- 476 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
UMUDUM OLUR MUSUN ?
Karımla evlendiğimde henüz on dört yaşındaydı.
Bende otuz bir.
Eğer istemeseydim evlenmeyebilirdim.
Ama karımın öyle bir şansı yoktu. Ben ya da bir başkası, kararı ailesi verecekti selin değil.
Ancak hikâyem burada başlamıyor. Öncesi de var.
Cezaevine girdiğimde on dokuz yaşındaydım.
Çocukluk aşkımı kaçırmıştım. Ailesi peşimizi bırakmadı. Çocuk yaşta kızı alıkoymak ve cinsel istismardan on yıl hapsi boyladım.
Koğuşa adım attığım anda hapisliğin filmlerde, romanlarda, köy kahvelerinde anlatıldığı gibi olmadığını ve hatta hayatın dışarıda pekte acımasız olmadığını, zaten burada yaşanan şeye de hayat denmediğini anlamam bir oldu.
Aylarca betonda ince bir battaniyeyle uyudum, tabi uyumak denirse. Siz dışarıda ki hayata hiyerarşik mi diyorsunuz? Hiyerarşiyi gelin birde burada görün.
Bu buzla kaplı taş duvarlarla tanışana dek, bırakın başkasının pislediği kendi pislediğim tuvaleti bile temizlememiştim. Kimsenin sümüklü mendilini yıkamıştım. Çoraplarımı bile parmağımın ucuyla tutarken, kirden kapkara olmuş külotlar yıkamamıştım. Çay servisi yapmak, koğuşu temizlemek, bulaşık yıkamak bu yaptıklarımın yanında eğlenceli kalıyordu.
İçeride ki kirlilik oranı öyle dışarıdakine benzemiyor.
Bu daha hiçbir şey değil.
Sümeyye’mi alet edip onu dile alıp, bana yapılan cinsel tacizlerin, şiddetin, ruhumda ve bedenimde açtığı yaraların derinliğini saptayamıyorum bile.
Delirip delirmediğimi eğer delirdiysem ne boyutta olduğunu bilmiyorum. İnsan aklı bir kaçtı mı bir daha geri gelmiyor. On senede çok örneğini yaşadım gördüm.
İçeriye girdiğimde on dokuz yaşında bir çocuktum.
Sonrasında büyüyüp yaşlanmam birkaç ayımı aldı. Geriye kalan sadece sayılı gün oldu.
Sümeyye ile ilgili tek bir haber alamadım onca yıl. Bekli de en hayırlısı da buydu kim bilebilir ki. Bazen bilmemek bilmekten daha katlanılabilir oluyor hayatta.
Bizim oralarda böyle kızların çok da seçeneği yok.
Ya babası yaşında birine satılır.
Ya ailesi tarafından infazına karar verilir.
Ya da!
Kendi infazını kendi verir.
Çok köklü, ziyadesiyle zengin ve geleneklerine şiddetle bağlı bir ailem var.
Ben daha çıkmadan benim için en mükemmel hayatı hazırlamışlardı bile.
Benim ailem gibi o kadar çok köklü ve zengin aile vardı ki. Sabıkalı hastalıklı oğullarına; mükemmel bir hayat kurdukları sanrısıyla küçücük kız çocuklarının hayatını karartan, yaşam hakkını elinden alan.
Bu yaptıkları onların gözünde yuva yapmaktı. Büyük sevaptı. Cennetin kapıları ardına kadar açılırdı sebep olana.
Koğuş tuvaletinin duvarında bir yazı okumuştum “Din toplumun afyondur” diye. Altına bende “ikinci en büyük afyon da ailedir” yazmıştım. Öyle aileler var ki adeta zebani. Cehennemi diri diri evlatlarına yaşatıyorlar.
Bunun örneklerini görmek çok mümkündür bizim kanlı topraklarımızda.
Bizimkiler de büyük bir heyecanla kolları sıvamışlar yarım kalan hayatımı inşa etmek adına.
Şüphesiz hazırladıkları hayat; Selin’di.
Lakin ben canım pahasına da olsa bu hayatı yaşamayacaktım.
Sümeyye’yi unutamamıştım ama asıl neden bu değildi tabi ki. Çocuğum yaşında ki bir sabiyi karım yapmayacaktım. Bunca yıllık yaşanmamışlıkta, en yaşanmaması gereken şeydi bu benim adıma.
Ta ki Selin yolda karşıma çıkana dek.
Önüme dikildi ve “benimle evlenecek misin ağabey” dedi.
Hayatımda hiç böyle dik bakan gözler, böyle ışık saçan bir güzellik görmedim.
Hiç tereddütsüz “evet evleneceğim” dedim.
Evlendim.
Aynı gün aile konseyinin karşısına çıktım ve Selinle evlenmek istediğimi ancak kendisiyle Amerika’da yaşamak orada ki işleri yürütmek istediğimi söyledim.
Yaşadığım onca şeyden sonra akıl sağlığımdan da emin olamayan ailem bu teklifim karşısında beni yeniden kazanmak umuduyla yuvadan bir kez daha uçmama hiç tereddütsüz göz yumdular.
Selin’le evlendim ve ışık hızıyla yurt dışına gittik.
Evlendiğimizde kocam otuz bir yaşındaydı.
Ahmet’i gördüğüm gün içim ısındı ona.
Evet; çok riskli bir kumar oynuyordum biliyordum. Üstelik benden on yedi yaş büyük sabıkalı aklı gidik bir adamla. Ancak Ahmet olmazsa bir başkası olacaktı. Evlilik yaşım on beşi bulmayacaktı biliyordum.
Ahmet’in gözlerinde o güne kadar kimsede, ailemde bile görmediğim bir şey gördüm; sevgi ve merhametle ışıldıyordu.
Yanılabilirdim ama yinede çıktım karşısına.
“Benimle evlenecek misin ağabey” diye sorduğumda “eğer benimle sen evlenmezsen bir başkası evlenecek, ziyan olacağım yitip gideceğim, hayatım kararacak, belki de ilk çocuğumu doğururken daha ben çocuk olduğum için öleceğim, yüreğim dayanmayacak canıma kıyacağım” diye haykıramayıp atamadığım çığlıklarımı duymuş olmalı ki
Evlendi benimle.
Amerika’ya yerleşir yerleşmez ilk işi beni oturduğumuz bölgenin en iyi okuluna kayıt ettirmek oldu. Bütün ihtiyaçlarımı karşılayıp, rahat çalışabileceğim kendi banyosu olan tamda yaşıma uygun bir oda yaptırdı. Özel dersler aldırıp hızlı bir şekle dil öğrenip okula adapte olmamı sağladı.
Okulumun yanı sıra çeşitli sosyal faaliyetlere katılmam için sürekli broşürler getirip teşvik etti.
Onunda bana okulun bitince ne olmak istediğimi sordu.
Ressam dedim.
Çok ünlü bir ressam olmak istiyorum Ahmet ağabey.
Nitekim de oldum.
Şimdilerde Amerika’nın çeşitli şehirlerinde çeşitli sergilerim oluyor. Tablolarıma paha biçilemeyecek kadar değerli.
Boş zamanlarımda çocuk esirgeme kurumlarına gidip resim dersleri veriyor, hayatın renkleriyle tanıştırıyorum onları.
Eğer Ahmet ağabeyim olmasaydı; o gün onun yolunu kesmeseydim küçücük yüreğimin sesini dinlemeseydim sonum Sümeyye abladan farksız olacaktı biliyorum.
Her biri tek başına iktidar olmuş herhangi bir erkeğin kim bilir kaç çocuklu kaçıncı karısı olacaktım ülkemin en doğusunda ki en soğuk şehrinde.
Şimdi ise hayal bile edemeyeceğim bir yerde aklımın ucuna bile gelmeyecek bir hayat yaşıyorum.
“Ahmet ağabeyim” diyorum çünkü bana hiçbir zaman bir erkek bir koca gibi bakmadı.
Dokunmadı.
Bir kez olsun aynı yatakta yatmadık, aynı odada kalmadık.
O bana hep bir ağabey bir baba oldu. Zaman zaman anne bile oldu.
Oysaki onun kocam olmasına razıydım.
Gözlerinde gördüğüm merhamet ve sevgi bana bir ömür yeterdi. Ona hayatımı borçluyum ve bunun bir bedeli yok biliyorum.
Selin’in gözleri imdat çığlıkları atıyordu, beni kurtar diye yalvarıyordu, o küçücük kalbinin sesi kulaklarımda çınladı resmen.
On dokuz yaşında koğuşa girdiğim gün biten hayatım Selin’le yeniden başladı.
Onu gördüğüm gün hayata yeniden döndüm.
Dünyayı değiştiremedim ancak dünyamızı değiştirdim.