- 313 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Manaca Sahiplik 3
Soylu sınıf sahipliği ve meşruiyetliğine (yasallığına) olan dayanak, köleci dönem başlangıçlı mana ilkeleri içindedirler.
Her yerde yaygın oluşun tasımıyla algılanan mana; erken dönemde sadece o totem grubu koruyan gözeten mana işlerleşmeli giriştirme olmakla totemdi.
Sentezi dönemde sadece o ittifakı grubunu koruyup gözeten olmakla kalmayacak totem mesleklerinden ötürü ittifakının işlerini düzenleyen yasa koyucular oluşla sentezci; canlı, kanlı mana ilahlardı.
Tarihte ilk kez geçmişte gelen koruma, gözetme, işleri düzenleme oluşunun mana anlaması, köleci dönemle birlikte; manadı bu türden anlamaların yanına, şimdi de "mülk sahibi" olmanın tasarrufunu da üzerine alan mana anlaması olaraktan inşa olmaya başlamıştı.
Sentezler gereği sentez içi çatışmaya karşı; ayrı ayrı oluşların, aslında o ittifakın bir yaratan elinde yaratılma olduğunu mana eden; birleşen sıfat ve tekilleşmeyle Marduk (Amar-utu) oluşa doğru, yapı ve yapının mana anlayışıyla eviriliyordu.
Soyluluk bu evirilişin ürünü olmakla da eviriliyordu. Soyluluğu doğuran ilk köleci ittifakın (manacı iman anlayışının) sözleşme olan deklarasyonu, aşagıdaki gibi bir ahitleşme olan ant içme ve yemin etmeydi.
Bu beş ilkeyle ant içilip, iman tekrarları yapılıyordu. Bu beş ilkeye göre:
1-İlk kez mülk sahipliği vardı. Ve mülk sahipliğinin belirleyici olduğu egemenlik vardı.
2-Mülkün sahibi, bu köleci anlayışlı manaydı. Mana her köleci egemenliğe göre mana olan adlandırmalardı. Mana sahipliğinin mülkünü siz değil, o dağıtacaktı.
3-Mülkün sahibi, mülkünü dilediğine dilediği kadarla veriyordu. Böylece seçilmiş kutsal soylu, asil ve asalet sahibi oluşlar oluşuyordu. Mana sahipliği mülkünden vermekle kalmayıp; kimilerine de mülkünden hiç pay vermemekle onları mülk sahiplerine, köle (soysuz, asil olmayan, asaletsiz) kılmıştı.
4--Mülkün dağılışı ilkten beri değişmeden böyle paylaşma edilmişti. Bu paylaştırma dağılımı karşı konulmaz oluşuyla; hep böyleydi. Ve hep böyle de olacaktı. Tek yanlı mülk sahipliğine göre bir mana anlamasıydı.
5-Bu mülkiyet edinmeyle asil olma ve asaletten yoksun olmacı kaderler, birer takdirdi. İnsanlar kaderleri olan takdirle pay sahibi olmuşlar ve kaderleri olan bu takdirle doğuyorlardı. İnsanlar bu takdirli kadere sabredecektiler (tevekkül gösterme). Bunlar özde Hamurabi yasalarıyla ortaya konan yasa manifestolarına dönüşecekti.
İşte ilk soylu sınıf bu mal mülk dağıtılmışlığı içindeki seçilmişlerdi. Seçilme önce hesapsız takdir edilmenin mal mülk sahibi olunmasıyla başlıyordu. Sonra da soyluluk (zenginlik olan mal mülk sahibi olma seçilmişliği) rahimlere düşen gebeliklerle de sürüp gidiyordu.
Soyluluk mülk ile ve mülkün buyurma yönetir olmasıyla egemen ve dokunulmaz (kutsal) oluştu. Soylular yasallık oluş dayanaklarını (meşruiyetliğini) bu taksimdeki seçilmişliğin buyurma ve yönetir olmasına da dayandırırlar. Daha sonraları feodal oluşlarla düklükler, kontluklar, ağalar türü; türlü varyasyonlarıyla soylular bu köleci tarihli misyonlarını sürdürmüşlerdir.
Ta ki feodal süreç sonunda mal mülk sahipliğinin karşısına para adamlığı olan burjuvalar dikilecekti. Burjuvalar, Fransa’daki gibi proletarya ile işbirliği yapıp yönetim yapılaşması içindeki soylu (aristokrat) sınıfa karşı egemenleşecekti.
İkinci büyük manada anlaşma 1215 yılında yapılan Magna Carta anlaşması oluşla açılım ve saçılımı verse de asıl mana anlayışı keskince ortaya konmanın burjuva demokratik devrimiyle olan mana anlamasıydı. Bu bir burjuva proletarya ittifaklığı içindeki sahip oluşla ortaya konan manada anlamaydı.
Burjuva demokratik devrimiyle oluşan ittifakı kararlaşma; emeği eksene alışla, emeğin belirleyiciliğini takdir ve kabul (iman) etmişti. Burjuva demokratik devrimiyle denmek istenen şuydu: köleci mana anlayışlı ezelden beri olan takdire karşı emekler üzerine takdirleşmeydi. İnsanlık totem meslekleriyle birlikte ilk kez gerçeği yeniden yakalamıştı.
Ne var ki mülkiyet sahibi olmaktan doğan mana anlamasına karşın; emek sahibi olmaktan doğan mana anlaması içinde de (burjuva demokratik devrimi içinde de) aşırı tepkilerle dışlanmadan ötürü mülkçü ilişkiler o süre gelen haliyle oluşamıyordu.
Bu bağlamda doğru olan emek eksenli oluşun kendisi de, tek yanlı kalıyordu. Salt emek yanında emekler de donmuş emekler olmakla mana ve aracı kullanımlar (yatırım) oluşla parayı; teknik teknolojilerin araç gereçleri oluşuyorlardı. Bu oluşmalar bunların ömürlerine bağlı kullanımlarının katkıları da; emeğin belirleyiciliği içinde fazlı frekans salınımlı katılımla az çok pay belirlemeliydiler.
Emekler, emekten doğan yeni bir nicelim ve nitelik vermelerinin yepyeni aracı mana anlamalarıyla emeğin; teknik, teknolojik tasarımlarına dönüşmüştüler. Böylece toplumsal ya da özel birikimler (teşebbüsler) de temel belirleyiciliğin yanında vesilece olan kendi katılımlarını da ortaya koymuşlardı.
Burada yanlış olan, vesile olanların temel neden olana karşı kutsanmasıydı. Ya da vesile nedenlerin de hiç kaale alınmamasıydı. Bu durumu aşmanın sentezi olan mana anlamasıyla olup bitenler, emekler ve vesile nedenli ölü (donmuş) emeklerden edinilen mana anlayışları; kısmen karma sentezli süreçlerin içine katılmıştılar.
Sosyal yan tek yanlılığıyla; toplumsal üretim ilişkili tek yanlılığın belirleyiciliği; "insan hakları evrensel beyannamesi" bu sentezi tutturmanın yeni bir mana anlayışı sahipliği olmasıyla ortaya konduysa da; bu güzel girişim emperyalist çıkarlarla delik deşik edilmişti.
İnsan hakları beyannameli 30 maddelik mana anlamalı sentez süreçleri, bambaşka sosyal yapıları ve toplumsa inşaları sentez etmenin mana anlayışını kendi üzerinde taşıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.