- 794 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Mehmet Nacar'la Söyleşi (Ahmet Almalı)
KİLİS KÜLTÜRÜNÜN TEMEL TAŞLARI
(Hazırlayan Ahmet Almalı)
MEHMET NACAR
Sayın Mehmet Nacar. Uzun ve serüvenli bir öğrenimden sonra öğretmen oldunuz. Bize hayatınızı anlatır mısınız?
1946 yılında Kilis’in Yavuzlu (Yananköy) beldesinde doğdum. Yavuzlu eşrafından Nacarlar ailesine mensubum. İlkokulu Yavuzluda okudum. Ortaokulu Kilis Erkek Sanat Enstitüsünde bitirerek Kilis Lisesi’ne geçtim. Liseden sonra üniversiteye gidemeyince Kilis Kız İlköğretmen Okulu’nun fark ders sınavlarını vererek sınıf öğretmeni oldum. Sonraki yıllarda Anadolu Üniversitesi AÖF Eğitim Önlisans okuyarak eğitimimi tamamladım.
1967 yılında öğretmenliğe başladım. İlk görev yerim Adana İline bağlı Karaisalı ilçesinin Salbaş köyü öğretmenliği. Bir yıl öğretmenliğin ardından Sıvas’ta askeri eğitim aldım. Kalan askerlik süremi Ordu ilinde öğretmenlik (er öğretmen) yaparak tamamladım. Ordu’dan isteğim üzerine Kahramanmaraş’a tayin edildim. Afşin ve Pazarcık ilçelerine bağlı köy ve kasabalarda çalıştım. Kahramanmaraş’tan Gaziantep’e tayin istedim. Araban ilçesinde, Yavuzeli merkezde ve Cevizli (Lohan) beldesinde uzun süre öğretmenlik yaptım. 12/Eylül darbesinde Tokat iline sürgün edildim. Artova’nın Sarsu köyünde, merkez ilçeye bağlı Günçalı kasabasında ve Zile’ye bağlı Yalınyazı kasabasında yedi yıl öğretmenlik yaptım. 1987 yılında tekrar Gaziantep’e döndüm. Üç ayrı okulda çalıştıktan sonra 1995 yılında emekliye ayrıldım.
Kilis merkezden evliyim. İki kız bir erkek olmak üzere üç çocuk babasıyım.
Halen Gaziantep’te yaşıyorum.
Sayın Nacar. Edebiyatla ilgilisiniz. Şiirleriniz ve yazılarınız gazetede yayınlanıyor. Yazdığınız şiirler takdire şayandır. Şiire nasıl başladınız? Kaç yıldır yazıyorsunuz?
Edebiyat edepli insanların ilgilendiği bir sanat dalı. Şiir ve yazılarım yalnızca Kent Gazetesinde değil, ülkenin çeşitli illerindeki yazılı ve net gazetelerinde, radyolarda ve televizyon kanallarında paylaşılmakta. Azerbaycan’da, Kıbrıs’ta ve Avrupa’da şiir ve edebiyatı seven gurbetçiler arasında adı duyulmuş biriyim.
Ciddiyetle şiir yazmaya başladığım tarih lise yıllarımdır. Yanlış hatırlamıyorsam ilk şiirim 1961 yılında Kent Gazetesinde yayınlandı. Yaz tatillerinde hem Kent, hem de Hududeli gazetelerinde köşem vardı. Şiirlerim, öykülerim ve köşe yazılarım yayınlanırdı. O zamanın gazetelerini hala saklıyorum. Lise yıllarımda, okulların açık olduğu dönemlerde Kent Gazetesi çarşamba günleri iki iç sayfasını bize ayırmıştı. 5/Edebiyat E şubesinde Arı Grubu adıyla bir edebiyat grubu kurmuştuk. Bu iki sayfayı eserlerimizle doldururduk. Çarşamba günü bize bir miktar gazete verilirdi. Bu gazeteleri okullara dağıtır, okulların panolarına asardık…
Lisede Nihat Sami Banarlı’nın Türk ve Batı Edebiyatı kitabı ders kitabımızdı. O kitapta Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘’Şair’’ isimli bir şiiri var. Şiirin son satırı beni derinden etkiledi. Şiiri ciddiye almamın nedenlerinden birinin o satır olduğunu düşünüyorum.
…’’Şair, sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın…’’
Herhalde doğuştan şiir aşığı olmalıyım. Elli beş yılı aşan bir süreden beri şiir yazmaktayım.
Sayın Nacar. Gaziantep’te oturuyorsunuz ama Kilis edebiyatından da kopmadınız. Kilis ve Gaziantep arasında edebiyat yönünden fark nedir? Bize açıklar mısınız?
Ev alarak Gaziantep’e yerleştim. Ancak Kilis’ten ve Kilis edebiyatından kopmam mümkün değil. Çünkü ben Kilis edebiyatının bir parçasıyım. Kilis’i seviyorum. En güzel yıllarım Kilis’te geçti. Ayrıca Kilis kendini bilen birinin kopamayacağı kadar güzel ve sihirli bir kent. Sadece Kilis’te doğmuş olan yabancılar bile Kilisli olmaktan gurur duyarken bütün sülalesi Kilis’te doğup yaşamış olan ben Kilis’ten ve Kilis edebiyatından uzak kalırsam vefasızlık yapmış olurum. Bana yakışmaz. Sayısız güzelliklerle ilk olarak Kilis’te tanıştım. Bu güne kadar Kilis’le ilgili on iki şiir yazdım.
Gaziantep’le Kilis’i edebi açıdan karşılaştırmak abes olur. Çünkü Gaziantep’te sadece lahmacun, çiğköfte ve kebap dürümü edebiyatı var. Gaziantep edebiyat açısından da, yetiştirdiği edebi değerler açısından da son derece kısır bir kent.
Kilis öyle mi?
Kilis’te geçmişten geleceğe uzanan zaman şeridi üzerinde edebi şahsiyetlerin, edebi eserlerin, çeşitli sanat dallarının nöbet tuttuğunu görmekteyiz.
İlk aklıma gelenler ünlü Türk dil bilimcisi Rıfat Bilge’dir. Muallim Naci, Necip Asım Yazıksız, Seyfettin Başçıllar, Nejat Uygur, medarı iftiharımız bestekâr Alaeddin Yavaşca ve daha niceleri…
Bazı illerde toprağı eşerseniz tarihi kalıntılara rastlarsınız. Kilis’te toprağı eşmeye gerek yok. Tarihi eşelersek çok sayıda edebiyatçı, sanatçı ve bilim adamına rastlarız. En basit şekliyle ülkemizin üniversitelerinde, yurt dışında birçok üniversitede çalışan prof bilim adamlarımız vardır. Zamanımızda Türk kültürüne hizmet veren çok sayıda edebiyatçı, bestekâr ve sanatçımız İstanbul’da yaşamakta.
Özetle Kilis bölgede kültürün kaynağı, sanat ve edebiyatın başkentidir.
Kilis’in ve Kilislilerin bu kültür hazinelerine sahip çıkmalarını ve gündemde tutmalarını umut ediyorum.
Sayın Nacar. Geçmişte merhum Mehmet Boztepe ile Zeytindalı adlı bir dergi çıkardınız. Bunu teferruatlı anlatır mısınız?
Merhum Mehmet Boztepe kırtasiyecilik yapardı. O zamanda Kilis’in nüfusu otuz beş bin civarındaydı. Okul yıllarımızda kırtasiye ihtiyacımızı onun işyerinden karşılardık. Donanımlı biriydi. Karşılıklı anlaşarak Kilis Kültür Derneği adına bir dergi çıkarmaya karar verdik. Ben sorumlu müdürdüm. Kendisi denetmendi.
1967 yılı aralık ayında ilk sayıyı çıkardık. On altı sayfalık bir dergi. Ancak o yıllarda yerelde dergi çıkarmak, kitap yapmak imkânsız gibiydi. Matbaalarda harfler elle ve tek tek dizilmekteydi. Kamyon iç lastiğinden keserek ve gerekli yerleri oyarak ön kapak şablonu hazırladık. Dergiyi Gaziantep’te bastırdık. Dağıtımını Mehmet Boztepe kendi kırtasiye dükkânından yaptı.
Zeytindalı’nın orijinal bir nüshasını hala saklamaktayım.
Bir sorun vardı. 1967 yılı aralık ayında öğretmenliğe başlamış ve Kilis’ten ayrılmıştım. Şimdiki gibi internet, cep telefonu gibi hızlı ve zamanında iletişim olanaklarımız yoktu. Telefonla görüşeceğimiz zaman postaneye giderek konuşmak istediğimiz kişinin adresini verirdik. Bir memur gidip konuşacağımız adamı adresinden çağırır ve öyle konuşurduk. Ayrıca Boztepe’nin Mısır’da El Ezher Üniversitesi hastanesinden psikolojik rapor aldığı söylentileri yaygındı. Kendisine sormadım tabi ki.
Düşünebiliyor musunuz? Kırk yedi yıl önce Kilis’te edebiyat dergisi çıkarmışız.
1967 yılında Mehmet Boztepe belediye başkan adayı olmuş ve dergide birkaç sayfada dolaylı yollardan kendi propagandasını yapmıştı. Tedirgin oldum. Tek sayı çıkardığımız dergiyi kapatmak zorunda kaldım.
Aradan yirmi yedi yıl geçti. Mayıs 1994 de Kilis Kültür Derneği adına ve adı Zeytindalı olan bir dergi çıkmaya başladı. Bir süre sonra Kent Gazetesi çalışanı Erol Arslan benimle bir söyleşi yaptı. Söyleşide dergiden söz ettim. Derginin kurucusu olarak adımın derginin künyesine işlenmesi gerektiğini söyledim. Bunda bir kötülük yoktu. Basında bir vefa örneğiydi. O günlerde Gaziantep’te yazdığım Zafer Gazetesi birkaç el değiştirdiği halde kurucusu Vahittin Bozgeyik künyeden çıkarılmamıştı. Söyleşide hakaret yoktu. Zorlama yoktu. Sadece bir vefa kuralına dikkat çekerek sitem etmiştim.
Sen misin bunu diyen? Salihoğlu derginin tanıtım sayfası olan Dulda adlı köşesinde bana veryansın etti. Demediğini bırakmadı. Üç sayfa yazmıştı. Basında bu tür eleştirilere muhatabın aynı yayın organında cevap hakkı doğar. Dergiye almayacağından emin olduğum için dergiye cevap göndermedim. Cevabımı Kent Gazetesinden yazdım. Nasıl olsa derginin gittiği adreslere Kent de gidiyordu. Tabi ki, uzun bir cevap olmuştu.
Muhlis Beyin iddiası çıkardıkları derginin benim çıkardığım dergi ile bir ilgisinin olmadığı, Zeytindalı adını kendilerinin bulup koyduğu yönündeydi. Aynı ilde aynı dernek adına çıkan bir dergi eski çıkan derginin adıyla yayınlanıyorsa ilk derginin devamı niteliğindedir. Aksi halde gerekli araştırmaları yaparak aynı ismin konmaması gerekirdi.
Kendilerinin benim Kilis Kültür Derneği adına çıkardığım bu dergiden haberleri olmadan, rastlantı sonucu Zeytindalı adını kullandıklarını kabul edersem sonuç ne olur?
Kurmuş olduğum Zeytindalı dergimizi Kilis’te tekrar hayata geçirme hakkım doğar. Böyle bir çalışma ve rekabeti Kilis kültürüne haksızlık saydığımdan tekrar dergi çıkarmayı düşünmedim.
Mahkemeye başvurup, delil olarak bendeki orijinal sayıyı gösterip, adımı mahkeme kararıyla derginin künyesine işletmem de mümkündü. Buna da gerek görmedim.
Neyse. Kilis’e hizmet için imkânsızlıklar içinde bir dergi çıkardık. Yayını durdururken üzüldük. Yirmi yedi yıl sonra bir daha üzüldük. Yıllardır Zeytindalı’na yazı ve şiir göndermiyorum.
Hepsi de tarihte kaldı. Artık geleceğe bakma zamanıdır.
Sayın Nacar. Şiir yazıyorsunuz. Yekûn tutan şiir kitaplarınız var. Şimdi yolda başka çıkacak kitaplarınız var mı?
Bugüne kadar yedi kitabım yayınlandı. İlk beşini yerelde yaptım. Son ikisini Ankara’da bir yayınevinde bastırmaktayım. Bu kitaplardan beş adedi şiir kitabı. Bir tanesi (Neredesin Sen) nesir/şiir diğer adıyla artistik nesirdir. Özelliği ise şiir şeklinde yazılmış düz yazı olmasıdır. Edebiyatımızda üç örneği var.
Ümit Yaşar Oğuzcan’nın ‘’Sahibini Arayan Mektuplar’’ ve Şemsi Belli’nin ‘’Bahargüneşi’’ ile ‘’Güzçiçeği’’ adlı eserleri.
Son kitabım ‘’Kapıldım Gidiyorum’’ öğretmenlik yıllarımda çalıştığım beş ilde yaşadığım ilginç olayları kısa bölümler halinde yazdığım anı kitabıdır. Okul yıllarım ve emekliden sonra yaşadıklarımı iki bölümlük ayrı bir kitapta toplamayı düşünüyorum.
Kitap adını; ‘’Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına’’ sözleriyle başlayan Türk Sanat Müziği bestesinden aldı.
Bu günlerde yeni kitabımı yazmaya başladım. Akademik bir çalışma olacak. Konusu bütün özellikleriyle hece şiiri teknikleri. Adını ‘’Edebi Mühendislik sanatı’’ koymayı düşünüyorum. Yeni şiir kitabım baskıya hazır. Ayrıca yaşanmış olaylardan kurguladığım bir öykü kitabım zamana yayılarak yazılmakta. İçinde Kilis’le bağlantılı öykülerin de yer alacağı bu kitabın önümüzdeki bir/iki yıl içinde yayınlanacağını umuyorum. Köşe yazılarımdan derlediğim PKK terörü ve sözde Ermeni soykırımı konularını kitaplaştırmam mümkün. Mümkün diyorum, çünkü kendi olanaklarımla kitap yapmaya zorlanıyorum. Sponsor gerekli. Gurur meselesi yaparak sponsor arayışına girmiyorum.
Sayın Nacar. Sizin internetle ilgilendiğinizi biliyoruz. İnternet çevresinde bir şairler topluluğunuz var. Bizim eski halk şairleri gibi şiir tekniği yok diyorlar. Siz ne diyorsunuz?
Ben onlara internet şairleri diyorum. Ülke nüfusunun iki katı şair var. Kendi adıyla, aldığı bir iki rumuzla veya mahlasla şair olmuştur. Her gün birkaç şiir yazar paylaşırlar. Beş bin, on bin şiir yazdım diye övünürler. Ancak incelediğinizde kural bilmeyen, hiçbir donanımı ve kültür yapısı olmayan, basit ve uyduruk konulardan seçilmiş eserlerinde derinlik ve anlam bulunmayan kişiler olduğunu anlarsınız. Bir de parayı bastırıp yılda bir iki kitap yapanlar vardır. Parayla şair olunur mu?..
Aralarında başkalarının şiirlerini çalarak şair olanlar bile az değil. İnternet şiir ve edebiyat çöplüğü. Bu özgürlüğün Türk edebiyatına büyük zararları olmakta. Piyasada okunacak kalitede şiir kitapları bulmak zor. Her yer şiir kitaplarıyla dolu. Ayrıca yalnız internette yayınlanıp okunabilen e kitaplar var.
Şair olunmaz, şair doğulur derler. Şiirin okulu yok. Mesela Gaziantep’ten elli tane kitap sahibi yerel şair çıkması, ülke genelinden yaklaşık beş bin kadar kitap sahibi şair çıkması şiir ve edebiyata yerleştirilmiş bomba ve ihanettir. İnternet şairleri yüzünden kimse şiir kitabı okumuyor. Değişik illerde katıldığım on beş kadar etkinliklerde bana imzalanmış yüz elli kadar şiir kitabı var. Sayfalarda okunacak şiir bulamıyorum. İnternetten her gün şiir paylaşmakla şair olunmuyor. Ayrıca değişik amaçlarla, edebiyat dışı şairler çoğunlukta.
İnternet okurlara en kolay şekilde ulaşabildiğimiz çağdaş bir kolaylık. Çağın teknolojik gelişmelerini kullanmak gerekiyor. Kolumu kapıdan uzatıp şiirimi internet panosuna asıyor ve geri çekiyorum. Kimseyle irtibata geçmiyorum. Üç beş değerli şairimiz hariç…
Sayın Nacar. Çok şiir yazanlar için büyük Türk şairi Yahya Kemal Beyatlı’yı örnek gösterirler. Bir kelime için yıllarca beklermiş. Siz ne diyorsunuz.
Yahya Kemal çok şiir yazan biri değildi. Şiirlerinden birinde bir kafiyeyi değiştirmek için on yıl uğraşmıştır. Ancak bu istisnai bir olaydır. Yahya Kemal sağlığında hiç kitap yapmadı. Kendisine şiirlerinin arada rezil olduğunu, kitap yapmasını önerdiklerinde şu yanıtı vermiştir.
-Onlar beni rezil ettiler. Varsın rezil olsunlar…
Şiirleri ölümünden sonra toplanıp kitap haline getirildi. Çok şiir yazan şairimiz Halit Fahri Ozansoy’dur. Altmış Yedi şiir kitabı var. Şahsen beğendiğim bir şiiri yok.
Yeni bir şiir mutlaka birkaç kere demlenmeli ve kurallara uygun olmalıdır. Serbest veznin de kuralları vardır. Özellikle hece ölçüsünde yazanlar sabırlı olmalı, yıllarca pratik yapmalı. Yeteneği olmayanlar da lütfen yazmasınlar…
Şiir yazmak son derece ciddiyet ve külfet isteyen bir iş. Fantezi olsun, saygınlık kazanayım, benim diğer şairlerden ne farkım var? Kitap yapıp satarak para kazanayım gibi düşüncelerle şiir yazılmaz. Şairin gönlü halkına açılmış bir duygu sofrasıdır. Bu sofraya ülke halkı konuktur. Bu nedenle çıkar beklemek son derece yanlış. Ayrıca hiçbir iyi şair (Bazı istisnalar hariç) yaşarken ünlenmemiş, şiirlerinden çıkar sağlamamıştır.
Şiiri ciddiye alarak çalışanlar Türk Kültür duvarına bir tuğla yerleştirmekte olduklarının bilincine varmalı. Yazdığı her şiiri tekrar tekrar demlemeli, üzerinde uzun süre düşünmeli, kendisi beğenmeden ve kusurlarını ortadan kaldırmadan görücüye çıkarmamalıdır.
Bir altın küpünü içine bir pençe pul atarak zenginleştiremezsiniz.
Sayın Nacar. Gaziantepli tarihçiler Kilis’in kurtuluş savaşındaki önemine değinmezler. Siz Yananköy’lü olduğunuz için bu Gaziantepli tarihçilerin yaptıkları doğru mudur? Bu konuda sizin görüşleriniz nedir?
Tespitiniz doğru. Gaziantepli tarihçiler Gaziantep Savunmasını yazarken çoğunlukla ilin belediye sınırları dahilindeki mücadeleyi yazmaktalar. Yalnız Kilis’i değil, diğer ilçeleri ve köylerden aldıkları destekleri es geçmektedirler. Kentin eski ağaları katılmadıkları, katkıda bulunmadıkları Gaziantep Savunmasına el koymaya çalışmaktalar. Gaziantep Savunması tarihinde yalnızca Lohanlı Mustafa’ya mecburen yer verilmiştir. Çünkü Lohanlı Mustafa Gaziantep’in savuma sanayi atölyesini çalıştıran kişidir ve kendisi de Gaziantep Savunması Tarihini yazmıştır. Gaziantep Savunmasındaki başarı ilçeler ve köylerle topyekûn bir mücadelenin sonucudur. Gaziantep kuşatılmadan önce zenginler ve eşraf kenti terk etti. Garibanlar kalıp savaştılar. Buna rağmen başarıyı terk edenler sahiplenmeye başladı. Bu büyük bir haksızlık…
Kilis için de aynı durum geçerli. Kilis tarihi genel olarak ilin belediye sınırları içinden çıkan kahramanlardan söz etmekte. Köy ve beldelerden aldığı desteği es geçmektedir. Mesela Osmanlı döneminde adı Tilhabeş (Habeş Tepesi) olan Yavuzlu beldemizin Cumhuriyet kurulduktan sonra adı neden Yananköy oldu? Bundan bahseden yok.
Fransızlar Kilis’i işgal için Halep üzerinden gelirken Yananköy’lüler çevre köylerden gelen destekle Fransızları durdurmayı denemiş, Humeyli köyü önlerinde Fransızlarla savaşmıştır. Fransız birliklerini taciz ederek Kilis’e kadar izlemişlerdir. İşgalin ardından Yananköy’ün en varlıklı ağası olan dedem Mahli Ağa Kuvva-i Milliye mücahitlerine, Kilisli vatanseverlere, Şahinbey’in çetelerine önemli ölçüde gıda ve mühimmat desteğinde bulunmuştur. Dedem, babam ve amcalarım milli mücadelede önemli roller üstlenen kişilerdir. Çoğunun İstiklal Madalyası vardı. Fransızlar Yananköy’den verilen desteği kesmeden başarılı olamayacaklarını anlayınca Yananköy üzerine yürüdüler. Sinnep Köprüsünden başlayan top atışlarıyla beldeye ulaşıp, taş üstünde taş bırakmayacak şekilde yakıp yıkmışlardır. Yananköy adı Fransızlar tarafından yakıldıktan sonra verilmiştir.
Kilis Tarihi bu olaya ne kadar yermekte?
Özetle Gaziantep ve Kilis savunmalarını kimse kendi tarafına çekip başarıyı üstlenmeye kalkmamalı. Başarı bütün ilçeler ve bütün köylerle ortak savaşmanın sonucunda elde edilmiştir.
Şahinbey’in bütün savaşları Kilis’in Oylum köyü ile Gaziantep yolundaki Elmalı Köprüsü arasında yapıldı. Şahinbey bu savaşlarda başka illerden çete mi ithal etti? Yavuzlu, Hamurkesen, Mülk, Lohan köyleri başta olmak üzere, bütün çete mensupları Gaziantep Kilis yolu çevresinden derlenmiştir. Şüphesiz ki, çeteler arasında Gaziantep ve Kilis merkezlerinden katılan çok sayıda mücahit de vardı..
Sayın Nacar. Sizin de mensubu olduğunuz Kilisli edebiyatçılar bir edebi dergi çıkarmıyorlar. Sizin bu konuda düşünceleriniz nelerdir?
Kilis edebi değerleri açısından her zaman gurur duyduğum bir kentimiz. Bir değil, birkaç dergi çıkması gerekir. Ancak bunu yapmak için şartlar oluşmalı. Dergi çıkarmak çok külfetli bir iş. Sadece abonelerle ve dergi satışlarıyla maliyeti karşılamak mümkün değil. Kilis halkı yoksul. Para verip dergi alarak okumaz. Bu nedenle durumu uygun olan Kilislilerin sponsor olması gerekir. Benim Zeytindalı’nı çıkardığım zamandaki güçlüklerin şimdi onda biri bile yok ama külfet yine de çok ağır.
Siyasi veya ideolojik gruplaşma olmadan bir dergi çıkarılmalı. Böyle bir derginin her sayısından valilik, belediye ve üniversite yüzer adet satın alsa maliyet karşılanır. Arka kapağa reklam da alınabilir. Ayrıca böyle bir dergi sadece Kilis’le sınırlı kalmamalı. Ülke genelinin kültür değerlerine açık olmalı. Yerelden çok ulusal bir dergi olması gerekir.
Kilis sürekli kaynayan bir kültür pınarı. Ancak bu pınarın sularının akacağı bir vadicik olmazsa sular arazide dağılarak kaybolur. Yayınlanacak bir dergi bu pınarın vadisi görevini yapar. İlimizde keşfedilmemiş yeteneklerin keşfini sağlar. Aynı zamanda edebiyat okulu görevini üslenir. Kilis’te böyle bir dergiye şiddetle ihtiyaç var.
Sayın Nacar. Kilis Kültürünün geleceği için Kilis Valisi’nden, Kilis Üniversitesi Rektöründen, Kilis Kültür Müdürlüğünden ve son olarak Kilis Belediye Başkanlığından beklentileriniz ve istekleriniz nelerdir?
Bu soruyu önce örnekler vererek açıklamak isterim. Genellikle ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarında ülkemizin çeşitli illerinde yapılan kültür edebiyat etkinliklerine davet edilirim. Çoğuna da katılırım. İki hafta önce Kırşehir’deydim. Kilis beni tanımasa da ülke genelinde edebiyat çevreleri beni tanımakta ve davet etmekteler. Katıldığım bazı etkinlikler gittiğime değmeyecek basitlikte cereyan etmekte. Bazıları ise iyi organize edilmiş, muhteşem etkinliklerdir. Bu etkinlikler arasında Karaman ilinde, Nevşehir ve Kırşehir illerimizde yapılan etkinlikler tümüyle bir edep ve edebiyat sergisi şeklinde yaşanmakta. Elazığ’da her yıl tekrarlanan Hazar şiir Akşamlarını da unutmamak gerekiyor.
Bu etkinlikleri genelde ilin edebiyat çevreleri, kültür sanat ve edebiyat dernekleri hazırlarlar. Tabi ki, bunun belirli bir maliyeti var. Konukların konaklama, yemek ve gezi masraflarının, hatta ile geliş/dönüş yol paralarının karşılanması gerekiyor. Edebiyatçı ve derneklerin buna yetecek parası hiçbir zaman olmaz. Peki, bu güzellikleri nasıl başarıyorlar?
Konu ilin tanıtımı ve edebiyat olunca siyasi ve ideolojik yaklaşımlar bir kenara itilmekte. Valilik, Belediye Başkanlığı, İl Kültür Müdürlüğü, işadamları ve Üniversite işbirliği ile bu tür güzellikler başarılmakta. Atıyorum, Üniversitemiz etkinlik için salon verebilir. Yaz aylarında Yurtlar boşsa konuklar yurtlarda ağırlanabilir. Genelde yıldızlı otellerde ağırlanmaktalar. Belediye yol ve yemek masraflarını karşılayabilir. Geziler için otobüs tahsis edebilir. Valilik ayrı salon açabilir, plaket, teşekkür veya katılım belgesini üstlenebilir. Esnaftan edebiyata ilgi duyanlar yemek verebilirler.
Bu tür etkinliklerin yüksek bir maliyeti yoktur. Katılımcılar genellikle gazeteci vasfı da olan kişilerdir. İllerine döndüklerinde yazacakları yazılarla Kilis’in adını duyurur, tanıtımını yaparlar. Kilisli edebiyatçılar il dışından edebi dostlar edinirler. Kilis’in ufku açılır.
Özetle valilik ve belediye dergi çıkarılmasına ve edebi etkinliklere destek olabilir. Üniversitemiz Kilis’te veya Kilis dışında yaşayan edebi değerleri davet ederek konferanslar ve paneller düzenleyebilir. Edebiyatçı ve sanatçılarımızın Kilis’te tanıtımlarını yapabilirler.
Her yıl aynı tarihlerde tekrarlanan Kilis Kültür Festivali veya Muallim Naci Şiir Şöleni gibi benzer bir isim altında en azından üçer günlük etkinlikler yapılmalıdır. Aksi halde sesini duyurmayı başaramayan Kilis’e nimetlerinden yararlanan kişiler veya kurumlar tarafından haksızlık edilmiş olur.
Yazacak çok şey var ama bu kadarı yeter sanırım.
Güzelliklerle kalınız.
YORUMLAR
Biz geçmişte yaşamış ustalarımız gibi Anadolu aşığıyız. Seçtiğiniz şiirimi bu açıdan anlamlı buldum. Tabi ki, ülkemize zarar vermeyen, ihanet etmeyen bütün insanlarımızı da gereğinden fazla seviyoruz. Gönül bahçemiz olan ülkemize edebi alanda bazı çiçekler bırakmak için hep birlikte çaba göstermekteyiz.
Sayfama onur kattınız...
Yorum ve düşünceleriniz için teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılarla...
İlgiyle okuduğum bir söyleşiydi. Gerek gerçek gerekse edebi kimliğini tanımak adına güzel bir açılım yapmış sayın yazarımız. Yıllardır beğeniyle okuduğum Mehmet Nacar Bey Hocamı daha yakinen tanıma fırsatı buldum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Selam ve saygılarımla.
BİR RÜZGÂR OLSAM
Erciyes dağından Konya’ya doğru,
Karları taşırım bir rüzgâr olsam.
Her sabah yolumu beklerken Ağrı,
Yollara düşerim bir rüzgâr olsam.
Marmara üstünden semaya çıkar,
Soma’dan geçerken yaşımı döker,
İstanbul denilen güzele bakar,
Hüznümü boşarım bir rüzgâr olsam.
Antalya ilinin bahçe bağları,
Üstünden çağırır Toros Dağları.
Zirveden zirveye aşıp çağları,
Mardin’de yaşarım bir rüzgâr olsam.
Türküler dinleyip Sivas ilinde,
Kükrerim Bolu’nun Çamlıbel’inde.
Kırşehir, Nevşehir, Bingöl yolunda,
Sevgiyle koşarım bir rüzgâr olsam.
İzmir’den dolaşıp Çanakkale’ye,
Uğrayıp dönerim Pamukkale’ye.
Bursa’dan geçerken düşüp çileye,
Yaramı deşerim bir rüzgâr olsam.
Sevgiyle el edip Azerbaycan’a,
Hüznümle eserim Van’dan Tatvan’a.
Yolumu çevirip Samsun’dan yana,
Dağları aşarım bir rüzgâr olsam.
Bu cennet vatanın toprağı taşı,
Üstünde gül açar gözümün yaşı.
Arayıp bulurum Hacı Bektaş’ı,
Tarihten taşarım bir rüzgâr olsam.
Tayfuna dönerek kandil’i yıkar,
Kandil’den başlayıp Erbil’i yakar,
Obama Barak’ın canını sıkar,
Sıktıkça coşarım bir rüzgâr olsam.
Yiğitler dolaşır kartal bakışlı,
Güzeller gülüşür keklik nakışlı,
Geçtiği yollara baharlı kışlı,
Laleler döşerim bir rüzgâr olsam.
Çiçekler sunarken vardığım uğrak,
Aşkım Anadolu kanadım bayrak,
Dergâha hizmetkâr, Yunus’a çırak,
Taptuk’la pişerim bir rüzgâr olsam.
Mehmet NACAR