- 945 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Osho - Tek Günah (2)
Osho - Tek Günah (2)
...Delfi’deki kâhin Sokrat’ın dünyadaki en bilge insan olduğunu ilân
etti. Birkaç kişi hemen koşup Sokrat’a dediler ki: "Mutlu ol, kutla!
Sokrat da onlara, "Bu tamamen saçmalık. Bildiğim tek şey var o da
hiçbir şey bilmediğim" dedi.
İnsanların kafaları karıştı ve şaşırdılar. Tapınağa döndüler ve
kâhine, "Siz Sokrat’ın dünyadaki en bilge kişi olduğunu söylüyorsunuz
ama bizzat kendisi bunu yalanlıyor. Tam tersine silme cahil olduğunu
söylüyor. Sadece bir tek şey bildiğini ve onun da hiçbir şey bilmediği
olduğunu söylüyor" dediler.
Kâhin kahkaha attı ve "Bu yüzden onu dünyadaki en bilge kişi ilân
ettim. Tam olarak bu yüzden çünkü cahil olduğunu biliyor" dedi.
Cahil insanlar bilge olduğuna inanır. Deliler en aklı başında kişiler
olduğuna inanır.
Ve sürekli dışarıya doğru bakmak insanoğlunun doğasının bir
parçasıdır. Kendimiz dışında herkesi izledik; o nedenle de başkaları
hakkında kendimizden daha çok şey biliyoruz. Kendimiz hakkında hiçbir
şey bilmiyoruz. Kendi zihnimizin işleyişinin tanığı değiliz, içimizde
uyanık değiliz.
180 derecelik bir dönüşe ihtiyacın var; meditasyon tam olarak buna
ilişkin bir şeydir. Gözlerini kapatıp izlemeye başlaman gerekir.
Başlangıçta karanlıktan başka bir şey bulamayacaksın. Ve pek çok insan
korkup dışarı kaçacak çünkü dışarıda ışık var.
Evet dışarıda ışık var ama bu ışık seni aydınlatmayacak, bu ışığın
sana pek de bir faydası olmayacak. İçsel ışığa ihtiyacın var;
varlığının tam içinden kaynaklanan bir ışığa, ölüm tarafından
söndürülemeyecek bir ışığa, sonsuz bir ışığa. Ve ona sahipsin,
potansiyel var! Onunla birlikte doğdun ama onu arkanda tutuyorsun; ona
hiçbir zaman bakmıyorsun.
Ve yüzyıllar boyunca, pek çok hayat boyunca dışarı baktın, mekanik bir
alışkanlığa dönüştü. Uyurken bile rüyalara bakıyorsun; rüyalar
dışarının yansımaları demektir. Gözlerini kapadığında yeniden hayaller
kurmaya ya da düşünmeye başlıyorsun; bu yine başkalarıyla ilgilenmeye
başladığın anlamına geliyor. Bu o kadar kronik bir alışkanlık halini
almıştır ki çok küçük aralıklar, aralığından kendi varlığına bakıp kim
olduğunun ipuçlarını alabileceğin küçük pencereler bile yoktur.
Başlangıçta çok zor bir mücadeledir, çok çetindir. Zordur ama imkânsız
değildir. Kararlıysan, içsel dünyanı keşfe kendini adadıysan eninde
sonunda gerçekleşecektir. Sadece sürekli olarak kazmaya devam etmen
gerekir, karanlıkla sürekli mücadele etmen lazım. Bir süre sonra
karanlığı geçeceksin ve ışık alemine gireceksin. Ve bu ışık gerçek
ışıktır, güneşin ya da ayın ışığından çok daha hakikidir çünkü
dışarıdaki tüm ışıklar geçicidir; onlar sadece bir süreliğine vardır.
Güneş bile bir gün gelip ölecek. Yalnızca küçük lambalar kaynaklarını
tüketip sabaha doğru sönmezler, bu inanılmaz kaynaklara sahip güneş
bile her gün ölmekte. Er ya da geç bir karadeliğe dönüşecek; ölecek ve
ondan hiç ışık gelmeyecek. Ne kadar uzun yaşarsa yaşasın ölümsüz
değil. İçsel ışık ölümsüzdür; bir başlangıcı ya da sonu yoktur.
Sana hata yapmayı bırak, kendini iyi bir insan yap, karakterini
geliştir demek ilgimi çekmiyor, hiç çekmiyor. Karakterinle hiç
ilgilenmiyorum; yalnızca senin bilincinle ilgileniyorum
Daha uyanık, daha bilinçli ol. Kendi içinde, varlığının merkezini
bulana kadar giderek daha derine in. Çeperde yaşıyorsun ve çeperde
daima kargaşa var. Derine indikçe etrafı kaplayan sessizlik de
derinleşir. Ve bu sessizlik, keyif, ışık deneyimlerinde, yaşamın başka
boyutlara doğru harekete geçer. Hatalar, yanlışlar kaybolmaya başlar.
O yüzden hatalar, yanlışlar, eksikler konusunda endişelenme. Sadece
tek bir şey, tek bir olayla ilgilen. Tüm enerjini tek bir hedefe koy
ve bu da nasıl daha çok bilinçli olacağın, nasıl daha aydınlanmış
olacağın olsun. O kaçınılmazdır; tüm enerjini buna verirsen
gerçekleşecek. O senin doğuştan sahip olduğun hakkındır.
AHLÂK İYİ VE KÖTÜ NİTELİKLERLE İLGİLENİR. Bir insan --ahlâka göre--
dürüstse, doğruysa, güvenilirse, inanılırsa iyidir.
Bilinçli bir insan sadece iyi bir adam değildir, çok daha fazlasıdır.
İyi bir insan için iyilik her şeydir; farkında bir insan içinse iyilik
sadece bir yan üründür. Kendi varlığının farkına vardığın an iyilik
seni bir gölge gibi takip eder. O zaman iyi olmak için bir çabaya
gereksinim yoktur; iyilik senin doğan olur. Ağaçların yeşil olması
gibi sen de iyisin.
Ama "iyi adam" farkında olmak zorunda değildir. Onun iyiliği büyük bir
çaba sonucudur, kötü şeylerle; yalan söylemekle, çalmakla, dürüst
olmamakla, şiddetle, yalancılıkla savaşıyor. Onlar iyi adamın
içindedir ama bastırılmıştır, her an yeniden püskürebilir.
İyi adam hiçbir çabaya gerek olmaksızın kötü adama dönüşebilir çünkü
bu kötü niteliklerin hepsi oradadır, yalnızca harekete geçmemiş halde
durmakta, büyük bir gayretle bastırılmaktadır. Şayet bu gayrete bir
son verecek olursa onlar yaşamında hemen püskürmeye başlayacak. Ve iyi
nitelikler sadece üretilmiştir, doğal değildir. Dürüst olmak, içten
olmak, yalan söylememek için çok gayret gösterir ama o bir çabaydı,
yorucuydu.
İyi adam her zaman ciddidir çünkü baskılanmış tüm kötü nitelikler onu
korkutmaktadır. Ve o ciddidir çünkü içten içe iyiliği için paye
edinmeyi, ödüllendirilmeyi arzular. Saygın olmak için yanıp
tutuşmaktadır. Sözde azizlerin çoğunlukla sadece "iyi adamlardır."
"İyi adam"ın ötesine geçmek için sadece bir yol vardır ve bu da
varlığına daha çok farkındalık getirmektir. Farkındalık üretilebilecek
bir şey değildir; o zaten oradadır, sadece uyandırılması gerekir.
Tamamen uyandığında yaptığın her şey iyidir ve yapmadığın her şey
kötüdür.
İyi adam kötüden kaçınmak ve iyi şeyi yapmak için çok büyük bir gayret
sarf etmek zorundadır; kötü onun aklını sürekli çelmektedir. O bir
seçim; her an iyiyi seçmek ve kötüyü seçmemek zorundadır. Örneğin
Mahatma Gandhi gibi bir adam; o iyi bir adam. Hayatı boyunca iyinin
tarafında olmak için çok çalıştı. Ama yetmiş yaşındayken bile cinsel
rüyalar görüyordu ve çok fazla kızgındı: "Uyanık olduğum zamanlar söz
konusu olduğunda kendimi seksten tamamıyla özgürleştirebiliyorum. Ama
uyurken ne yapabilirim? Gündüz bastırdığım her şey geceleyin geliyor."
Bu sadece şunu gösteriyor; o hiçbir yere gitmemiştir. O senin
içindedir, sadece beklemekte. Gevşediğin anda, çabayı ortadan
kaldırdığında --ve en azından uyurken gevşemek ve çabayı ortadan
kaldırmak durumundasın-- baskılamakta olduğun tüm kötü nitelikler
rüyaların haline gelmeye başlar. Rüyaların senin bastırılmış
arzularındır.
İyi adam sürekli çatışma halindedir. Hayatı keyifli değildir; içinden
geldiği gibi gülemez, şarkı söyleyemez, dans edemez. Her şeyde sürekli
yargılama yapar. Yaşamı lanetlemeler ve yargılarla doludur. Ve bizzat
kendisi iyi olmak için çok çalıştığından başkalarını da aynı
kriterlere göre yargılıyordur. Seni olduğun gibi kabul edemez; sadece
onun iyi olma talebini gerçekleştirirsen seni kabul edebilir. Ve
insanları oldukları gibi kabul edemediği için de onları lanetler.
Senin tüm azizlerinin içi herkes için lanetlemelerle doludur; onlara
göre hepiniz günahkârlarsınız.
Bunlar hakiki dindar insanın nitelikleri değildir. Hakikaten dindar
bir adamın hiçbir yargısı yoktur, laneti yoktur. Bir tek şunu bilir ki
hiçbir eylem iyi değildir ve hiçbir eylem kötü değildir; farkında
olmak iyidir, farkında olmamak kötüdür. Farkında olmadan tüm dünyaya
iyi gözüken bir şey bile yapabilirisin ama dindar kişi için o iyi
değildir. Ve sen kötü bir şey yapabilirsin ve dindar kişi haricinde
herkes tarafından lanetleneceksin. O seni lanetleyemez çünkü sen
bilinçsizsin; senin şefkate ihtiyacın var yargılanmaya değil.
Lanetlemek değil; sen cehennemi hak etmiyorsun, kimse cehennemi hak
etmiyor.
Kesin bir farkındalık noktasına gelmenin seçmekle bir alâkası yoktur;
sen yalnızca ne iyiyse onu yaparsın. Onu masum bir şekilde yaparsın,
tıpkı gölgenin seni takip ettiği gibi, çabasız. Koşarsan gölgen de
koşar; durursan gölgen de durur ama gölge açısından bir gayret yoktur.
Farkında olan bir kimse iyi adamla eş anlamlı düşünülemez. O iyidir;
ama çok farklı bir biçimde, çok farklı bir açıdan. O iyidir, iyi
olmaya çalıştığından değil; iyidir çünkü o farkındadır. Ve
farkındalıkta şeytani, kötü, tüm bu lanetleyici sözcükler karanlığın
ışıkta kaybolması gibi kaybolurlar.
Dinler sadece ahlâk olarak kalmaya karar verdiler. Onlar ahlâkî
kurallar; onlar toplum için kullanışlı ama senin için kullanışlı
değil, birey için kullanışlı değil. Onlar toplum tarafından yaratılmış
kolaylıklar. Doğaldır ki herkes çalmaya başlarsa yaşamak
imkânsızlaşacaktır; herkes yalan söylemeye başlarsa yaşamak
imkânsızlaşacaktır; eğer herkes düzenbaz olursa yaşayamazsın bile. O
nedenle en alt seviyede toplum ahlâka ihtiyaç duyar; toplumsal bir
menfaattir ama dini bir devrim değildir.
Sadece iyi olmakla yetinme.
Unutma, neyin iyi neyin kötü olduğunu düşünmek bile zorunda olmadığın
bir noktaya gelmek zorundasın. Farkındalığının, bilinçliliğinin bizzat
kendisi seni iyiye doğru götürüvermeli; bastırmak yok. Mahatma
Gandhi’yi farkında bir adam olarak adlandırmazdım, sadece iyi bir adam
ve gerçekten iyi olmak için çok çabaladı. Onun niyetlerinden şüphem
yok ama iyilik konusunda takıntılıydı.
Farkında bir insan hiçbir şey için takıntılı değildir; takıntısı
yoktur. O sadece rahattır, sakin ve sessizdir, dingin ve durudur.
Sessizliğinin içinden ne çiçeklenirse iyidir. Her zaman iyidir;
seçimsiz farkındalıkta yaşar.
O yüzden sıradan iyi adam kavramının ötesine geç. İyi olmayacaksın,
kötü olmayacaksın. Sadece tetikte olacaksın, bilinçli, farkında ve
sonra ne gelirse iyi olacak. Bir başka açıdan diyebilirim ki
farkındalığının bütünlüğünde Tanrısallığa ereceksin. Ve iyi,
Tanrısallığın sadece küçücük bir yan ürünüdür.
Dinler sana iyi olmayı öğretip duruyorlar ki bu sayede bir gün Tanrıyı
bulasın. Bu imkânsız; hiçbir iyi adam Tanrısallığı bulamamıştır. Ben
tam tersine olanı öğretiyorum: Tanrısallığı bul ve iyi kendiliğinden
gelecek. Ve iyi kendiliğinden geldiğinde kendisine has bir güzelliği,
zarafeti, basitliği ve alçakgönüllülüğü vardır. Ne burada ne de
ahrette bir ödül istemez. O kendi kendisinin ödülüdür.
KAYNAK: OSHO
YORUMLAR
osho çok sevdiğim bir bilge. mistik bir hint filozofu, dinle müslümanlıkla çelişen bir bir öpreti değil özünde. bazı kişiler bilip bilmeden konuşuyor gibi. sokrates'in başka bir versiyonu gibidir osho, konuşarak dile getirdi düşüncelerini, onun fikirlerini yazan başkaları oldu.
yazının sonunda osho adı belirtilmiş doğru, ama kendi yazılarınızı yayınlamanız gerekirdi burada. yeni ve esinli yazılarınızı bekleriz.
Lutfiye Canacik
Aynur Engindeniz
Ben sizi kirdigim için, siteye blog adini yazmayı unuttuğum için binlerce kez özür dilerim.saygilarimla
On yargili olmayı istemem, ama Müslümanlık herkesin içindedir, farklı kaynakları okuyarak, ya da kuran dışında, incil, tevrat gibi kutsal kitapları okuyarak, müslümanlıktan sapmazsiniz, merak etmeyin.müslümanlık ayrıca, bir kusur islenmisse, yüzüne vurmak değil, kibarca uyarmaktir. Ben blog adini koymak dikkatimden kaçmış olabilir, ben insanım robot değil, ve mükemmel değilim.mükemmel olan Allah'tir. Yazdiklarima kirilmanizi istemem asla. Ama araklamak kelimesi kaba bir tabir. Tekrar iyi geceler
Aynur Engindeniz
Doğrudur,kaynak; osho diye belirttim, blog yazmadim, benim demedim asla, zaten web e yazdığımızda direk blok çıkar karşınıza.tesekkur ederim blog kaynağını da yazdığınıza, bir daha blogu da belirtirim.sizde oshovyu takip eden birini gormektenfe mutlu oldum.iyi geceler
Aynur Engindeniz
Osho'yu takip etmek işine gelince bir Müslüman bu adamın söylediklerini kaale almaz. Bence siz de çok şaapmayın. Temkinli yaklaşın.