- 570 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
-KÖKÜ MAZİDE BİR ATİ-(1)
“Ne harabi ne harabatiyim, Kökü mazide bir âtiyim.” mısralarında da örneği görülebileceği üzere bazı edebiyatçıların salt edebi eser yazmayı aşan ve içinde yaşadığı topluma, sanat ve edebiyat çevrelerine istikamet veren bir Misyonlarından söz edilebilir.
2’inci Meşrutiyet döneminden itibaren giderek artan ölçüde ismini duyuran bu tarz bir edebiyat adamımız da Yahya Kemal Beyatlı olmaktadır. Bugün Makedonya toprakları içerisinde yer alan Üsküp’de doğup büyüyen Yahya Kemal yıllar sonra “Açık Deniz” adlı şiirinin mısralarında “Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum; Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum. Kalbimde vardı “Byron"u bedbaht eden melâl, Gezdim o yaşta dağları, hulyâm içinde lâl... Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını, Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını” demek suretiyle çocukluk yıllarının ve doğup büyüdüğü muhitin, ruhuna yıllar boyu aksettirdiği terennümleri bizlere duyurmaktadır.
Gençlik yıllarından itibaren Paris’de eğitim gören Yahya Kemal döneminin Parnasyen şairlerinden beslenerek şiir anlayışını oluşturur. Bu arada Albert Sorel ve Camile Julien gibi tarihçilerin görüşlerinden yararlanır. Özellikle de Camile Julien’in “Fransız milletini bin yıl da Fransa’nın toprağı meydana getirdi.” sözünden derinlemesine etkilenir.
1912’de yurda dönen Yahya Kemal ilk zamanlar "Nev Yunanilik" düşüncesini savunur. Batılılaşmak için Avrupa’nın temeli olan Yunan uygarlığını ve bu uygarlığın dil ögeleri olan Yunanca ve Latinceyi özümsemeliyiz der. Fakat dönemin Türkçü ve Osmanlıcı edebiyat adamlarının ağır eleştirileri karşısında bu fikrinden vaz geçer. Hatta Cemil Meriç’in, “Yahya Kemal’in Yunancılığı, çevrede mâkes bulabilseydi Yunancı olurdu Yahya Kemal.” Demesi de dikkat çekicidir.
Açıkçası Balkan Harbi vesilesiyle Balkan devletleri ve dolayısıyla Yunanistan ile savaşım vermemiz hususu da genç şairin o dem dillendirdiği yaklaşımın sertçe geri tepmesinde etkili olabilir. Sözgelimi dönem şairlerinden Emin Bülent Serdaroğlu’nun “Kin” adlı şiirinin yazıldığı ruh haliyle birlikte devrinin duygularına nasıl karşılık geldiğini de söyleyebiliriz. Bu gelişmelerin merhum şair Yahya Kemal üzerindeki etkileri üzerinde durmakta mümkündür. Görünüşe bakılırsa tam zamanında ağır bir zılgıt yediği ve hastalıklı bir düşünceyi terk ettiği de söylenebilir.
Ünlü şairimizin ilginç bir yönü de; gerek şiirlerini gerekse yazılarını hayatı boyunca kitaplaştırmamasıdır. Kendisine bu durum hatırlatıldığı zamanlar henüz çalışmalarının sona ermediğini, noktayı koymadığını belirtir. Şiir ve nesirleri ölümünden sonra Nihat Sami Banarlı tarafından bir araya getirilir.
Bu durum bir bakıma batı dünyasından bir örneği de akla getirebilir. 18’inci yüzyılın ünlü bestecilerinden Bach’ın eserleri ölümünden sonra yok olma tehlikesi geçirir. Nasıl mı? Barok müziğin yerini Viyana Klasiklerine bırakması Bach’ın yeni kuşaklarda yankılanmasını ve izlenmesini güçleştirir. Açıkça eserleri kaybolmaya yüz tutar. 19’uncu yüzyılın ünlü Musevi asıllı Alman bestecisi Mendelssohn tarafından tekrardan derlenir. Hatta bu çalışması sırasında Mendelssohn’un, Bach’ın bir bestesine alışveriş yapmakta olduğu manavda kese kâğıdı üzerinde rast geldiği de söylenir. Elbette, Nihat Sami Banarlı’nın Yahya Kemal’den yaptığı derlemeler farklı olarak İstanbul Fetih Cemiyeti bünyesinde gerçekleştirilir. Bu bağlamda rahmetli Nihat Sami Bey’in üstadın bugünlere ulaşmasında hatırı sayılır bir katkısı olmalı.
Şiir anlayışı üzerinde Fransız edebiyatının yanı sıra Divan edebiyatımızın büyük etkisi vardır. Hatta Şeyh Galip’le birlikte sona eren bir geleneği tekrar canlandırır. Bu çizgide yayınladığı Gazeller ve Şarkılar yıllar sonra “Eski Şiirin Rüzgârıyla” başlığı altında bir araya getirilecektir. Cumhuriyet döneminde sade dille yazdığı şiirleri ise “Kendi Gök Kubbemiz” başlığı altında kitaplaştırılır. Yahya Kemal’in şiirlerinde tarih, musiki, dini motifler, deniz, ölüm, rindlik, kadın, mitoloji, vs. temalarla karşılaşırız. Ağırlıklı konulardan biri belki de başta geleni İstanbul’dur. Edebiyatımızda İstanbul şairi denildiğinde hiç şüphesiz Yahya Kemal akla gelir. Eski İstanbul semtleri, mahalleleri, yapıları, manzaraları ünlü şairimizin şiirlerinde çeşitli renk ve desenleriyle işlenir. Yahya Kemal’in gençlik yıllarında sahip olduğu Nev Yunanilik iddialarına bağlı olarak yazdığı Sicilya Kızları, Biblos Kadınları ve Bergama Heykeltıraşları gibi şiirleri sonraları taklidi bulunur. Ünlü edebiyatçımız düz yazılarında da İstanbul, Osmanlı tarihi, Milli Mücadele dönemi, siyasi ve edebi hatırat nitelikli konulara ağırlık verir.
Üstadın geniş bir irfan penceresinden dünyayı izlediği söylenebilir. Onda Müslüman Türk varlığı yanı sıra Akdeniz geleneğini izleyen bir ufuk çizgisi bulmak hiçte mübalağa olmayacaktır. Gerçekten de, Akdeniz öyle bir hinterlanda sahip ve öylesine gürül gürül çağlayan bir havzadır ki, uygarlık tarihinin ana damarlarını asırlar boyu besleyecektir ve büyük edibimiz tam da bu hususun farkındadır.
Ne var ki, üstat Yahya Kemal’ci çevrelerinde bu gerçeği aynı ölçüde kavradığını, kavrayabildiğini söylemek oldukça zordur. Genellikle eski İstanbul ve Osmanlı zeminli çalışmaları üzerinden okunur ve bu çerçevenin dışına pek çıkılmaz.
Oysa tarih ve gelenek algısı yanında mitolojiden de nasiplenmiş Yahya Kemal, üzerinde durulması ve ince ince dokunması gereken bir isim değil midir? Halbuki, ekseriyetle Muhafazakâr araştırmacılara konu olurken; onlarda şairi Osmanlıcılık kapsamında alır ve demirbaşa kaydederler. Geri kalan duygu ve düşünce birikimini duygusal gelgitlerine bağlar, hani bir nevi nefsi bulur ve şairin özeli bağlamında değerlendirip durumu kurtarma cihetine giderler.
Hiç kuşkusuz insanların bir konu hakkındaki izlenimlerinin kültürel birikimleriyle paralel geliştiği de vakıadır. Ne ki, çerçeveyi daraltmak, dahası at gözlüğüyle bakmaksa çok söz de götürebilir bu durum.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
/Sessiz Gemi/
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
/Yahya Kemal BEYATLI/
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
hena
İlginç tespitler, bilgiler ve yorumunuzla zengin bir çalışma olmuş.
Nicelerine...
Saygılarımla..
levent taner
Hem şaire hem de ünlü tiyatro adamımız Müşfik Kenter'e bir selam çaktım usulca
"Bir Garip Orhan Veli" adlı bir kaset edinmiştim çok yıllar önce, ne de olsa o dem kaset devridir, Müşfik Kenter'in sesinden şiirleri sayısız kere dinlemişimdir de Orhan Veli'nin nisbeten basit bulduğum şiirleri bile Müşfik Usta'nın yorumuyla taçlanmıştır, ölüyü ayağa kaldırmak misali derim, sonradan oda tiyatrosunda tek kişilik oyun halini de izledim
Evet Orhan Veli'nin İstanbul şiirleri de güzeldir, lezzetlidir
Yahya Kemal'in İstanbul imgesi muhteşem bir tarih ve coğrafya atmosferi
"Zannımca Erenköyü'nde artık
Görmez felek öyle bir bahârı." derken hiçbir zaman olmayan bir baharı anlatır gerçekte, tüm baharları aşan bir baharı hayal eder
Orhan Veli'de ise kentteki insanın yalnızlığı, bedbinliği, melankolik hüznü de devrededir
"Loş kayıkhaneleriyle bir yalı" ya da
"Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar." gibi mısralar köprüaltı fotoğrafları vesselam
Katılımınız dolayısıyla müteşekkirim her dem
Bir selam da benden size gelsin
Saygılarımla...
Güzel bir inceleme yazısı olmuş...YAHYA KEMAL ..Endülüs'te Raks ,Akıncılar,Aziz İstanbul gibi adlı eserleri ile tanıdığım ve sevdiğim bir şair...Hele dönülmez akşam şiirini hem de şarkı halini çok severim.Bizim olan ve değerli olan her şeyi sahip çıkmalı,anlamalı ve anlatmalıyız. Sahiplenmediğiniz hiç bir şey sizin değildir.Yazı taktire şayandı.Kutladım efendim.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza selam ve saygılarımla...
Böyle bakabilmek kolay mı ?
Bütün yazarların hikmeti aradıkları yer...Her şey géçmişe yazılır, her yazı geçmişin bir yanına dayanır... Eğer bu yorum varsa ardında onu yazdıran birŞey verdır.
Güzel ve hoş bir çalısma..
Bugün Sizin bu çalışmanız KÖKÜ MAZİDE BİR ATİ ,KORKUNUN EDEBİYATI (Semiray Emre), Boşlukta Düşünmek (Turgay Çoşkun) okuduğum üç güzel câlışmanında güne gelmesini dilerim.
Düşündüren çalışmalar en güzel katkıyı insana sunması, okuyucusuna da ayrı bir zevk katar.
Sevgiler
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla onur duydum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Nice eserlere hep beraber inşaallah.