- 945 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
ŞEPKEEEE. -2-
Bu sefer biraz uzun olacak maalesef.Çünkü bölmem mümkün değildi. Tüm okuyucuların sabır ve hoşgörüsüne sığınarak başlıyorum.
*******
İskilipli Atıf Hoca Giresun’da yapılan mahkemesinde bu ilde şapka karşıtı gösteriler yapan kişilerle yüzleştirildi. Geniş bir sorgulamadan geçirildi ama hakkında vatandaşı isyana sürükleyen bir davranışı olmadığı gibi yayımladığı kitabın ( Frenk Mukallitliği ve Şapka) Şapka kanunundan önce yayımlanmış olması sebebiyle kişiye geriye dönük ceza verilemeyeceği hükmü mucibince beraat etmişti. Yani özetleyecek olursak Giresun Mahkemesi ‘’ Herhangi bir ceza verilmesini gerektirecek bir şey yok’’ demişti.
Giresun Mahkemesi herhangi bir suç ve dolayısıyla ceza verilmesi söz konusu değildir demişti ama Atıf Hoca tamamen paçayı kurtarmış değildi. Bir kez de İstanbul ve Ankara’da yargılanacaktı.
İşte bu noktada insanın kafası karışıyor. Çünkü Giresun’daki mahkemede beraat ettiyse İstanbul ve özellikle Ankara’da bir kez daha niçin yargılanıyor? Bu soruya verebileceğimiz tek cevap ‘’ Suçu sadece Frenk Mukallitliği adlı kitabı yazmak değildi ki’’ olabilir. Nitekim de öyle oldu. Ankara mahkemesinde başka suçlardan da yargılandı. Daha doğrusu o başka suçlar dediğimiz suçlar da dava dosyasına eklendi.
İşte Mahkemenin bu Ankara bölümüyle ilgili olarak bu sefer de ‘’ Aaaa kuşa bak ‘’ diyenler bizlere mahkeme kararının sadece minicik bir pasajını aktardılar. O pasajda şöyle deniyordu:
...Hoca Atıf Efendi’nin TC’nin yenilik ve ilerlemeye doğru attığı adımlara mani olmak ve halkı isyan ve irticaa teşvik etmek kastıyla İstanbul’da 1924 sonlarında "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı eseri yayınladığı ve muhtelif vasıtalarla memleketin muhtelif yerlerine dağıttığı sıralarda İstanbul Polis Müdüriyeti tarafından Birinci şube raporuyla Dâhiliye Vekâletine ihbar edildiği (1925), adı geçen vekâletin 4717 numaralı emirleri ile mezkur risalenin toplatılmasının ve dağıtılmasının yasaklanmasının İstanbul’a bildirildiği ve kitapların bir kısmına el konulduğu halde, emrin uygulanışı tarihinden bir müddet sonra adı geçen eserin isyanın çıktığı mıntıkalarda yapılan aramalarda elde edilmesi ve muhakemeleri yapılan maznunlara yöneltilen suallerden eserin isyandan bir iki ay evvel bahsedilen muhitlere gelerek elden ele gezdirilmek suretiyle gizliden gizliye okunduğu ve Şapka İksâsı Hakkındaki Kanun’un kabul edilmesi üzerine muhtelif mahallerde şapka aleyhinde propagandada bulunan kişilerin tevkifi esnasında yapılan aramalarda bahsedilen esere tesadüf edildiği ve yapılan tahkikatta adı geçen eserin masum halkın fikirlerini iğfal ve irticaa teşvik maksadıyla Anadolu’nun içerlerine ve bilhassa doğu vilayetlerine ücretsiz olarak gönderildiği ve eserin basımı ve dağıtımı hükümetçe men edildiği halde basımı ve dağıtımı için gayretler gösterildiği çeşitli bölgelerdeki isyanın çıkışında amil ve en mühim tahrik vasıtası olduğu……………………………………. adı geçen kişinin son isyan hadisesi ile maddeten ve manen alakadar bulunduğu bir çok delil ile anlaşıldığını ve ortaya çıktığı... Bu hususla ilgili muhtelif raporlarından anlaşılmakla, harekerinin karşılığı olan Kanun-ı Ceza-yi Umumi’nin 45. Maddesinin "her biri cürmün husûlü maksadıyla ef’alimiz buradan beri ya birkaçını icra eylerse zikredilen şahıslara hemfiil denilir ve cümlesi fail-i müstakil gibi mücâzât olunur." Diyen muharrer fırkası dolayısıyla adı geçen kanunun 55. Maddesinin TC’nin teşkilat-ı esasiye kanununu tamamen veya kısmen tağyir... veya ifa-yı vazifeden men’ine cebren teşebbüs edenler idam olunur" diyen muharrer fırkası mûcebince İskilipli Hoca Atıf efendinin salben idamına... oy birliği ile karar verildi.
Dikkatinizi çekerim ! Aradaki noktalı boşluğu hesaba katmayacak olursak bu mahkeme kararından ne anlıyoruz? İskilipli Atıf Hoca Giresun’da beraat ettiği suçtan Ankara’da idam cezası aldı. Yani daha da açık olarak: Giresun’da paçayı kurtardığı şapka meselesi Ankara’da idamına sebep oldu. O halde Atıf Hoca şapka yüzünden idam edildi.
Evet…Bu sefer de ‘Aaaa kuşa bak’’ diyenler bizi sadece kuşa bakmaya yönlendirdiler ve o nokta nokta boşlukta neler yazdığını göstermediler. Oysa o boş kısımda çok önemli şeyler yazıyordu. Ne mi yazıyordu? Buyurun:
………..ve Atıf Efendi; geçmiş hayatı itibarı ile de 31 Mart irtica hadisesinde ve Mahmud Şevket Paşa merhumun katledilmesinde de alakadar bulunduğundan çeşitli suçlar ile cezaya çarptırıldığı Sinob’a sürüldüğü ve bundan başka milli mücadelenin en buhranlı zamanında Anadolu içlerine doğru uzanmış işgal ordusuna mukavemet edilmemesi hususunda başkanlığını yaptığı Teali İslam Cemiyeti adına düzenlediği beyannameleri sonradan aldığı çeşitli inkar tertiplerine rağmen yunan tayyareleri ile istiklali ve hayat hakkı için mücadele eden Anadolu köylerine attırdığı ve yeniliğe ve cumhuriyete daimi bir düşman vaziyeti almış olan ……
Yani İskilipli Atıf Efendi aynı zamanda
1- 31 Mart ayaklanmasına karıştığı için.
2-Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi olayında parmağı olduğu için.
3- Kurucu üyesi olduğu Teali-i İslam Cemiyeti’nin Kurtuluş Savaşı sırasındaki kuvay-i milliyeye düşmanca tutumundan dolayı da yargılanmıştır.
Yani ‘’ Kuşa bak ‘’ diyenler de bizleri başka taraflara bakmaktan alıkoydular. Oysa şu üç maddeye de bakmak bu konuya çok daha açıklık getirecek ve ‘’ İskilipli Atıf Hoca Niçin İdam edildi?’’ sorusuna daha net cevap bulabilecektik.
Evet..Dikkat edilirse İskilipli Atıf Hoca hiç de öyle ‘’ Ali Ata bak’’ diyenlerin dediği gibi şapka kanununa karşı eylemleri ve söylemleri yüzünden asılmamış değildi. Eğer öyle olsaydı mahkemenin karar tutanağının çok büyük bir bölümü yine şapka kanununa muhalefet ile ilgili olmazdı. Oysa Ankara Mahkemesi kararının çok büyük bir bölümü şapka meselesiyle ilgiliydi.Ama bu mahkemede yeni suçlar da eklenmişti. Yani bir bakıma ‘’ Evet şapka meselesi de var ama asıl sebep şapka meselesi değildi’’ denilebilir. O zaman devam edelim ve yukarıdaki üç maddeyi tek tek ele alalım.
2. İddia: İskilipli Atıf Hoca 31 Mart ayaklanmasına da karıştığı için asıldı. Yani cezasını ağırlaştıran nedenlerden biri de buydu.
31 Mart Ayaklanması ne zaman oldu? 13 Nisan 1909 da ( Rumi takvime göre 31 Marta tekabül ettiğinden olaya 31 Mart Olayı dendi daha sonra )
İskilipli Atıf Efendi ne zaman idam edildi? 4 Şubat 1926 da.
Şimdi soralım:
S-1 13 Nisan 1909 dan, 4 Şubat 1926 ya kadar neyi beklemiş neden asmamışlar? ( 17 sene sonra mı akıllarına gelmiş 31 Mart Olayına karıştığı.)
S-2 Böyle irticai bir eyleme karışmış olan adamın 1924 de yazdığı kitaba zamanın Milli Eğitim Bakanlığı nasıl izin vermiş? ( yani Atıf Hoca bir yerlere kaçmış filan da değil.)
S-3 Osmanlı Devletinden kalan borçları ‘’ Biz artık Osmanlı Devleti değiliz’’ diye reddeden ve Lozan antlaşmasına göre sadece kendine ait kısmı ödeyen Türkiye Cumhuriyetinin üzerine vazife midir Osmanlı Devletine karşı yapılmış olan bir ayaklanmayı tekrar yargılamak?
Ve hepsinden önemlisi İskilipli Atıf Hoca 1926 yılında böyle bir suçtan yargılanamaz. Neden mi? Az sonra anlatacağım.
3. İddia: Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi olayına karıştığı için:
Bakalım Mahmut Şevket Paşa ne zaman öldürüldü?
Efendim, 31 Mart isyanını bastıran Hareket Ordusunun başkomutanı olan Mahmut Şevket Paşa 11 Haziran 1913 de bir suikasta kurban gider. İskilipli Atıf Hoca’nın da bu suikastta parmağı olduğu söylenir. Yapılan yargılanması sonucunda da Sinop’a sürülür (Ankara mahkemesinin karar tutanağında da belirtildiği üzere)
Yani bir suça karışma olayı görülmüş ve cezası verilmiştir. Yaklaşık iki yıl sürgün cezası çekmiştir bu suç nedeniyle.
Şimdi tekrar soralım.
S-1 Cezası verilmiş ve bir kısmı çekildikten sonra affedilmiş bir suç dolayısıyla bir insan o suçu işlediği tarihten 13 sene sonra bir daha yargılanabilir mi?
S-2 Osmanlı Paşası Mahmut Şevket Paşa’nın katli davası Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ele alacağı bir dava mıdır? ( Bu soruyu özellikle de ‘’ ben Türk’üm, Osmanlı Değilim’’ Diyenlere soruyorum. )
Burada bir kez daha söyleyeceğim: İskilipli Atıf Hoca bu suçtan da yargılanamamazdı. Yani gerek 31 Mart Olayı, gerekse Mahmut Şevket Paşa’nın katli konusu bırakın Ankara Mahkemesi karar tutanağına girmeyi, mahkeme salonundan bile içeri girmemeliydi eğer hukuk denen bir kavramın kutsallığına inanıyorsak.
Neden böyleydi? Geleceğim. Şu son iddiayı da ele alalım.
4- İddia: İskilipli Atıf Hoca , Milli varlığa düşman cemiyetlerden Teali-i İslam Cemiyetinin kurucusuydu. Bu cemiyet Milli Mücadele yıllarında sürekli Milli mücadele aleyhine çalışmış, hatta yayınladığı bir bildiri ile halkı milli mücadeleye karşı kışkırtmıştı. Hatta bu bildiriyi Yunan uçakları ile Anadolu’nun çeşitli şehir, kasaba ve köylerine attırmıştı. Ayrıca İskilipli Atıf Hoca ‘’ "islamın kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte , İslam alemi için hiç bir tehlike yoktur.’’Demişti vakti zamanında, ki başka hiç bir suçu olmasa da sırf bu son yazdığımız sebep yüzünden bile yüzlerce kez asılsa azdı.
İşte bize ‘’Ali ata bak’’ diyenlerin sıkı sıkı yapıştıkları, daha doğrusu yapışmak zorunda kaldıkları tek dayanak olarak bu kaldı ellerinde. İşin ilginci nedir biliyor musunuz. Üç madde halinde sunduğum bu suçların hepsini işlemiş olsaydı bile İskilipli Atıf Hoca bırakın idam edilmeyi, yargılanamazdı bile 1926 yılı Şubat ayında.
Biliyorum bazılarınız ‘’ Oha yani. Daha ne yapmalıydı ki yargılansın?’’ diye düşünüyorsunuz ve de haklı olabilirsiniz ama inanın ben de haklıyım.
İskilipli Atıf Hoca bu üç suçtan yargılamazdı çünkü 16 Nisan 1924 tarihinde çıkan bir af yasası mucibince Yüz ellilikler denen yüz elli kişi dışında herkesin ama herkesin o tarihe kadar işlemiş oldukları suçlar affedilmişti.
Kısaca o konuyu biraz açayım:
9 Nisan 1924 te Meclise sunulup 16 Nisan 1924 Tarihinde kabul edilen Genel Af Yasasına göre:
1. Ve 2. Madde daha ziyade savaşta esir edilen ya da savaş sırasında hapsedilmiş olan yabancılarla ilgili olduğu için o maddeleri uzun uzun yazmıyorum ama 3. Madde aynen şöyleydi( Arzu eden olursa o maddeleri de yazabilirim)
3. MADDE: 1923 affında olduğu gibi bu af kanununda da Lozan Barış Konferansında Türk Hükümetinin affın dışında kalmasını talep ettiği 150 kişi aftan istisna tutulmuştur.’’
Yani aslında Atıf Hoca 1924 te de değil daha önce 1923 de yapılan af kanunu mucibince 1926 yılında yargılanamazdı. Geçmişte işlenmiş bir suçtan dolayı bir insanın bir daha yargılanabilmesi için o suçu tekrar işlemiş olması lazımdı.
Şimdi soralım: İskilipli Atıf Hoca bir kez daha mı 31 Mart irtica ayaklanmasına karıştı? Hayır. Bir kez daha mı Mahmut Şevket Paşa’yı öldürdü? Hayır. Bir kez daha mı Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya bildiri attırdı? Hayır. Ama tüm bunlardan yargılandı ve idam edildi. Ya da bu eski suçları ,-aslında cezası iki ay hapis olan - şapka kanununa muhalefet suçunu, idam cezasına yükseltti.
Peki Atıf Hoca bu dördüncü iddiadaki suçları işlemiş miydi?
Tek tek ele alalım:
A) T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük derslerinde tam 33 sene ‘’Milli Varlığa Düşman Zararlı Cemiyet’’ Olarak anlattığım ve öğrettiğim Teali-i İslam Cemiyetinin üyesi miydi mesela?
Evet...Bu Cemiyetin hem de kurucu üyesiydi. Sonradan şeyhülislam olacak olan ve asıl baş belası olan Mustafa Sabri Efendi ve Molla Said Efendi ile birlikte… ( Bu Molla Said, hep Said-i Nursi ile karıştırılırsa da alakası yok. Bu tamamen bir başka kişi. Konuyu uzatmamak için uzun uzun yazmıyorum.) Asıl baş belası Mustafa Sabri denen İngiliz ajanı alçaktı ve bu alçağın fetvasıyla asılmıştı Boğazlayan kaymakamı Kemal Efendi 14 Ekim 1922 de. Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’in Ermeni tehciri meselesi dolayısıyla asıldığını sanırım tarihle ilgili olan herkes bilir.
B) Teali İslam Cemiyeti gerçekten de zararlı bir cemiyet miydi?
İşte zurnanın zort dediği yer burası.
Teali-i İslam Cemiyeti Milli Mücadeleye zarar vermek için kurulmuş bir cemiyet değildi. Ama zarar veriyordu.
Cemiyet hakkında uzun ve tafsilatlı bilgiye bilmem gerek var mı? Arzu edilirse onu da yazarım. Ama adından da görüldüğü gibi bu cemiyetin amacı İslamın Yücelmesiydi.
Şimdi denilebilir ki ‘’ Hocam ! İslamın yücelmesi niçin Milli Mücadeleye zarar versin ki?’’
Elbette ki İslamın yücelmesi Milli Mücadeleye zarar vermemeliydi. Ancak düşman yurdun her tarafını işgal ederken birinci amaç düşmanı yurttan kovmak , daha sonra da İslamı Yüceltmek olmalıydı ki İslam zaten yüce bir dindir. Yani bana göre Teali-i İslam Cemiyeti yanlış bir zamanda yanlış bir iş yaptığı için zararlıydı. Devir, Sütçü İmam gibi, Mustafa Hulusi Efendi gibi silaha sarılmak devriyken ‘’Silahtan önce İslama sarılmalıyız’’ Demek yanlıştı. ( Naçizane benim şahsi kanaatimdir.)
‘’Teali-i İslam Cemiyeti, kurtuluşu ve selamete ermeyi halifeye bağlılıkta görüyordu. Bu sebeple de Mücadaleye zarar veriyordu. ‘’ Diye anlattık hep. Ama işin doğrusu biz de pek çok konuda ‘’Aaaa kuşa bak’’ diyorduk. Çünkü?
Çünkü zurnanın bir kez daha zortlayacağı bir yer vardı.
Teali-i İslam Cemiyetinin faaliyetlerini İnsanların kafasını karıştıran bir hareket olarak görüp milli bir mücadele başlamışken bu tip dini bir hamlenin insanlarda kafa karışıklığına yol açacağını, dolayısıyla bu tip din adamı kisvesindeki insanlara karşı dikkatli ve uyanık bulunulması gerektiğini söyleyen Mustafa Kemal de insanlarda kafa karışıklığına sebep oluyordu.
Biliyorum. Bu sefer de ben sizin kafanızı karıştırdım. Gelin daha açık anlatalım:
İskilipli Atıf Hoca’yı ilk etapta neyle suçluyoruz? Halifeci olmakla değil mi? İyi ama Mustafa Kemal de aynı dönemde halifeciydi. Daha doğrusu söylemleri öyleydi.
İskilipli Atıf Hoca selamete ermenin halifelik makamını ayakta tutmak, onu korumak ve yüceltmek olduğunu söylüyordu değil mi? Bunları söylediği için de suçluydu değil mi? Peki hangi tarihte söylüyordu bunları? 1920
Mustafa Kemal ne diyordu peki?
a) 23 TEMMUZ 1919 ERZURUM KONGRESİ AÇIŞ KONUŞMASINDAN : “En son duam şudur ki, istekleri gerçekleştiren Büyük Allah, sevdiği Hz. Mııhammed hürmetine bu kutsal vatanın sahibi ve savunucusu, kıyamete kadar Hz. Muhammed’in dinin en sadık koruyucusu olan necip milletimiz ile saltanat ve yüce hilâfeti korusun ve mukaddesatımızı düşünmekle sorumlu olan heyetimizi başarılı kılsın! Amin.
b) 11 Haziran 1919’da aldığı mektupta İngilizlerin, “Mustafa Kemal’in Anadolu’da dolaşmasının sakıncalarını görüp İstanbul’a istemeleri” üzerine Mustafa Kemal, Padişah Vahdettin’e yazdığı şikayet mektubunun girişinde:
“Büyük milletin ve mukaddes Hilâfetin tek ve gerçek direği bulunan saltanat-ı hümayunlarını Allah âfetlerden korusun!’’
c) 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi’nin bitiminde, kongre bir bildiri yayınlar. Bu bildirinin ikinci maddesine göre; ‘’Osmanlı topluluğunun bütünlüğü ile milli bağımsızlığın sağlanması ve yüce Hilâfet ve Saltanat makamının korunması için milli güçleri etken, milli iradeyi hâkim kılmak esastır’’ ( Biz derslerde tabii ki ‘’ Hilâfet ve Saltanat makamının korunması için’’ cümlesine asla yer vermedik.)
d) M.Kemal Atatürk’ün 21 Nisan 1920 Tarihinde Ülkenin Tamamına Gönderdiği TBMM’nin Açılış Bildirisi
( Maddelerin o günün Türkçesiyle orijinal metni aşağıdadır. Ben konumuz ile ilgili kısımlarını günümüz Türkçesi ile yazıyorum.
1----
2- Vatanın bağımsızlığı, yüksek halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin…
3----
4-….. hutbede halife padişahımızın adı söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve mutluluğa erişmesi için dua edilecektir.
5---
6---
e) Meclis başkanı seçildikten sonra yaptığı meclis konuşmasını:
“İnşallah âlemin sığınağı padişah efendimiz hazretlerinin sıhhat ve afiyetle her türlü yabancı kayıtlardan uzak olarak kutlu tahtlarında sürekli kalmasını Allah’tan tazarru (yalvarma) eylerim” diyerek bitirir.
f) Hükümet kurmanın gerekliliği konusunda mecliste yaptığı konuşmasının bir bölümünde ise, M.Kemal:
“Osmanlı Devleti diğer herhangi bir devlet gibi hükümdarının cismâni nüfuzu etrafında şekillenmiş değildir. Saltanat makamı aynı zamanda Hilâfet makamı olduğundan padişahımız, İslâm toplumunun da başkanıdır. Çalışmalarımızın birinci amacı ise, Saltanat ve Hilâfet makamlarının ayrılmasını amaçlayan düşmanlarımıza Milli İrade ‘nin buna uygun olmadığını göstermek ve bu kutsal makamı yabancı esaretinden kurtararak ulü’l-emrin (Padişah) yetkisini düşmanın tehdit ve zorlamasından serbest kılmaktır.’’Diyerek Saltanat ve Hilâfet’i birbirinden ayırmak isteyen düşmanlara karşı çıkılacağını açıklamaktadır.
İskilipli Atıf Efendi de Mustafa Kemal de aynı dönemlerde aynı şeyleri söylüyorlar. Ama bizler birincisine vatan haini, ikincisine vatan kurtaran diyoruz.
İkincisinin Vatan kurtaran olduğunda hiç bir şüphe yok elbette ama o dönemlerde üstelik de Mustafa Kemal gibi işgal edilmemiş topraklarda değil de düşman gemilerinin top namlularını devletin merkezi olan Dolmabahçe Sarayına çevirdiği İstanbul’da halife ve saltanat lehine konuştu ve yazdı diye İskilipli Atıf Hoca Hain(!) Bu sizce de haksızlık değil mi?
Ama Atıf Hoca’nın bir de Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılan bildirileri vardı değil mi? Ayrıca daha başka çok şey.
Yarın da Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılan şu meşhur bildiriyi ve diğer pek çok şeyi ele alalım. Ne dersiniz?
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
NOT: d) Şıkkında belirttiğim ve yukarıya resmini koyduğum bildirinin o günkü Türkçe ile orijinal metni:
Heyet-i Temsiliyye’nin Tamimi
1-Bi-nime’l-Kerim Nisan’ın yirmi üçüncü Cuma günü Cuma Namazı’nı müteakıben Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşad edilecektir.
2-Vatanın istiklali, makam-ı refi’ hilafet ve saltanatın istihlası gibi en mühim ve hayati vazaifi ifa edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin yevm-i küşadı Cuma’ya tesadüf ettirilmekle yevm-i mezkûrun mebrukiyetinden istifade ve kable’l-küşad bilumum mebusin-i kiram hazeratıyla Hacı Bayram-ı Veli Camii şerifinde Cuma namazı eda olunarak envar-ı Kuran ve salâttan istifaza olunacaktır. Bade’l-salât hilye-i saadet ve sancak-ı şerifi hamilen daire-i mahsusaya gidilecektir. Daire-i mahsusaya dâhil olmadan evvel bir dua kıraatiyle kurbanlar zebh olunacaktır. İşbu merasimde camii şeriften bede’ ile daire-i mahsusaya kadar kolordu kumandanlığınca kıtaat-ı askeriye ile tertibat-ı mahsusa alınacaktır.
3-Yevm-i mezkurun te’yid-i kudsiyyeti için bugünden itibaren merkez vilayette Vali Beyefendi Hazretlerinin tertibiyle hatim ve Buhar-i Şerif tilavetine bede’ olunacak ve hatm-i şerifin son aksamı teberrüken Cuma Namazı’ndan sonra daire-i mahsusa önünde ikmal edilecektir.
4-Mukaddes ve mecruh vatanımızın her köşesinde aynı suretle bugünden itibaren Buhari ve hitamat-ı şerife kıraat edilerek Cuma günü ezandan evvel minarelerde salâvat-ı şerife okunacak ve esna-yı hutbede Hilafet amiz Padişahımız Efendimiz Hazretlerinin tam nam-ı hümayunu zikredilirken zat-ı şevketsemat padişahlarının ve memalik-i şahaneleriyle bilumum tebaa-i mülukanelerinin bir an evvel nail-i felah ve saadet olmaları duası ilaveten tezkar olunacak ve Cuma Namazı’nın edasından sonra da ikmal-i hitam edilerek makam-ı muallâ-yı hilafet ve saltanatın ve bilcümle aksam-ı vatanın halası maksadıyla vuku bulan müsaade-i milliyenin ehemmiyet ve kudsiyyeti ve her ferd-i milletin kendi vekillerinden mürekkep olan Büyük Millet Meclisi’nin tevdi eyleyeceği vezaif-i vataniyeyi ifa mecburiyeti hakkında mevzualar irad olunacaktır. Bade Halife ve Padişahımızın, din ü devletimizin, vatan ve milletimizin halası, selameti ve istiklali için dua edilecektir. Bu merasim-i diniyye ve vataniyyenin ifasından ve camilerden çıkıldıktan sonra bilad-ı Osmaniyyenin her tarafında makam-ı hükümete gelinerek meclisin küşadından dolayı resmen tebrikat icra edilecektir. Her tarafta Cuma namazından evvel münasib surette Mevlidi-i Şerif okunacaktır.
5-İşbu tebliğin hemen neşr ve tamimi için her vasıtaya müracaat olunacak ve serian en ücra köylere, en küçük kıtaat-ı askeriyeye, memleketin bilumum teşkilat ve müessesatına iblağı temin edilecektir. Ayrıca büyük levhalar halinde her tarafa talik ve mümkün olan mahallerde tab ve teksir ve meccanen tevzii’ edilecektir.
6-Cenab-ı Hakk’dan muvaffakiyet-i kâmile tazarru olunur.
Heyet-i Temsiliyye Namına
Mustafa Kemal
Kaynak:
Hakimiyyet-i Milliye Gazetesi, 23 Nisan 1336 ( 1920 ) Cuma-Numara 24
Resim: Mustafa Kemal’in 21 Nisan 1920 tarihinde yurdun tüm illerine gönderdiği TBMM nin açılış bildirisi.
YORUMLAR
Aslında okurken herkesin okuması gerektiğini, okullarda okutulan tarihimizin yeniden şekil alması gerektiğini düşündüm. Tarihimizi bilmeyen gelecek, felaketimiz olur düşüncesindeyim Sami Bey ve bir kez daha cani gönülden teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız ve sizin gibi hocalarımıza, uzmanlarımıza gereklilik üzerine, ihtiyacımızın olduğunu şiddetle savunuyor, saygımla selamlıyorum.
sami biberoğulları
İlgi ile okudum.
Her zaman ilgimi çeken bir konuydu.
Bilmediğim bir çok detayı öğrendim sayenizde.
Ve de,
tarihimizde çokça gizli kalmış olayların,
çok zaman geçmeden aydınlığa kavuşturulmasını diliyorum.
Elinize sağlık hocam.
sami biberoğulları
Tarihimizin tam olarak aydınlığa kavuşması oldukça zor. Yazımın başında da belirttiğim gibi kimi sadece ''Ali ata bak'' diyor, kimi de ''Aaaa kuşa bak'' Tüm yönlerden ve tüm yanlardan bakmak istemiyor kimse.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam kendi adıma teşekkür ederim. Oğlumla yaptığım (tarihimizin bu bölümleri ile ilgili )bazı değerlendirmelere ışık oldu. Ve izninizle paylaştım. Paylaştığım yerde tek dileğim okunarak beğeni yada yorum yapılması. Selamımla.
sami biberoğulları
Nasip olursa devamını da yazacağım. İstediğiniz gibi paylaşın. Bundan memnunluk duyuyorum.
İnsanlarımız keşke bu dönemleri kulaktan dolma değil de okuyarak öğrenseler.
Selam ve sevgilerimle.
Tamam Sami Ağabey!!!
Şimdi şu Mecliste olan Terörist destekçileri M.V. leri hemen hemde yargılamadan asmamız gerekmez mi?
Adamlar her minvalde böğürüyorlar.
Selam ve Saygılarımla.
sami biberoğulları
İmralıdaki haini bile asamıyoruz. Elimizi kolumuz bağlayan uluslararası anlaşmalar, sözleşmeler var. En kabadayı siyasi parti iktidar olsa yine de asamaz. Hal böyleyken öyle ya da böyle halkın oyuyla gelmiş adamları/kadınları nasıl asarsın? Gönül ister onları ipte görmeyi ama maalesef gönlün istediğini kanunlar isteyemiyor.
Keşke sadece böğürüp dursalar. Şu kan dökme olmasa da böğürüp dursalar keşke.
Selam ve sevgilerimle.
Karar verilmiş,kalem kırılmıştı.İskiliplinin kurtuluşu yoktu.
Öyle de oldu.Teşekkürler bu tarihi olayı detaylandırdığın için.
Aslında çoğunu okumuştuk ama Yalan Söyleyen Tarih var ya bazen
insanı yanıltıyor.Selamlarımla..
sami biberoğulları
Karınca kararınca bir şeyler yazmaya çalışıyoruz ama öyle anlaşılıyor ki milletin pek de umurunda değil.
Vıcık vıcık komediler ya da vıcık vıcık dramlar okunuyor ama bu tür yazılara rağbet yok.
Hayırlısıyla bitirince bir daha da yazmam artık. Bunca emeğe yazık oluyor gerçekten de.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bugünlerde baktığımızda demokrasiden insan haklarından dem vuranlar bakıyorsunuz terörü yeşertmek için elinden geleni yapıyor bir diğer tarafta insan haklarından ve demokrasiden dem vuruyor oda bu vatanın askerine polisine kurşun sıkanları bertaraf etme çabası içine giriyor burda hangisi daha samimi yazıyla ne alaka diyeceksiniz Atıf Hocayla Mustafa kemalli kıyaslamışsınız da ondan böyle bir yorum ihtiyacı duydum Birde o günün şartlarını göz önünde bulundurmamız gerekmezmi emeğinize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
Sanırım bir yanlış anlama olmuş.
Ben İskilipli Atıf Hoca ile Mustafa Kemal'i kıyaslamıyorum.
Söylediğimi şöyle ifade edeyim.
Bu gün sen de ben de aynı anda , aynı zamanın ve aynı şartların içinde farz edelim Cumhurbaşkanı için '' Çok yaşasın. Makamı kutlu olsun. Başımızdan hiç eksik olmasın '' desek. Bu sözleri söylediğimiz için on altı sene sonra seni assalar ama bana hiç bir şey yapmasalar. Bu adil olur mu? Olmaz elbette.
Şimdi dersen ki başka suçlar da var. Onları henüz yazmadım ki. Evet, başka suçlar da var ve onları bir dahaki bölümde ele alacağım. Ama maalesef yine bu karşılaştırma olacak yer yer.
Selam ve sevgilerimle.