- 608 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Belirsizlik Ve Bilinmezlik
Belirsizlik Ve Bilinmezlik
Belirsizliğin ortaya atılmasının nedeni, “Bilinmezlik”; bir şey, bilindiğinde “Belirsiz” olmaz! Belirlenmiş olan da “Bilinmiş” olmaz! Yani belirlemek, bilmek değildir! Mutlak manada “Bilmek”, belirlemek değildir aksine belirlememektir! Çünkü tüm belirleyici araçlar izafidir! Büyük-küçük, az-çok, önce-sonra, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi izafi olarak belirlenir! Büyük, ne kadar büyük; küçük, ne kadar küçük? Bilinmiyor! Aynı şekilde, “İyi-kötü” görecesinde de “Kime göre, neye göre?” durumu var; birinin “İyi” olarak belirlediği şeyi, başkası “Kötü” olarak belirleyebilir! Bu belirlemeler, “Bilmek” olmuyor! İnanmak, 3. Boyutun izafi “Belirsizlik” alanında, kaybolmamak için kılavuz gibi ya da “Bilinmezliği” aşmak için bir destek! Belirsizlik, bilinç kadar azalır! Bilinç ve belirsizlik birbirine ters orantılı olarak artar veya azalır! “Belirsizlik” azalınca, “Bilmek” artar; “Bilinç” azalınca da “Belirsizlik” çoğalır! Belirsizliğe karşı geliştirilen “İnanç”, belirsizlik azaldıkça yerini “Bilince”, bırakacak! Bilincin kalıcı olarak gelişmesi, inanç alanını daraltacak! Bilinen bir şeye, inanmak gerekmez! Cebinizde bir cüzdan olduğunu bilirseniz, cebinizde bir cüzdan olduğuna inanmanıza gerek kalmaz! Bu konuda tam bir “Bilinç” yok ise yani “Cebinde bir cüzdan olduğuna inanıyor ama cüzdanı duyu organlarıyla algılamamışsa bu durumda “Bilinç” oluşmaz ve bilinç oluşana dek inanç ile kalır! Ne zaman cüzdanı duyu organlarıyla bildi, inanmasına gerek olmaz!
Gözlem, belirsizliği azaltmak veya kaldırmaya çalışmaktır! Gözlem, boyutlarda mutlak manada yapılamadığı için “Belirsizlik” tamamen yok olmaz! “Belirsizlik”, aslen yoktur; gözlem eksikliğinden çıkar! 3. Boyutun izafiyeti (Büyük-küçük, az-çok, önce-sonra, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi), gözlemi mutlak olarak yapmayı engeller! Bu da “Belirsizlik” doğurur! Boyutları iyi anlamak gerekir! Hiçlikte, sonsuz ve sınırsız bir potansiyel olduğu kabul edilir yani buna inanılır! Çünkü hiçliği deneyimlemek “Bilinç” oluşturacak ama bu 3. Boyutta zaten izafiyet yüzünden imkansız; 2. Boyutta ve 1. Boyutta dahi mutlak manada gözlenemez! Bilinmezliğini korur! İnanç ile bu bilinmezlik aşılmaya çalışılır! Her şey, hiçlikten “Tercih” ile 1. Boyuta yani “Ben” boyutuna çıkar! 2. Boyutta tasarlanır yani “Ruh” boyutu! 3. Boyutta gözlenir yani “Beden” boyutu! “Belirsizlik”, tercih ile 1. Boyutta başlar! Bilinç ile de azalır! Bu şöyle düşünülebilir; “Big Bang”, belirsizliğin de başlaması! Hiçlikten varlık sahasına doğru ilk adım, “Tercih”; bu da 1. Boyuttaki ilk patlama ve “Belirsizlik” başlangıcı! İnsan bunu bilmeye çalışıyor ve henüz mutlak manada bilmiş değil! Bilinenler, “Bilinç”; tahmini veya bilimsel üretilen ve henüz ispatlanmayan teoriler ise “İnanç” konumunda! Bilmeyi, “Belirsizlik” alanındaki izafiyet engelliyor! Yukarıda saydığım (Büyük-küçük, az-çok, önce-sonra, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi) izafiyetler, kaldırılabilir ise “Belirsizlik” de söz konusu olmaz! Kaynakta yani hiçlikte “Belirsizlik”, söz konusu olmaz! Belirsizlik zaten izafi belirleme isteğinin ürünü! Asıl kaynaktan “Tercih” ile yapılan belirleme 1. Boyutu açığa çıkarıyor ve “Belirsizlik” devreye giriyor! 2. Boyutta yani ruhsal levhada tasarı alanında biraz daha gelişir; 3. Boyutta, gözlem ve seyir alanında, tüm alanda hakim!
Son tahlilde; tüm izafi alandaki yani boyutlardaki özellikle 3. Boyuttaki “Belirsizlik”, izafi olarak “Belirleme” ile aşılmaya çalışılır! “Büyük-küçük, az-çok, önce-sonra, iyi-kötü, güzel-çirkin” gibi izafiyetler, kaldırılabilir ise özellikle zaman ve mekan izafiyeti kaldırılabilir ise “Belirsizlik” de azalır! Her şey, bu belirlemelerden aslen bağımsızdır! O asılların yansımaları olan şeyler gözlem esnasında belirlenir be bu “Belirsizlik” gözlemcinin gözlem esnasında izafi belirlemesine yarar! Yani tüm belirlemeler, gözlemciye izafi olmak zorundadır; belirleme yok ise zaten “Belirsizlik” gerekmez! 3. Boyuttan, 2. Ve 1. Boyutlara doğru azalan “Belirsizlik”, hiçlikte anlamsızdır veya tanımsızdır! Tüm izafi belirlemeler, görecelidir! Birinin, bir şeyi “İyi” olarak belirlemesi; bir başkasının da aynı şeyi, “Kötü” olarak belirlemesi o şeyin asıl kaynaktaki durumunu belirlemez! Hiçlikte potansiyel olarak bulunan bir şey, “Belirsizlik” durumunda da değildir ki “İyi-kötü” konumlarına hapis olsun! Belirleme ile “Belirsizlik” aşılmış olmaz! Belirsizliği aşmak için belirsizliğe neden olan boyutları hiçliğe 3,2,1ve hiçliğe doğru kat etmek gerekir! Belirsizliğin kaynağı zaten belirleme ihtiyacıdır! Bu ihtiyaç da boyutlarda açığa çıkar! Yani bir şey, belirlenmeye çalışılmadıkça “Belirsiz” de olmaz! Tüm varlık sahası, gözlemci “Ben” tarafından belirlenmeye çalışıldığı için belirsizlikte gibi düşünülür! Çünkü izafi bile olsa belirlenenler, belirsizlerin çok çok azı!
Belirlemenin, “Belirsizliği” doğurmasına dair mizahi bir örnek; “Boşanmaların kaynağı, evlenmektir!” önermesinde, “Boşanmak” ikincildir; durduk yere çıkmaz, bir belirleme olmuş ve o belirlemenin iptali söz konusu! Yani evlenmek olmasa, boşanmak da olmaz! Aynen öyle de “Belirlemek” olmasaydı “Belirsizlik” de olmayacak idi! Büyük-küçük, az-çok, önce-sonra, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi belirlemelerin geçerli olmadığı alanda yani hiçlikte, “Belirsizlik” de olmaz! İzafi belirlemeler, belirsizliği doğururken “Bilinç” de belirsizliği azaltıyor! Belirlemek de bilinmezliği mutlak manada kaldıramıyor!
Tanrının belirlemeye neden ihtiyacı olmaz?
Her şeyin kaynağı, “Hiçlik” (boyutlar üzeri), olarak düşünülür! Hiçlikte de “Belirsizlik” anlamlı olmaz! Boyutların izafiyeti ve belirsizliği var! Boyutlara mahkum olmayan Tanrı, “Belirsizlik” sınırlamasına da mahkum değildir! Bir şeyleri belirlemek ihtiyacı zaten hiçlikte sonsuz ve sınırsız kabul edilen potansiyelde gerekmez! “Belirlemek”, boyutlara hapis olanlar için bir ihtiyaç olduğundan tüm boyutlardan münezzeh, ayrı olan birisi için “Belirlemek” ihtiyaç olmaz! Yani boyutlar üstü olan birisi için boyutlardaki kuralların ve sınırların da bir mecburiyeti olmaz! Bu, şu demek; Tanrının belirlemeye ihtiyacının olmaması, onun “Belirleme” yapmasını gerekli kılmaz! Abes ile iştigal etmediği düşünülür ise tüm izafi değerler ve belirlemeler, (Büyük-küçük, az-çok, önce-sonra, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi) boyutlar üzerinde anlamsız kalır! Yani yaratılmış olan, kaynağı bilmeye, bunun için de belirlemeye çalışır ama “Yaratıcı” olan yarattıklarını zaten bilir, bunun için izafi kıyaslamalar ile belirleme yapmasına da gerek yoktur!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.