- 446 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ellerimi Sıcacık Eden
Evet, O’ydu. Benzerlikten öte bir aşinalık vardı yukarı raftaki kitaba uzanışında. Canlı bir varlığa dokunur gibi acıtmaktan korkan o sakıngan tavır, kutsal bir şeye dokunanlara mahsus o saygı… Hayır, bu kadar da denk düşemezdi bunca küçük küçük parça… Uzun boylu, geniş omuzlu, dalgalı saçlı bir sürü erkek vardı, kabul… Kitapseverler de olabilirdi aralarında tabii. Ama kitaplara karşı tapınma derecesindeki bu saygılı tavır kaçında olabilirdi ki?!
Kitabın sayfalarını çevirirken, yan döndü bir ara. Hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar oydu. Gülümser bir ifade vardı yüzünde. İçinde kaybolduğu o cümleyi görmek isterdim. Hatta o cümle olmak… Bir anlık bir dilekti bu… Yanıp sönen bir kıvılcım gibi küle dönmüştü hemen. Ama yarattığı ışık, süresinin kısalığından bağımsız bir şekilde etkiliydi. Soğuttuğumu sanmıştım oysa içimi. Odun falan bırakmamıştım ortalıkta. Aşk denen duygunun şöyle bir kuralı vardı yalnız: Ateşi dışında herhangi bir şey aracılığıyla ısınılmasına asla izin vermiyordu. Yani ya alev alev yanacaktı ortalık, ya da buz kesecekti. Tabii aşkı içinden tamamen def edersen, kurallar da yürürlükten kalkıyordu doğal olarak. Âşık olduğun insanı def etmen yetmiyordu yani.
İşte şimdi bunun sancısını yaşıyordum ben. Onu yaşantımdan çıkarmam; içimdeki pek çok ihtiyaç gibi bir an önce doyurulmayı bekleyen o ihtiyacı, yani aşkı da çıkardığım anlamına gelmiyordu. Zaten o yüzden bu kadar sarsılmıştım ya! Soğuktan dişleri zangırdayan birinin, çıtır çıtır yanan odun seslerine yönelmesi gibi tamamen içgüdüsel bir şekilde yönelmiştim ona belki.
Ama yine de bir belki vardı ortada, başka bir belki’yi de sürükleyen peşinden. Küçük de olsa bir tereddüt, eşikten geçmeyi önleyen bir acaba… Eğer biraz daha orada kalırsam er geç görecekti beni, o zaman istemesem de geçmiş olacaktım o eşikten. O yüzden beni hemen fark etmeyeceği bir yere yöneldim… ve diğer ihtimali düşünmeye koyuldum, diğer belki’yi.
Evet, belki sadece üşüyen kalbimi ısıtmak için yönelmiştim ona, aşkı özlemiştim. İki adım atacak, içimdeki ayaklanmanın gerçek sorumlusunun o olmadığını anlayacaktım daha üçüncü adımı bile atmadan. Ama belki de bununla hiçbir ilgisi yoktu bedenimi alt üst eden o şeyin. Belki gerçekten de tek neden oydu. Aşka duyulan özlemmiş, üşüyen kalpmiş, odunlarmış; hepsini koca bir palavraya çevirecek kadar onlardan bağımsız bir şekilde, sınırları çok belirgin olarak çizilmiş bir bölgede var olmaya devam eden kalbimde… Yani aşk denen duyguya duyduğum ihtiyacı gidermemi sağlayan biri olarak değil, sadece âşık olduğum adam olarak…
Ondan ayrı olduğum onca ay içinde, hayalini odama defalarca davet etmiştim. Sadece odama da değil, bulunduğum her yere… Nefesini hissetmiştim adeta yüzümde. Gözlerinin yüzüme çakılıp kaldığı anlardaki o muazzam büyümeyi yaşamıştım dakikalarca. Dünyaysa küçücük bir yere dönmüştü bana öyle baktığı her zamanki gibi, onun dünyası olmuştu yine. Ben de oradaki en kocaman, en anlamlı şey…
Ama bütün bunlar onu yeniden yaşantıma katmak istememe yetmemişti. Demek ki düşündüğüm kadar da iyi bir hayal gücüm yoktu benim. Yoksa şimdi elektriğe tutulmuş gibi çarpılmazdım böyle. Gözlerimi kapayıp hayalini çağırmam yeterdi; etiyle kanıyla capcanlı, az ötemde duran bu genç adamı yaşantımda var etmem için.
Demek ki daha az acı veren birine döndürmüştüm onu hayalimde. Kalbimdeki, orada var olan herkesi önemsizleştiren saltanatını yıkmak istemiştim.
Ama aylar sonra acı gerçekle burun buruna gelmiştim işte! Hayalimde onu bürümeye çalıştığım o şekle hiç uymayan bir gerçekti bu. Geçen zamanın etkisiyle silikleşen tüm ayrıntılar birer birer eklenirken kafamdaki o resme, oradan çekip gitmemek için zor zapt ediyordum kendimi. Biraz daha kalırsam, tek bir eksik parça kalmayacaktı bu gidişle… Gerçeğe direnmekten vazgeçecektim.
Kaçmayıp yüzleşmek en iyisiydi belki. Âşık olduğum erkeğin, aşksız gözlerine bakmak… Ama zaten onca zaman bundan kaçmıyor muydum ben?: Bana âşık olduğu günlerdeki gözlerini bulamamaktan… Çünkü bir kez emin olursam buna, ayrılığımızın aşkının tükenmesi dışında bir sebebe de bağlı olabileceği ihtimalini tamamen dışlayan bir gerçekle karşılaşırsam gözlerinde… Telefonum çaldığında, ekranda numarasını görebilme ihtimaliyle bir anda sıcacık olmayacaksa artık içim… İçten içe hep bu ihtimalin gerçekleşmesini beklemeyeceksem… Özlediğim, o olmayacaktı artık. Asla bir daha var olmayacak, geçmişte kalmış birini özleyecektim: Bir zamanlar bana aşk şarkıları söyleyen, ellerimi sıcacık eden o alevi gözlerinde hep var eden o genci…
Arkasını tamamen dönmüştü. Elinde başka bir kitap vardı şimdi. Bunu fırsat bilip kapıya yöneldim hemen. Yüzümü görmesini imkânsız kılacak kadar uzaklaştığımda derin bir nefes aldım ve apar topar çıktım kapıdan.
YORUMLAR
Ne güzel bir yazı, akıcı, etkileyici hiç bitmesin istedim.
Hele ki şu cümlenize bayıldım; "Tabii aşkı içinden tamamen def edersen, kurallar da yürürlükten kalkıyordu doğal olarak. Âşık olduğun insanı def etmen yetmiyordu yani."
Aşık olduğun insanı def etmena aşkın bitmesine yetmiyor. Maalesef çok doğru.
Tebrik ederim, sevgiler