- 646 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TOZANLI VADİSİ (DUMANLI YAYLASI)
Sivas Kangal Termik Santrali bölgede yaşamı tehdit ediyor. Tıpkı diğerleri gibi.
Rüzgârın savurduğu kül bulutu tepelerin üstünü örtüyor. Dere yataklarını kurutuyor. Afşin Termik Santralinin verdiği zararın benzeri Kangal, Divriği, Gürün havzasında hayvancılığa, tarıma, bağcılığa zarar verirken doğal bitki örtüsünü ciddi anlamda yok ediyor. İnsanlar üzerinde kanser başta olmak üzere tedavisi mümkün olmayan hastalıklara ve kalıcı rahatsızlıklara sebebiyet vermektedir.
Dört bir tarafı dağlarla, vadilerle, ovalarla çevrili ülkemizde doğal enerji üretimine elverişli olmasına rağmen güneş ve rüzgâr enerjisi üretimini termik santrallere tercih etmemekte ısrarı anlaşılır gibi değil.
On dört yıllık tek parti AKP hükümeti yerel yönetimde başarılı olmakla övünmektedir. Lakin gel gör ki kuruyan dere yatakları ve azalan barajların durumu ileride ciddi sorun teşkil edecektir. Dünyada çekilen su sıkıntısı zengin yer altı su yataklarına sahip Türkiye’nin önünde başlıca bir sorun olacağı aşikârdır. Bergama’da, Kangal Bakır tepe’de, Tunceli’de ve diğer bölgelerde siyanürle altın çıkartma sonucu yer altı su yataklarını zehirlemesi yanında yer üstü bitki örtüsünü tahrip etmektedir. Balıkesir Bergama’da çevreye bırakılan siyanür atığı kendisine yalnız Balıkesir çevrisinde değil, İzmir, Ayvalık üzerinden Bodrum’a kadar geniş bir alan oluşturmuştur.
17 Temmuz 2014’de basına yansıyan bir habere göre, Manisa Tarım İl Müdürlüğü’nün olumsuz görüş bildirmesine rağmen Soma İlçesinde, Kolin Kömürlü Termik Santrali için 388 bin metrekarelik zeytinlik kamulaştırılacak ve sonra özelleştirilecek.
Haber kaynak: (Kozmo politik.com - Mustafa Kuşen, Zaman)
Tüm canlıların ana rahmi sayılan toprağın üstündekilere yapıldığı gibi altını oyarak gezegenimiz yok edilmektedir. Vahşi kapitalizmin ağa babaları daha çok zenginleşme ve daha büyük güç odağı olma hırsı içinde kibrin, zulmün, vahşetin önde gidenleridir.
Bilgiyi, sanayi, serveti, teknolojiyi, iktidarı tekelinde tutan burjuva aileler doğanın efendisi olduklarını sanırlar. Kendilerini ormanların efendisi sayar ve orta yerine şato kurarlar. Hizmetkâra ihtiyaçtan, kırıntı yerlere fakirin gecekondu kondurmasına göz yumarlar. İleride kıymetlenen fakirin evini elinden almak zor olmamıştır bunlar için. İklim değişiminden kaynaklanan felaketler bu efendilerin eseridir. Arz kürenin en büyük devrimcisi olan doğa bunların cezasını vermeye başlamıştır. Düşündürücü yanı Kurunun yanında yaşında yanmasıdır. Yani zengin malından olurken, fakir canından olmaktadır.
Yağmur yağacak, rüzgâr esecek, dört mevsim ahenkle devinecek ki varlık âlemi her şeyini ortaya koyarak kendisini geliştirsin. Gelişimle birlikte canlılar birbirini tanıyacak, birbirini hissedecek ve birbirinin inancına saygı duyacak, birbirine adaletli davranarak hakça bölüşecek, adil paylaşacaktır. Doğanın eşitlikçi yasasından ilham almayan toplumlar kanguru gibi zıplayarak medeniyeti aramaya devam ederler. İlmin, bilimin peşinden gitmeyenler helak olurlar. Düşünen insan Homo Sapiens’in ilk tanıdığı doğa; ilmin ve bilimin şifresidir. Şifreyi çözenler ise bilim insanlarıdır.
Hz. Muhammed (SAS) “Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır” derken tek çıkar yolun ilim olduğunu vurgulamıştır. Peygamber sonrası Emevilerin hâkim olduğu İslamiyet rayından saptırılmış olarak günümüze kadar gelmiş ve ilim, irfan, icat adına maalesef bir gelişme kaydetmemişlerdir. Binli yıllara gelene kadar matematik, astronomi, tıp başta olmak bazı gelişmeler olmuş ama ileriye taşınması cehaletten beslenen muktedirlerce engellenmiştir.
Bu hafta sonu davetli olduğum Tozanlı Vadisinin eşsiz doğal güzelliğinden, bin bir dağ çiçeklerinden, ormanın iki bin fitlik zirvesine yapılan Cem Evinin açılış harbiyle başlayacaktım yazıma.
Akşam haberlerinde gördüğüm Kangal Termik santralinden şikâyetçi köylülerin sesini duymazdan gelemezdim. Daha önce reel olarak gördüğüm benzer olumsuzluklardan ve katıldığım çevre konferanslardan biliyorum ki termik santraller çevre felaketi yaratmaktadırlar. Başta Japonya olmak üzere gelişmiş batılılar termik santral yapımından vazgeçerlerken Türkiye bu konuda ısrarlı olmaya devam etmektedir.
Türkiye rüzgâr ve güneş enerjisi ihraç edebilme konumunda iken enerji ithal ediyor olması akıllara ziyan vermektedir.
Arap petrolüne muhtaç konumda olan ABD kaya gazı üreterek enerji ihraç eden ülkeler arasına girmeye hazırlanmaktadır. Bu nedenle Ortadoğu petrolüne muhtaç olmaktan çıkan ABD Ortadoğu’da olan bitene fazla bulaşmak istemiyor. Ne zaman kendi çıkarlarına ve kendi insanlarına zarar gelirse o zaman harekâta geçecektir. Bunun örmeklerini geçmişte Irak’ta, Bosna’da gördük.
Amerikalı gazeteci James Foley’in IŞİD denilen dinci teröristler tarafından başı kesilerek öldürülmesi Beyaz Sarayı ve Başkan Obama’yı fazla mesai yapmak zorunda bırakmıştır.
Terör dünyanın her tarafında aynı yöntemi uygular. Terörle yatağa girenler eşek arısının yuvasına çomak sokmuş olur. Bunun sonucu, bir parmak bal için arıların zehirli iğnesinde can verebilmektir. ABD ve AB Suriye’de Irak’ta kendi eliyle yarattığı beladan nasıl kurtulacağını düşünürken, bu insan görünümlü canavarlara silah temin eden, lojistik alan açan AKP
Koynunda yılan beslemiş bir Hint fakiri gibi zehirlenmiş ve konsolos personelinin kaçırılmasıyla Bumerang silahıyla kalbinden vurulmuştur.
Sivas Hafik ilçesine bağlı Tozanlı Vadisi Kuzeyde Karadeniz rüzgârlarıyla beslenir. Her ne kadar Sivas’a bağlı olsalar da Tokat’ın kültüründe etkilenen köylüler Tokat şivesiyle konuşur ve kadınlar, kızlar Tokat yerel giysiler içinde düğünlerde, bayramlarda, ibadetlerinde boy gösterirler.
Pir Sultan Abdal musahibi (yol kardeşi) büyük Ali Baba Sultan altı nesil evlatlarından Yahya Aslandaş Dede büyük bir özveriyle Tozanlı Vadisinin iki bin fitlik sık ormanın zirvesine Cem Evi inşa etmiş ve tüm mesaisini, emeğini, parasını bu uğurda harcamış bir idealist, bir hümanist, bir kanaat önderidir.
Sarp, virajlı ve dik toprak zorlu yolda tırmanan aracımıza eşlik eden tavşanların cirit attığı ormanın derinliklerinde ayıların varlığı insanlar için bir tehdit gibi görünse de yerel halk bundan şikâyetçi değil, aksine onların varlığı vahşi doğanın bir parçası olduklarına ve doğa ile ayrılmaz bütünsellik içerisinde bir birini tamamladıklarına inanmaktadırlar. Tavşanların ve yılanların olduğu yerde şahin ve kartal gibi yırtıcı kuşların olmaması düşünülemez!
Tozanlı Vadisinden ve bu özel günün anlamında bahsederken “Bitmeyen Yol” adlı kitabımdan alıntı yaparak bölgeyi ve vadiyi tanıyalım.
Tozanlı Vadisi deniz seviyesinden yaklaşık iki bin rakımına ulaşır. Tozanlı; Hafik, Koyulhisar, Reşadiye, Almus, Doğanşar ilçeleri arasında kalan köyler ve ekilebilir araziler, yüksek dağlar ve geniş ormanlık alanı bünyesinde barındıran bölgenin ortak adıdır. 1970’e kadar Tozanlının merkezi İpsile idi. Antik dönemde Hypsele olarak adlandırılmış bölgede eski yerleşim ve yaşam alanlarının varlığı bilinmektedir. Bölgeyi tek kelime ile tarif eden “İpsile ” ya da “Hypsele” kelimesinin karşılığı “Dağlık ve yüksek memleket” anlamındadır. Ormanın gölgesinde, yüksek dağların eteklerine kurulan köyler, Ali Baba evlatlarından Pir Feyzullah Efendi mahiyetiyle birlikte Sivas merkezden sürgün edilmesi sonucunda kendisine evini açan Türkmen Alevi köylülerin manevi dünyası zenginleşirken imece usulü paylaşımcı çalışmaları ile ekonomik alanda zenginleşmişlerdir. Dönemin merkez yönetimince ağır baskılara maruz kalan Pir Feyzullah Efendi (1845-1903) Tozanlı Vadisine çekilmiş ve burada bulunan taliplerince saygı görmüş, ocağını tüttürerek, postunu sermiş ve dedelik makamı ile bölge halkının manevi dünyasında hak ettiği yeri almıştır. Pir Feyzullah Efendi torunlarından Ahı (1944-1956) adında ki genç bir gün, şimdi adına Cem Evi yapılmakta olunan Vadinin zirvesinde, Hasan adlı köylüye ait ekin tarlası yakınında koyun otlatmaktadır. Hasan, koyunların tarlasına gireceği endişesiyle Ahı’nın üzerine yürür. Çok sinirlenen Hasan hayvanların tarlaya girmediğini görmesine rağmen hırsını alamamış ve Ahı’yı dövemeye kararlıdır. Kendisine karşı gelmeyen Ahı’yı bir şartla affedeceğini söyleyen Hasan, Ahı’dan ataları gibi bir keramet göstermesini ister. Ormanın zirvesinde susuz kalındığını ve bir su yatağının olmadığından şikayet eden Hasan Ahı’dan su çıkartmasını, aksi halde kendisini döveceğini söyleyerek tehdit eder. Ahı, böyle bir şey yapması kendisini de ona da hayır getirmeyeceğini aksi halde tüm mal varlığını yitireceği uyarısında bulunur ve kendisinin de fazla yaşamayacağını söyler. Hasan’ın ısrarı üzerine Ahı, Allah adını kuvvetli imanla çağırır ve asasını yere vurur. Yerden suyun fışkırdığını gören Hasan şaşkına döner ve kendisini soluksuz eve atar. Ahı’nın uyarısına uymayan Hasan gördüklerini karısına ve köylüye anlatır.
Uzun olan bu hikâyenin özet sonucuna göre Hasan tüm varlığını yitirir. Ahı ise dediği gibi bir yıl dolmadan 12 yaşında Hakka yürür. 105 Yaşına kadar Bey Konağı köyünde yaşayan Hasan Emmi bu yıl öldü ve ruhu huzura kavuştu.
O günden beri ip gibi ne eksilen ne fazlalaşan su, Ahı adına yapılan çeşmeden ormanın derinliklerine akarak ağaçlar ve bitkilerle buluşur. Çevre köylüler adaklarını ziyaret ettikleri Ahı suyu önünde kurban keserler. Ahı suyu başında “Allah için her kim neye niyet ederse, zerreyi aşk ile tadana şifa olsun” diyerek hayır duası ederler.
Yeşilin bin bir tonuna ev sahipliği yapan Tozanlı Vadisi ve ormanın gerçek ev sahiplerine uzun ömür diliyorum. Bölgenin oksijen kaynağı olan asırlık ağaçların besin kaynağı, toprağın can suyu eşitlikçi yağmurun eksilmemesi ve doğayı katleden projecilerin buralara uğramaması en büyük arzumdur.
Eksilmesin yüreğinizde ki aşk ile insan ve doğa sevgisi.