İNSAN OLMAK
İNSAN OLMAK
Oğlumun doğuştan böbrek sorunları vardı. Dört aylıktı ve ameliyat olması gerekiyordu. O zaman Ankara da ikamet ediyorduk. Sosyal güvencemiz olmadığı için her şey paraya bakıyordu. Hamilelikten beri takibe alındığı ve bu zaman zarfında her şey nakit olduğu için zorlanmaya başlamıştık. Ameliyat için yüklü bir para gerekiyordu. Eşim acele etmememizi doktorların her şeyi abarttığını söylese de ben kesin kararımı vermiştim. Ne pahasına olursa olsun oğlum bu ameliyatı olmalı ve böbreği kurtulmalıydı.
Bekârken babamın bana aldığı bileziklerim ve düğünümde takılan diğer ziynet eşyalarım vardı. Onları ev almak için harcayacaktık; ama ben oğlum söz konusu olunca ne var ne yok hemen gözden çıkardım. Onun sağlığı her şeyden önemliydi.
1996 yılında ev hayallerimden derhâl vazgeçip oğlumu ameliyat için Ankara Gazi Üniversitesi’ne yatırmıştım. Eşim, kararlılığımı görünce çaresiz boyun eğmişti. Tâbii ki ne mücadeleler ettiğimi ben biliyorum. Elimizde avucumuzda ne varsa ortaya koymuştuk. Çok zor yıllardı…
Ameliyathanenin kapısındaki dakikaların bana nasıl bir sene gibi geldiğini anlatmama gerek bile yok. Beş saat sonunda ameliyatın bittiği ve gayet başarılı geçtiği söylendiğinde samimî duygularla Rabbime şükrediyor, bir de gözlerimdeki yaşı kimseye göstermemek için büyük bir çaba harcıyordum.
Yoğun bakımda bir hafta yatmıştı. Ameliyattan sonra emzirmek için ilk kucağıma aldığım zaman onun uğruna değil üç kuruşu bütün dünyayı feda edebileceğimi iyice biliyordum artık.
Ameliyat sonrası hastane masrafları tahminimizden daha fazla çıkmıştı. Elimizde avucumuzda ne varsa bitirmiştik. Taburcu edildiği zaman hastane masraflarını tam olarak ödeyemediğimizden bizden imza alınmıştı. Zaten takipleri vardı ve sürekli hastaneye getirileceğinden kaçma gibi bir durumumuz söz konusu değildi. Bu yüzden hastane yönetimi bize güvenmişti. Bir de hastanede çalışan eşimin bir arkadaşı vardı. Onun da bize büyük yardımları olmuştu sanıyorum.
Bir gün eşim onun için “Alevi ama adam gibi adam” demişti. “Bak hiçbir yakınımıza darlıklarımızı anlatamadık bile.”
İlk defa duymuştum alevi kelimesini ya da daha önce duymuştum da çok üstüne varmamıştım demek ki. “Alevi ne ki?” diye sordum. Gerçekten bilmediğime inanmayarak yüzüme tuhaf tuhaf bakmıştı. Dilinin yettiğince anlatmaya da çalıştı.
Benim doğup büyüdüğüm yerlerde Alevi, Sünnî, Kürt, Lâz, Çerkez gibi etnik guruplaşmanın fazla önemi yoktu. Sadece iyi insan kötü insan diye bakardık. Babam, dindar ve muhafazakârdı; ama bize sadece insan olmayı öğretmişti. İyi insan olmayı...
O günümüze kadar kimseden hiçbir konuda yardım istememiştik. Bana çok zor geliyordu. Hep ayağımız yorganımıza göre uzatmak öğretilmişti. Bunca tanıdık eş, dost sıkıntılarımızdan haberleri varken kimse durumumuzu sormamıştı. Benim bildiğim ilk yardımımızı Alevi bir insandan almıştık. Eşim onun için adam gibi adam dememiş miydi? Böylelikle ilk Alevi algım, çok iyi insanlar olduğu yolundaydı…
Ameliyat bitmekle her şey bitmiyordu. İlk zaman ayda bir, sonra üç ayda ve daha sonraki zamanlar da altı ayda en sonunda senede bir takipleri yapılıyordu. Tetkikler ve filimler bize küçük bir servete mâl oluyordu. Her seferinde zorlanıyorduk. Artık hastane için çalışır olmuştuk.
Bu zaman zarfında eşimin yine arkadaşından yardım aldığını konuşmalarından anlıyordum.
Eşim, gerçekten eli açık, cömert ve iyi niyetli bir insan olarak hiçbir zaman iyiliği su istimal etmezdi. Hiç bir iyiliğin de altında kalmadığını çok iyi biliyordum.
Eşimi kaybettiğimde oğlum üç yaşındaydı. Hayatım zorun da ötesinde bir boyut kazanmıştı artık. Hiçbir tanıdık eş ve dosttan yardım istemeye alışık değildim. Çok zor geliyordu, çok!
Oğlumun sağlığı iyiydi ama takipleri devam ediyordu. Her şeyi normal gittiği halde bizden ısrarla takipler isteniyordu ve ben tabiri caizse yemeyip içmeyip onları yaptırıyordum. Yine çok dara kaldığım bir zamanda tanımıştım eşimin arkadaşını bin bir güçlükle hastaneye gittiğimde. Kendimi tanıttığımda büyük bir saygıyla bana yardımcı olmuştu.
İnsanoğlu işte çocuğu için nelere katlanıyordu... Kendim acımdan ölsem kimseye minnet etmezdim ama çocuğum söz konusu olunca her şey bambaşka bir hal alıyordu.
Şu an ismini, kim olduğunu unuttum. Belki de ismini hiç bilmiyordum. Yaşıyor mu öldü mü onu da bilmiyorum ama unutmadığım tek bir şey var. Her duaya duruşumda onu da dualarıma katmak...
Uzun yıllar aynı apartmanda oturup çok samimî olduğum komşumun Alevi olduğunu, başka bir komşumun bana "Onlar Alevi, pek içli dışlı olma" diyerek uyarması üzerine anladım.
Şaşırmış bir vaziyette “Sen nereden biliyorsun” diye sormuştum.
“Aman sen de çok safsın. Evlerindeki Hz Ali resimlerini de mi görmedin.” dedi.
“Gördüm gördüm de kötü bir şey mi Hz Ali’nin resimlerinin olması. Hem bana sürekli iyiliği olan insanlarla ne diye görüşmeyeceğim.”diyerek yanıt vermiştim komşuma.
Komşum bende aradığını bulamayınca “Aman senle uğraşamayacağım” diyerek uzaklaşmıştı. Öyle ki benimle samimiyeti de kesmişti.
Ankara’daki zor günlerle daha fazla baş edemeyeceğimi anlayınca ailemin de isteği üzerine İstanbul’a taşınmaya karar verdim.
Toparlanıp taşınmak bazı şeyleri bitirip bazı şeylere yeniden başlamak hiç kolay değildi. Eşimin üzerinde olan bazı şeyleri kapatamıyordum. Veraset İlâmı çıkması gerekiyordu. Belki daha önce çıkardıkta kayıp mı olmuştu hatırlamıyorum. Üstelik bir de evlilik cüzdanım kaybolmuştu. Daha derine inmemek için bazı ayrıntılardan bahsetmesem daha iyi olacak. Zor günümde yine yardımıma Alevi komşum yetişmiş her işimi halletmeme yardımcı olmuştu.
İstanbul’a taşındıktan sonra gördüm ki, taşınmadan önceki kaygılarım boşunaymış. İstanbul gerçekten bana iyi gelmişti. Yeni bir yerleşke, yeni bir yaşama merhaba demiştim.
Ailem sürekli yanımda olduğu için fazla arkadaşa gerek duymuyordum; ama ister istemez başka insanlarla da tanışıyordum. Gerçekten samimiyet kurduğum ve ailem ile dahi paylaşamayacağım sırlarımı paylaştığım arkadaşımın yine Alevi olduğunu öğrenmiştim. Niye bana Alevi olduğunu söyleme gereği duydu diye şaşırmıştım. Ben ona ne olduğumu açıklama gereği duyuyor muydum? Neyse oydu, beni ilgilendirmezdi. Beni sadece insan olması ve arkadaşlığı ilgilendiriyordu.
Ben, bugüne kadar hiç kimsenin ırkını, dilini, dinini, kısaca etnik kökenini sebep gösterip, hiç kimseye ne karışma ne de sorgulama hakkı bulmadım kendimde.. Allah ile kul arasındaki meseleye ben karışamam. Onu Allah bilir. Hem kimin Allah’a ne kadar yakın olduğunu da Allah bilir. Bunun kesinlikle şuculukla buculukla alâkası yok.
Şu an bile bu satırları yazarken bir Alevi arkadaşım aradı. Yakında kimyasal tedavi aldığım için gelemediğini ama ihtiyacım olduğu zaman ne olursa olsun yanımda hazır olacağını söyledi. Köyden birçok doğal yiyecekler getirdiğini ve ilk fırsatta bana uğrayacağını adım gibi biliyordum.
Benim en sevdiğim insanlardan biri Alevi ise bana en müşkülümde yardımcı olan insan Alevi ise ve ben Alevîleri seviyorsam, bundan kime ne.
Şimdi bizi birbirimize düşman etmek istiyorlar. Bizler de bir onun ağzına bir bunun ağzına bakıyoruz. Kimse kimseden üstün değildir bence. Herkes insan olmayı denese daha kolay olacak her şey.
Bütün mesele insan olabilmekte aslında...
Evet, hikâyeme ne mi oldu? Çok şükür, oğlum yirmi yaşında ve gayet sağlıklı. Tâbii ki böbrek takiplerini halen devam ettiriyoruz. Yalnız sade böbrek değil üç sene önce ufak bir kalp operasyonu da geçirdi. Şimdi kalp takipleri de var; ama çok şükür sorun yok.
Her şey yolunda ve olması gerektiği gibi...
Ayşe Kadıoğlu Yıldız
YORUMLAR
yazınızı ilgiyle okudum emin olun çokta mutlu oldum. insan olmak için sucu bucu olmaya gerek yok insan her dinde mezhepte insandır.
yaşadığım yıllar içinde çok çok alevi vatandaşlarla dostluğum oldu hepsi iyi ve ahlaklı insanlardı.
Ülkemde hemen herkes biribirine saygı ve sevgi ile yaklaşmalı. ayrılıkların sonu Ülkenin daima zararınadır.
Son şiirime bakarsanız bir alevi vatandaşımız olan Kamer Beyin Fotoğrafı var. özellikle koydum.Vatan sevgisini ifade den bir resim ama ne yazık şiirim gereken değerini bulamadı. Hani bir alevi düşmanlığı var ya.
Ben alevi değilim ama benim için hiç fark etmez, sizin de belirttiğiniz gibi insan olması yeter.
çok çok geçmiş olsun, hastalığınızı biliyorum.Rabbim sabır ve şifa versin saygılarımla
İnsan olmak evet...Her gecenin ardından yeni bir gün gelir ve güneş doğar sevgili arkadaşım..Her zorluk da bize birşeyler katar..Evaldınız ve size Sağlık,mutluluk diliyorum!!
A.yıldız
Merhaba Ayşe Bacım, ne güzel bir yazıyla duygularını dile getirmişsin. Bu demek değildir ki, Alevilerden başkasıyla arkadaş değilsin. Ben de seni çok seviyorum ve bu zor günleri bir an önce atlatman için duacıyım. Seni çok iyi anlıyorum üstelik...
İnsanlar neden insanlar arasında ayrım yapmak zorunda kalır onu da anlamış değilim. Çok güzel anlatmışsın, "Önce insan olmayı başarmalı herkes" etnik durum daha sonra. Bu durumu anlatmak için yıllar önce "Sevgi Evrenseldir" diye bir yazı yazmıştım ben de. Dünyanın her yerinde insanlar var ve gün geliyor onlarla bir yerlerde yolumuz kesişiyor. Dillerini bilmesek de, dinlerini yaşamasak da sevgi diliyle çok rahat anlaşabiliyoruz.
Ülkemizdeki ve dünyadaki etnik kökenlerle ilgili kısır çekişmeleri bırakıp enerjimizi yeni yeni güzelliklere harcasak dünya daha yaşanılır bir yer olacak eminim.
Allah, sevgisiz kalplerde sevgi aratmasın hiçbirimize.
Yazını çok beğendim. Eline, yüreğine sağlık güzel insan.
şifa dileklerimle tebriklerimi bırakıyorum sayfana.
sevgi ve selamlarımla.
A.yıldız
benden de sevgiler...