- 750 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
KAHROLASICA KÖY ENSTİTÜLERİ(!) - KAHROLASICA İMAM- HATİP OKULLARI (!) -8-
Madem ki konumuz İmam-Hatip Okullarıdır o halde Osmanlı Döneminden başlayarak günümüze doğru imam-hatiplik mevzuunu yavaş yavaş ele alalım.
Osmanlı devletinde imamlar nasıl yetişirdi?
Osmanlılarda kuruluşlarından itibaren feth edilen her yerleşim yerine ilk önce bir cami ya da mescit yapılırdı. Mahalleler bu cami ya da mescidin çevresinde oluşturulurdu. Köylerde de durum böyleydi. Yani köyler de cami ya da mescitlerin çevresinde oluşturulmuş yerleşim yerleriydi.
İmamlar üç kaynaktan gelirdi 1- Ülkenin yüksek öğretim kurumları olan medreselerden. Ancak hemen belirtelim medreseler asla imam yetiştiren kurumlar değillerdi. Medreseden mezun olan herkes din görevlisi olacak diye bir kural yoktu. Tam tersine, medreselerden yetişenler eğer kendileri talep ederlerse imam olabilirlerdi. Genelde ‘’Selatin Camileri’’ denilen ve padişahlar tarafından yaptırılmış olan büyük camilerde medreseden yetişenler imamlık yapardı. 2- Camilerle devamlı bağlantı halinde olan ama camilerden ayrı bir kurum olan tekke ve dergahlardan. 3- İmamların asıl büyük çoğunluğunun yetiştiği yer ise camilerin hemen yanında yer alan ve ‘’Dar-ül Kurra’’ adı verilen müesseselerdi. Köy ve mahalle imamlarının neredeyse tamamı bu Dar-ül Kurralarda yetişirdi.
Dar-ül Kurralarda okuyacak çocuklar yine cami bitişiğinde olan sıbyan mekteplerinde başlardı eğitim hayatına. 4-5 yşlarında sıbyan mektebine başlayan çocuklar bu mektepte Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere, yazı, ilmihal, Arapça dilbilgisi (sarf-nahiv), Dinler Tarihi, Ahlak (Edeb) ve Aritmetik dersleri öğrenir, sonra eğer imamlık mesleğini seçecekse Dar-ül Kurralara geçer ve orada da ağırlıklı olarak kıraat ve tecvid dersleri görürdü. Ancak yine buralarda fen derslerinin ve hatta müzik eğitiminin verildiği de kayıtlarda mevcuttur.
Osmanlı Devletinde İmamlar kesinlikle ve kesinlikle sadece namaz kıldıran bir ‘’Namaz kıldırma Memuru’’ olmamışlardır. Onların vazifelerini kısaca özetleyecek olursak II. Mahmut döneminde muhtarlık teşkilatı kuruluncaya kadar bir muhtar köyde ya da mahallede ne görev yaparsa imam da aynı görevi yapmıştır. Bir özellikleri de direkt padişah fermanıyla göreve atanmış olmalarıdır.
Oldukça sorumluluk gerektiren bir iş olduğu için devamlı kadıların gözetiminde olmuştur imamlar. Hatta mahalle ya da köyde bir asayişsizlik olduğunda kadı efendinin ilk hesaba çektiği kişi imam olmuştur.
Kısacası imam mahallenin her şeyinden sorumludur. O bakımdan mahalleye geleni n gidenin kaydını tutmak, kişiler arasındaki kavgalara ilk müdahale, hatta mahallede huzursuzluğa sebep olan insanların ( Bilhassa fahişelerin) mahalleden kovulması için kadıya müracaata bulunmak, fuhuş olaylarına karşı kolluk kuvvetleriyle birlikte baskınlar düzenlemek imamın görev ve yetkileri arasındadır.
İmamlar devletten maaş almazlar. Çünkü Osmanlı Devletinde Selatin camileri de dahil hiç bir cami devlet hazinesinden para çıkarılarak yaptırılmamış, hepsi vakıflar tarafından yaptırılmıştır. Dolayısıyla da imamın maaşı bu vakıflar tarafından karşılanır.
Devlet, imamların pek çoğuna ekip biçmesi için toprak da vermiştir ayrıca. İmamlık görevleri süresince bu toprakları işleyebilirler.
İmamlar ayrıca pek çok vergilerden muaf tutulmuşlardır.
II. Mahmut ve Tanzimat dönemiyle Osmanlı Devletinde batılılaşma hareketlerine paralel olarak köy ve mahallelerde muhtarlık teşkilatları kurulmaya başlayınca imamlar artık eskisi kadar etkili ve yetkili olmadıkları için bu mesleğe olan eğilimde oldukça önemli azalmalar olmuştur. Diğer taraftan Devlet, imamların -batı normlarıyla kıyaslayınca- oldukça bilgisiz olduklarını görerek yeni tedbirlere yönelmiş ve İmam-Hatip Okullarının ilk çekirdeği olan Medereset’ül Eimme vel Hüteba yı (Yani İmam-Hatip Medresesi) açmıştır 1913 yılında. Kısaca Osmanlı Devleti’nin imamları artık yüksek öğrenim göreceklerdir .
Medresetü’l Eimme vel Hüteba daha sonra "Medreset-ul-Vaizin = Vaizler Medresesi’ ile birleştirilerek ’Medreset ul-İrşad" adını almış ve varlığını 3 Mart 1924 de çıkartılan Tevhid-i Tedrisat kanununa kadar devam ettirmiştir.
Yani Cumhuriyet döneminde 3 Mart 1924 de çıkartılan ve ‘’ Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi Kanunu ‘’ olarak Türkçeye çevirdiğimiz Tevhid-i Tedrisat kanunu öncesindeki imam- hatip yetiştiren son Osmanlı kurumu ‘’ Medreset’ül İrşad’’ dır.
3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanununun 4. Maddesinde: "Maarif Vekaleti, yüksek diniyat mütehassısını yetiştirmek üzere Darü’l Fünün’da bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet, hitabet gibi hidemat-ı diniyeninin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşad edecektir." Denmiştir. Yani kısaca ‘’ Devlet, din işleri uzmanlarını yetiştirmek için İstanbul Üniversitesi bünyesinde ( Darü’l Funun 1933 de İstanbul Üniversitesi oldu ) bir İlahiyat Fakültesi ve imam - hatipler yetiştirmek için de ayrı okullar kuracaktır.’’ Denmektedir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüğe girer ve eskiden ‘’ Medresetü’l İrşad’’ olan okulların hepsi ‘’İmam-Hatip Mektebi ‘’ olur. Toplam sayısı yirmi dokuzdur. Öğrencileri ise eski Medresetü’l İrşad öğrencileridir. Gördükleri dersler ise şunlardır( Din dersleri dışındakiler): Hüsn-i hat(Güzel Yazı ) , Fransızca, Tarih Coğrafya, Cebir, Nebatat, Fizyoloji, Musiki, Ruhiyat (psikoloji), İçtimaiyat (sosyoloji)
Hemen bir yıl sonra yani 1925 yılında bu yirmi dokuz okulun yirmi tanesi kapatılır. Bir yıl sonra, yani 1926 da İstanbul ve Kütahya’daki İmam-Hatip Mektebi haricindeki diğerleri de kapatılır. Yani 1924 de 29 tane açılan okullar, iki sene sonra 1926 da sadece iki tane kalmıştır. 1930 yılında ise o iki tane de çok görülür ve onlar da kapatılır. Artık memlekette İmam-Hatip okulu diye bir okul yoktur 1930 yılında.
1930 da bir başka şey daha yapılır din ile ilgili bir alanda: Ezan ve Kur’an Türkçeye çevrilerek camilerde ezanın Türkçe okunması, namazlarda imamların surelerin Türkçe meallerini okuyarak namaz kıldırmaları, hutbelerin Türkçe okunması ( Hutbeler aslında hep Türkçedir, hutbe duaları Arapçadır. Ama bu uygulamayla dualar da Türkçeye çevrilir.) Artık ‘’Allahu Ekber’’ yok , onun yerine ‘’Tanrı uludur.’’ Vardır. ‘’ Bismillahirrahmanirrahim ‘’ yok ‘’Esirgeyen bağışlayan Tanrı adıyla’’ vardır.
1930 yılının son ayında yani Aralık ayının 23 ünde İzmir’in Menemen İlçesinde büyük bir isyan çıkar. ( MENEMEN OLAYI )
Kısacası 1930 adeta bir milattır Türkiye’de. Kimine göre dinsizliğin miladı, kimine göre ‘’ Şeriat isteriz’’ in…
1931 yılında İlk öğretmen okulları ve orta dereceli okulların müfredat programlarından din dersleri kaldırılır.
1932-1933 Öğretim Yılında ise koskoca Türkiye’de sadece bir tane olan İlahiyat Fakültesi kapatılır.
Gerek İmam-Hatip okullarının gerekse tek İlahiyat Fakültesinin kapatılma sebebi ise bu okullara yeterince ilgi ve rağbetin olmaması olarak gösterilir.
1933 de tek İlahiyat Fakültesinin kapatılmasından sonra ülkede on beş sene boyunca imam ve hatip yetiştiren bir kurum olmadığından önceleri eski medreseliler tarafından yürütülen bu hizmetler yavaş yavaş cahil insanların eline geçer.( Bilhassa Atatürk’ün ölümünden sonra) Yani bu gün çok şikayetçi olduğumuz ve sık sık gündeme gelen ‘’İndirilen din mi uydurulan din mi?’’ tartışmalarının ‘’Uydurulan Din’’ grubu işte o yıllarda ortaya çıkar. Gerçek dinin yerini çok kısa bir süre içinde uydurulan bir din almıştır artık. Hatta Türkiye’nin en büyük camilerinden biri olan Süleymaniye’de -daha önce yirmi beş sene- arabacılık yapmış olan birinin imamlık yaptığı söylentisi bile vardır bu dönem için.
Aslında 30 Kasım 1925 de kapatılan tekke ve dergahlar işte bu dönemde pıtırak gibi çoğalmaya başlamış ve her biri ‘’ gerçek dini gel de benden öğren’’ demeye başlamıştı.
1948 yılına gelindiğinde artık neredeyse köylerde cenaze namazı kıldırabilecek salahiyete sahip bir imam bulmak bile mesele olmuştu ve 1948 yılı önemli bir yıldı. Önemliydi çünkü CHP her ne kadar 1946 seçimlerinde tek başına iktidar olsa da DP hiç de yabana atılacak bir rakip değildi.
DP nin vatandaştan oy almasının en önemli sebebi ise CHP ye göre daha dindar bir görüntüyle seçmenin karşısına çıkmasıydı. O halde acilen bir şeyler yapması gerekiyordu CHP nin çünkü 1950 seçimleri çok da uzak değildi.
İşte bu cümleden olmak üzere CHP hükumeti önce ilk okullara din dersi koyarak işe başladı. 21 Mayıs 1948 tarihinde ise İmam Hatip Yetiştirme Kursları açılması önergesi kabul etti.
Türkiye genelinde on tane kurs açıldı. Bu kursların süresi de on ay olarak belirlendi.Kurslarda Fıkıh( İslam hukuku ) hariç din dersleri yanında Tarih, Coğrafya ve Türkçe dersleri vardı ama matematik ve fen dersleri yoktu. Ancak bu kursların tamamen siyasi bir yatırım ve ciddiyetten uzak olduğu en başından belliydi zira kurs hocalarına doğru düzgün maaş verilmediği gibi kursu bitirenlerin ne olacağı konusunda bir belirlilik de yoktu. Yani istikbal vaat etmiyordu öğrencilerine.
CHP iktidarı ayrıca 1949 da Ankara Üniversitesine bağlı bir İlahiyat Fakültesi kurdu.
1950 de bilindiği gibi iktidar el değiştirmiş ve yeni tek başına iktidarın adı DP olmuştu.
Kısa süreli bu kurslar ihtiyacı karşılamadığı için 13.10.1951 tarih ve 601 sayılı Müdürler Komisyonu kararı ile 7 ilde İmam-Hatip Okulları açıldı.
İlkokula dayalı birinci devresi dört, ikinci devresi üç yıllık olarak açılan bu okulların sayısı on yılda yediden 18 e çıktı. Yani 1961 yılında 18 adet imam-hatip okulu vardı Türkiye’de.
Bu arada 1959 yılında İstanbul’da Yüksek İslam Enstitüsü kuruldu çünkü Ankara’daki tek İlahiyat Fakültesi, İmam-Hatip okullarından değil genel liselerden öğrenci alıyordu.
1971 de 72 tane imam-hatip okulu vardı tüm Türkiye’de.
1972-1973 Öğretim yılında İmam-Hatip okullarının orta kısmı( I.Devre deniliyordu) kapatıldı ve bu okullara orta okulları bitiren öğrencilerin alınması esası getirildi. İmam-Hatip okulları artık 4 yıllık meslek okullarıydı ve mezunları İlahiyat Fakültesinden ya da Yüksek İslam Enstitüsü dışında hiç bir yüksek okula giremiyordu.
Ancak yine 1973 yılında çıkan 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 32. maddesi "İmamHatip Liseleri, İmamlık, Hatiplik ve Kur’an Kursu Öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığınca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe, hem yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır" Diye bir hüküm getirdi bu hüküm ile okulların adı İmam-Hatip Lisesi oldu. Ama bir şey daha oldu.
Bu kanun düzenlemesiyle aynı zamanda İmam-Hatip Lisesi mezunlarının da her türlü yüksek öğretim kurumuna girebileceği kabul edilmişti. ( Askeri okullar hariç.)
Okulların adı İmam-Hatip Lisesi olduktan hemen ertesi sene orta okul kısımları tekrar açıldı. ( 1974 yılında, CHP-MSP Koalisyonu döneminde. ) Ayrıca bu dönemde yirmi dokuz imam-hatip lisesi açılarak ülkedeki imam-hatip lisesi sayısı 101 e çıkartıldı.
İmam-Hatip Lisesi mezunlarının da her türlü yüksek öğretim kurumunda öğrenim görebilecek olması bu okullara yönelmeyi arttırmıştır. Bu arada 1975-1977 yılları arasındaki AP, MSP,MHP,CGP koalisyonu dönemimde imam hatip liselerine 150 tane daha eklendi.
1980 yılında ülkedeki imam-hatip lisesi sayısı 374 e çıkmıştı.
İnsanların gerek imam-hatip liselerine gerekse İlahiyat Fakülteleri ve İslam Enstitülerine yönelmesinin en önemli sebeplerinin başında ise 1960 dan itibaren hızla tırmanan anarşi ve terörün bu okullarda neredeyse hiç olmaması gelmekteydi. Anarşi ve terörün girmediği, velilerin çocuklarını müsterih biçimde gönderdikleri yegâne eğitim kurumları İmam Hatip Okullarıydı.
Tabii ki dönemin siyasilerinin de imam-hatip liselerine hangi gözle baktıklarının bunda önemli bir payı olduğunu söylemek lazım.
İşin aslına bakarsanız imam-hatip Liseleri için ‘’Arka bahçe’’ tabirini kullanan Necmettin Erbakan olsa da iki yıllık koalisyon döneminde 150 imam-hatip Lisesi açtırarak rekor kıran Süleyman Demirel bakın ne diyordu İmam-Hatip Liseleri için:
“İmam hatip okulları taassuba karşı açılmış aydınlık pencerelerdir.”
Yine Süleyman Demirel’den:
“İmam hatip okullarının gayesi, sadece din adamı yetiştirmek değildir. Dinini bilen Türk vatandaşı doktor, mühendis, hakim olsa daha iyi değil mi? Bugün orta öğretime giden 3 milyona yakın öğrencimizin 240-250 bini klasik eğitime ilaveten din eğitimi veren bu okullara gidiyor. Bu okulların önü üniversiteye açıktır. Onu biz yaptık… Şayet Kuran kursları veya din eğitimi, bu kanuna (Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na) ters düşüyorsa yanlış olan, din eğitimi değildir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’dur… İslam birliği konusunda asıl mesele, her ülkenin İslam’ı doğru algılayıp tatbik ederek Kuran’ın getirdiği nizamı yaşamaya çalışmasıdır. O zaman İslam dünyası gerçek manada güçlenmiş olur.’’
İlginç değil mi, yıllar sonra başları kapalı olarak imam-hatip liselerinde okumak isteyen kız öğrenciler için ‘’Arabistan’a gitsinler’’ Diyen bir insanın daha önce bu sözleri söylemiş olması. ( Tabii ki ‘’ Dün dündür, bu gün bu gün’’ meselesi )
Ama durun. Hem de sıkı durun. Özellikle de’’ İşte devlet adamlığı, dünya liderliği,devletin itibarı böyle olur.’’ Diyerek Recep Tayyip Erdoğan’ın bir İngiliz televizyonunda nasıl dalgaya alındığı, buna mukabil Büyük Devlet Adamı Cevdet Sunay’ın İngiltere’de Kraliçe Elizabeth tarafından nasıl karşılandığının vidosunu servis edenler sıkı dursunlar. Çünkü benim değil ama kendilerinin yere göğe sığdıramadıkları Cevdet Sunay bakın İmam-Hatip Liseleri ile ilgili olarak ne demiş? Bunu da kendileri diyor, ben değil.) Ama önce servis ettikleri -linkini vereceğim- şu videoyu izlesinler sonra okusunlar Cevdet Sunay ne demiş:
Videonun linki: /video.php?v=10152681947892383
Şimdi de tamamen Oda TV nin yalancısı olarak Cevdet Sunay’ın İmam-Hatip Liseleri hakkındaki düşünceleri:
“Bugünkü okullar birer anarşi yuvası haline geldi. Bu okullardan mezun olan gençlere Devlet idaresi teslim edilemez. On yıl sonra bunların hepsi işbaşına geçecekler. Onlara nasıl güvenebiliriz? Hem biz laik okullara karşı imam hatip okullarını bir ‘alternatif’ olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri bu okullarda yetiştireceğiz.” (Işık Kansu, Türkiye Üzerinde Rabıta Gölgesi-5, Cumhuriyet, 30.11.2012)’’
Bir insana hem ‘’ İşte lider ‘’ demek hem de onu en zıt oldukları şey olan imam-hatiplerin en büyük savunucusu olarak görmek nasıl bir mantıktır onu tamamen okuyucunun yorumuna bırakıyorum.
Ve ben…İmam- Hatip Liselerinde öğrenci sayısında binde 904,5 lik bir artış olduğu 1978 yılında toplam öğrenci sayısı 350 olan Manavgat İmam-Hatip Lisesinde Tarih öğretmeni olarak göreve başlamıştım.
Devam edecek
YORUMLAR
Şu an kaç İmam-Hatip açıldı bilmiyorum elimde bir sayı yok.Ancak 1950- 2001 arasında görev yapan başbakanların açtığı 617 okulun dökümü ilginç bir gösterge:
1-A.Menderes, 19.(On dokuz)
2-İ.İnönü ,7. (Yedi)
3-S.Demirel 327.(Üç yüz yirmi yedi)
4-B.Ecevit 33.(otuz üç)
T.Özal 9. (dokuz)
M.Yılmaz 33.(Otuz üç)
T.Çiller 167.(Yüz altmış yedi)
n.Erbakan 22.(Yirmi iki)
..............
İlginç bir gösterge çıkmakta ortaya."Takunyalı" diye nitelenen(!) Özal'ın açtığı okul sayısı Ecevitten çok çok az.Hatta S.Demirelin yanında "devede kulak misali"..
Bir kıyaslamaya ışık tutsun istedim.
sami biberoğulları
Devam eden bölümlerde çok işime yarayacak bu bilgiler.
Sağ olun var olun.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam öyle anlaşılıyorki elli li yıllarda DP gelmeseymiş Türkiye tamamen kominizme teslim olacakmış uygulamalara bakılırsa zaten o yıllardan sonra hızla artmış imam hatipler Artık engellenmesi güç bir durum haline gelmiş her ne kadar çok büyük saldırı olsada dine saygıarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Hocam, dünden bugüne din adamlarının nasıl yetiştiği hakkında bilgiler vermişsin, bilmediğimiz pekçok konu hakkında aydınlandık.
Önemli bir nokta da var ki, 'Dün dün dür, bu gün bu gündür' siyaseti arasında hurafelere karışmış güzel Dinimizi bu çirkinliğin içinden çıkarıp ayrıştırmakta bu konuda ihtisas yapmış kişilere büyük görevler düşüyor.
Paylaşım için teşekkürler, selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.