704 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KÜLTÜRÜMÜZDE HAN VE HANCILIK
KÜLTÜRÜMÜZDE HAN VE HANCILIK
Hani amcamdayım ya. Seksen altılık delikanlı anlaktıkca can kulağımla dinlemekteyim. Kültüre de merakımdan dolayı bol bol soruyorum. O da anlatıyor tarihin derin karanlıklarında kaybolmuş geleneklerimizi. Han ve hancılık düştü bu sefer de aklıma.
Başladı amcam anlatmaya. Sözüne şöyle başladı amcam. Keskin’de bizim çocukluğumuzda on tane han vardı. Hanlar zamanın behrinde hayvanların ve insanların konakladığı bir nevi otellerdi. Genellikle dikdörtgen yapılı, iki kattan oluşmuş, geniş bir bahçesi olan yapılardı. Hanın iki kapılı bir girişi vardı. Yani kapı içinde kapı şeklindeydi giriş. Devasa büyüklükteki ana kapı, kağnı at arabası gibi araçlar ve hayvanlara açılırdı. Bu büyük kapının içinde yer alan ikinci kapı da insanlar içindi. Bu kapının adı"kuzuluk deliğ"idi.
Perşembe günleri Keskinin pazarıydı. Kırşehir, Kırıkkale, Yahşıhan, Sungurlu, Çiçekdağ, Yozgat, Sungurlu, Delice, Şereflikoçhisar esnafları çarşamba akşamları doldururlardı hanları. Hancılık bir takım insanlar için ekmek kapısıydı. Dellal han kültürünün yarattığı mesleklerden biriydi. Dellal Murat dayı vardı o zamanlar.. Davudi sesi sokaklarda yankılanırdı Murat dsyının."Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin. Bir maya eşek kayboldu, gören bilen varsa haberdar etsin" sözleri karışırdı rüzgarın uğultusuna. Bir de hayvan güdücüleri vardı. Bu insanlar da Müşteri eşeklerini yaylıma çıkarırlardı.
Han iki katlıydı. Birinci kat ahırlardan oluşurdu ve hayvanlara ayrılmıştı. İkinci katta ise koğuş şeklinde odalar vardı. Balkon şeklinde dizan edilmişdi ikinci katlar. Han müşterisi gecenin geç saatlerine kadar balkonda oturur hasbıhal eder çay kahve içerlerdi. Kağnı, at arabası gibi araçlar ise hanın ortasında konuşlandırılırlardı. Hanın kalitelisi yemek ve yataklarının temiz olmasının yanında su bulundurulmasıyla ölçülürdü. Yani sulu hanlar daha muteberdi o zamanlar.
Hanlar genellikle köylüler içindi. Şehirli esnaf pek kalmazdı buralarda. Onlar dost edindikleri yerli eşrafın evlerinde misafir olurlardı. Handa en çok rağbet gören ürünler Şereflikoçhisardan develerle getirilen tuzlar, Kaman elmaları, kılıçlar soğanıydı. Bunlar dışında süt, yoğurt, pekmez, peynir, tavuk, horoz başta olmak üzere akla gelebilecek tüm gıda ürünleri pazarda satılmak üzere özenle yerleştirilirdi hanın ilgili yerlerine.
Han sahiplerinin yöresinde büyük bir itibarları vardı. Han hayatı her ne kadar karmaşık da olsa büyük bir düzen ve intizam içerirdi. Hancı müşterilerini iyi tanımak zorundaydı. Yerleşimi çok iyi ayarlamak durumundaydı. Gelen müşterilerin aralarında ki ilişkiyi bilmezse hancı, handa karkaşa ve asayişsizlik baş gösterebilirdi. Örneğin birbirleriyle husumeti olan insanları aynı anda hanına kabul etmez ya da birbirlerine en uzak odalara yerleştirirlerdi.
Müşterilerine gelince; kimi müşteriler günü birlikçiydiler. Sadece hayvanlarını bırakırlardı hana. Akşam işlerini bitirince dönerlerdi köylerine. Bazı müşteriler ise uzak yerlerden gelmiş olduklarından dolayı yatılı kalırlardı handa. Bu insanlar tedarikli gelirlerdi. Hayvanlarının ihtiyaçlarını da getirirlerdi yanlarında.
Han hayatı edebiyat ve şiirlerimize de yansımıştır. Han duvarları şiiri en iyi örnektir han hayatına.
Her ürünün ayrı bir pazar yeri vardı. Yoğurtçular, üzümcüler, tavuk ve horozcular, bakliyatçılar, pırtıcılar v.s pazarı gibi ayrılırdı pazar yerleri.
Fırınlarda iki tür ekmek satılırdı. Has ve bayağı somunlardı bunlar. Hatta has somunlar yufkayla dürüm yapılarak yenilirdi köylerde.
Amcamı dinlerken o günlere götürdü hayallerim beni. Nerde öyle yıldızlı oteller. Sıcak sular, banyolar, jakuziler, süit odalar. İşte böyle geldik bu günlere. Valla söyleyeceğim son şey" kıymetini bilelim sahip olduklarımızın"
Davut Tunçbilek/ Ankara
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.