- 279 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Hangi çocuğun gözlerine yapıştı umutlarındaki parlaklık 1…
Sabaha zor uzanmış bir gece sonu… Ve tanyerinin kızıl aydınlığının sarmalandığı uzak tepelerde yapraklara kar serpintileri tutunmuş, farklı bir beyazlık ve tan zamanı.
Uykusuz ve yorgun bir gece sonu… Somut olmayan ve kendi aralarında dalgalanan düşünce yığınları, öbek öbek sırasını beklercesine, bir resmin karesine ortak olmuş puslu görüntüler zamana ortak oluyor…
Ve ben her karenin düşünde dolaşırken, içimdeki acılanmaların sırası şaşmış sanki…
Birbirine üstünlük yarışındaki geçmişin unutulmaz anıları ve yaşanmışlıkların düş yorgunu hatırlanışları…
Şimdi kim bilir hangi çocuğun gözlerine yapıştı umutlarındaki parlaklık ve hangi çocuk ağlayışlarında ortaklaşa ağlayışlarımız…
Bir türlü veda edilemeyen bu darbe üstüne hep ağırlık alan geçmişin çok az mutluluğundan sıyrılmış yer imgeleri ve o yerdeki çoğu zaman bir mangal, bir çay bardağı eşliğinden kopmuş yalnızlaşma kareleri…
İtiraf edilemeyen veya yazmak için kelimelerin, cümlelerin yüklendiği veya gizlimize sarkıtılan bir çok yaşanmışlığın ezici özlemi veya kanatan düşüncelerinin sıralanmasına eşlik eder…
Uzun gece zamanlarından, korunaksız çıkmanın darbeleri olsa gerek bu içimden fırlamak isteyen acı darbeleri…
Kaç yıl oldu sevgili, kaç ağır yılı göğüsledim hesabını yapabilirsin sanırım…
Sensiz ve de şikâyetsiz acılanmalara katlanma zamanları bu olsa gerek…
Oysa söz verdiğimiz acılanmalardan uzak yaşam zamanlarımızı kaleme alıp, gelecekte bizi gülümsetecek olayları birlikte alkışlayacaktık…
Olmadı… Olamadı, tek avuçla alkışlamanın zorluğunu bir elimin diğer elime, avuç içlerime uyum sağlayamaması, veya gönüllü teklik bu olsa gerek yaşamın buna benzer karelerinde…
Belki de bunların vazgeçemediklerimizin ardından sıyrılıp, karşımıza dikilen vazgeçmemiz gereken yaşam kesitlerimizdi, avuçlarımızın bir birimizde tutukluk yapması…
Evet sevgili, biz hasretin çocukları olduğumuzu kendimize itiraf ederek, kabullenmemiz gerekiyor artık şüphesiz…
Bu düşünce dağılmış saçları ile işaret parmağı ile, yanındakini dişleri arasında hayretli bakışlarla tutan bir çocuk davranışının yüzünü hatırlattı bana ki senin çocuksu yüzünle geceler boyu doyumsuz konuşmaların düşlerini hep kurardım…
Ve yıllar, darbeleri ile vurmaya devam ederek, yüreğimizi bir örsün üzerinde ezerek hayretli çocuk bakışlarımızla gecelerimizi uzatarak sabah ışıklarının karlar üstünde parlaması galiba bizi yani beni, yine parmaklarını ısıran çocuğun hayretli bakışlarına uzatacak pencere camından uzanarak…
Elbette sevmenin veya sevilmenin de bir bedeli olacaktı. Ama bu yıllara uzanan zamanın çoğu uzun olacak gecelerinde bu kadar da sık sık olmamalıydı sanırım…
Ama olsun sevgi adına yüreğin de ezilmesi o sevginin içinde kalabilme adına da güzeldi…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.