- 1019 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEPKEEEE. -1-
Benim gibi 60 yaş ve üstü olanlar iyi hatırlarlar Rahmetli Öztürk Serengil’in ‘’Şepkeee’’ Repliğini. Ya da ‘’ Neredesin?’’ Sorusuna ‘’Şepkemin altındayım.’’ Diye cevap verdiğini.( ‘’Şepkemin Altındayım’’ aynı zamanda bir filminin adıydı.)
Her ne kadar 4. Şubatlar Öztürk Serengil’i anığımız günler olmasa da Şapka konusunun gündeme geldiği bu gün dolayısıyla - bir zamanlar bizi bir hayli güldüren- Öztürk Serengil’i rahmetle anarak asıl konumuza başlayalım ve konumuz onun söylediği şekliyle ‘’Şepke’’ olsun.
****
4 Şubat 1926 Tarihinde yani bu tarihten tam doksan sene önce idam edildi İskilipli Atıf Hoca.
Hakkında çok şey yazıldı çizildi. Kimi devlete karşı bir isyan başlatmıştı, kimi İngiliz ajanı bir vatan hainiydi, kimi şapka kanununa sert bir şekilde muhalefet ettiği için, kimi de hiç bir suçu günahı olmadığı halde idam edildiğini söyledi.
Peki Şapka kanununa muhalefet eden bunca insan varken neden İskilipli Atıf Hoca’yı konuşuyoruz? Ya da gerçekten vatan haini olan bunca insan varken neden İskilipli Atıf Hoca? Çünkü idam sebebini haklı ya da haksız görelim hiç fark etmiyor, hakkında en fazla belge ve bilgiye sahip olduğumuz kişidir İskilipli Atıf Hoca.
Mesela Rize’nin Güneysu ilçesinin -Şapka kanununa muhalefet sebebiyle topa tutulması, camilerin ahıra çevrilmesi, Kur’anın toplatılması, yakılması vs. gibi o günden bu güne kadar söylenen pek çok şey tevatürden öteye gitmemişken İskilipli Atıf Efendi ve onun idamıyla ilgili bilgi ve belge o kadar çoktur ki… İşte bu sebepten dolayıdır ki idamının üzerinden 90 sene geçmesine rağmen hâla onu konuşuyoruz.
Şimdi denilebilir ki hakkında belge ve bilgi bu kadar çok olduğuna göre nesini konuşuyoruz ki? Belge ve bilgiler açık değil mi?
Evet belge ve bilgiler çok ama bu belge ve bilgileri eline alan tarihçilerimiz maalesef bizlere ya ‘’ Ali Ata bak’’ ya da ‘’Aaa kuşa bak’’ dedikleri için bizler de ya sadece ata bakmış kuşu görmemişiz, ya da kuşa bakıp atı görmemişiz. Neredeyse hiç kimse ‘’Hem ata bak hem kuşa bak’’ Dememiş.
İskilipli Atıf Hoca’nın idamı ile ilgili olarak ‘’Asılmalıydı’’ Diyenler bu gün artık ‘’ O, şapka Kanununa muhalefet ettiği için asılmadı. O davadan beraat etmişti.’’ Diyorlar. Yani en azından ‘’Asılması haksızlık oldu.’’ Diyenlerle birleştikleri ortak bir nokta var. Çünkü ‘’Asılmamalıydı’’ Diyenler de onun Giresun’da yapılan mahkemesinde bu suçlamadan beraat ettiğini söylüyorlar. Beraat ettiğini söylüyorlar ama şapka kanununa muhalefet etmenin kanunda belirtilmiş cezai müeyyidesi belli olduğu için,bu cezanın da hafif bir hapis ve para cezası olması sebebiyle mahkemenin İstanbul ve Ankara safhasında yeni suçlar yüklenerek aslında yine de şapka kanununa muhalefet ettiği için asıldığını söylüyorlar.
Peki Şapka Kanununa muhalefet etmenin cezai bir müeyyidesi var mıydı ilgili kanunda? Ama ondan önce Şapka Kanunun tam metni nasıldı ona bakalım:
ŞAPKA İKTİSASI HAKKINDA KANUN
Kanun Numarası : 671
Kabul Tarihi : 25/11/1925
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 28/11/1925 Sayı : 230
Madde 1 – Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilümum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir.Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet meneder.
Madde 2 – İşbu kanun tarihi neşrinden itibaren meriyülicradır.
Madde 3 – İşbu kanun Büyük Millet Meclisi ve İcra Vekilleri Heyeti taraflarından icra olunur.
Şimdi gelelim işin komik tarafına:
Biliyor musunuz bu kanun hâla yürürlüktedir. 1982 Anayasasının 174. Maddesine göre de bu kanunun anayasaya aykırılığını iddia bile edemezsiniz. Hâla altını çizerek yazıyorum: Şapka giymemenin, bu kanuna karşı hareket sergilemenin bu gün hâla cezai müeyyidesi vardır.
İnanamadınız değil mi? Buyurun o zaman:
1926 yılında yürürlüğe giren ve 2005 tarihinde yürürlükten kalkan 765 sayılı Türk Ceza Kanununda da şapka kanununa muhalefet etmenin cezası düzenlenmişti. Kanunun en son 1971’de değişen 526. maddesi, "kanuna muhalif hareket edenler iki aydan altı aya kadar hafif hapis veya bin liradan beş bin liraya kadar hafif para cezasıyla cezalandırılır." Demekteydi.( Kanunun ilk şeklinde de ağır olmayan bir hapis ve para cezası öngörülüyordu.)
Artık uygulanmadığı gün gibi ortada olan bu düzenleme, kanun koyucu tarafından 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda da korunmuştur. Hazır ceza hukuku reformu yapılırken pek ala bu maddeye yer verilmeyebilirdi. Sanırım 2005 yılında dahi normalleşemediğimizin bir göstergesi olarak kanunda 222. madde olarak yerini almıştı.( Hayret…Ak Parti Hükümeti de dokunmamış şapka giymeyenlerin cezalandırılacağına dair kanun maddesine.)
Gelin daha ilginç bir başka olaya geçelim.
Türban karşıtı eylemleri ve söylemleri sebebiyle sık sık gündeme gelen YÖK Başkanı ( O zamanki YÖK Başkanı tabii ki) Erdoğan Teziç ve Eski Anayasa mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin’e karşı açılan dava:
Öğretmen-Sen yöneticileri, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziçve Rektörler Komitesi üyeleri ile eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin hakkında, “Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanuna muhalefetten” Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu dilekçesinde, “28.11.1925 tarihli 671 Sayılı Şapka Giyilmesi Hakkında Kanunu’na göre TBMM üyeleri, tüm kamu görevlileri, memur ve müstahdemlerin şapka giyme mecburiyeti bulunduğu” kaydedildi. Dilekçede, Teziç ve Rektörler Komitesi üyeleri ile Bumin’in, “671 Sayılı Kanun hükümlerine muhalefet ederek, resmi görevleri sırasında şapka giymedikleri” iddiasına yer verilerek, 2 aydan 6 aya kadar hapisle cezalandırılmaları istendi:
Dava aslında haklı bir davaydı. Çünkü anayasamıza ve kanunlarımıza göre Erdoğan Teziç de Mustafa Bumin de şapka giymek zorundaydılar ama ülkede şapka çoktan atılmıştı, mevcut kanun ve anayasamızda yerini hâla koruyor olsa da. Hiç bir ceza almadılar tabii ki ortada apaçık bir kanun olduğu halde. O kanun hâla yürürlükte olduğu halde başka hiç kimse de ceza almadı. Orta okul yıllarımızda sokakta şapkasız dolaştığımız için öğretmenlerden dayak yediğimiz dönemler oldu ama halkın ‘’ Mel’un Şapka’’ dediği ‘’ Melon Şapka’’yı, yani Foter, aslı ise Fötr’ olan şapkayı giymediğimiz için cezaya çarptırılanımız olmadı hiç.
Neyse. Başa dönelim: İskilipli Atıf Hoca gerçekten de resmiyette şapka kanununa muhalefet etmekten asılmamıştı çünkü bu suçun cezası ufak bir hapis ve para cezasıydı
O halde niçin asıldı?
İddiaları tek tek sıralayalım:
1- 1924 yılında yazdığı Frenk Mukallitliği ( Fransız Taklitçiliği) adlı kitabı, şapka giymemek isteyen insanları isyana kışkırtıyordu o yüzden. Yani kendisinin şapka kanununa muhalefet etmesi değil ama yazdığı kitabın halkı isyana teşvik etmesi sebebiyle, ortada bir isyan kışkırtıcılığı olduğu için asıldı. Birinci iddia buydu.
İskilipli Atıf Hoca’nın asılmasını haklı görenler uzun süre bu iddiaya yapıştılar. ‘’İskilipli’nin kendisinin şapka kanununa muhalefet etmesinin bir kıymeti harbiyesi yoktu. Ama yazdığı kitap topyekun bir isyan başlatmıştı.’’ Dediler. İsyana teşviğin cezası da bellidir: İdam.
Ancak sonradan gördüler ki ‘’ Ali ata bak’’ diyenlerin göstermedikleri bir şeyler vardı.
Mesela bu kitap 1924 yılında yayımlanmış ve dağıtılmıştı oysa şapka kanunu 1925 de yürürlüğe girmişti. Yani hepi topu otuz sayfacık bir broşür olan bu kitabın Şapka kanununa muhalefet etmek amacıyla yazılmış olması mümkün değildi. Atatürk’ün belki de aklında bile böyle devrim yokken İskilipli Atıf Efendi başta İstanbul olmak üzere pek çok büyük şehirde bazı çevrelerin Avrupalılara benzemeye başladıklarını görmüş ve böyle bir broşür hazırlamıştı.
1924 de bastırılan bu broşür 5000 adet basılmış ve pek çok ile gönderilmişti.( Zamanın Milli Eğitim Bakanlığının onayı ile basıldığı gibi dahası takdirini kazanmıştı bu kitap.) Gariptir ki Cumhuriyet döneminde halkın ancak %3 ünün okuma yazma bildiğini iddia edenler her nedense iş bu kitaba gelince Türkiye halkının tamamını okur yazar yaparlar.Öyle ki kitap memleketin her tarafında elden ele dolaşmış. Herkes sular seller gibi bu kitabı okumuş(!)
Şimdi sorulabilir. Atıf Efendi’nin üzerine vazife mi el alemin giydiği şapka? Ne diye böyle bir broşür hazırlıyor?
İşte bu noktada olaya Kanuni Sultan Süleyman’ı da dahil ediyoruz. Neden mi? Buyurun.
Efendim bilindiği gibi Kanuni’nin bir Şeyhülislamı vardır. Herkes onu Tuncel Kurtiz olarak bilse de tabii ki Tuncel Kurtiz değildir. Asıl adı Şeyhülislam Mehmed Ebussuud Efendidir.
Şimdi sıkı durun: Bu Ebussuud Efendi nerelidir biliyor musunuz? O da bizim İskilipli Atıf Hoca gibi Çorum ilimizin İskilip İlçesindendir.
Araştırmadım ama Ebussud Efendi büyük bir ihtimalle İskilipli Atıf Efendinin dedesinin dedesi olabilir. Nitekim İskilipli Atıf Efendinin Ali Kuşçu’nun soyundan geldiği de iddialar arasındadır ki bu husus da gariptir. Neden gariptir derseniz. Yakın zamanda hayata gözlerini yuman( 2013) Atatürkçü Şeyh, Galip Hasan Kuşçuoğlu da Ali Kuşçunun soyundan gelir. Hani şu ‘’Allah vardır diyen herkes-dini ne olursa olsun- Müslümandır.’’ Diyen; ‘’Atatürk’e dinsiz muamelesi yapanlar dinsizdir, kafirdir’’ Diyen ‘’Galibi Tarikatı Şeyhi’’ Galip Hasan Kuşçuoğlu…Evinin bir duvarında çerçeve içinde ‘’Allah’ın istisnai yaratılmış seçin kulları Emr-i ilahinin bekçileridir. Onların bazıları irşada, bazıları ikaza, bazıları ıslaha vazifelidirler. Atatürk ıslaha vazifeliydi. Şahidim. H.Galip Hasan Kuşçuoğlu’’ Yazan Şeyh…İlginçtir ki o da Çorumludur. İşte bu şeyhle İskilipli Atıf Hoca aynı soydandır. İlginç değil mi? Biri Atatürk’e ve dolayısıyla vatana ihanet etmekten yargılanıp idam ediliyor, öteki 2013 yılında doksan dört yaşındayken Antalya’da vefat ediyor bir Atatürkçü Şeyh olarak.
Ebu Suud Efendi Kanuni Döneminde, üstelik de Fransa’ya ‘’ Ülkende dans diye bir adet peyda olmuş. O dans denen ale mâle innas şeyi derhal terk edesüz’’ diye posta koyduğumuz ( Aman sakın ciddiye almayın. Bu da bir tevatür maalesef) bir dönemde bir fetva yayınlar. Hem de ortada bayram da seyran da yokken. Yani hani Kanuni bir şapka inkılabı yapsa da Ebu Suud Efendi de verdiği fetva ile itiraz etse neyse de ortada böyle bir durum yokken verir fetvayı.
Aynen şöyle:
Sorarlar Ebu Suud Efendiye:
Soru: Zeyd, bi-gayri zaruretin, başına yahudi şapkasın giyse, şer’an Zeyde ne lâzım olur?
Elcevap: Küfür lâzımdır.
Günümüz Türkçesine çevirelim:
Soru: Kişi, zaruret( Bir mecburiyet olmadan ) Yahudi şapkasını takarsa, kişiye ne lazım gelir?
Cevap: Küfür lazım gelir. (Kafir olur)
Dede Ebu Suud Efendi ortada şapka mapka gibi sorun yokken böyle bir fetva verir de torun Atıf Efendi ortada Şapka gibi bir sorun varken ‘’ Bir müslümanın, küfür adet ve âlâmeti sayılan bir şeyi, bir zaruret olmadan giyinmek ve takınmak suretiyle müslüman olmayanları taklidi ve kendisini onlara benzetmesi şer’an yasaktır, nehyedilmiştir. Bu hususta icma-i ümmet de birleşmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. Zira Resuli Ekrem (S.A.V.) efendimiz buyurmuşlardır ki (Bir kavme benzemeye çalışanlar o kavimdendir..) (İmam-ı Ahmet ve Ebü Dâvut)’’ Demez mi? [ Frenk Mukallitliği adlı kitaptan ]
Ah Kanuni aaahhh. Zamanında ‘’ Ne lan bu şapka mevzuu’’ Deyip de Ebu Suud Efendiyi ipe gönderseydin asırlar sonra torunu ipte sallanmazdı belki de. Hep senin suçun.
*********
Şapka Kanunu sebebiyle sayıları yüzleri, hatta binleri bulan insanın idam edildiği o günden bu güne söylenir durur. Bu kadar insan şapka giymedikleri ve bu kanuna muhalefet ettikleri için mi yoksa devlete baş kaldırdıkları için mi idam edildiler bu tartışmalı bir konudur ama tartışmasız bir gerçek vardır: Şapka kanunu dolayısıyla vatandaşın bir öyle bir ödüle konmuştur ki bunun tarifi imkansızdır. Kim mi o kişi: Vitali Hakko.
Şimdi Vitali’nin ‘’İtali’’ kısmını atın, Hakko’ nun da ‘’ H’’ harfini atın. Kalanı birleştirin. Ne oldu? Vakko.
Nasıl güzel mi?
Dün Türk çağdaşlarına ve Atatürkçülerine şapka satıp Vakko İmparatorluğunu kuran Baba Vitali Hakko’nun evlatları bu gün ülkenin anti çağdaş ve muhafazakar(!) kesimine eşarp ( Türban ) satıyor. İyi mi?
Bu gün evlat ve torunları türban konusunda neler diyorlar, şükran ve minnetlerini nasıl dile getiriyorlar bilmiyorum ama geçmişte Vitali Baba bakın ne diyordu ‘’Hayatım Vakko’’ adlı kitabında:
“Şapka devrimi, kıyafet devrimi olmasaydı, kuşkusuz bugün Vakko olmazdı.”
“1925’lerde Kemal Atatürk giyim kuşam reformu yaptığında, Türkiye’de bu alanda yeni bir dünya açıldı. Şapka reformuyla çarşafın ve fesin atılmasıyla ilk aklıma gelen şey, şapka yapmak oldu.
Kapalıçarşı’da bir dükkân açmıştık. Şapkaları gece hazırlar, gündüz satardık. Cumartesi günleri kuyruk olurdu. Öyle kuyruk olurdu ki, izdihamı önlemek için polis çağırırdık.”
Al sana bir sorun daha. İskilipli Atıf Hoca’yı bu Vitali Hakko öldürtmüş olmasın? Öyle ya bu Frenk Mukallitliği adlı kitap en çok onun çıkarına dokunuyordu. Al sana buz gibi bir komplo teorisi. Ne dersiniz?
Bu kadar şey yazdık ama hâla İskilipli Atıf Efendi’nin Şapka Kanununa muhalefet ettiği için mi yoksa vatan haini olduğu için mi asıldığını anlatmadık değil mi? Onu da yarın anlatalım inşallah.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Bu gün tam ve gerçek bir demokrasiyi bir türlü sağlayamayaşımızın sebebi belki de o günlerden bu güne yaşanan korkularımızdır.
ister sağdan olsun ister soldan, ister içeriden olsun ister dışarıdan, hep korku yaşamız.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bazı öyle sorular vardır ki bunlara öğretmenler de cevap veremezler. Bu sorduğun da o tür sorulardan ve maalesef cevabını bilmiyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Biz Cumhuriyetin kuruluşunda başladık yıllarca Enver Ziya Karal tarihini okuduk.
Ben 72'de öğretmen oldum.Köyde tek okul,tek sınıf,tek öğretmen.İlk Tebliğler Dergisini aldım.
İmza Bener Cordan..İçimden galiba Türk değil dedim.Otuz yıla yakın görev yaptım hep Bener Cordan imzasıyla Tebliğler Dergisin de kanunlar,tüzükler ve yönetmelikler yayınlandı.Eh bu Milli Eğitimden daha ne beklenir?Selamlarımla..
sami biberoğulları
Bener Cordan 1994-2001 yılları arasında MEB Müsteşarıydı. Ondan hemen sonra da annemin dayısının oğlu Prof Dr. Necat Birinci Müsteşar oldu.
Bener Cordan ismi garip olsa da Aslen Artvinli olmakla birlikte Erzurum Hasankalede doğmuş ve uzun süre Erzurumda yaşamış biriydi. Yani Türktü. )))))
2004 de vafat etti. Allah rahmet eylesin.
Selam ve sevgilerimle.
Güzel bir Pazar sohbeti..Tarih böylesine sohbet diliyle anlatılınca, konu iç burkucu olsa bile gülümseyebiliyor insan. Teşekkürler Sami Hoca.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hocam Şalcı Bacıyı da yazın öteki bölümde. Bir de sizden dinleyelim hikayesini.
Vakko eşarpları hakkında bir iki şey söylemek istiyorum. Onlar bunu eşarp olarak üretiyorlar tesettür malzemesi olarak değil. Bütün dünyaya pazarlıyorlar sonra. Tabi bizim gösterişte sınır tanımayan müminelerimiz dünyanın parasını verip bu ailenin servetine servet katmaktan geri durmuyorlar. Geçmişi kimin umurunda ki...Görünce ağlayasım geliyor. Eşarp dükkanı olan bir arkadaşım anlattı. Vakko'nun fiyatı 700 lirayı bulan eşarpları için sabahın köründe kuyruğa girenler, yetişemeyince yemeden içmeden kesilenler varmış.
Neyse, takibimdesiniz.
Saygılarımla.
sami biberoğulları
Şalcı Bacı'yı da İskilipli Atıf Hoca'yı da yazmıştım aslında. Yazılarımın içinde var ve bir dizi olarak yazdığım ama çeşitli sebeplerle tamamlamadığım o yazı dizisinin adı ''Şalcı bacıdan İlker Başbuğ'a içimize sinmeyen İdamlar'' dı. Adnan Menderesi yazmaya başlamıştım ki kestim. Milletin istiap haddi maalesef henüz bazı yükleri kaldırmaya müsait değil.
İskilipli Atıf Hoca'yı bir kez daha ele almamın en önemli sebebi bu konuyla ilgili habire yeni bir şeylerin söylenmesiydi. Oysa söylenecek yeni bir şey yok. Her şey biliniyor. Bilinmesine biliniyor ama yazımda da belirttiğim gibi bazıları sadece bir tarafını, bazıları da öteki tarafını gösteriyor. Resmin tamamına baktırmıyorlar.
Ben elimden geldiği, dilimin döndüğü kadar resmin tamamına bakmaya ve atladığımız bazı hususlara yer vermeye çalışıyorum.
Yazının ilerleyen bölümlerinde şalcı Bacı ile tekrar alakalandıracağım konuyu.
Selam ve sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Saygılarımla.
Kanunlar değil; kafalar ,yasaları istedikleri şekle sokup, istedikleri gibi uyguluyorlar. Yasa gelmeden ''fiilen'' uygulamalar çok bu ülkede..
Ama şu konuda Atatürk'ü tebrik etmek şart...Ülkeyi dinci (dindar demiyorum) kafalardan kurtarırken ,yaptığı bütün çalışmaların ne kadar haklı olduğunu şimdi daha iyi anlamak lazım...Şimdi kaç Atatürk daha gelecek ki, bu durumdan ,bu millet paçasını kurtarabilecek.?
Tabi o zamana kadar yaşanabilecek bir ülke kalırsa.
saygılar
sami biberoğulları
Dindar ve dinci?
Bu birbirinden ayrılması o kadar zor iki kavram ki...Zor çünkü neredeyse herkesin kafasında ayrı bir dindar ve dinci modeli var. Mesela sana göre dinci olan biri bana göre dindar olabiliyor. Mesela birileri çıkıp dindar sadece namazına niyazına baksın başka da bir şeye karışmasın. Hatta kılık kıyafeti de bana benzesin ki ben rahatsız olmayayım derken bir başka birileri '' Senin kafa kağıdında Müslüman yazıyor, o halde bana benzemelisin'' diyebiliyor. Dindar kim, dinci kim ayırmak çok zor.
Ama ondan daha önemlisi var: Şu yaşanabilecek bir ülke meselesi? Kimin için yaşanabilecek bir ülke? Sen birileriyle birlikte bu ülkede yaşıyor olmaktan rahatsızsın, o birileri de seninle bu ülkede yaşamaktan rahatsız. O halde yaşanabilir bir ülke kim için yaşanabilir bir ülke olmalı?
Zor bir mesele vesselam.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.