- 422 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEFA, TIR ALTINDA
SEFA, TIR ALTINDA
(Bir Mucize Öyküsü)
Çocukluk yaşantım 42. Sokak 50 No lu gecekonduda geçti. Bulunduğumuz bölgede ilk gecekondu yapılaşmaları Kırıntı ve Yeniköy’den gelen insanların tarafından 1955 senesinden itibaren başlamıştır. O yüzden de mahallemizde bulunan çocuklar ya akrabamız ya da köylümüz oluyordu. Aramız da çok sıkı bağlar bulunmaktaydı. Ara sıra birbirimiz ile küsmüş olsak da (küslüğümüz fazla sürmezdi ) birbirimize çok bağlıydık. Burada yaşayan o çocuklar her zaman o günlerin özlemini çekmektedir. Yaşadığımız günlerde elbette ki unutulmayacak bir çok olay yaşadık. Ben, aklıma geldikçe bunları sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Günlerimiz genellikle çelik çomak, taşlı kuka, futbol, gazoz kapağı, misket, güvercin takla, birdirbir, topaç çevirme, seksek, beştaş, ceryan, saklambaç, çukur kazmaca, çattı pattı kaç attı v.s. oyunları oynamakla geçerdi. Şimdiki çocuklar, bu oyunların büyük bir kısmını bilmemektedir.
Kışın kar yağdığı zamanlarda ya kartopu oynardık ya da kızak kayardık. O dönemlerde oyun oynayacağımız alanlar bayağı fazlaydı. Kızaklarla yukarıdan aşağıya epey uzak bir mesafeye kadar kayardık, tekrar kaydığımız yere gelene kadar da bayağı yorulurduk. Bağlık bahçelik alanlar da epey çoktu. Tabi ki olgunlaşan meyveler o kadar çok olurdu ki, istediğimiz gibi bahçelere girip meyveleri yerdik. Çocuk aklımıza göre sanki hepsi bizim sayılırdı, çalma fikrini aklımıza bile getirmezdik alıp yerdik.
Mesire yeri olarak da genellikle Atatürk Orman Çiftliği’ne giderdik. İçindeki hayvanat bahçesini gezer, çeşitli hayvanları görürdük. Uzak olmasına rağmen Çubuk Barajı’na gider piknik yapardık. O dönemlerde açık hava sinemaları vardı. Gündüzleri sinemada temizlik yapar, arasıra da bozuk paralar bulurduk. Akşamları da bedava film seyrederdik.
Yaz ayları en büyük zevklerimizden biri de Hatip Çayı’nda yüzmekti. O dönemlerde Bayındır Barajı henüz inşa edilmemişti. Hatip Çayı’nda ilkbahar ve sonbaharda fazla yağmur yağdığı zaman sel baskınları olur, Mamak bölgesini sel suları kaplardı. 1957 ve 1962 yıllarında olan seller çocukluk hatıralarımda büyük bir yer tutmaktadır. 1962 yılındaki Misket mahallesin oluşan selde (Kopukgilin) Rıza AYDOĞAN’ın kızı Sedef, henüz 9 yaşında iken sel sularına kapılıp boğularak ölmüştü.
Hatip Çayı’nın üzerinde; Mamak Samsun Yolu Köprüsü’nü epey geçtikten sonra Haciyaz dediğimiz bir bölge vardı, oraya yüzmeye giderdik. Haciyaz dediğimiz bölgeden kum çıkarılırdı. Bu nedenle de çayın içinde ufak ufak göletler oluşurdu, biz de orada yüzerdik.
Hatırladığım kadarıyla galiba sekiz yaşlarındaydım. Yine bir yaz günü Sümerbank bezinden yapılan pijamaları yanımıza aldık. Pijamaların ayak ve bel kısımlarını iple sıkıca bağlar, suda ıslatıp ağzımızla beze üfleyerek şişirirdik. Şişen pijamanın ayak kısımlarını açıp gövdemizi arasına koyup, kendimize can simidi yaparak, ellerimizi ve ayaklarımızı çırparak yüzmeye çalışırdık. Tabi ki şimdiki çocuklar bu bizim can simidinin nasıl olduğunu tahmin bile edemezler.
Haciyaz da yüzmek için ben amca oğulları Hasan, Hüseyin, Dursun ve ayrıca Hüsamettin, Sefa ve isimlerini hatırlayamadığım birkaç çocukla beraber yola çıktık. Haciyaza gitmek için Samsun Yolu Köprüsü’nden geçmek zorundaydık. Samsun Yolu Köprüsü’nün üzerinde karayolu, altından da Demiryolu taşıtları geçiyordu. O dönemlerde trenlerin önünde buharlı (kara tren denilen) kara is çıkaran lokomotifler bulunurdu. Lokomotif, köprünün altından geçerken, kara dumanını köprünün korkuluklarından yukarıya doğru çıkarırlardı.
Samsun Yolu Köprüsüne geldiğimiz zaman, korkuluklardan mümkün olduğu kadar aşağıya sarkar Lokomotif’in çıkardığı dumanla, yüzümüz ve bedenimizin kara is olmasını sağlamaya çalışırdık. Tren geçer geçmez durduğumuz korkuluklardan inip koşarak karşı korkuluklara geçer, tekrar aşağıya sarkar kendimizi karartmaya çalışırdık. Çocukluk işte en büyük zevklerimizden biri de buydu, en fazla kim kararmış diye yarışırdık.
O gün epey yol aldıktan sonra Samsun Yolu Köprüsü’ne gelince hemen korkuluklara çıkıp aşağıya sarkıp, trenin gelmesini bekledik. Tren gelip geçtikten sonra korkuluklardan atlayıp yola baktık. Taşıtlar uzaktan geliyordu, karşıya doğru koşmaya başladık. Yolun ortasında Sefa yere kapaklanarak düştü, kalkmaya çalışırken karşıdan bir tır aracının geldiğini görerek yere iyice yattı. Biz karşıdan çaresizlikle bakıyorduk. Tır frenledi ama Sefa’nın üzerinden geçerek biraz ileride ancak durabildi. Sefa iki teker boşluğu arasında kalmıştı. Arkadan gelen birkaç araç da fren yapıp durdu. Sanki bir mucize olmuş ve Sefa’ya hiçbir şey olmamıştı. Sefa, ayağa kalkıp şaşkın bir vaziyette koşarak yanımıza geldi. Tırın şoförü (galiba yabancı uyruklu) yanımıza gelerek Sefa’nın damağını eliyle yukarı kaldırıp su içirdi
Biz o şaşkınlıkla Sefa’ya senin yüzünden treni kaçırdık diye kızdık. Sefa düştüğü zaman ellerinde ve ayaklarında ufak tefek sıyrıklar oluşmuştu. Olaydan biraz zaman geçtikten sonra birbirimize sarılıp kucaklaştık.
Yüzmeye gittiniz mi diye merak edenleriniz olabilir. Tabi ki yüzmeyi unutmadık. Haciyaz’a gidip yüzdük.
Cemal Aydoğan
----------------------------------------------
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.