Kırık leblebiler
Bugün izlediğim bir belgesel beni çocukluğuma götürdü. Kırık leblebi çocukları. Biz de kırık leblebi çocuklarıydık.
Belgeseldeki çocuklar koyunların geçtiği ağaçlı veya telli yerlerde koyunların takılan yünlerini toplayıp köye gelen
eşek üzerinde kırık leblebi satan adama veriyor bir parça kırık leblebi alıyorlar ve o leblebiyi doyumsun bir tat duyarak
yiyorlardı.
Bizim de çalılardan yün topladığımız olurdu ama bunu biriktirip satmazdık. Biz kırık leblebi ve iğdeyi eski naylon
ayakkabılarımızı satıcıya vererek alırdık. Ölçü neydi tam anımsamıyorum ama sanıyorum pek büyük olmayan bir bardaktı.
Nasıl büyük bir zevkle yerdik; severek, gülüşerek.
O günler bambaşkaydı. Farklı bir uzamdaydık. Hiçbir sorumluluğumuz olmadığından mıdır nedir küçük bir şey mutlu ederdi
bizi. Küçük bir yanlış hareket, bize garip gelen bir ses, bir şeyden mutlu olurduk.
Oyun çocuk, çocuk oyun demektir. Bizim oyun yerlerimiz gözden ırak yerlerdi. Ağaç altı, evlerin, caminin arkası ve bahçe.
Bahçenin girişinde önde yağmur yağdığı zaman su birikintisi olurdu. O su birikintisinin kıyısından çamur alarak bahçede
çekilerek çamurdan oyuncaklarımızı yapardık. Bize oyuncak alınmazdı. Oyuncaklarımızı kendimiz yapardık. Bu oyuncaklar
çamurdan olunca ertesi güne çatlardı. Çocukluk bu ya ertesi gün bıkmadan yine yapar, çatlamaması için dualar ederdik.
İnsan resmi yapmayı bu oyuncak bebekleri yaparak öğrenmiş olmalıyım. Bazen bebek yapmaktan daha ileri gider heykeller
yapardım tabii insan heykeli..
Bahçeye kâğıt kalem götürüp arkadaşlarımın resmini bile yapmaya çalışırdım. Yoksunluklar insanı daha yaratıcı kılıyor.
Her şeyi hazır bulmak kişideki bir şeyler yapmak isteğini köreltiyor. Küçük tatlar damağınızda büyük lezzetlere dönüşmüyor.
Bahçe kocaman bir ev, ülke gibiydi bize oyunlarımıza eşlik eden. Belkide her şeyi bize yoksunluklarımız öğretti bu bahçede.
Bir tuzun ne büyük bir nimet olduğunu orada öğrendik. Elimizdeki üç beş kuruşa tuz almak nasıl da mutlu etmişti bizi. Artık
tuzumuz vardı. Hafif kızarmış domateslerimizi tuzla yiyebilecektik. O günkü mutluluğu hiç bir zaman yaşamadım. O sevinç
o gülmekler daha yaşanmadı.
Yine konu dışına taştım. Yazıyı ölçüp biçen arkadaşlara duyurulur.
Oysa bahçeye girince aynı konuda kalmak mümkün değil.
28. 01. 2016 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
Cocukken sabah erkenden kalkar, ayakustu bişeyler atistirip sokaga atardik kendimizi.Adeta sozlesmis gibi kapida bulurduk birbirimizi. Saatler suren keyifli oyunlarda yorgun düştüğümuzde her birimizin evinden getirdigi salcali tandir ekmegi, elmayi, kombeyi neseyle paylasirdik.Bazen oyun aralari birbirimizin evine gider ayni tabaktan yemek yemenin tarifsiz sevincini paylasirdik.
Çocukluk bu...En ufak şeyler ne büyük anlamlar taşıyordu. Ne büyük mutluluklar...
Peki ya bakkaldan aldığımız sakızlar, gofretler...Mısır püsküllerden bebekler...
Şimdi kızıma hediye almaya gittiğimde buruk bir gülümsüyorum.Çocukken almak isteyip de elime geçmeyen bebeklerden kızıma alıyorum,ama sadece ilk gün ilgi gösteriyor, sonra bir tarafa atıyor.Yüreğim burkuluyor.
Her şey ne çok değişiyor: anlamlar,ilgiler...Ama çocukluk ve eski değerler galiba hep güzelliğini koruyacak.
Yazınızı gece okumuştum, sayfayı çok düzenli takip edemediğim için yoruma geç kaldım.Teşekkür ediyorum bu güzel paylaşım için.
glenay
Çok teşekkür ederim,
satın alınan oyuncağa ilgi kısa süreli oluyor
oysa çocuk kendi bir şeyler yapsa
nasıl mutlu olur..
sevgilermle..
Merhaba sevgili Nazik, aynı dönemin çocukları olduğumuz için yaşantımız da aşağı yukarı benzerlik taşıyor.
Ben köyden çok küçük yaşta çıkmış olmama rağmen katır sırtında köy köy dolaşıp öteberi satan çerçileri hatırlıyorum. Ebem rahmetlinin küçücük çekmeceli bir leblebi öğüten öakinesi vardı. Lemlebimiz boldu, nohutu kendimiz yetiştirdiğimizdendi galiba. Biz çocuklar kırık leblebilerle yetinmeyip ebemizin leblebi tozuna hücum ederdik.
Güzel günlerdi gerçekten.
selamlar
glenay
İçine şeker katarak yerdik.
Gülmemiz geldiğinde zorluk yaşardık.
Bizim de annem bahçeye ektiği için nohudumuz bol olurdu.
Mısırla birlikte haşlanır tuzlayarak, ya da nohudu sobada kavurarak yerdik.
Güzel tatlardı..
Çok teşekkürler Emine,
selam ve sevgilerimle..
öykünüz farklı bir açılımla düşündürdü beni.
küçük mutluluklar ve bağlı olduğumuz değerler hele ki sevdiklerimiz...
çocuk olmak vardı şimdi, desem de hala o çocuğun varlığını hissetmek bile şükür vesilesi değil mi...
Hayırlı cumalar dilerim arkadaşım.
sevgilerimle...
kaleminize sağlık.
glenay
Bu yüzden çocukluğumuzdaki küçük mutlulukları özlüyoruz.
Çok teşekkürler,
sevgilerimle..
Kırık leblebi deyince aklıma leblebi tozu geldi..
Leblebiyi çok severim bulunduğum yerde leblebi yok, olsa bile ekonomik değildir.Geçen Pazarda bizim leblebiye benzeyen kavrulmuş nohut bulmuştum,garip üzerinde siyah noktasız leblebi.Memlekette yüzüne bakmadığımız mesela bulgur da kıymetli bayağı aradık yani son zamanlarda..Elde olmayan daha mı lezzetli oluyor ney
Not yaratmak fiilini insana izafesini doğru bulmadığımı belirmek isterim acizane
glenay
Olmayan şeye özlem duyuluyor gerçekten.
Yaratmak fiilini insanda kullanmak benim de hoşuma gitmiyor.
Elbette başka sözcük bulamadığım için böyle yazdım.
Çok teşekkürler,
sevgiler..
farzımuhal
Üretken kelimesini tercih edebilirdiniz eğer ukalalık kabul etmezseniz ...