- 361 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Padişahın İşi Ne?
Sultan Murad Han o gün bir hoştur. Telaşeli görünür.
Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam
Siyavuş Pasa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
- Aksam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah?..
- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
- Nasıl yani?
- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padişah hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi
bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar, döner Vefaya, Zeyrekten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında
soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. işte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Sorarlar;
- Kimdir bu? Ahali:
- Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyyusun biri iste!..
- Nerden biliyorsunuz?
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.
Bir başkası tafsilata girer;
- Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar Çarşısı’nda çalışır. Nalının hasını yapar… Ancak
Kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şise şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa
takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir.
- isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu?..
Hasılı, mahalleli döner ardını gider.
Bizim tebdili kıyafet mollalar kalırlar mı ortada!..
Tam vezir de toparlanıyordur ki padişah yolunu keser:
- Nereye?
- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem.. Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebaamızdır. Defini
Tamamlamak gerek.
- iyi ya, saraydan birkaç hoca yollar kurtuluruz vebalden.
- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
- Mollalığa devam… Naaşı kaldırmalıyız en azından.
- Aman efendim, nasıl kaldırırız?
- Basbayağı kaldırırız iste.
- Yapmayın etmeyin sultanim, bunun yıkanması paklanması var. Tekfini, telkini…
- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasil hane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama…
- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bileyim, Ayasofya’dan Süleymaniye’den, en azından Fatih Camii’nden…
- Ayasofya ile Süleymaniye’de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii’ni iyi dedin. Hadi yüklenelim…
Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur.Padişah bakir kazanları vurur ocağa… Usulü
erkanınca bir güzel yıkarlar ki,naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere
Benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur dudaklarında.
Padişahın kani ısınmıştır bu adama, vezirin de hakeza… Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar.
Ama namaz vaktine hayli vardır daha…
Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
- Sultanim, der. Yanlış yapıyoruz galiba…
- Nasıl yani?..
- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanimi vardır, belki
yetimleri?..
- Doğru, öyle ya, neyse… Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.
Vezir cüzüne, tespihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur.
Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın acar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
- Hakkini helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun.
Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar. Şakaklarına dayar…
Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından…
- Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir…
Bizim efendi bir âlemdi, vesselam…
Akşamlara kadar nalın yapar…
Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra
getirip dökerdi helaya!..
- Niye?
- Ümmeti Muhammed içmesin diye…
- Hayret…
- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi.
Öyleyse simdi dinlemeniz gerek… O çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara… Mızraklı ilmihal.
Hücceti İslam okurdum…
- Bak sen! Millet ne sanıyor hâlbuki…
- Milletin ne sandığı umurunda değildi.
Hoş, o hep uzak mescitlere giderdi.
Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe’yi görmeli…
- Öyle imam kaç tane kaldı simdi?
- iste bu yüzden Nişancı’ya, Sofulara uzanırdı ya… Hatta bir gün;
- Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. inan cenazen kalacak ortada…
- Doğru, öyle ya?..
- Kimseye zahmetim olmasın, deyip mezarını bahçeye. Ama ben üsteledim. is mezarla bitiyor mu, dedim.
Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra;
- Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.